112016 Yazılarından Seçmeler-1
Bu 2016 yılındaki son yazımız. Bu yazıda, önce kısa bir bu yılı değerlendirmemiz, sonrasında da bu yılki bazı yazılardan derleme bir kolaj yapmak istiyoruz izninizle…
2016 yılı ömrüm boyunca yaşadığım en acı yıldır. Kendi adıma söylemiyorum. Ben yatalağım ama emekli maaşım var, sıcacık evdeyim elhamdülillah. Milletçe zor bir yıl geçirdik. Kaç kez bu son olsun dedik, bit artık 2016 dedik.
Bendeniz özelde sevdiklerim sağlıklı ve mutlu olduklarında mutlu oluyorum. Fakat gerçek anlamda ülkemiz huzurlu olduğunda, herkes gibi çok huzurlu oluyorum.
Bütün yıl boyunca güzel ülkemizde 20’den fazla patlama ve terör eylemlerinde yüzlerce şehit verdik. Sırf hain darbe girişiminde ise, 250’den fazla insan şehit oldu.
2016 hem islam alemi, hem Türkiye’miz için çok zor geçti. İnşallah 2017 güzel geçer.
Bu yıl 53 yazı yazdık, Her pazartesi yeni yazı yayınlamaya Allah ömür verdiğince devam etmek istiyoruz. Bu yılın son yazısını dörde böldük sıkılmadan okunsun diye…
Pazartesiden Perşembeye yayınlayacağız. Şimdi, bu 53 yazının sadece bazılarından yaptığımız kısa kısa alıntıların 1. bölümünü paylaşmak istiyoruz, Buyrun:
DÜŞÜNCELER TOHUMDUR (2 Şubat 2016)
Hz. Mevlana “İnsan düşünceden ibarettir, gerisi et, kemik, kıldır.” Der.
H. Nur Artıran Hanımefendi bir sohbetinde diyor ki: İnsan topraktan yaratılmıştır. Her düşünce bir tohumdur. Her düşünce beden toprağına ekilir. Ne ekersen onu biçersin.
Hz. Mevlana, eğer ayağına diken battıysa, günün birinde sen ekmişsindir. Eğer sana gül verdilerse, onun tohumunu da sen ekmişsindir, der.
[url]http://celal1973.blogspot.com.tr/201...rl-kuvvet.html[/URL]
ŞEHİTLERE ÖLÜLER DEMEYİN (15 Mart 2016)
Şehit olduktan sonra elindeki silahı bırakmayan asker vardı. Sunay Civan
Silahını teslim etmiyordu, tıpkı Çanakkale şehidinin silahını vermemesi gibi…
Şehit’in elindeki silahı komutanı gasilhanede inanılması güç, bir o kadar anlamlı bir şekilde alıyordu. Canlandırma şeklinde filme almışlardı, babamla izlerken ağlamıştık.
Gasilhane’de elindeki tüfeği asker arkadaşı ne kadar zorlasa da elinden alamıyordu. Komutanı emretti, o anda şehidin elleri gevşedi ve silahı aldılar; dedi ki:
“Asker! Görev bitti, silahı bırak.” Komutanı gözyaşını tutamıyordu.
[url]http://celal1973.blogspot.com.tr/201...u-demeyin.html[/URL]
EN TEHLİKELİ SİLAH (22 Mart 2016)
Televizyon hangi amaçla kullanıldığınıza bağlı olarak iyi bir eğitim aracı ya da bir silah olur.
Sonuçta 1915’te düşman bu iman kalesini topla ve tüfekle yıkamayacağını anladı ve çekildi gitti.
FAKAT, Çanakkale’den döndükten sonra İngiliz Lordlar kamarasında bir toplantı yapmışlar. O dönemin bir ingiliz gazetesinin yazdığına göre ingiliz komutan demiş ki:
(Elindeki Kuran'ı havaya kaldırarak) “Beyler! Biz bu Kuran'ı yok etmeliyiz. Buna gücümüz yetmezse onları bu kitaptan soğutup ahlakını bozmalıyız... Türkleri ancak ondan sonra yenebiliriz."
