[FONT=Verdana]
[/FONT]Yıllar önce katıldığım bir seminerde konuşmacı dinleyici kitlesiyle tanışmak istemiş, herkesin kısaca kendini tanıttıktan sonra kısaca “Hayatın anlamı nedir?” sorusuna cevap vermesini istemişti. Epey iddialı cümlelerin ardından sıra bana geldiğinde “Hayatın anlamı, gülmektir” demiştim. Bunu sonradan bir arkadaşıma anlattığımda “Eminim herkes gülmüştür bu cevaba” demiştiJ Benim dediğim tabii ki kasıklarından çatlarcasına kahkaha atmak veya “hiiiooohhooaa” diye bağırarak katılmak değildi. Bence insanın taşıdığı pozitif enerjiyi paylaşabilmesinin en güzel yoludur, gülerken güldürmek. Çünkü insanın geçmişinde hatırladığı, hatırlamak istediği tüm güzel zamanlarda bir gülümseme mevcut; hiç değilse hatırlanırken yüze bir tebessüm getiriyor. Peki, o halde neden bugünden yüzümüze tebessüm yerleştirerek dolaşmıyoruz, bugünler de geleceğin geçmişi olmayacak mı? Ve bu gülümseme inanın ki o kadar zor yakalanır bir şey değil!
Pazar sabahları ansiklopedi gibi verilen gazete ekleri eşliğinde kahvaltı etmek en büyük keyiflerim arasındadır. Yeni versiyonumla hayata ayak uydurmaya çalıştığım ilk zamanlarda bir Pazar kahvaltı öncesi çıktım gazete almaya. Daha yeni yeni adapte olmaktayım o sıralarda, gazete standında alacağım gazeteyi ararken yaşlı bir amca geldi: “Kızım gözlüklerimi evde unutmuşum. Bana şuradan xxxxxx-reklâma girmesin- gazetesini bulabilir misin?” Benim cevabım aynen “Efendim amca… ne dediiiin?”J)))) Tam bir “Körler, sağırlar birbirini ağırlar” oyununa replik olacak bir sahneydi.
Saf kelime sağırlığı, bazı beyin travmalarında olurmuş. Ses kulağa geliyor, ayrıştırmayı yapacak hücrelerden bir kaçını kaybettiğimden ne dediğini anlayamıyorum. Beyin öylesine muhteşem bir organ ki etrafındaki hücreler kaybolan hücrelerin görevini üstleniyorlar. Bu bilgi ışığında epey aşama kaydettiğimi söyleyebilirim. Yüz yüze görüşmelerde sorun yaşamıyorum. İlk başlarda telefonda konuştuğum kişi kadın mı, erkek mi onu bile anlamadan monolog yapar gibi konuşuyordum. Artık konuştuğum kişi derdimi bilen, anlamayınca tekrarını isteyebileceğim biriyse çok daha rahatım. Derken...
Çok yakın bir geçmişte, yurtdışında olduğunu duyduğum bir arkadaşımı aradım ki nerede olduğunu soracam. Arkadaşım “Almanya” diyormuş. Ben de tık yok, algılayabildiğim sesten, kelimenin uzunluğundan, hece sayısından filan tahminde bulunmaya çalışırdım ama hiç bir şey anlamadım kiL Bir daha söylüyor. Anlama telaşına düşünce hepten kopuyorum. Ben de sessizlik, bir daha sormaya utanıyorum. “Anlamadım yaa, bağlantı kurmaya çalışıyorum, çağrışım yaptırsana” diyorum. “Ne bağlantısı yahu, Alamanya...Alamanya” dediği anda anlıyorum ki Almanya’daymışJ))))) Tam köyden indim, şehre modundayım. Adam Almanya deyince anlamıyorum, Alamanya deyince “Haaa Almanya’dasın, şöyle desene yahu”
Yüzünüzden gülümseme yüreğinizden sevgi eksik olmasın!
