Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Allah Rızka Kefildir

celal1973

Yeni Üye
Üyelik
18 Eyl 2008
Konular
462
Mesajlar
13
Reaksiyonlar
0
1Allah Rızka Kefildir

Bendeniz çocukken haberlerdeki işsizlik rakamlarını görünce hesap yapardım. Ben daha ortaokulu, liseyi bitireceğim. Üniversite, askerlik derken bize iş kalmaz, derdim.

Bunları 1989’da gecekondudan yeni taşındığımız dairenin balkonunda düşünürdüm…

SİNCAN’A NEDEN TAŞINDIK?

1982’de memleketimiz Konya Ereğli’den Ankara’ya taşındık… Yıllar hızla geçti.
1989 yılında Etimesgut semtinden on km uzaklıktaki Sincan’ın Fatih semtine taşındık.

Gecekondudan apartman dairesine taşındık. Çünkü biz büyümüş ve gecekondu evimiz dar gelmeye başlamıştı. Ben 16, erkek kardeşim 13 ve kız kardeşim 9 yaşındaydı.

Zaten iki odamız vardı. Evin girişi, hem oturma odası, hem de mutfaktı.

Odalardan biri yatak odasıydı, banyoyu da burda yapardık; diğer odada ise biz üç kardeş kanepe ve yer yatağında yatıyorduk.

Babam Mart 1989’de taşınmaya şöyle karar verdi:

Yattığımız odada iki kanepe, bir yer yatağı vardı. Kış olduğu için bir de soba kuruluydu. Annem beni koleje gitmem için bir sabah uyandırdı. Evin avlusundaki tuvalete çıkacaktım.

Yer yatağındaki kız kardeşimi ezmeyeyim diye çabalarken dengemi kaybettim. Sobanın üzerinde kaynayan çaydanlığa çarptım.

Ayağımın üzerine kaynar su döküldü. Yanık tedavisiyle bir hafta okula gidememiştim.

Babam o gün karar verdi kaloriferli apartman dairesine taşınmaya... Çocuklar da artık büyüyor, dedi. Kaloriferli evlerin olduğu Sincan Fatih’e taşındık. Kendimi sınıf atlamış gibi hissettim.

Fatih semtinin özelliği, Sincan merkezin aksine hem trafik, hem ev yoğunluğu açısından sakin oluşudur. Siteler halinde mahallelerden oluşur.

İkili bloglardan oluşan beş kartlı apartmanların en az dört tanesi bir siteyi oluşturur ve kare şeklindedir. Hepsinin kenarından yol geçer ve ortaları park ve bahçedir. Küçük köyler gibidir.

Fatih semti o zamanlar 30-40 bin nüfuslu bir yerdi. Biz hala Fatih’teyiz. Burası şu an üçyüz bin’i geçti ama hala Ankara’nın en ferah ve yeşil semtleri arasındadır.

BALKONDA DÜŞÜNCELERE DALARDIM

Okullar kapanmadan 1989 mart ayında beşinci kattaki yeni evimize taşındık. Evimiz dedim ama kendi evimiz değil, yine kiraya gelmiştik.

Ancak on yıl sonra 1998’te aynı semtten bir daire alıp kendi evimize çıkabildik.

Efkan Vural hocamgille orada komşu olduk. Babam elli yaşında ev sahibi oldu.

Fazla eşyamız yoktu ama yeni evimiz çok hoşuma gitmişti. Odanın birisi bana verilmişti. Eski bir masamız vardı, o masayı çalışma masam yapmıştım.

Yattığım yer ise daha çok köylerde kullanılan yaylı demirleri olan somya idi. Üzerine sünger yatak konulup üzeri örtülen bir tür kanepedir.

Apartmanın arkası sitenin bahçesiydi. Beşinci katta olduğumuz için balkonda çay içerken bu manzarayı seyrederek tefekkür etmeyi çok severdim.

Ne düşünüyordun derseniz, henüz gençliğe atım atan 16 yaşında biri olarak, kendimce hayatı düşünürdüm.

İzlediğim işsizlik rakamları haberlerinden etkilenerek şöyle derdim: Ben daha liseye gideceğim, sonra üniversite, sonra askerlik.