Acaba söylenenler olmuş mu? Artık bu çağda maddi kılıç kınına girmiştir.
Şimdi en büyük ve tehlikeli silah: TELEVİZYON
[url]http://celal1973.blogspot.com.tr/201...metcimdir.html[/URL]
DÜŞÜNCE (25 Nisan 2016)
Bazende o kadar düşünür ve başıma gelen musibetin manevi sebebini bulamazdım.
Son Mesnevihan Hayat Nur Artıran Hanımefendinin “Düşüncenin önemi” konulu TV sohbetini dinleyince işin hikmetini anladım:
“Düşünce o kadar önemlidir ki... Düşüncelerimiz tohum gibidir. İnsan topraktan yaratılmıştır. İrademizle düşündüğümüz her düşünce beden toprağına ekilir.
Eğer sana gül vermişlerse günün birinde onun tohumunu sen dikmişsindir. Eğerki ayağına bir diken batmışsa onunda tohumunu sen ekmişsindir.”
Evet aklımıza gelen vesveseyi gerçek kabul eder ve irademizle üzerinde düşünceler üretirsek, kanserden tehlikeli büyük günah Suizan’na dönüşür ve beden toprağına ekilir.
Tövbe etmezsek, o tohum çarçabuk büyür. Ve başımıza gelen musibetler, o kötü tohum yüzündendir. Bazen Rabbimiz bu negatif düşünceye anında da ceza verebilir.
Yine Nur hocamız : “Nice görünmez ilahi mahkemeler kurulur da, işlediğimiz hataların, günahların faturasını bazen malımızla, bazen de canımızla öderiz, demişti..
O nedenle, Hz.Mevlana; Kaybettiğin bir şey için sakın üzülme, cana gelecek olan zarar Cenâb-ı Allah’ın lütfu merhametiyle malına gelmiştir, diye buyurmuştur.
Mesela yolda gördüğümüz bir mümin kardeşimiz hakkında suizan ederek düşündük, anında ayağımız taşa takılır, düşeriz. Veya daha başka musibetler…
Tabi Allah’ın sevdiği imanlı müslümanlar için böyledir. Yoksa her kötü düşünene hemen burda ceza gelmiyor, ahirete erteleniyor.
Bazen anlayamadığım musibetler geliyor. Eğer düşünür ve hiçbir sebep bulamazsam, Allah bunu, cennetteki makamımı yükseltmek için vermiştir, der musibete sevinirim.
Bir sahih hadiste, 'İnsanların en çok musibete uğrayanları evvela peygamberlerdir, sonra derecelerine göre (veliler ve salihler) gelir. Kişi dinine göre bela ve imtihanlara maruz kalır. Eğer salâbet-i diniyesi varsa, belası daha da artar. Fakat dininde gevşek yaşıyorsa ona göre musibetlerle karşılaşır. Kişiye belalar gelir gelir de artık onun üzerinde hiçbir günah kalmaz.' (Tirmizi, Zühd 57) buyuruluyor
[url]http://celal1973.blogspot.com.tr/201...anlayamaz.html[/URL]
GÜLÜMSETEN BIR ANI (11 Temmuz 2016)
Her sene yılbaşından bir hafta önce bir otelde, hem yeni yılı, hem de şirketin kuruluş yıldönümünü kutlamak amacıyla eğlence düzenlenirdi.
Yemekler, meşrubatlar ve isteyene içki servisi de yapılıyordu. Sanırım aralık 1997 idi. Yine böyle bir eğlenceye katıldık. Gecenin sonunda otelden çıkıyorduk.
