Ağustos 2009... Televizyon da güzel İstanbul görüntülerini izliyorum.Ve aşırı duygulanıyorum ecdadın yaşadığı topraklar devletimizin Başkent'i oturuyorum ve hüzünlü bir şekilde gözyaşlarımıda duygularımla buluşturarak bir şiir yazdım.İstanbul deyince aklıma Osmanlı geliyor ilk olarak,Ve ondan sonra sahabe efendilerimizden Eyyub - el ensari,Evliya dan bir zat Aziz mahmud hüdai hz.leri,Sultanahmed,Ayasofya,Süleymaniye ve nice güzellikler...
Yazdığım şiirimdeki dizeler hep ümitsizce ''gidemedim sana peygamberin mucize şehri'' ve ''seninle buluşmamız ya mahşere ya kıyamete'' diye dizeler ve bunun gibi umutsuz sözler.Şiirimi yazdım tamamladım gece odama çekildim hayallerimi zorlayan bir fırtına beni Medine sokaklarına Resulullah sav efendimiz in İstanbul fetholunacak,sözünün sırrına ermek istiyorum dalıyorum gidiyorum.Ama öyle bir yangındır ki bu başımı yastıktan kaldırıp hedefime yönelemiyorum.Neyse bir aralık kendimden gitmişim baygın gibi bir hal almışım.
Ve kendimi toparlıyorum yatacağım uyuyacağım ama uyumakta istemiyorum.Ruhum ve bedenim bir virajı dönüyor ve aynı istekte ortak bir karara varıyorlar.Kalk ey kulum diyor sanki içimden bir ses direk hiç beklemeden ben bunun bir namaza davet olduğunu anlıyorum ve iki rekat namaz kılıyorum.selamı veriyorum ve aklımda hala o şehr - i İstanbul içimden acaba İstanbul u görmeden mi öleceğim derken dua ediyorum.Peygamberimiz sav,sahabe efendilerimiz,evliyaullah ve nihayet Fatih sultan Mehmet ile dualarımı süslüyorum.Artık bu duayı ederken sıra esas duama geliyor Allahım bana Mekke,Medine ve İstanbul şehirlerimizide görmeyi nasip eyle diyorum gözlerimden yaşlar,bulutlardan dökülen yağmur damlası gibi seccademe dökülüyor.Amin Amin sözleriyle fatiha yı okuyorum.Islanan seccademi toplayıp bir köşeye koyduktan sonra yine düşüncelerimle yatağıma yatıyorum.Huzurla uykuya dalıyorum.ve rüyalar alemine bırakıp gidiyorum kendimi...
Sabaha karşı karmakarışık rüyalar görüyorum.En son gözlerime takılan rüyamı inanın şuan dahi gözlerimin önünde görüyorum.Çok güzel bir rüyaydı ve gördüğüm yer Medine de benim çok sevdiğim yerlerden birisi Ravza ı Mutahhara -- yani Mescid i Nebevi yani Resulullah efendimiz ' in kabri ve yeşil kubbe karşımda.Sanki o an kalbimi yerinden çıkartıp yıkayıp yeniden yerine takmış kadar rahatladım.Buarada sabah olmuş ve bu bitmesini hiç istemediğim Medine yolculuğunu tamamlamıştım bile.Uyandım kalktım ama bu yataktan kalkmam öyle alelade somurtgan hırçın bir şekilde değil,tamamiyle pozitif neşeli şakacı bir biçimde ve böyle mutlu bir şekilde kahvaltımı yapıp arkadaşlarımın yanına gittim gezdik dolaşdık.Günümüzü çok güzel biçimde tamamladık ve akşam eve döndüm.
Akşam yemeği için sofraya oturdum cep telefonum çalmaya başladı.Açtım karşımdaki ses ağabeyimdi.Eğer İşin yoksa sabah kalk ben İstanbul a gidiyorum gelirsen beraber gidelim dedi.Ben duydum hayır yok dermiyim.Tamam gel gidelim hemen dedim.Çok geçmeden geldi.Çamlıdere' ye doğru yola çıkmıştık artık.Bir buçuk saatlik yolculuğun ardından Çamlıdere'deki yazlığımıza geldik.O gece sabah ezanı'na kadar orada uyuduk.Namazdan önce yeniden yola çıktık.Artık hayalllerimden birtanesi gerçek oluyordu.
Yolculuğuma gerede,bolu,yeniçağa,Adapazarı,Kocaeli devam ediyorum yollar sanki erkenden bitiyor tüm engeller sırayla kalkıyor aradan ve İstanbul'a yaklaşıyorum yavaş yavaş.Ve nihayet İstanbul a giriş yapıyoruz.Köprü den geçiyoruz ve benim gözlerim mavi sularda ismimi yeni atılmış betona yazar gibi denizin üzerine kazımak istiyorum sanki...