O zamana kadar herhalde işşiz olanların sayısı on katına çıkar, bize iş kalmaz. Oysa ki, Allah rızka kefildi.

Rızık, kendisinden faydalanılan şey demektir. Yaratıkların gıdalandığı, onları besleyen ve yaşatan nesnedir.

Kur'an'da Allah'ın ‘Rezzak' ismi geçer. Rezzak, “rızık veren” demektir. Allah yerdeki, gökteki, âlemlerdeki canlıların hepsini yoktan var etmiş, var ettiği her şeye hayat vermiş, hepsinin ecellerini, nefeslerinin adedini tayin ederken rızıklarını da belirlemiştir.

İşte bundan dolayı Allah’u Teala bu Ayeti celileleriyle rızık konusunda kaygısı ve korkusu olanlara buyuruyor ki :

“Ben sizi sadece ve sadece bana kulluk edesiniz diye yarattım. Dolayısıyla rızkınız da bana aittir. Öyleyse bu hususta sakın rızık korkusu ve endişesi sizi bana isyan ettirmesin…. Çünkü :

“ Nice canlılar vardır ki, rızıklarını kendileri temin edemezler de, Allah onları da sizi de rızıklandırır. O hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. “
(Ankebut suresi : 60. Ayet)

“Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın. (Allah) onların (dünyada) yerleştikleri yeri de, ölecekleri yeri de bilir. Bunların hepsi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da) yazılıdır.”
(Hud suresi, 6. ayet)

Yıllar sonra Rezzaku Kerim olan Rabbimiz, özel TV’ler, bilgisayar, internet, uydu, cep telefonu, tablet vs. icatlarını ilham etmişti.

Aslında Allah, böylece bize ve sonradan gelecek milyonlarca gence iş istihdamı yarattı.

Benim işimde bilgisayar ile olacaktı.

Kimbilir, Allah çocuklarımız ve ilerde gelecek insanlar için, daha nasıl yeni iş imkanları yaratacaktır, ayetle sabit, rızka kefil çünkü...

Dünyadaki bütün savaşlar buna inanmamaktan kaynaklanmıştır. Ya yirmi yıl sonra ülkemdeki kömür, petrol biterse, ülkemin nüfusu artıyor, gelecekte halkım aç kalır gibi rızık endişesinden savaşlar oluyor.

Allah’ın yarattığı her canlıya daha yaratmadan rızkı ayrılmıştır. Rızık endişesi yapanın imanı zayıftır. Bakın Rabbimiz öyle merhametli ki, daha kömür bitmeden doğalgaz nimetine kavuşturdu Yüzbinlerce masum kömür savaşlarında öldü.

Tabi rızkımız gelir ama sabredersek helal yoldan gelir. Menkıbedeki gibi:

Bir gün Hz. Ali, halifelik döneminde namaza gider.
Cami kapısına geldiğinde yanında bulunan atını, orada bulunan fakir bir adama teslim eder. Hz. Ali atını ona teslim ederken, şöyle iç geçirir.

Camiden çıktığında şu fakir adama iki dirhem vermeyi niyet eder.

Namaz kılıp camiden çıkarken adamın orada olmadığını ve atının yularlarının alınmış olduğunu görür. Bunun üzerine yanında bulunan bir dostuna biraz para verip pazardan bir yular alınmasını ister.

Adam pazara gider iki dirheme bir yular alır ve gelip Hz. Aliye verir.
Hz. Ali yuları görünce çok şaşırır. Çünkü yular kendi atının yularıdır.

Alan adama sorar bunu nereden aldın. Adam pazara gittiğini, birinin elinde yular olduğunu ve satmaya çalıştığını söyler.

Eşkâlini de söyleyince Hz. Ali atını teslim etiğini ve yularlarını çalan adam olduğunu anlar.

Hz Ali “Sübhanallah” der.
Ben o iki dirhemi helal yoldan ona verecektim. Çünkü o iki dirhem onun rızkıydı. Fakat niyeti kötü olduğu için haram yoldan ona ulaştı...

Allah hepimize helal kazanç nasip etsin.


Celalin Penceresinden
 
Üst Alt