Hastalığımı ilerlettiği için içki bana yasak, ben içki içmem ama iki arkadaşımın kolunda yürüyüp otelden çıkarken, otelin resepsiyon görevlilerinin aralarındaki şu konuşmasını duydum:
" - Yav adama bak amma içmiş. İki kişinin kolunda gidiyor. "
[url]http://celal1973.blogspot.com.tr/201...zur-verir.html[/URL]
ENGELLİ OLUŞUMA SEVİNİYORUM (9 Mayıs 2016)
Ben aslında engelli olduğuma bir bakıma seviniyorum. Çünkü çocukluğumdan beri alay edilirdim, çok kırıcı sözler işitirdim. Oysa ben hasta olduğumu bile bilmiyordum.
Dengesiz yürümem benim hatam değildi. O kırıcı sözler ok gibi kalbimi yaralıyordu.
Allah onları da öyle imtihan ediyordu belkide... Şimdi tekerlekli sandalyedeyim ama mutluyum. Herkes bende hata olmadığını gördü.
Artık toplumda engelli de olsam bir yer edindim. Hiç kimse bana artık, sarhoş musun, yamuk, daha ayakta duramıyosun, dik dur biraz, sen ne biçim yürüyon, dengesiz, içtin mi, vs. demiyor.
Binlerce Elhamdülillah bugünüme...
[url]http://celal1973.blogspot.com.tr/201...e-ister_9.html[/URL]
ÜÇÜNCÜ YORUM (30 Mayıs 2016)
Bendeniz, yatalak engelliyim, babam yatağım üstünde oturuma getirince, oturarak,
fakat eğer yatıyorsam da, (ki genelde yatıyorum) sırtüstü yatarak,
teyemmüm abdesti ile NAMAZlarımı kılıyorum.
Bazen aklıma geliyor, acaba Allah kabul ediyor mu diye...
Evet ediyor şüphem yok, yoksa içime böylesine huzur vermezdi.
Hem, Bakara suresi 286. ayette ;
"Allah bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar." diyorsun Rabbim;
Benim ancak buna gücüm yetiyor.
[url]http://celal1973.blogspot.com.tr/201...ismi-anld.html[/URL]
***
Evet 2016 hem islam alemi, hem Türkiye için çok zor geçti. İnşallah 2017 güzel geçer.
Allah hepimize sağlık huzur başarı versin.
Celalin Penceresinden
Bu 2016 yılındaki son yazımız. Bu yazıda, önce kısa bir bu yılı değerlendirmemiz, sonrasında da bu yılki bazı yazılardan derleme bir kolaj yapmak istiyoruz izninizle…
2016 yılı ömrüm boyunca yaşadığım en acı yıldır. Kendi adıma söylemiyorum. Ben yatalağım ama emekli maaşım var, sıcacık evdeyim elhamdülillah. Milletçe zor bir yıl geçirdik. Kaç kez bu son olsun dedik, bit artık 2016 dedik.
Bendeniz özelde sevdiklerim sağlıklı ve mutlu olduklarında mutlu oluyorum. Fakat gerçek anlamda ülkemiz huzurlu olduğunda, herkes gibi çok huzurlu oluyorum.
Bütün yıl boyunca güzel ülkemizde 20’den fazla patlama ve terör eylemlerinde yüzlerce şehit verdik. Sırf hain darbe girişiminde ise, 250’den fazla insan şehit oldu.
2016 hem islam alemi, hem Türkiye’miz için çok zor geçti. İnşallah 2017 güzel geçer.
Bu yıl 53 yazı yazdık, Her pazartesi yeni yazı yayınlamaya Allah ömür verdiğince devam etmek istiyoruz. Bu yılın son yazısını dörde böldük sıkılmadan okunsun diye…
Pazartesiden Perşembeye yayınlayacağız. Şimdi, bu 53 yazının sadece bazılarından yaptığımız kısa kısa alıntıların 1. bölümünü paylaşmak istiyoruz, Buyrun:
DÜŞÜNCELER TOHUMDUR (2 Şubat 2016)
Hz. Mevlana “İnsan düşünceden ibarettir, gerisi et, kemik, kıldır.” Der.
H. Nur Artıran Hanımefendi bir sohbetinde diyor ki: İnsan topraktan yaratılmıştır. Her düşünce bir tohumdur. Her düşünce beden toprağına ekilir. Ne ekersen onu biçersin.
