1Aşk Nedir?
Hz. Mevlana’ya göre, Aşk dünyaya ait bir duygu değildir. Aşk insanlara ait değildir. Aşk Allah'a aittir. Ancak Allah, insanı halifesi olarak ilan edip ruhuna üfledikten sonra, kendisindeki bu duyguyu, insanın da mayasına karıştırmıştır.
[Aşağıdaki bilgiler, son Mesnevihan (Hz. Mevlana’nın eseri Mesnevi’yi her yönüyle en iyi bilen kişi) sevgili Hayat Nur Artıran Hanımefendi’nin sohbetlerinden derlenmiştir.]
Kimin gönlüne aşk tohumu düşerse sarmaşık gibi insanın bütün duygularını sarar, sarmalar. Kimin gönlüne de aşk ateşi düşerse, aşktan gayrı ne varsa, hepsini yakar yandırır, der aşıklar sultanı Hz. Mevlana…
Aşık olan insanın bütün hayatı sevdiceğine adanmıştır. Seven insan herşeye sevdiceği ile bakar, onunla görür, onunla konuşur, hayatındaki herşeyi ona göre ayarlar, çünkü insanın sevdiği mutluluk, huzur içindeyse seven de ancak o zaman mutlu ve huzurlu olur.
Gerçek aşkta seven yoktur sadece sevilen vardır. O nedenle sevenin gözü kör kulağı sağır olur, derler. Yani seven sevdiğinden gayrı hiç bir şeyi ne duyar ne görür !
Ortada bir adanmışlık vardır, kişinin kendi yoktur, geriye sadece sevilen kalmıştır. Aşk sevdiğine teslim olmaktır. Aşk sevdiğini memnun etmektir.
Onun için Hz. Mevlana bir Divan-ı Kebir beytinde şöyle der; Aşk, dileği, isteği, yapıp yapmama arzusunu, iradeyi tümüyle terketmektir. Bu ilahi aşkın değil, bizatihi aşkın tanımıdır.
Çünkü karşı cinse duyulan beşeri aşk ile Cenab-ı Hakk’a duyulan ilahi aşk, özü itibari ile aynıdır.
Bir kızı veya erkeği sevdiğimizde aslında biz o yüzün arkasındaki onun yaratıcısını seviyoruzdur çünkü.
Ama bilmeden sadece simaya, surete, şekle takılır kalırız. Aslında işin hakikatı, bizler sevdiğimizde onu yaratanı görür, onu severiz, onu yaratana aşık oluruz, bilmesekte…
Kamil insanlar ise, kimi niçin sevdiklerini bildikleri için direk Rabbani aşkın içine düşerler.
Yine Son Mesnevihan Hayat Nur Artıran der ki:
Hz. Mevlana, “Aşk nasip işidir, hesap işi değil. Aşk adayıştır, arayış değil.” der.
“Cenab-ı Allah’ın bir kula en büyük lütfu, keremi ona Aşk’ı nasip etmesidir.“
Allah’a binlerce hamdolsun bana beşeri aşk verdi. O aşkla ilahi aşka yükseldim.
Aşk’a inanmayanlar bunun için inanmıyor. Allah Aşk’ı herkese nasip etmiyor.
AŞK ALLAH’TAN GELENE RAZI OLMAKTIR
Aşk, arapça "ışk" kökünden gelir ve sarmaşık anlamına gelir.
“AŞK = İbadet, şükür, kanaattir."
Aşk arapça bir kelime olup, Ayn, Şın ve Kaf harflerinden oluşur.
Hz. Mevlânâ, Ayn ibadet, Şın şükür ve kaf harfinin de kanaati işaret ettiğini söylemiştir ki, ilahi aşk için olmazsa olmazlardır.
Kanaat edebilmek için şükür, şükredebilmek için ise ibadet olması lâzımdır.
Kanaat anladığımız manada kıt kanaat geçinmek, bir lokma, bir hırka demek değildir. Kanaat, her ama herşeyin Allah’tan geldiğini bilerek, O’ndan gelene razı olmaktır.
Hüsn-ü zan ile yapılan her güzellik Hak katında ibadettir. Aşk sevgiliyi memnun etmektir.
