Evrenin ucunu ve sonunu yaratan yaratıcının sonsuz bilgisi karşısında saygıyla eğilmek, her akıl sahibi için bir sorumluluktur.
Biz ki her hangi bir işe yoğun olduğumuzda aklımız örtülür, başka bir şey düşünemeyiz. Ama O, bin bir şeyle uğraşmasına rağmen, her şeyi çok çeşitli ve mükemmel yapıyor. İşte çalışan ve bu işinde başarısız olup borçlanan veya bu işte çok karlı durumunda olan insanlar daha çok bunun üzerinde yoğunlaştıklarından ,akıl buğu ile karşılaşır ve körelir.
O kişiye düşen, yoğun olduğu konuların dışına ilgisini kaydırması ve farklı şeylere edepte olmasıdır.
Dünya hayatının oyun ve eğlenceleri nasıl insanı gaflete sürükleyip gerçeği görmesine engel oluyorsa, rahatlık ta, sıkıntı da insanı endişeye, rehavete, korkuya sokar.
Sıkıntı eğer rehavetten, bolluktan geliyorsa ve insan inançtan, kulluktan uzaksa, sapkınlığa, katı kalpliliğe, nefsanî istek ve arzulara kul köle olmaya götürür. Bu da yetmediğinden sonuç; tamamıyla maddeperest, kalpsiz ve boş bir kişiliğin oluşmasını sağlar. Bu tür insanların çoğu, yaşlanınca çekilmez olurlar ve arkadaş çevresi daha çok menfaatten dolayı yanında durur. Bu menfaat kesilince, onlar da ellerini ayaklarını çekerler ondan. Sonuç: terk edilme, yalnızlaşma veya toplumdan kaçmadır.
Bazen sıkıntı ekonomik veya sosyal sorunlardır. Bu sıkıntılar insanı alternatifli düşünmeye yeni buluşlar icat etmeye veya tüm insanlığı kurtaracak projeler üretmeye sevk eder.
Zaten birçok buluş ve keşif insanların zorlamasından meydana gelmiştir. Zor durumda kalmak, hiçbir zorluğun kendisine engel olamadığı güçlü yaratıcıya sığınmaya götürür. Çünkü onun yanında hiçbir zorluk yoktur.
Genişlikte Allah’ı anan ve ona sığınanı Allah darlıkta ve sıkıntıda koymaz. Çünkü o daima hataları, kusurları kapatır, insana tövbe kapıları açar.
İnsan arzu ve isteklerine kapılıp hataya düşer. Kuşu tuzağa düşüren; tuzağın içindeki yemdir.
Kanaatkâr olan bir insan birçok bela ve musibetten korunur. Aklın körelmesi; ilgi ile orantılıdır. İlgilendiğine karşı açık diğerlerine göre körelme olur.
Hüseyin19