Çılgınlığın ötesinde bir yaşam
Her taraf vuzuh olsa da sonu hüsran,
Bir yağmur anında kuytu bir köşeye sığınan,
Toprağın buram buram kokusunu içinde bulan,
Sevginin şiirini kaleme alarak yazan,
Ayrılıklar vuslata döndü, sanki güneş gibi doğan.
Kimin hunharlığı pranga vurur ki artık bu sevgiye,
Sormazlar mı neden niçin kıydınız bu sevgiye?
Hırçınlığın gaip olmuşluğunun bedbahtlığı niye?
Kalbindeki yaşattığın iştiyakı gözyaşıyla bastırırken,
Her akan yaş içindeki ayaklanmayı anlatırken,
Yok, saydığın duyguların esaretinde zail olurken,
Bir duygu var ki içinde sen onu yok sayarken.
Ne ezel dindirir içindeki yanan ateşin gizemini?
Ne de sonsuzluğun buzul kütlesinin yok olup gitmesini?
Belki bunlar bir feveranın kükremesi,
Ya da yok olmuşluğun çırpınışının nihaî sesi…
Neyi ararsın bilemem?
Bir eşiğin önüne diz çöker gibi beklemem.
Eskimiş sandal misali ücra bir köşeye itilmem.
Gittiğim geldiğim ve gördüğüm,
Bin bir güçlükle açan gülüm,
Döndüğümde hissettiğim,
Her şey sanki kördüğüm
Güz oldu yine bahardı dün…
Eshat
Her taraf vuzuh olsa da sonu hüsran,
Bir yağmur anında kuytu bir köşeye sığınan,
Toprağın buram buram kokusunu içinde bulan,
Sevginin şiirini kaleme alarak yazan,
Ayrılıklar vuslata döndü, sanki güneş gibi doğan.
Kimin hunharlığı pranga vurur ki artık bu sevgiye,
Sormazlar mı neden niçin kıydınız bu sevgiye?
Hırçınlığın gaip olmuşluğunun bedbahtlığı niye?
Kalbindeki yaşattığın iştiyakı gözyaşıyla bastırırken,
Her akan yaş içindeki ayaklanmayı anlatırken,
Yok, saydığın duyguların esaretinde zail olurken,
Bir duygu var ki içinde sen onu yok sayarken.
Ne ezel dindirir içindeki yanan ateşin gizemini?
Ne de sonsuzluğun buzul kütlesinin yok olup gitmesini?
Belki bunlar bir feveranın kükremesi,
Ya da yok olmuşluğun çırpınışının nihaî sesi…
Neyi ararsın bilemem?
Bir eşiğin önüne diz çöker gibi beklemem.
Eskimiş sandal misali ücra bir köşeye itilmem.
Gittiğim geldiğim ve gördüğüm,
Bin bir güçlükle açan gülüm,
Döndüğümde hissettiğim,
Her şey sanki kördüğüm
Güz oldu yine bahardı dün…
Eshat