BIZ ANCAK ŞÜKREDEREK KANAAT ETTIĞIMIZ ZAMAN ALLAH'TAN RAZI OLABILIRIZ.
AŞKIN BAŞLANGICI
(Aslında her insan Allah’a aşıktır ama imtihanımız gereği bize musallat edilen şeytan ve nefis, insanı nefsani ve dünyevi şeylerle (şehvet, oyun, TV, dizi, maç, facebook, AVM’lerle.. vs. ) meşgul edip gaflete daldırır ve aşkımızın farkına varmamamız için sürekli oyalar. )
Cenab-ı Allah kainatı yaratmadan önce ruhlar âlemini yaratmıştır. Ruhlar aleminde dünyadaki geçmiş, şu an yaşayan ve gelecek olan milyarlarca insanın ruhunu, velhasıl ruhların hepsini bir anda yaratmıştır.
İşte o zaman Cenab-ı Allah bütün ruhlara hitaben: ‘Elestü bi-Rabbiküm’ (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?) buyurunca; Bütün ruhlar ‘Kâlû: Belâ’ (Evet, Sen bizim Rabbimizsin) dediler.
Ve hepsi de birbirine şahit tutuldu.
Mevlânâ Hazretleri “O gün Kâlu Bela’da o sesi duymayan bir kişi varsa ben imansızım” der. O kadar büyük bir yemindir ki bu.
Demek oluyor ki, o Elest hitabında yaratılan ve yaratılacak herkes Cenab-ı Hakkın sesini işitmiştir. Yani aslında, biz aşkı ilk defa orda tattık.
“Kıyamet gününde: “Biz bundan habersizdik” demeyesiniz diye, hani Rabbin, Âdemoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkarmış ve onları kendilerine şahit tutarak: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” (demişti.) Onlar da: “Evet (Rabbimizsin) şahit olduk” demişlerdi.” (Araf suresi, 172. ayet)
Bütün ruhlar coşkuyla, büyük bir aşkla, Kalu bela (Evet, sen bizim Rabbimizsin) dediler.
Rabbimiz bütün ruhlara maddi, manevi latifelerle donatılmış bu beden elbisesini giydirdi. Ezelde kaderi belirlenen ruhlar, vakti geldiğinde imtihan için dünyaya gönderiliyor.
Allah, imtihan gereği nefis ve şeytan denen düşmanları da bize musallat etti.
İmtihanımız nedir? Hz Mevlânâ ruhlar aleminde söylediğimiz “bela”, yani Allah’ım seni seviyorum, sana aşığım, sözünü ispat etmek için imtihan oluyoruz, der.
Dinen Reşit olduğumuzda da imtihanımız başlıyor, ve artık bu sözümüze sadık kalmalıyız.
İnsani aşk ilişkisinde bile, kuru kuru seni seviyorum diyen birinin sözü mü daha inandırıcıdır, yoksa mesela bir hediye vererek seni seviyorum diyenin mi, veya sevgiliyi memnun etmek için sıkıntıya katlanarak seni seviyorum diyenin mi?
Şu bir gerçek ki; söz ile ifade edilen sevgiden, hâl ile ortaya koyulan sevgi, saygı elbet çok daha derin ve gerçektir.
Allah’a aşkla söylediğimiz o seni seviyorum sözünü ispat etmek için dünyadayız.
AŞKIMIZIN ŞAHİTLERİ
"AŞK BİR DAVAYA BENZER, CEFA ÇEKMEK DE DAVANIN TANIĞIDIR. TANIĞI OLMAYAN HER DAVA MUTLAKA KAYBEDİLİR. CEFA, IZDIRAP, KEDER SENİN AŞKININ TANIKLARIDIR. "
Hz. Mevlânâ, Mesnevi, c.3, 4008
Daha dünya kurulmadan bize dava açıldı. Allah'a olan aşkını ispat et diye.
Mahşerdeki büyük mahkemede, Allah'a olan aşkımızın şahitleri, çektiğimiz hastalıklar, dertler, sıkıntılar, üzüntüler, ve sabrettiğimiz ibadetler, haramlar, günahlar olacaktır.
Rabbimiz bazı inatçı inanmayanlara hiç hastalık, dert, ızdırap, sıkıntı vermiyor. Ki, Allah’ı hatırlamasınlar. Firavunun ömrü boyunca başı bile ağrımamış.