Hz. Mevlana, eğer ayağına diken battıysa, günün birinde sen ekmişsindir. Eğer sana gül verdilerse, onun tohumunu da sen ekmişsindir, der.
[url]http://celal1973.blogspot.com.tr/201...rl-kuvvet.html[/URL]
ŞEHİTLERE ÖLÜLER DEMEYİN (15 Mart 2016)
Şehit olduktan sonra elindeki silahı bırakmayan asker vardı. Sunay Civan
Silahını teslim etmiyordu, tıpkı Çanakkale şehidinin silahını vermemesi gibi…
Şehit’in elindeki silahı komutanı gasilhanede inanılması güç, bir o kadar anlamlı bir şekilde alıyordu. Canlandırma şeklinde filme almışlardı, babamla izlerken ağlamıştık.
Gasilhane’de elindeki tüfeği asker arkadaşı ne kadar zorlasa da elinden alamıyordu. Komutanı emretti, o anda şehidin elleri gevşedi ve silahı aldılar; dedi ki:
“Asker! Görev bitti, silahı bırak.” Komutanı gözyaşını tutamıyordu.
[url]http://celal1973.blogspot.com.tr/201...u-demeyin.html[/URL]
EN TEHLİKELİ SİLAH (22 Mart 2016)
Televizyon hangi amaçla kullanıldığınıza bağlı olarak iyi bir eğitim aracı ya da bir silah olur.
Sonuçta 1915’te düşman bu iman kalesini topla ve tüfekle yıkamayacağını anladı ve çekildi gitti.
FAKAT, Çanakkale’den döndükten sonra İngiliz Lordlar kamarasında bir toplantı yapmışlar. O dönemin bir ingiliz gazetesinin yazdığına göre ingiliz komutan demiş ki:
(Elindeki Kuran'ı havaya kaldırarak) “Beyler! Biz bu Kuran'ı yok etmeliyiz. Buna gücümüz yetmezse onları bu kitaptan soğutup ahlakını bozmalıyız... Türkleri ancak ondan sonra yenebiliriz."
Acaba söylenenler olmuş mu? Artık bu çağda maddi kılıç kınına girmiştir.
Şimdi en büyük ve tehlikeli silah: TELEVİZYON
[url]http://celal1973.blogspot.com.tr/201...metcimdir.html[/URL]
DÜŞÜNCE (25 Nisan 2016)
Bazende o kadar düşünür ve başıma gelen musibetin manevi sebebini bulamazdım.
Son Mesnevihan Hayat Nur Artıran Hanımefendinin “Düşüncenin önemi” konulu TV sohbetini dinleyince işin hikmetini anladım:
“Düşünce o kadar önemlidir ki... Düşüncelerimiz tohum gibidir. İnsan topraktan yaratılmıştır. İrademizle düşündüğümüz her düşünce beden toprağına ekilir.
Eğer sana gül vermişlerse günün birinde onun tohumunu sen dikmişsindir. Eğerki ayağına bir diken batmışsa onunda tohumunu sen ekmişsindir.”
Evet aklımıza gelen vesveseyi gerçek kabul eder ve irademizle üzerinde düşünceler üretirsek, kanserden tehlikeli büyük günah Suizan’na dönüşür ve beden toprağına ekilir.
Tövbe etmezsek, o tohum çarçabuk büyür. Ve başımıza gelen musibetler, o kötü tohum yüzündendir. Bazen Rabbimiz bu negatif düşünceye anında da ceza verebilir.
Yine Nur hocamız : “Nice görünmez ilahi mahkemeler kurulur da, işlediğimiz hataların, günahların faturasını bazen malımızla, bazen de canımızla öderiz, demişti..
O nedenle, Hz.Mevlana; Kaybettiğin bir şey için sakın üzülme, cana gelecek olan zarar Cenâb-ı Allah’ın lütfu merhametiyle malına gelmiştir, diye buyurmuştur.
