Burnu yere sürtülsün
Yazıyı yayınladığım bugün, 25 Haziran 2014 Çarşambadır ve Allah nasip ederse cumartesi günü ramazanın ilk orucunu tutacağız inşallah...
Yazları üç-dört ay kaldığımız Ereğli’mizde, akülü sandalyem ile Cuma namazlarına gidebiliyorum hamdolsun. Çünkü Ereğli düz bir alana kurulmuş sakin bir şehirdir.
Geçtiğimiz Cuma (20.haz.2014) , yine tarihi Ulu Camiine gittim. Camiinin geniş avlusunda, akülü sandalyemin üzerinde, minarenin gölgesinde namazımı kılıyorum...
Her Cuma olduğu gibi, namazdan önceki Cuma vaazını, yine Ereğli Müftüsü sevgili Yusuf Eseroğlu hocam verdi. Konu ise, yaklaşan ramazan ve günahlarımızdı...
Yarım saati geçkin vaazın bence kilit noktası, Yusuf hocamın söylediği bir hadisteki üç kişi idi. Öyleki caminin içindeki binlerce insanı bilmiyorum ama avludaki yüzlerce insan ve ben kafamızı önümüze eğip düşüncelere daldık.
(Birisi şu) Bir kişi ki, ramazan gelmiş, oruç tutmamış, namaz kılmamış, sadaka, zekat vermemiş, dolayısıyla günahlarını affettirmiş olarak bayrama erişememiş; işte o kişiye yazıklar olsun, o kişinin burnu yere sürtülsün...
Müftü bey önce, ramazanın öneminden bahsedip; ramazanda tutulan bir gün orucun, bir sene boyunca tutulan oruçtan (ramazan dışında) sevapça daha üstün olduğunu belirttiler.
Yukarıdaki Hadis-i Şerif’teki Yusuf hocamın anlattığı, rahmetten uzak kalan ve burnu yere sürtülen üç kişiyi aklımda tutamadım, fakat şimdi internetten araştırdım:
Kendine Yazık Eden Üç Kişi: Bir hadis-i şerifte anlatılır ki:
“Peygamber Efendimiz bir keresinde minbere çıkıyordu. Merdivenden yukarı çıkarken birinci basamakta "amin!" dedi. İkinci basamakta yine "amin!" dedi. Üçüncü basamakta bir kere daha "amin!" dedi.
Hutbeden sonra, sahabe efendilerimiz :
"Bu sefer senden daha önce duymadığımız bir şeyi duyduk yâ Rasûlallah! Eskiden böyle yapmıyordunuz, şimdi minbere çıkarken üç defa "amin" dediniz. Bunun hikmeti nedir?" diye sordular.
Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: :
"Cebrâil aleyhisselam geldi ve ‘Anne-babasının ihtiyarlığında onların yanında olmuş ama anne-baba hakkını gözetmemiş, onlara iyi bakarak mağfireti yakalama gibi bir fırsatı değerlendirememiş kimseye yazıklar olsun, burnu yere sürtülsün onun!' dedi, ben de 'amin!' dedim.
Cebrâil, 'Yâ Rasûlallah, bir yerde adın anıldığı halde, Sana salât ü selâm getirmeyen de rahmetten uzak olsun, burnu yere sürtülsün!' dedi, ben de ‘amin' dedim.
Ve son basamakta Cebrâil, ‘Ramazana yetişmiş, Ramazanı idrak etmiş olduğu halde Allah'ın mağfiretini kazanamamış, afv ü mağfiret bulamamış kimseye de yazıklar olsun, rahmetten uzak olsun o!' dedi, ben de ‘amin' dedim."
(bk. Buharî, el-edebu’l-müfred- 1419/1998, Riyad- 1/338; Taberanî-evsat- h. no: 8994; Bezzar, h. no: 1405; Mecmau’z-zevaid, 10/164)
Cuma namazı bitince giriş kapısına yanaştım. Birisinden rica edip, imam odasındaki müftü beyi dışarı çağırdım. Hemen ayakkabısını giyip, yine o tevavusuyla geldi ve kucakladı, Ereğli’ye hoşgeldin Celal kardeşim, dedi.
