Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Allah Hz. Musa’yı neden azarladı?

celal1973

Yeni Üye
Üyelik
18 Eyl 2008
Konular
462
Mesajlar
13
Reaksiyonlar
0
1Allah Hz. Musa’yı neden azarladı?

Günaydın sevgili gönül dostlarımız, güzel bir hafta geçirmeniz dileğiyle…

Allah'ın ve Resulunün SAV selam ve bereketi üzerinize olsun.

Efendim belki yazılarımız uzun görülebilir. Elbet daha kısa olabilir fakat bu yazılar hafta boyunca yayında önde duruyor ve okunuyor. O yüzden abartı ve gereksiz bilgi olmaksızın uzun tutuyoruz, ama akıcıdır elhamdülillah.

Yazıyı o an okuyamazsanız, sayfamızı tekrar ziyaret ettiğinizde devam edebilirsiniz.

Efendim yine son Mesnevihan (Hz. Mevlana’nın eseri Mesnevi’yi her yönüyle en iyi bilen kişi) sevgili Hayat Nur Artıran Hanımefendi’nin “AşkTerk Etmez” isimli kitabından alıntı yaptık.

Muhterem Hayat Nur Artıran Hanımefendi’nin “AşkTerk Etmez” isimli kitabının adında sözü edilen bizi terketmeyecek AŞK, Cenab-ı Allah’ın isimlerinden birisidir.

Bu kitabı okumanızı tavsiye ederiz. Fakir gibi sayfaları tekrar tekrar okuyacağınızdan şüphemiz yoktur.

Yine kendisinin izniyle yayınlıyoruz. Başlıkta geçen azarlama olayı Mesnevi’de geçen Hz. Musa ve Çoban hikayesinde geçiyor. Bu hikaye aşağıdaki alıntının sonundadır.

MUHAMMED ÜMMETİNİ DİĞER ÜMMETLERDEN AYIRAN FARK

Arapçadaki “müsamaha” kelimesi dilimize hoşgörü olarak çevrilmiştir. Batı dillerinde ise tolerans olarak bilinir. Bu kelimenin ifade ettiği mânâ, radikal görüş ve düşünce sahibi olmadan ortaya yolu tercih etmektir.

Bilindiği üzere, Efendimiz her zaman ümmetinin orta yolu benimsemesini istemiş, ümmetinin uç görüş ve düşüncelerden, dolayısıyla da böyle bir yaşam bicinden uzak durmasını emretmiştir. Zaten gerçek İslâmi düşünce buna müsaade etmez.

İslâm’ın bizatihi kendisi, özü, hakikati sadece “AŞK”tır. Cenâb-ı Allah bu âlemi aşk ile yaratmış bu aşk’ı da Efendimiz’in âli şahsında ümmetine emanet etmiştir.

Hadis-i şerif çok net ve sahihtir. “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız.” İman ile sevgi eşdeğer görülmüş.

Bir zaman sonra bütün inananlar Cennet’e girebilir, bundan hiç şüphe edilmez. Yüce Yaratıcı’nın af ve mağfiretine, kullarına olan şefkat ve muhabbetine asla sınır koyulmaz. Birilerini daimi olarak Cehennem’de görmek Cenâb-ı Hakk’ın rahmetinden şüphe etmektir.

Herkes bilir ki, cümle kullar küfr ü isyanda olsa bile bu, O’nun rahmeti karşısında bir damla sudan ibarettir.

Fakat asıl söylemek istediğimiz şu; Muhammed ümmetinin Cennet’i sadece Cemâl’dir.

Muhammed ümmetinin diğerlerinden ayıran fark da budur zaten. Cennet’e değil, Cemâl’e doğru yürüyen ümmet. Cenâb-ı Hakk Muhammed ümmetine böyle bir lütufta bulunmuştur ama herkesin derdi Cennet. Kimse Cennet’ten öte bir saadet düşünmüyor her nedense!

( Demekki bendeniz doğru yoldaymışım. Çünkü Haziran 2017’de Egemen Yayınlarından çıkan “İçimdeki Bitmeyen Özlem” kitabımda bahsettiğim özlem Rabbimizin Cemal’ineydi.

Yunus Emre Hazretlerinin şiirindeki gibi cennet gözümde değil ve her namaz Allah’a Cemalini görmekle şerefleneyim diye dua ederim. Elbette Cenabı Allahı cennettekiler görecek ama her cennetteki değil, bazı HAK AŞIKLARI görecekmiş.