Mesela yolda gördüğümüz bir mümin kardeşimiz hakkında suizan ederek düşündük, anında ayağımız taşa takılır, düşeriz. Veya daha başka musibetler…
Tabi Allah’ın sevdiği imanlı müslümanlar için böyledir. Yoksa her kötü düşünene hemen burda ceza gelmiyor, ahirete erteleniyor.
Bazen anlayamadığım musibetler geliyor. Eğer düşünür ve hiçbir sebep bulamazsam, Allah bunu, cennetteki makamımı yükseltmek için vermiştir, der musibete sevinirim.
Bir sahih hadiste, 'İnsanların en çok musibete uğrayanları evvela peygamberlerdir, sonra derecelerine göre (veliler ve salihler) gelir. Kişi dinine göre bela ve imtihanlara maruz kalır. Eğer salâbet-i diniyesi varsa, belası daha da artar. Fakat dininde gevşek yaşıyorsa ona göre musibetlerle karşılaşır. Kişiye belalar gelir gelir de artık onun üzerinde hiçbir günah kalmaz.' (Tirmizi, Zühd 57) buyuruluyor
[url]http://celal1973.blogspot.com.tr/201...anlayamaz.html[/URL]
GÜLÜMSETEN BIR ANI (11 Temmuz 2016)
Her sene yılbaşından bir hafta önce bir otelde, hem yeni yılı, hem de şirketin kuruluş yıldönümünü kutlamak amacıyla eğlence düzenlenirdi.
Yemekler, meşrubatlar ve isteyene içki servisi de yapılıyordu. Sanırım aralık 1997 idi. Yine böyle bir eğlenceye katıldık. Gecenin sonunda otelden çıkıyorduk.
Hastalığımı ilerlettiği için içki bana yasak, ben içki içmem ama iki arkadaşımın kolunda yürüyüp otelden çıkarken, otelin resepsiyon görevlilerinin aralarındaki şu konuşmasını duydum:
" - Yav adama bak amma içmiş. İki kişinin kolunda gidiyor. "
[url]http://celal1973.blogspot.com.tr/201...zur-verir.html[/URL]
ENGELLİ OLUŞUMA SEVİNİYORUM (9 Mayıs 2016)
Ben aslında engelli olduğuma bir bakıma seviniyorum. Çünkü çocukluğumdan beri alay edilirdim, çok kırıcı sözler işitirdim. Oysa ben hasta olduğumu bile bilmiyordum.
Dengesiz yürümem benim hatam değildi. O kırıcı sözler ok gibi kalbimi yaralıyordu.
Allah onları da öyle imtihan ediyordu belkide... Şimdi tekerlekli sandalyedeyim ama mutluyum. Herkes bende hata olmadığını gördü.
Artık toplumda engelli de olsam bir yer edindim. Hiç kimse bana artık, sarhoş musun, yamuk, daha ayakta duramıyosun, dik dur biraz, sen ne biçim yürüyon, dengesiz, içtin mi, vs. demiyor.
Binlerce Elhamdülillah bugünüme...
[url]http://celal1973.blogspot.com.tr/201...e-ister_9.html[/URL]
ÜÇÜNCÜ YORUM (30 Mayıs 2016)
Bendeniz, yatalak engelliyim, babam yatağım üstünde oturuma getirince, oturarak,
fakat eğer yatıyorsam da, (ki genelde yatıyorum) sırtüstü yatarak,
teyemmüm abdesti ile NAMAZlarımı kılıyorum.
Bazen aklıma geliyor, acaba Allah kabul ediyor mu diye...
Evet ediyor şüphem yok, yoksa içime böylesine huzur vermezdi.
Hem, Bakara suresi 286. ayette ;
"Allah bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar." diyorsun Rabbim;
Benim ancak buna gücüm yetiyor.
[url]http://celal1973.blogspot.com.tr/201...ismi-anld.html[/URL]
***
Evet 2016 hem islam alemi, hem Türkiye için çok zor geçti. İnşallah 2017 güzel geçer.
Allah hepimize sağlık huzur başarı versin.
Celalin Penceresinden