Yazıları takip edenler bilir, Yusuf hocamla 2012 yazında tanışmıştık ve bunu bir yazıda anlatmıştım. ( http://celal1973.blogspot.com.tr/2013/01/buyuklerde-buyuklugun-alameti-tevazu.html ) Yusuf hocam, yazıları yayınlamam konusunda o gün bana izin verdi, Allah razı olsun.
Ben yukarıdaki hadiste geçen rahmetten uzak olan kulların içinde olmaktan çok korkuyorum. Biliyorum hepiniz, hem şeker hem de Friedreich ataksisi hastası olduğum için, sana farz değil, oruç tutma, fidyesini ver, diyorsunuzdur.
Fakat biliyor musunuz ki, Allah şöyle buyuruyor:
“Oruç sayılı günlerdedir. Sizden her kim o günlerde hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar. Oruç tutamayanlara fidye gerekir. Fidye bir fakiri doyuracak miktardır. Her kim de, kendi hayrına olarak fidye miktarını artırırsa bu, kendisi hakkında elbette daha hayırlıdır. Bununla beraber, eğer işin gerçeğini bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır. “ (Bakara suresi, 184. ayet)
Evet ben tutmakta -heleki bu sıcaklarda- epey zorlanıyorum. Fakat karar aldım. Allah nasip ederse ilk ve son gün, bir de pazartesi ve Perşembe günleri zor olsa da oruç tutacağım...
Kalan yirmi gün içinse fidye vereceğim inşallah... (Her gün için en az 10 lira)
(BU TUTACAĞIM ORUCU RİYA OLUR DİYEREK YAZMAYA ÇEKİNDİM, AMA SONRA ÖRNEK OLURUM İNŞALLAH, DÜŞÜNCESİYLE YAZDIĞIMI SİLMEDİM.)
İnşallah huzurlu, hayırlı, ibadet aşkıyla dolu, bereketli bir ramazan geçiririz ve hata, günahları affolunmuş, tertemiz kullar olarak bayrama kavuşuruz inşallah...
Celalcelik@gmail.com Ankara ( Konya-Ereğli )
http://celal1973.blogspot.com/
Yazıyı yayınladığım bugün, 25 Haziran 2014 Çarşambadır ve Allah nasip ederse cumartesi günü ramazanın ilk orucunu tutacağız inşallah...
Yazları üç-dört ay kaldığımız Ereğli’mizde, akülü sandalyem ile Cuma namazlarına gidebiliyorum hamdolsun. Çünkü Ereğli düz bir alana kurulmuş sakin bir şehirdir.
Geçtiğimiz Cuma (20.haz.2014) , yine tarihi Ulu Camiine gittim. Camiinin geniş avlusunda, akülü sandalyemin üzerinde, minarenin gölgesinde namazımı kılıyorum...
Her Cuma olduğu gibi, namazdan önceki Cuma vaazını, yine Ereğli Müftüsü sevgili Yusuf Eseroğlu hocam verdi. Konu ise, yaklaşan ramazan ve günahlarımızdı...
Yarım saati geçkin vaazın bence kilit noktası, Yusuf hocamın söylediği bir hadisteki üç kişi idi. Öyleki caminin içindeki binlerce insanı bilmiyorum ama avludaki yüzlerce insan ve ben kafamızı önümüze eğip düşüncelere daldık.
(Birisi şu) Bir kişi ki, ramazan gelmiş, oruç tutmamış, namaz kılmamış, sadaka, zekat vermemiş, dolayısıyla günahlarını affettirmiş olarak bayrama erişememiş; işte o kişiye yazıklar olsun, o kişinin burnu yere sürtülsün...
Müftü bey önce, ramazanın öneminden bahsedip; ramazanda tutulan bir gün orucun, bir sene boyunca tutulan oruçtan (ramazan dışında) sevapça daha üstün olduğunu belirttiler.
Yukarıdaki Hadis-i Şerif’teki Yusuf hocamın anlattığı, rahmetten uzak kalan ve burnu yere sürtülen üç kişiyi aklımda tutamadım, fakat şimdi internetten araştırdım:
Kendine Yazık Eden Üç Kişi: Bir hadis-i şerifte anlatılır ki:
“Peygamber Efendimiz bir keresinde minbere çıkıyordu. Merdivenden yukarı çıkarken birinci basamakta "amin!" dedi. İkinci basamakta yine "amin!" dedi. Üçüncü basamakta bir kere daha "amin!" dedi.
