Uykusuzluk gözlerimden dökülen sancı. Kıyamet bekler gibi sabahı beklemek. Ölüm tükürten çaresizlik. Yalnızlığın bıçak gibi kestiği karanlığın ortası. Hiç kimse yok. Sadece ben ve kafamın içi. Kafamın içinde onlarca insan.
O gün yatağımdan şiir heyecanıyla doğruldum. Her zamanki gibi şiir yazacaktım. Kalktım ve bilgisayarımı açtım. Şiir yazdım ve sabahın kımıltısını duydum yüreğimde. Dışarıda günün ilk ışıkları. Esrik bir esinti hissettim ensemde. Gönlümün kıpırtısı sevdaya yol almıştı bile. Okula gidiyordum. Okulda sevdiğim kızın mahşeri gözleri vardı. Titriyordu sözcükler onun gözleri önünde. Hayatın anlamı ondaydı. Bütün bir şehir onunla anlamlıydı. Sancımın, beklememin, çaresizliğimin, karanlığın sebebi oydu.
O gün onu yazmıştım. Damlamıştı yüreğimin yangınına. Sözcükler seriliyordu aşkımın önüne.
Pencerenin beyazdan ufkunda kara bulutlar,
Yağdı yağacak sağanak yağmur.
Kanım yürek sarnıcından isyan akıtıyor,
İsyanımla beliriyor mahşeri umutlar.
Bir adam deliriyor,
Uzak kalmışlığın yaşanmışlıklarında.
Uzak çok uzak bir bulut,
Serseri ve yalandan nefeslerin etrafında bir umut.
Uzaktan, yine uzaktan...
Bir ses düşüyor,
Sesin güzelliğinden kelimeler üşüyor.
Sana inan-mıyorum diyor sana inanmıyorum!
Kara bulutlar dağılıyor,
Geleceğe and içen umutlar ağlıyor...
Adam diyordum adam!
uçurumun uzak kıyısına salıveriyor ruhunu,
Kevsere uzanıyor perişan elleri,
Kara bulutlar, mahşeri umutlar...
Hepsi yalanmış yalan!
Gittiği her yerde yağmur hezeyanından
Cehennemin azap sesleri.
İşte bilgisayarıma kaydettiğim bu şiir, belki de yalnızlığımın, onsuzluğumun attığı çok sert bir tokattı. O ses, o azap sesleri cehennemin de olsa yine de yağmur hezeyanından. Ve damlamıştı yüreğimin yangınına.
Dipnot: Şiir 2011 yılında yazdığım bir şiirdir.
O gün yatağımdan şiir heyecanıyla doğruldum. Her zamanki gibi şiir yazacaktım. Kalktım ve bilgisayarımı açtım. Şiir yazdım ve sabahın kımıltısını duydum yüreğimde. Dışarıda günün ilk ışıkları. Esrik bir esinti hissettim ensemde. Gönlümün kıpırtısı sevdaya yol almıştı bile. Okula gidiyordum. Okulda sevdiğim kızın mahşeri gözleri vardı. Titriyordu sözcükler onun gözleri önünde. Hayatın anlamı ondaydı. Bütün bir şehir onunla anlamlıydı. Sancımın, beklememin, çaresizliğimin, karanlığın sebebi oydu.
O gün onu yazmıştım. Damlamıştı yüreğimin yangınına. Sözcükler seriliyordu aşkımın önüne.
Pencerenin beyazdan ufkunda kara bulutlar,
Yağdı yağacak sağanak yağmur.
Kanım yürek sarnıcından isyan akıtıyor,
İsyanımla beliriyor mahşeri umutlar.
Bir adam deliriyor,
Uzak kalmışlığın yaşanmışlıklarında.
Uzak çok uzak bir bulut,
Serseri ve yalandan nefeslerin etrafında bir umut.
Uzaktan, yine uzaktan...
Bir ses düşüyor,
Sesin güzelliğinden kelimeler üşüyor.
Sana inan-mıyorum diyor sana inanmıyorum!
Kara bulutlar dağılıyor,
Geleceğe and içen umutlar ağlıyor...
Adam diyordum adam!
uçurumun uzak kıyısına salıveriyor ruhunu,
Kevsere uzanıyor perişan elleri,
Kara bulutlar, mahşeri umutlar...
Hepsi yalanmış yalan!
Gittiği her yerde yağmur hezeyanından
Cehennemin azap sesleri.
İşte bilgisayarıma kaydettiğim bu şiir, belki de yalnızlığımın, onsuzluğumun attığı çok sert bir tokattı. O ses, o azap sesleri cehennemin de olsa yine de yağmur hezeyanından. Ve damlamıştı yüreğimin yangınına.
Dipnot: Şiir 2011 yılında yazdığım bir şiirdir.