Bir Anne-Kız buluşması
Bugün sizlere gerçek bir hikaye anlatacağım. Anne ile kızının 61 yıl sonra buluşmasını anlatacağım. Aslında hikayemizin başlangıcı Çanakkale Savaşı’na uzanır.
***
Halil Çavuş 1915’te Çanakkale’de yiğitçe çarpışıp şehit olmuş, ardında da Konya’nın Ereğli ilçesi, Ayrancı kasabasında (Şimdi Karaman’ın Ayrancı ilçesi) eşi Topal Meryem’i dul; biri üç yaşında (Hilmi), biri bir yaşında (Fatma) iki yetimi bırakmıştır.
Devir, Anadolu’nun yokluk yılları... Fakir ve babasız büyüyen Fatma, henüz onaltı yaşında iken, civar köyden Bekir Kasapçopur’la evlenmiş; ikisi erkek, dördü kız tam altı çocuğu olmuştur.
Fatma, 1952’de son çocuğu Nuriye henüz altı aylıkken hastalanmış; köyden at arabası ile istasyona getirilip, yorucu bir tren yolculuğu ile Konya’ya götürülmüştür. Orada bir hastane’de birkaç gün kalmıştır.
Fatma, 1952’de otuz sekiz yaşında Konya’daki bir hastanede son nefesini verir. Eşi, o zamanın zor şartları, sıcaktan dolayı ve vasıta olmadığı için cenazeyi köyüne götüremez. Fatma’yı Konya’da bir mezarlığa defnedip başına bir taş diker ve köye döner.
***
Nuriye benim annemdir. Evet bu hikaye anneannemin ve annemin hikayesidir. Yıllar önce dayım o mezarı bulup bir mezartaşı yaptırmış.
Ben engelli olunca ve de çalışırken annem ve babam bir türlü beni bırakıp Konya’da o mezarı bulup ziyaret edemediler.
Babam anneme söz verdi, seni annenin mezarına götürecem diye... Şimdi emekliyim. Ama yine hastalıklarım yüzünden -şeker koması- gidemediler.
27 eylül 2013 Cuma, haftasonu için Çorum’dan kızkardeşimgil geldi. Babam Cumartesi beni kız kardeşim ve enişteme emanet edip hızlı tren ile Ankara’dan Konya’ya gittiler.
(Hükümetimizden Allah razı olsun. Hızlı tren ne büyük nimet. Babamgil sabah 10’da bindi, akşam 6’da geldiler. Kızılay’a gitseler daha erken gelemezlerdi.
Önceden ben Ankara’dan Ereğli’ye gidene kadar sollama yaparken gözümü kırpmaz, kendimi sıkardım. Yol tek şerit gidiş-gelişti. Şimdi heryere duble yol, yolculukta arkada uyuyorum. )
Babacığım, Konya’da epey bir çaba ve arayış sonucu Musalla mezarlığını bulup, oradan dayıma telefon açıyor. Ancak, yıllar önce yaptırılan mezarın yerini tam hatırlayamıyor...
Akıllarına bir de mezarlık görevlilerine sormak geliyor... Görevliler bilgisayar kayıtlarından mezarın krokisini çıkartıp veriyorlar...
Zaman artık anneciğim (Nuriye Çelik) için geçmek bilmiyor; tarifi mümkün olmayan heyecan içerisinde mezara yaklaşıyor...
İşte biricik annesi karşısında, gözleri buğulanıyor ve boşalıveriyor yaşlar gözlerinden... Mezarlıkta Nuriye’nin huzur dolu dualı sesleri yankılanıyor...
Annem ağlarken dalıp gidiyor. Altı aylıkken öksüz kalan annemi bir müddet ablası büyütür. Sonrasında tekrar evlenen babası Bekir dedemin yeni karısı bakar.
Anneciğim henüz ilkokul beşe giderken babası Bekir dedemde vefat eder. Hem yetim hem öksüz annemi, yeni evlenen Nevzat abisi ve eşi büyütür.
Anneciğimi Nevzat abisi (rahmetli dayım) yirmi yaşında civar köyden akrabası İsa Çelik (babam) ile evlendirir. 1973 yılında ilk çocukları Celal yani BEN dünyaya gelirim.
Ahh! Canım anneciğim, bu dünyada yüzün gülmedi. Oğlun Celal’de engelli oldu. Sen herşeye sabrettin.
Bu arada radyoda bir türkü çalıyor, hep dinledikçe bana anneannem Fatma’nın hastane penceresinden bakışını hatırlatıyor, duygulanıyorum.
Hastane Önünde İncir Ağacı (Annem Ağacı)
Doktor Bulamadı Bana İlâcı (Annem İlâcı)
Baş Tabip Geliyor Zehirden Acı (Annem Vay Acı)
Garip Kaldım Yüreğime Derdoldu (Annem Derdoldu)
Ellerin Vatanı Bana Yurdoldu (Annem Yurdoldu) .............
Anneciğim, daha nice şeylere sabrettin. Sen yoksullukta da, şimdi de her zaman şükrettin. Ama canım anam ve babam Allah sizi inşallah cennette sevdiklerinizle buluşturacak.
Allah’ım bin kez dünyaya gelsem yine Nuriye-İsa Çelik’in oğlu olmayı isterdim. Sana sonsuz hamdolsun.
Allah’ım anneme babama sağlıklı, hayırlı, bereketli uzun ömürler ver. Onları dünyada da, ahirette de birbirinden ayırma Ya Rabbel Alemin... AMİN.