Hutbeden sonra, sahabe efendilerimiz :
"Bu sefer senden daha önce duymadığımız bir şeyi duyduk yâ Rasûlallah! Eskiden böyle yapmıyordunuz, şimdi minbere çıkarken üç defa "amin" dediniz. Bunun hikmeti nedir?" diye sordular.
Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: :
"Cebrâil aleyhisselam geldi ve ‘Anne-babasının ihtiyarlığında onların yanında olmuş ama anne-baba hakkını gözetmemiş, onlara iyi bakarak mağfireti yakalama gibi bir fırsatı değerlendirememiş kimseye yazıklar olsun, burnu yere sürtülsün onun!' dedi, ben de 'amin!' dedim.
Cebrâil, 'Yâ Rasûlallah, bir yerde adın anıldığı halde, Sana salât ü selâm getirmeyen de rahmetten uzak olsun, burnu yere sürtülsün!' dedi, ben de ‘amin' dedim.
Ve son basamakta Cebrâil, ‘Ramazana yetişmiş, Ramazanı idrak etmiş olduğu halde Allah'ın mağfiretini kazanamamış, afv ü mağfiret bulamamış kimseye de yazıklar olsun, rahmetten uzak olsun o!' dedi, ben de ‘amin' dedim."
(bk. Buharî, el-edebu’l-müfred- 1419/1998, Riyad- 1/338; Taberanî-evsat- h. no: 8994; Bezzar, h. no: 1405; Mecmau’z-zevaid, 10/164)
Cuma namazı bitince giriş kapısına yanaştım. Birisinden rica edip, imam odasındaki müftü beyi dışarı çağırdım. Hemen ayakkabısını giyip, yine o tevavusuyla geldi ve kucakladı, Ereğli’ye hoşgeldin Celal kardeşim, dedi.
Yazıları takip edenler bilir, Yusuf hocamla 2012 yazında tanışmıştık ve bunu bir yazıda anlatmıştım. ( http://celal1973.blogspot.com.tr/2013/01/buyuklerde-buyuklugun-alameti-tevazu.html ) Yusuf hocam, yazıları yayınlamam konusunda o gün bana izin verdi, Allah razı olsun.
Ben yukarıdaki hadiste geçen rahmetten uzak olan kulların içinde olmaktan çok korkuyorum. Biliyorum hepiniz, hem şeker hem de Friedreich ataksisi hastası olduğum için, sana farz değil, oruç tutma, fidyesini ver, diyorsunuzdur.
Fakat biliyor musunuz ki, Allah şöyle buyuruyor:
“Oruç sayılı günlerdedir. Sizden her kim o günlerde hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar. Oruç tutamayanlara fidye gerekir. Fidye bir fakiri doyuracak miktardır. Her kim de, kendi hayrına olarak fidye miktarını artırırsa bu, kendisi hakkında elbette daha hayırlıdır. Bununla beraber, eğer işin gerçeğini bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır. “ (Bakara suresi, 184. ayet)
Evet ben tutmakta -heleki bu sıcaklarda- epey zorlanıyorum. Fakat karar aldım. Allah nasip ederse ilk ve son gün, bir de pazartesi ve Perşembe günleri zor olsa da oruç tutacağım...
Kalan yirmi gün içinse fidye vereceğim inşallah... (Her gün için en az 10 lira)
(BU TUTACAĞIM ORUCU RİYA OLUR DİYEREK YAZMAYA ÇEKİNDİM, AMA SONRA ÖRNEK OLURUM İNŞALLAH, DÜŞÜNCESİYLE YAZDIĞIMI SİLMEDİM.)
İnşallah huzurlu, hayırlı, ibadet aşkıyla dolu, bereketli bir ramazan geçiririz ve hata, günahları affolunmuş, tertemiz kullar olarak bayrama kavuşuruz inşallah...
Celalcelik@gmail.com Ankara ( Konya-Ereğli )
http://celal1973.blogspot.com/