Allah Sevgisi Nasıl Olmalı?
Merhaba sevgili gönül dostlarımız,
Yüce Allah’tan hayırlarla dolu güzel bir HAFTA geçirmenizi niyaz ederiz.
Allah'ın, Resulünün SAV ve de sevdiklerinin selam ve bereketi üzerinize olsun.
Efendim bu hafta yine Hz Mevlana’nın asırlardır Hak aşıklarının gönlüne ılık meltemler estiren Hikmet pınarı bir Kuran tefsiri olan eşsiz eseri Mesnevi’den alıntılara devam ediyoruz.
Şimdi yine sözü çok uzatmadan 48. Mesnevi yazısına başlamak istiyoruz:
KİMLER UBUDETE ULAŞIP GIPTA EDER?
Ey taklitçi; körükörüne taklitten kurtul!
© Ey kulluk yolunda istemeyerek giden taklitçi! Çalış, çabala da kulluğuna karşı manevî bir zevk, manevî bir karşılık elde et de, ibâdet sahiplerine karşı sende bir gıbta, imrenme hâsıl olsun.
© "İstemeyerek geliniz." emri kör taklitçiler içindir. "İsteyerek geliniz." ise kalpleri dünyâ kirlerinden temizlenmiş ve hakikate ulaşmış kişileredir.484
Mesnevi’nin Farsçadan dilimize çevrilmiş en güzel tercümesi olan bu kitapta Sertarik Mesnevihan Hz. Şefik Can (1909-2005) dedemiz bu beyitle ilgili sayfanın altına şu dipnotu yazmış:
484 Bu beyitte Eussilet Sûresi'nin şu mealdeki 11. âyetine işaret var: "Allah onlara: isteyerek veya istemeyerek varlığa gelin dedi. Onlar isteyerek geldik dediler."
© Bu, Hakk'ı bir şey umduğundan, bir şey elde etmek istediği için sever. Öbürünün sevgisi ise, bir karşılık beklemeden, bir şey ummadandır.485
Yine Şefik Can dedemiz sayfanın altına bu beyitle ilgili şu dipnotu yazmış:
485 Ariflere göre, yapılan ibâdetin iki türlü mükâfatı vardır: Biri dünyâya aittir, öbürü âhiret içindir. Dünyâya ait olana "âcil sevap"; âhirete ait olan da "ecîl sevap" denilir.
"Âcil sevap"; yapılan ibâdetten dolayı manevî zevk ve iç rahatlığıdır. Evvelce duyulan ağırlık ve zorluklar gider, huzur gelir. Bir kimse bu âcil sevaba erişince; onu ibâdeti, ubûdete tahvîl eder. Ubûdete ulaşan kimse de kendisinden ilerde bulunanlara gıbta eder.
"Ecîl sevap" âhiretteki manevî mükâfattır.
ALLAH’TAN CENNET UMMAK VEYA CEHENNEMİNDEN KORKMAK TAKLİDİ İMANDIR
© Bu taklitçi, dadısını süt emmek için sever, öbürü ise o görünmeyen güzele, o yüzünü örtmüş güzele gönül vermiştir, ondan başka isteği yoktur.
© Süt emen çocuk, dadısının güzelliğini bilmez ki, onda gönlünün arzu ettiği şey, yalnız süttür.
© Öbürü ise ancak dadıya âşıktır. Aşkta, tek bir dilekten başka bir ümidi yoktur.
© Şu hâlde Allah'ı, ondan bir şey umarak, ondan korkarak seven, taklit defterinden ders okuyor demektir.
® Allah'ı, ancak Allah için seven nerede, bu nerede? Allah'ı ancak Allah için sevenin sevgisi, maksatlardan, garazlardan arınmış, dileklerden ayrı bir sevgidir.
® Fakat ister öyle sevsin, ister böyle sevsin, mademki bir kimse Hakk'ı istemektedir; Hakk’ın cazibesi, çekişi de onu alır, Hakk'a götürür.486
Yine Şefik Can dedemiz sayfanın altına bu beyitle ilgili şu dipnotu yazmış:
486 Cenâb-ı Hakk'ı sevenler iki türlü sever: Birincisi bir şey ummadan, bir karşılık beklemeden sever. İlâhî zâtı menfaat beklemeden sever. Zâta olan sevgi, sevginin en yüksek derecesidir:
"Sorsan bana izah edemem ben neyi sevdim, Bir anladığım varsa ancak seni severim."