[FONT=Verdana][/FONT]
[/FONT]Yıllar önce katıldığım bir seminerde konuşmacı dinleyici kitlesiyle tanışmak istemiş, herkesin kısaca kendini tanıttıktan sonra kısaca “Hayatın anlamı nedir?” sorusuna cevap vermesini istemişti. Epey iddialı cümlelerin ardından sıra bana geldiğinde “Hayatın anlamı, gülmektir” demiştim. Bunu sonradan bir arkadaşıma anlattığımda “Eminim herkes gülmüştür bu cevaba” demiştiJ Benim dediğim tabii ki kasıklarından çatlarcasına kahkaha atmak veya “hiiiooohhooaa” diye bağırarak katılmak değildi. Bence insanın taşıdığı pozitif enerjiyi paylaşabilmesinin en güzel yoludur, gülerken güldürmek. Çünkü insanın geçmişinde hatırladığı, hatırlamak istediği tüm güzel zamanlarda bir gülümseme mevcut; hiç değilse hatırlanırken yüze bir tebessüm getiriyor. Peki, o halde neden bugünden yüzümüze tebessüm yerleştirerek dolaşmıyoruz, bugünler de geleceğin geçmişi olmayacak mı? Ve bu gülümseme inanın ki o kadar zor yakalanır bir şey değil!
Pazar sabahları ansiklopedi gibi verilen gazete ekleri eşliğinde kahvaltı etmek en büyük keyiflerim arasındadır. Yeni versiyonumla hayata ayak uydurmaya çalıştığım ilk zamanlarda bir Pazar kahvaltı öncesi çıktım gazete almaya. Daha yeni yeni adapte olmaktayım o sıralarda, gazete standında alacağım gazeteyi ararken yaşlı bir amca geldi: “Kızım gözlüklerimi evde unutmuşum. Bana şuradan xxxxxx-reklâma girmesin- gazetesini bulabilir misin?” Benim cevabım aynen “Efendim amca… ne dediiiin?”J)))) Tam bir “Körler, sağırlar birbirini ağırlar” oyununa replik olacak bir sahneydi.
Saf kelime sağırlığı, bazı beyin travmalarında olurmuş. Ses kulağa geliyor, ayrıştırmayı yapacak hücrelerden bir kaçını kaybettiğimden ne dediğini anlayamıyorum. Beyin öylesine muhteşem bir organ ki etrafındaki hücreler kaybolan hücrelerin görevini üstleniyorlar. Bu bilgi ışığında epey aşama kaydettiğimi söyleyebilirim. Yüz yüze görüşmelerde sorun yaşamıyorum. İlk başlarda telefonda konuştuğum kişi kadın mı, erkek mi onu bile anlamadan monolog yapar gibi konuşuyordum. Artık konuştuğum kişi derdimi bilen, anlamayınca tekrarını isteyebileceğim biriyse çok daha rahatım. Derken...
Çok yakın bir geçmişte, yurtdışında olduğunu duyduğum bir arkadaşımı aradım ki nerede olduğunu soracam. Arkadaşım “Almanya” diyormuş. Ben de tık yok, algılayabildiğim sesten, kelimenin uzunluğundan, hece sayısından filan tahminde bulunmaya çalışırdım ama hiç bir şey anlamadım kiL Bir daha söylüyor. Anlama telaşına düşünce hepten kopuyorum. Ben de sessizlik, bir daha sormaya utanıyorum. “Anlamadım yaa, bağlantı kurmaya çalışıyorum, çağrışım yaptırsana” diyorum. “Ne bağlantısı yahu, Alamanya...Alamanya” dediği anda anlıyorum ki Almanya’daymışJ))))) Tam köyden indim, şehre modundayım. Adam Almanya deyince anlamıyorum, Alamanya deyince “Haaa Almanya’dasın, şöyle desene yahu”
Yüzünüzden gülümseme yüreğinizden sevgi eksik olmasın!
[FONT=Verdana][/FONT]