İlk ziyaret mekanımız Sultanahmed i ve o güzellikleri doyasıya geziyorum ve biryandanda elimde Fotoğraf makinem her mekanı sahiplenircesine resmediyorum.Sultanahmed'den ayrılırken içimde sevinç ve birazda buruklukla çıkıyorum oradan,ve Ayasofya camisi ne (kim ne derse desin yalnız kurt için orası camidir) ve turist otobüsleri birde kendi vatandaşlarımızın yoğunluğundan giremiyoruz.Ama bahçesinden resimleri çekiyorum ve yolumuz ordanda Süleymaniye camii'ne düşüyor maalesef orasıda tamir bakım ve onarımda olduğu için oranında kapısından dönüyoruz.Süleymaniye'nin kapısından çıkarken Osmanlı mezarlarına takılıyor gözüm ve Osmanlıca kitabelerini okuyorum.O tarihe sanki paralel bir bağlantı kuruyorum.Tam ağabeyim haydi daha eyyube gideceğiz derken aklıma eserlerini çok sevdiğim İslam alimi Ömer ziyaüddin gümüşhanevi hz. geliyor ve kabrine gidip fatiha okuduk ve fotğraflarını çektim ve hüzün ve neşe içerisinde o mübareğide Allaha emanet edip ayrıldık oradan...
Ve Eba Eyyub el ensari Türbesinin avlusundaydık.aşırı kalabalık arasından yavaş yavaş ilerleyerek eyyup camii'nde iki rekat ziyret namazı kıldık.Hemen akabinde Türbe ye doğru yöneldik ve Allah tarafından fazla oyalanmadan hemen bu zatı ziyaret ettik ve Peygamberimiz in sav ayak izlerinin resmini çektim fatihamızı oradada okuyup doğru Üsküdar a gittik.
Üsküdar da denizin kıyısında geldiğimiz noktalardaydı gözüm camileri arıyordum hala o mükemmelliğe baka baka bitiremiştim,banklara oturdum sıkışık trafiğin verdiği rahatlıkla'da kız kulesi'nin yanında epeyce bir müddet oyalanma fırsatı bulmuştuk.
Ve artık İstanbul gezim tamamlanıyordu.Son durak Aziz Mahmud hüdai hz'di.Üsküdar' Türbenin oradaki sokağa girdik ama birde baktık ne görsek iyidir.Trafik kazası ve o yol tamamen felç saatler süren uzun bir uğraşıdan sonra e - 5 karayoluna çıkmıştık.Böylece duayla gelen rahmet yolculuğumun bu ayağını kazasız belasız tamamlamıştık.Ne diyor ayet -i kerime bizlere ''Duanız Olmasa Ne Ehemmiyetiniz Var'' yani bu ayet'ten ve benim yaşadıklarımdan çıkartacağımız bir tek ders var demek'ki Yüce Allah birşeye ol demişse herşey olur.Ve ondan sonra o şiirime bir baktım ve gülücüklerde kaybolmuştum.Bu geceki yazımada burada noktayı koyuyorum selametle....
Yazdığım şiirimdeki dizeler hep ümitsizce ''gidemedim sana peygamberin mucize şehri'' ve ''seninle buluşmamız ya mahşere ya kıyamete'' diye dizeler ve bunun gibi umutsuz sözler.Şiirimi yazdım tamamladım gece odama çekildim hayallerimi zorlayan bir fırtına beni Medine sokaklarına Resulullah sav efendimiz in İstanbul fetholunacak,sözünün sırrına ermek istiyorum dalıyorum gidiyorum.Ama öyle bir yangındır ki bu başımı yastıktan kaldırıp hedefime yönelemiyorum.Neyse bir aralık kendimden gitmişim baygın gibi bir hal almışım.
Ve kendimi toparlıyorum yatacağım uyuyacağım ama uyumakta istemiyorum.Ruhum ve bedenim bir virajı dönüyor ve aynı istekte ortak bir karara varıyorlar.Kalk ey kulum diyor sanki içimden bir ses direk hiç beklemeden ben bunun bir namaza davet olduğunu anlıyorum ve iki rekat namaz kılıyorum.selamı veriyorum ve aklımda hala o şehr - i İstanbul içimden acaba İstanbul u görmeden mi öleceğim derken dua ediyorum.Peygamberimiz sav,sahabe efendilerimiz,evliyaullah ve nihayet Fatih sultan Mehmet ile dualarımı süslüyorum.Artık bu duayı ederken sıra esas duama geliyor Allahım bana Mekke,Medine ve İstanbul şehirlerimizide görmeyi nasip eyle diyorum gözlerimden yaşlar,bulutlardan dökülen yağmur damlası gibi seccademe dökülüyor.Amin Amin sözleriyle fatiha yı okuyorum.Islanan seccademi toplayıp bir köşeye koyduktan sonra yine düşüncelerimle yatağıma yatıyorum.Huzurla uykuya dalıyorum.ve rüyalar alemine bırakıp gidiyorum kendimi...