İkinci sevgi, Cenâb-ı Hakk'ı bir lütuf ve kereminden, meselâ rızık verdiğinden, kendisini yüksek bir mevkîye getirdiğinden sever. "Bu sevgi zâta değil sıfatadır." Bunda bir menfaat bulunduğundan, birinci tür sevgiden aşağıdır.
Fakat sevgisinde gönülden bir iştiyak varsa bu da makbuldür. Yeter ki candan ve gönülden Allah'ı sevsin. İster rızık verdiği için, ister Allah rızâsı için sevsin, yeter ki sevsin.
Merhum Rıfkı Melûl'ün rubaisi buraya uygun düşer:
"Yalnız ne çocuklar gibi vâhî sevmek, Hem sâde ne maddî ne ilâhî sevmek, Ömrümce süren tek ve uzun rüyada, Sevmek, sevmek namütenahi sevmek."
© Eğer Allah'a gönül verenin sevgisi, Allah'ın hayır ve keremine ulaşmak gibi, zâttan gayri bir sebeple ise;
® Yahut da Allah'ı sevenin sevgisi, başka bir şey için değil de, Allah'tan uzak düşmekten korkarak, doğrudan doğruya Hakk'ın zâtına ait ise;
© İkisinin de Hakk'ı araştırma zevki ötelerden gelmektedir. Bu sevgilerin her ikisi de Allah'ın cezbesi, çekişi iledir. Bu gönül tutkunluğu, bu gönül veriş hep o ezelî sevgiliden gelir.
DÜŞÜNCELER
Mesnevi’nin 3. Cildindeki bu bölümde Hz Mevlanamız, Allah’a olan sevgimizin nasıl olması gerektiğini açıkladı. Allah ondan razı olsun.
Ben Allah’ı çok seviyorum. Ama gözümde ne cennet sevdası var, ne cehennem korkusu var. O’nun Cemal’ini seyretme sevdası var ve rızasını kaybetme korkusu var.
Hz. Şefik Can dedemizin tercümesinden alıntılar yapmama izin veren, Rahmetli Şefik Can Hocamızın talebesi, yaşayan son Mesnevihan muhterem Hayat Nur Artıran Hanımefendiye çok teşekkür ederiz.
Bu yazıdan tek gayemiz Allah rızası için faydalı olmak inşallah.
Cenabı Allah Mesnevi’yi okuyup anlamayı ve uygulamayı cümlemize nasip etsin.
Celalin Penceresinden
Merhaba sevgili gönül dostlarımız,
Yüce Allah’tan hayırlarla dolu güzel bir HAFTA geçirmenizi niyaz ederiz.
Allah'ın, Resulünün SAV ve de sevdiklerinin selam ve bereketi üzerinize olsun.
Efendim bu hafta yine Hz Mevlana’nın asırlardır Hak aşıklarının gönlüne ılık meltemler estiren Hikmet pınarı bir Kuran tefsiri olan eşsiz eseri Mesnevi’den alıntılara devam ediyoruz.
Şimdi yine sözü çok uzatmadan 48. Mesnevi yazısına başlamak istiyoruz:
KİMLER UBUDETE ULAŞIP GIPTA EDER?
Ey taklitçi; körükörüne taklitten kurtul!
© Ey kulluk yolunda istemeyerek giden taklitçi! Çalış, çabala da kulluğuna karşı manevî bir zevk, manevî bir karşılık elde et de, ibâdet sahiplerine karşı sende bir gıbta, imrenme hâsıl olsun.
© "İstemeyerek geliniz." emri kör taklitçiler içindir. "İsteyerek geliniz." ise kalpleri dünyâ kirlerinden temizlenmiş ve hakikate ulaşmış kişileredir.484
Mesnevi’nin Farsçadan dilimize çevrilmiş en güzel tercümesi olan bu kitapta Sertarik Mesnevihan Hz. Şefik Can (1909-2005) dedemiz bu beyitle ilgili sayfanın altına şu dipnotu yazmış:
484 Bu beyitte Eussilet Sûresi'nin şu mealdeki 11. âyetine işaret var: "Allah onlara: isteyerek veya istemeyerek varlığa gelin dedi. Onlar isteyerek geldik dediler."
© Bu, Hakk'ı bir şey umduğundan, bir şey elde etmek istediği için sever. Öbürünün sevgisi ise, bir karşılık beklemeden, bir şey ummadandır.485
Yine Şefik Can dedemiz sayfanın altına bu beyitle ilgili şu dipnotu yazmış:
485 Ariflere göre, yapılan ibâdetin iki türlü mükâfatı vardır: Biri dünyâya aittir, öbürü âhiret içindir. Dünyâya ait olana "âcil sevap"; âhirete ait olan da "ecîl sevap" denilir.