Başımıza gelen her musibet Allah’tan bize gelen ilahi mesajlardır.
Eğer ki bizler, dert ve sıkıntılarımızın sevgilimiz olan Cenabı Allah’tan geldiğini anlayabilirsek, o zaman,…
İşte o zaman, bu sıkıntı ve kederlerimizin içindeki rahmeti fark ederiz. Çünkü Rabbimiz Rahman ve Rahim, merhametlilerin en merhametlisidir.
Dolayısıyla da sevinç duyar, lütfedilen bu nimete bol bol şükrederiz.
Ki bu FA hastalığı bana Allah’ın hediyesidir.
***
Yazımızı okumaya doyulmayan güzel bir şiirle bitiriyoruz:
DOĞMADAN ÖNCE
Sormuşlar “ezelde aşk var mı? ” diye
Ben kalpten vuruldum doğmadan önce.
İster azap deyin ister hediye
Meçhule sürüldüm doğmadan önce.
Yılmadan ben bana beni anlattım
Günahı tövbeyle yıkayıp attım
Ebed kapısında ölümü tatdım
Kefene sarıldım doğmadan önce.
Gönlüme sevdanın güneşi doğdu
Şüphe iklimimi ışığa boğdu
İlk yağmurum Kâlûbelâ’da yağdı
Bulandım duruldum doğmadan önce.
Sevdim, sevgiliye giden yol uzun
Şerbetini içtim ateşin, buzun
Bazen girdabına düştüm sonsuzun
Çok öldüm-dirildim doğmadan önce.
Duydum ki var varmış, yok yokmuş güya
Gerçeği alt etti gördüğüm rüya
Kendi kopyam imiş meğer şu dünya
Düşündüm, yoruldum doğmadan önce.
Ezelde, ebedde aşkı gördüm ben
Mezarda, mabette aşkı gördüm ben
Gazapta, rahmette aşkı gördüm ben
Aşk ile karıldım doğmadan önce.
Yasaklı Rüyalar (sh.100)
Abdurrahim Karakoç (1932 - 2012)
Celalin Penceresinden
Hz. Mevlana’ya göre, Aşk dünyaya ait bir duygu değildir. Aşk insanlara ait değildir. Aşk Allah'a aittir. Ancak Allah, insanı halifesi olarak ilan edip ruhuna üfledikten sonra, kendisindeki bu duyguyu, insanın da mayasına karıştırmıştır.
[Aşağıdaki bilgiler, son Mesnevihan (Hz. Mevlana’nın eseri Mesnevi’yi her yönüyle en iyi bilen kişi) sevgili Hayat Nur Artıran Hanımefendi’nin sohbetlerinden derlenmiştir.]
Kimin gönlüne aşk tohumu düşerse sarmaşık gibi insanın bütün duygularını sarar, sarmalar. Kimin gönlüne de aşk ateşi düşerse, aşktan gayrı ne varsa, hepsini yakar yandırır, der aşıklar sultanı Hz. Mevlana…
Aşık olan insanın bütün hayatı sevdiceğine adanmıştır. Seven insan herşeye sevdiceği ile bakar, onunla görür, onunla konuşur, hayatındaki herşeyi ona göre ayarlar, çünkü insanın sevdiği mutluluk, huzur içindeyse seven de ancak o zaman mutlu ve huzurlu olur.
Gerçek aşkta seven yoktur sadece sevilen vardır. O nedenle sevenin gözü kör kulağı sağır olur, derler. Yani seven sevdiğinden gayrı hiç bir şeyi ne duyar ne görür !
Ortada bir adanmışlık vardır, kişinin kendi yoktur, geriye sadece sevilen kalmıştır. Aşk sevdiğine teslim olmaktır. Aşk sevdiğini memnun etmektir.
Onun için Hz. Mevlana bir Divan-ı Kebir beytinde şöyle der; Aşk, dileği, isteği, yapıp yapmama arzusunu, iradeyi tümüyle terketmektir. Bu ilahi aşkın değil, bizatihi aşkın tanımıdır.
Çünkü karşı cinse duyulan beşeri aşk ile Cenab-ı Hakk’a duyulan ilahi aşk, özü itibari ile aynıdır.