Celal Çelik Ankara ( Konya-Ereğli )
Bugün sizlere gerçek bir hikaye anlatacağım. Anne ile kızının 61 yıl sonra buluşmasını anlatacağım. Aslında hikayemizin başlangıcı Çanakkale Savaşı’na uzanır.
***
Halil Çavuş 1915’te Çanakkale’de yiğitçe çarpışıp şehit olmuş, ardında da Konya’nın Ereğli ilçesi, Ayrancı kasabasında (Şimdi Karaman’ın Ayrancı ilçesi) eşi Topal Meryem’i dul; biri üç yaşında (Hilmi), biri bir yaşında (Fatma) iki yetimi bırakmıştır.
Devir, Anadolu’nun yokluk yılları... Fakir ve babasız büyüyen Fatma, henüz onaltı yaşında iken, civar köyden Bekir Kasapçopur’la evlenmiş; ikisi erkek, dördü kız tam altı çocuğu olmuştur.
Fatma, 1952’de son çocuğu Nuriye henüz altı aylıkken hastalanmış; köyden at arabası ile istasyona getirilip, yorucu bir tren yolculuğu ile Konya’ya götürülmüştür. Orada bir hastane’de birkaç gün kalmıştır.
Fatma, 1952’de otuz sekiz yaşında Konya’daki bir hastanede son nefesini verir. Eşi, o zamanın zor şartları, sıcaktan dolayı ve vasıta olmadığı için cenazeyi köyüne götüremez. Fatma’yı Konya’da bir mezarlığa defnedip başına bir taş diker ve köye döner.
***
Nuriye benim annemdir. Evet bu hikaye anneannemin ve annemin hikayesidir. Yıllar önce dayım o mezarı bulup bir mezartaşı yaptırmış.
Ben engelli olunca ve de çalışırken annem ve babam bir türlü beni bırakıp Konya’da o mezarı bulup ziyaret edemediler.
Babam anneme söz verdi, seni annenin mezarına götürecem diye... Şimdi emekliyim. Ama yine hastalıklarım yüzünden -şeker koması- gidemediler.
27 eylül 2013 Cuma, haftasonu için Çorum’dan kızkardeşimgil geldi. Babam Cumartesi beni kız kardeşim ve enişteme emanet edip hızlı tren ile Ankara’dan Konya’ya gittiler.
(Hükümetimizden Allah razı olsun. Hızlı tren ne büyük nimet. Babamgil sabah 10’da bindi, akşam 6’da geldiler. Kızılay’a gitseler daha erken gelemezlerdi.
Önceden ben Ankara’dan Ereğli’ye gidene kadar sollama yaparken gözümü kırpmaz, kendimi sıkardım. Yol tek şerit gidiş-gelişti. Şimdi heryere duble yol, yolculukta arkada uyuyorum. )
Babacığım, Konya’da epey bir çaba ve arayış sonucu Musalla mezarlığını bulup, oradan dayıma telefon açıyor. Ancak, yıllar önce yaptırılan mezarın yerini tam hatırlayamıyor...
Akıllarına bir de mezarlık görevlilerine sormak geliyor... Görevliler bilgisayar kayıtlarından mezarın krokisini çıkartıp veriyorlar...
Zaman artık anneciğim (Nuriye Çelik) için geçmek bilmiyor; tarifi mümkün olmayan heyecan içerisinde mezara yaklaşıyor...
İşte biricik annesi karşısında, gözleri buğulanıyor ve boşalıveriyor yaşlar gözlerinden... Mezarlıkta Nuriye’nin huzur dolu dualı sesleri yankılanıyor...
Annem ağlarken dalıp gidiyor. Altı aylıkken öksüz kalan annemi bir müddet ablası büyütür. Sonrasında tekrar evlenen babası Bekir dedemin yeni karısı bakar.
Anneciğim henüz ilkokul beşe giderken babası Bekir dedemde vefat eder. Hem yetim hem öksüz annemi, yeni evlenen Nevzat abisi ve eşi büyütür.
Anneciğimi Nevzat abisi (rahmetli dayım) yirmi yaşında civar köyden akrabası İsa Çelik (babam) ile evlendirir. 1973 yılında ilk çocukları Celal yani BEN dünyaya gelirim.
Ahh! Canım anneciğim, bu dünyada yüzün gülmedi. Oğlun Celal’de engelli oldu. Sen herşeye sabrettin.
Bu arada radyoda bir türkü çalıyor, hep dinledikçe bana anneannem Fatma’nın hastane penceresinden bakışını hatırlatıyor, duygulanıyorum.
Hastane Önünde İncir Ağacı (Annem Ağacı)
Doktor Bulamadı Bana İlâcı (Annem İlâcı)
Baş Tabip Geliyor Zehirden Acı (Annem Vay Acı)
Garip Kaldım Yüreğime Derdoldu (Annem Derdoldu)
Ellerin Vatanı Bana Yurdoldu (Annem Yurdoldu) .............
Anneciğim, daha nice şeylere sabrettin. Sen yoksullukta da, şimdi de her zaman şükrettin. Ama canım anam ve babam Allah sizi inşallah cennette sevdiklerinizle buluşturacak.
Allah’ım bin kez dünyaya gelsem yine Nuriye-İsa Çelik’in oğlu olmayı isterdim. Sana sonsuz hamdolsun.
Allah’ım anneme babama sağlıklı, hayırlı, bereketli uzun ömürler ver. Onları dünyada da, ahirette de birbirinden ayırma Ya Rabbel Alemin... AMİN.
Celal Çelik Ankara ( Konya-Ereğli )