"Âcil sevap"; yapılan ibâdetten dolayı manevî zevk ve iç rahatlığıdır. Evvelce duyulan ağırlık ve zorluklar gider, huzur gelir. Bir kimse bu âcil sevaba erişince; onu ibâdeti, ubûdete tahvîl eder. Ubûdete ulaşan kimse de kendisinden ilerde bulunanlara gıbta eder.
"Ecîl sevap" âhiretteki manevî mükâfattır.
ALLAH’TAN CENNET UMMAK VEYA CEHENNEMİNDEN KORKMAK TAKLİDİ İMANDIR
© Bu taklitçi, dadısını süt emmek için sever, öbürü ise o görünmeyen güzele, o yüzünü örtmüş güzele gönül vermiştir, ondan başka isteği yoktur.
© Süt emen çocuk, dadısının güzelliğini bilmez ki, onda gönlünün arzu ettiği şey, yalnız süttür.
© Öbürü ise ancak dadıya âşıktır. Aşkta, tek bir dilekten başka bir ümidi yoktur.
© Şu hâlde Allah'ı, ondan bir şey umarak, ondan korkarak seven, taklit defterinden ders okuyor demektir.
® Allah'ı, ancak Allah için seven nerede, bu nerede? Allah'ı ancak Allah için sevenin sevgisi, maksatlardan, garazlardan arınmış, dileklerden ayrı bir sevgidir.
® Fakat ister öyle sevsin, ister böyle sevsin, mademki bir kimse Hakk'ı istemektedir; Hakk’ın cazibesi, çekişi de onu alır, Hakk'a götürür.486
Yine Şefik Can dedemiz sayfanın altına bu beyitle ilgili şu dipnotu yazmış:
486 Cenâb-ı Hakk'ı sevenler iki türlü sever: Birincisi bir şey ummadan, bir karşılık beklemeden sever. İlâhî zâtı menfaat beklemeden sever. Zâta olan sevgi, sevginin en yüksek derecesidir:
"Sorsan bana izah edemem ben neyi sevdim, Bir anladığım varsa ancak seni severim."
İkinci sevgi, Cenâb-ı Hakk'ı bir lütuf ve kereminden, meselâ rızık verdiğinden, kendisini yüksek bir mevkîye getirdiğinden sever. "Bu sevgi zâta değil sıfatadır." Bunda bir menfaat bulunduğundan, birinci tür sevgiden aşağıdır.
Fakat sevgisinde gönülden bir iştiyak varsa bu da makbuldür. Yeter ki candan ve gönülden Allah'ı sevsin. İster rızık verdiği için, ister Allah rızâsı için sevsin, yeter ki sevsin.
Merhum Rıfkı Melûl'ün rubaisi buraya uygun düşer:
"Yalnız ne çocuklar gibi vâhî sevmek, Hem sâde ne maddî ne ilâhî sevmek, Ömrümce süren tek ve uzun rüyada, Sevmek, sevmek namütenahi sevmek."
© Eğer Allah'a gönül verenin sevgisi, Allah'ın hayır ve keremine ulaşmak gibi, zâttan gayri bir sebeple ise;
® Yahut da Allah'ı sevenin sevgisi, başka bir şey için değil de, Allah'tan uzak düşmekten korkarak, doğrudan doğruya Hakk'ın zâtına ait ise;
© İkisinin de Hakk'ı araştırma zevki ötelerden gelmektedir. Bu sevgilerin her ikisi de Allah'ın cezbesi, çekişi iledir. Bu gönül tutkunluğu, bu gönül veriş hep o ezelî sevgiliden gelir.
DÜŞÜNCELER
Mesnevi’nin 3. Cildindeki bu bölümde Hz Mevlanamız, Allah’a olan sevgimizin nasıl olması gerektiğini açıkladı. Allah ondan razı olsun.
Ben Allah’ı çok seviyorum. Ama gözümde ne cennet sevdası var, ne cehennem korkusu var. O’nun Cemal’ini seyretme sevdası var ve rızasını kaybetme korkusu var.
Hz. Şefik Can dedemizin tercümesinden alıntılar yapmama izin veren, Rahmetli Şefik Can Hocamızın talebesi, yaşayan son Mesnevihan muhterem Hayat Nur Artıran Hanımefendiye çok teşekkür ederiz.
Bu yazıdan tek gayemiz Allah rızası için faydalı olmak inşallah.
Cenabı Allah Mesnevi’yi okuyup anlamayı ve uygulamayı cümlemize nasip etsin.
Celalin Penceresinden