Bir kızı veya erkeği sevdiğimizde aslında biz o yüzün arkasındaki onun yaratıcısını seviyoruzdur çünkü.
Ama bilmeden sadece simaya, surete, şekle takılır kalırız. Aslında işin hakikatı, bizler sevdiğimizde onu yaratanı görür, onu severiz, onu yaratana aşık oluruz, bilmesekte…
Kamil insanlar ise, kimi niçin sevdiklerini bildikleri için direk Rabbani aşkın içine düşerler.
Yine Son Mesnevihan Hayat Nur Artıran der ki:
Hz. Mevlana, “Aşk nasip işidir, hesap işi değil. Aşk adayıştır, arayış değil.” der.
“Cenab-ı Allah’ın bir kula en büyük lütfu, keremi ona Aşk’ı nasip etmesidir.“
Allah’a binlerce hamdolsun bana beşeri aşk verdi. O aşkla ilahi aşka yükseldim.
Aşk’a inanmayanlar bunun için inanmıyor. Allah Aşk’ı herkese nasip etmiyor.
AŞK ALLAH’TAN GELENE RAZI OLMAKTIR
Aşk, arapça "ışk" kökünden gelir ve sarmaşık anlamına gelir.
“AŞK = İbadet, şükür, kanaattir."
Aşk arapça bir kelime olup, Ayn, Şın ve Kaf harflerinden oluşur.
Hz. Mevlânâ, Ayn ibadet, Şın şükür ve kaf harfinin de kanaati işaret ettiğini söylemiştir ki, ilahi aşk için olmazsa olmazlardır.
Kanaat edebilmek için şükür, şükredebilmek için ise ibadet olması lâzımdır.
Kanaat anladığımız manada kıt kanaat geçinmek, bir lokma, bir hırka demek değildir. Kanaat, her ama herşeyin Allah’tan geldiğini bilerek, O’ndan gelene razı olmaktır.
Hüsn-ü zan ile yapılan her güzellik Hak katında ibadettir. Aşk sevgiliyi memnun etmektir.
BIZ ANCAK ŞÜKREDEREK KANAAT ETTIĞIMIZ ZAMAN ALLAH'TAN RAZI OLABILIRIZ.
AŞKIN BAŞLANGICI
(Aslında her insan Allah’a aşıktır ama imtihanımız gereği bize musallat edilen şeytan ve nefis, insanı nefsani ve dünyevi şeylerle (şehvet, oyun, TV, dizi, maç, facebook, AVM’lerle.. vs. ) meşgul edip gaflete daldırır ve aşkımızın farkına varmamamız için sürekli oyalar. )
Cenab-ı Allah kainatı yaratmadan önce ruhlar âlemini yaratmıştır. Ruhlar aleminde dünyadaki geçmiş, şu an yaşayan ve gelecek olan milyarlarca insanın ruhunu, velhasıl ruhların hepsini bir anda yaratmıştır.
İşte o zaman Cenab-ı Allah bütün ruhlara hitaben: ‘Elestü bi-Rabbiküm’ (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?) buyurunca; Bütün ruhlar ‘Kâlû: Belâ’ (Evet, Sen bizim Rabbimizsin) dediler.
Ve hepsi de birbirine şahit tutuldu.
Mevlânâ Hazretleri “O gün Kâlu Bela’da o sesi duymayan bir kişi varsa ben imansızım” der. O kadar büyük bir yemindir ki bu.
Demek oluyor ki, o Elest hitabında yaratılan ve yaratılacak herkes Cenab-ı Hakkın sesini işitmiştir. Yani aslında, biz aşkı ilk defa orda tattık.
“Kıyamet gününde: “Biz bundan habersizdik” demeyesiniz diye, hani Rabbin, Âdemoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkarmış ve onları kendilerine şahit tutarak: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” (demişti.) Onlar da: “Evet (Rabbimizsin) şahit olduk” demişlerdi.” (Araf suresi, 172. ayet)
Bütün ruhlar coşkuyla, büyük bir aşkla, Kalu bela (Evet, sen bizim Rabbimizsin) dediler.
Rabbimiz bütün ruhlara maddi, manevi latifelerle donatılmış bu beden elbisesini giydirdi. Ezelde kaderi belirlenen ruhlar, vakti geldiğinde imtihan için dünyaya gönderiliyor.