Sabaha karşı karmakarışık rüyalar görüyorum.En son gözlerime takılan rüyamı inanın şuan dahi gözlerimin önünde görüyorum.Çok güzel bir rüyaydı ve gördüğüm yer Medine de benim çok sevdiğim yerlerden birisi Ravza ı Mutahhara -- yani Mescid i Nebevi yani Resulullah efendimiz ' in kabri ve yeşil kubbe karşımda.Sanki o an kalbimi yerinden çıkartıp yıkayıp yeniden yerine takmış kadar rahatladım.Buarada sabah olmuş ve bu bitmesini hiç istemediğim Medine yolculuğunu tamamlamıştım bile.Uyandım kalktım ama bu yataktan kalkmam öyle alelade somurtgan hırçın bir şekilde değil,tamamiyle pozitif neşeli şakacı bir biçimde ve böyle mutlu bir şekilde kahvaltımı yapıp arkadaşlarımın yanına gittim gezdik dolaşdık.Günümüzü çok güzel biçimde tamamladık ve akşam eve döndüm.
Akşam yemeği için sofraya oturdum cep telefonum çalmaya başladı.Açtım karşımdaki ses ağabeyimdi.Eğer İşin yoksa sabah kalk ben İstanbul a gidiyorum gelirsen beraber gidelim dedi.Ben duydum hayır yok dermiyim.Tamam gel gidelim hemen dedim.Çok geçmeden geldi.Çamlıdere' ye doğru yola çıkmıştık artık.Bir buçuk saatlik yolculuğun ardından Çamlıdere'deki yazlığımıza geldik.O gece sabah ezanı'na kadar orada uyuduk.Namazdan önce yeniden yola çıktık.Artık hayalllerimden birtanesi gerçek oluyordu.
Yolculuğuma gerede,bolu,yeniçağa,Adapazarı,Kocaeli devam ediyorum yollar sanki erkenden bitiyor tüm engeller sırayla kalkıyor aradan ve İstanbul'a yaklaşıyorum yavaş yavaş.Ve nihayet İstanbul a giriş yapıyoruz.Köprü den geçiyoruz ve benim gözlerim mavi sularda ismimi yeni atılmış betona yazar gibi denizin üzerine kazımak istiyorum sanki...
İlk ziyaret mekanımız Sultanahmed i ve o güzellikleri doyasıya geziyorum ve biryandanda elimde Fotoğraf makinem her mekanı sahiplenircesine resmediyorum.Sultanahmed'den ayrılırken içimde sevinç ve birazda buruklukla çıkıyorum oradan,ve Ayasofya camisi ne (kim ne derse desin yalnız kurt için orası camidir) ve turist otobüsleri birde kendi vatandaşlarımızın yoğunluğundan giremiyoruz.Ama bahçesinden resimleri çekiyorum ve yolumuz ordanda Süleymaniye camii'ne düşüyor maalesef orasıda tamir bakım ve onarımda olduğu için oranında kapısından dönüyoruz.Süleymaniye'nin kapısından çıkarken Osmanlı mezarlarına takılıyor gözüm ve Osmanlıca kitabelerini okuyorum.O tarihe sanki paralel bir bağlantı kuruyorum.Tam ağabeyim haydi daha eyyube gideceğiz derken aklıma eserlerini çok sevdiğim İslam alimi Ömer ziyaüddin gümüşhanevi hz. geliyor ve kabrine gidip fatiha okuduk ve fotğraflarını çektim ve hüzün ve neşe içerisinde o mübareğide Allaha emanet edip ayrıldık oradan...
Ve Eba Eyyub el ensari Türbesinin avlusundaydık.aşırı kalabalık arasından yavaş yavaş ilerleyerek eyyup camii'nde iki rekat ziyret namazı kıldık.Hemen akabinde Türbe ye doğru yöneldik ve Allah tarafından fazla oyalanmadan hemen bu zatı ziyaret ettik ve Peygamberimiz in sav ayak izlerinin resmini çektim fatihamızı oradada okuyup doğru Üsküdar a gittik.
Üsküdar da denizin kıyısında geldiğimiz noktalardaydı gözüm camileri arıyordum hala o mükemmelliğe baka baka bitiremiştim,banklara oturdum sıkışık trafiğin verdiği rahatlıkla'da kız kulesi'nin yanında epeyce bir müddet oyalanma fırsatı bulmuştuk.
Ve artık İstanbul gezim tamamlanıyordu.Son durak Aziz Mahmud hüdai hz'di.Üsküdar' Türbenin oradaki sokağa girdik ama birde baktık ne görsek iyidir.Trafik kazası ve o yol tamamen felç saatler süren uzun bir uğraşıdan sonra e - 5 karayoluna çıkmıştık.Böylece duayla gelen rahmet yolculuğumun bu ayağını kazasız belasız tamamlamıştık.Ne diyor ayet -i kerime bizlere ''Duanız Olmasa Ne Ehemmiyetiniz Var'' yani bu ayet'ten ve benim yaşadıklarımdan çıkartacağımız bir tek ders var demek'ki Yüce Allah birşeye ol demişse herşey olur.Ve ondan sonra o şiirime bir baktım ve gülücüklerde kaybolmuştum.Bu geceki yazımada burada noktayı koyuyorum selametle....