Cennet cennet dedikleri,
Üçbeş köşkle üçbeş huri,
İsteyene ver onları,
Bana seni gerek seni. )

MUHAMMED ÜMMETİNİN ŞİARI SEVGİ VE HOŞGÖRÜDÜR

Gün gelir herkes Cennet’e dahil olur ama Cennet’ten öte bir şey var, Cennet-i Cemâl? Yeşillikler, akarsular, huri gılmanlarla süslenen Cennet’i bir habbeye satanların gözü daha bu âlemdeyken O’ndan gayrı hiç kimseyi görmez, bilmez. O’ndan gayrıyı görmedikleri için ayıp kusur da görmezler. O nedenle birilerini Cennet’e veya Cehennem’e götüren hâl ve ahvaller onlara bir başka görünür. Kimsenin cennet ve cehennemi onları meşgul etmez. Onlar kendinden kendine sefer eden yolculardır, bu yolculuksa çok zordur, etrafla ilgilenmeye vakit bırakmaz. Herkes kendi yarasına merhem sürmeye çalışır ama Muhammed ümmeti olmanın şiarı cümle mevcudata sevgi, saygı ve müsamaha ile yaklaşmaktır.

İslâmiyet sevgi dinidir, müsamaha göstermek için sevgi şarttır çünkü. Sevginin olmadığı yerde müsamaha da olmaz. İslâm kelimesi özünde “sulh-barış-uzlaşma” mânâları önemli bir yer tutar.

İslâmiyet’in ruhuna vakıf olan kişiler bu kelimelerin özüne sadık bir biçimde yaşarlar. Hem İslâmiyet’i temsil edip hem de buna ters düşen hâller içinde olmak, İslâm’ın özünü değil sözünü bilmektir.

Efendimiz âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Ümmetine de bu rahmeti cümleye taşımak yaraşır. Rahmetin özü, hakikati: “Sevgi, saygı, şefkat, hürmet ile muhabbettir.”

Sahih bir hadis-i şerifte Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Bir Müslüman’ın kardeşini hor hakir görmesi insana kötülük ve günah olarak yeter!”

Kâmil ahlâk sahipleri kendi inancı, kendi görüş ve düşünceleri dışında kalan kişileri ahlâksız görme, onları inanç ve yaşamlarından dolayı hor hakir bilme hakkını kendilerinde bulmazlar.

Çünkü böylesine seçkin, ârif, lâtif şahsiyetler başkalarıyla uğraşmak yerine kendileriyle meşguldürler. Bu hâl tümüyle Kur’ani bir ahlaktır.

Hucurat suresinde şöyle buyrulur: “Sizden bir topluluk diğer bir toplulukla alay etmesin, belki de onlar kendilerinden daha da iyidirler.”

HZ. ADEM’İN AS TEFEKKÜRÜ

Mesnevî ’de geçiyor: Hz. Âdem bir gün ilk yaratıldığı günleri tefekkür ediyormuş. Bakara suresinde Âdem’e secde bahsinin geçtiği yerleri… O an aklına şeytan düşmüş. “Ey şeytan” demiş içinden, “yakıştı mı sana? Âdem’e secde etmedin, adın Azazil iken İblis oldu? Melekler arasında aziz biriyken, Azazil iken şeytan oldun. Niçin, neden?”

Âdem aleyhisselam böyle tefekkür ederken Cenâb-ı Hakk’ın sert hitabını duyar: “Ey Âdem! Demek ki benim kudret ve kuvvetimden habersizsin. Ben dilersem, senin gibi Âdem’den yüzlerce şeytan, beğenmediğin şeytandan da senin gibi yüzlerce Âdem yaratırım.”

Hz. Âdem aleyhisselam o kadar mahcup olur ki şöyle yalvarır Rabbine: “Ya Rab! Bağışla beni. Kullarını ayıplamak, kınamak, onlarda eksik kusur görmek ancak Sana mahsustur, sadece Sana yakışır. Çünkü ayıpsız ve kusursuz olan sadece Sensin.”

Hz. Âdem’in şeytanı ayıplamasına bile müsaade yok. Yüce Rabbimiz, “Şeytan bile olsa bırakın başkasını, kendinizle meşgul olun” diyor burada. Durum bu kadar hassas, şeytanla uğraşmaktansa âdem oluşumuzla ilgilenmek durumundayız.

Muhammedi ahlâk budur! Başkasının kusur ve ayıplarını görmemek ve araştırmamak; görülen, ortalığa dökülmüş kusur ve ayıpları örtmek… Peygamber Efendimiz hakkıyla bilinmek durumundadır, güzel ahlâk buna bağlıdır.