Allah, imtihan gereği nefis ve şeytan denen düşmanları da bize musallat etti.
İmtihanımız nedir? Hz Mevlânâ ruhlar aleminde söylediğimiz “bela”, yani Allah’ım seni seviyorum, sana aşığım, sözünü ispat etmek için imtihan oluyoruz, der.
Dinen Reşit olduğumuzda da imtihanımız başlıyor, ve artık bu sözümüze sadık kalmalıyız.
İnsani aşk ilişkisinde bile, kuru kuru seni seviyorum diyen birinin sözü mü daha inandırıcıdır, yoksa mesela bir hediye vererek seni seviyorum diyenin mi, veya sevgiliyi memnun etmek için sıkıntıya katlanarak seni seviyorum diyenin mi?
Şu bir gerçek ki; söz ile ifade edilen sevgiden, hâl ile ortaya koyulan sevgi, saygı elbet çok daha derin ve gerçektir.
Allah’a aşkla söylediğimiz o seni seviyorum sözünü ispat etmek için dünyadayız.
AŞKIMIZIN ŞAHİTLERİ
"AŞK BİR DAVAYA BENZER, CEFA ÇEKMEK DE DAVANIN TANIĞIDIR. TANIĞI OLMAYAN HER DAVA MUTLAKA KAYBEDİLİR. CEFA, IZDIRAP, KEDER SENİN AŞKININ TANIKLARIDIR. "
Hz. Mevlânâ, Mesnevi, c.3, 4008
Daha dünya kurulmadan bize dava açıldı. Allah'a olan aşkını ispat et diye.
Mahşerdeki büyük mahkemede, Allah'a olan aşkımızın şahitleri, çektiğimiz hastalıklar, dertler, sıkıntılar, üzüntüler, ve sabrettiğimiz ibadetler, haramlar, günahlar olacaktır.
Rabbimiz bazı inatçı inanmayanlara hiç hastalık, dert, ızdırap, sıkıntı vermiyor. Ki, Allah’ı hatırlamasınlar. Firavunun ömrü boyunca başı bile ağrımamış.
Başımıza gelen her musibet Allah’tan bize gelen ilahi mesajlardır.
Eğer ki bizler, dert ve sıkıntılarımızın sevgilimiz olan Cenabı Allah’tan geldiğini anlayabilirsek, o zaman,…
İşte o zaman, bu sıkıntı ve kederlerimizin içindeki rahmeti fark ederiz. Çünkü Rabbimiz Rahman ve Rahim, merhametlilerin en merhametlisidir.
Dolayısıyla da sevinç duyar, lütfedilen bu nimete bol bol şükrederiz.
Ki bu FA hastalığı bana Allah’ın hediyesidir.
***
Yazımızı okumaya doyulmayan güzel bir şiirle bitiriyoruz:
DOĞMADAN ÖNCE
Sormuşlar “ezelde aşk var mı? ” diye
Ben kalpten vuruldum doğmadan önce.
İster azap deyin ister hediye
Meçhule sürüldüm doğmadan önce.
Yılmadan ben bana beni anlattım
Günahı tövbeyle yıkayıp attım
Ebed kapısında ölümü tatdım
Kefene sarıldım doğmadan önce.
Gönlüme sevdanın güneşi doğdu
Şüphe iklimimi ışığa boğdu
İlk yağmurum Kâlûbelâ’da yağdı
Bulandım duruldum doğmadan önce.
Sevdim, sevgiliye giden yol uzun
Şerbetini içtim ateşin, buzun
Bazen girdabına düştüm sonsuzun
Çok öldüm-dirildim doğmadan önce.
Duydum ki var varmış, yok yokmuş güya
Gerçeği alt etti gördüğüm rüya
Kendi kopyam imiş meğer şu dünya
Düşündüm, yoruldum doğmadan önce.
Ezelde, ebedde aşkı gördüm ben
Mezarda, mabette aşkı gördüm ben
Gazapta, rahmette aşkı gördüm ben
Aşk ile karıldım doğmadan önce.
Yasaklı Rüyalar (sh.100)
Abdurrahim Karakoç (1932 - 2012)
Celalin Penceresinden