Hz. Peygamber bilindiğinde, O’nun varisleri olan veli insanlar tanındığında insan kendi derdine düşer, kendi boşluğunu doldurmaya bakar.

Kişi daha çok başkasını görüyorsa kendini görmüyor, daha çok başkasının kusurlarını sayıp döküyorsa kendi kusurlarını bilmiyor demektir.

HZ. MUSA AS İLE ÇOBAN HİKAYESİ

Malum, Mesnevî ’de Hz. Musa ile bir çobanın hikâyesi anlatılır.

Hz. Musa bir yerden geçerken bir çoban görür. Çoban takla atıyor, oturup kalkıyordur. Bu hareketleri yaparken şöyle de dua etmektedir:

“Rabbim! Şimdi kirlenmişsindir, başın da bitlenmiştir. Gel de başındaki o bitleri kırayım. Rabbim! Acıkmışsındır, gel koyunlarımdan sana süt içireyim. Rabbim, şimdi çarıkların da yırtıktır. Gel de çarıklarını yamayayım. Yorulmuşsundur. Gel de çadırımda seni biraz uyutayım.”

Hz. Musa hayretler içinde kalır, “Sen kiminle böyle konuşuyorsun? Dağdan kendini yuvarlayarak ne yaptığını sanıyorsun?” diye sorar çobana.

Çoban, “Namaz kılıyor ve Rabbimle konuşuyorum” diye cevap verir.

Hz. Musa, “Allah’ı kendin gibi bir kul mu sanıyorsun ki acıksın, kafası bitlensin, çarıkları yırtık olsun, yorgun olsun? O acıkmaz, uykusu gelmez, yorgun düşmez. Sen ne kadar yanlış bir zan üzeresin öyle!” diyerek çobana çıkışır.

Hz. Musa çobana doğru olanı öğretip oradan ayrılır. Çoban da yaptıklarından dolayı üzülür, Hz. Musa’nın öğrettiği şekliyle ibadete başlar. Bunu yapar ama önceki aşkı hissedemez, sanki araya uzun bir mesafe girmiştir, önceki yakınlığı bulamaz.

Boşluğa düşer, “galiba yanlış öğrendim” diye düşünüp Hz. Musa’nın peşinden gider.

O sırada Hz. Musa Rabbinden şöyle bir hitap duyar:

“Ey Musa! Kullarımla arama giresin diye mi yoksa aramızı yapasın diye mi seni peygamber olarak gönderdim? Çoban ile aramı niye açtın?”

(Cenabı Allah şekle değil, kalbe bakıyor; fayans ile teyemmüm abdesti alarak sırtüstü yattığım yerde kıldığım namazları da Kabul ediyor inşallah.)

BAŞKALARINI GÖREN GÖZ ASLA KENDİNİ GÖRMEZ

Hz. Mevlânâ bu hikâyeyi aktardıktan sonra şunu der:

“İşte ey sufi, ey takva sahibi, ey ibadetini en doğru yaptığını düşünen kişi!

Aradan perde kalkarsa görürsün ki sende bu çoban gibi ibadet ediyor ve dua ediyorsundur. İhlâsın ve samimiyetin bu kadardır. Unutma ki Allah, kullarına olan şefkat ve merhametinden ibadetlerini kabul ediyor.”

Gönül gözümüzün açılması bir tek şarta bağlıdır. O da baş gözümüzü ayıp, kusur, eksik görmeye kapamak, görülene sadece ibret nazarıyla bakmak...

ÇÜNKÜ BAŞKALARINDA AYIP KUSUR GÖREN GÖZ ASLA KENDİNİ GÖRMEZ.

(Sevgili Hayat Nur Artıran Hanımefendi’nin “AşkTerk Etmez” isimli kitabından alınmıştır.)

******

TRT Nağme Radyosu - Kahve Telvesi programı

Haftaiçi 12-13 arası TRT Nağme Radyoda Kahve Telvesi prog. dinliyorum.

Tavsiye ederim efendim.

Çaldığı enfes müzikler ve hayata dair anlatımlarla çok güzel bir program...
Tutkunu oldum. 12.05'te açıyorum ezana kadar dinliyorum...

Program TRT Antalya stüdyosundan yayınlanıyor.
Programı Nilhan Turan sunuyor.
Sesi hüzünlü geliyordu, araştırdım, meğer engelli annesiymiş...

Radyonuz yoksa internetten dinleyebilirsiniz.

[url]http://www.trt.net.tr/Anasayfa/canli...dyo&k=trtnagme[/URL]


Celalin Penceresinden



 
Üst Alt