Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Halimize Şükredelim

celal1973

Yeni Üye
Üyelik
18 Eyl 2008
Konular
462
Mesajlar
13
Reaksiyonlar
0
Halimize Şükredelim

Merhaba sevgili gönül dostlarımız,

Allah'ın, Resulünün SAV ve de sevdiklerinin selam ve bereketi üzerinize olsun.

Bu hafta size halime neden şükrettiğimi yazdım, dileyen nefsimle beraber hisse alsın.

Fakat öncesinde bugün 19 Kasım 2018. Hicri 12 Rebiülevvel 1440. Efendimizin SAV doğum günü. Başlıktaki yazıya geçmeden önce, güzel bir yazı paylaşmak istiyoruz:


PEYGAMBER EFENDİMİZE (SAV) NİÇİN ÜMMÎ DENİLDİ?

Ümmî, lügat mânâsı olarak “Anasından nasıl doğmuşsa öyle kalan, okuma yazma bilmeyen” demektir.

Fakat Efendimizin (sav) hayatı incelendiğinde görülecektir ki dedesi Abdülmuttalip ve kendisini büyüten amcası Ebû Tâlib bulundukları dönemde ticaretle uğraşan ender şahsiyetlerdendi.

Amcasının yanında büyüyen Efendimiz (sav) de 9 yaşından itibaren amcasıyla birlikte her zaman ticaretin içinde oldu. Her şeyde olduğu gibi ticari hayatında da dürüst olduğundan dolayıdır ki kendisine “Muhammed-ül Emin” denmişti.

Ayrıca, bilindiği üzere Hz. Hatice Annemiz de, kervanlarla Mekke’den Şam’a, Yemen’e, Bağdat’a çeşitli mallar taşıyan büyük bir ticaret kervanının sahibiydi. Günümüzün deyişiyle uluslararası ticaret yapan, dönemin en tanınmış, saygın hanımefendilerinden biriydi.

Evlendikten sonra tüm ticari işlerinin takibini Efendimizin (sav) yönetimine bıraktı. Hiç okuması yazması olmayan, hesap kitap bilmeyen bir kişinin uluslararası ticaret yapması mümkün müdür?

Ayrıca İlâhî Kudret tarafından her konuda en mükemmel şekilde yetiştirilen Kâinatın Efendisi (sav) nasıl cahil olur? Efendimize (sav) ümmî denmesi yerinde ve çok doğrudur. Fakat bu ümmîlik herkesin anladığı gibi “okuması yazması olmayan, cahil” demek değildir.

Bu tümüyle yanlış, eksik, gafilâne bir anlayıştır. Bilindiği üzere, Kur’ân-ı Kerîm, Nur dağındaki Hira mağarasında, Kadir gecesi bir anda inmiştir. Söz konusu dağla ilgili şöyle bir menkıbe vardır:

Nur dağının tepesinde her zaman bir ateş yanar, etrafa ışıklar saçarmış. Uzun çöl yolculuğunda yolunu kaybeden herkes o ışığa göre yolunu bulur, kurda kuşa yem olmaktan kurtulurmuş.

Tepesinde hiç sönmeyen bir ışık olup etrafı sürekli aydınlattığı için de adına Nur dağı denmiş. Farklı bir bakış açısıyla; Nur dağı Peygamber Efendimizin (sav) nurdan bedenidir. Hira mağarası mübarek gönlüdür.

O nedenle ki Hz. Mevlânâ “Kadir gecesi Senin Nurdan yaratılmış vücudundur” demiştir. İşte Efendimizin (sav) Kadir gecesi gibi kıymetli olan Nurdan bedenine Kur’ân-ı Kerîm bir anda inmiş ve daha sonraki 23 yıl boyunca, yeri geldikçe insanlara açıklanmıştır.

Kur’ân tümüyle ledün ilmidir. Ledün ilmi de okuyarak öğrenilmez. Cenâb-ı Hakk’ın lütfuyla ehline öğretilir. Dolayısıyla da sadece ehlinden öğrenilir. Bildiğiniz üzere Cenâb-ı Hakk Hz. Âdem’i yarattı ve ona tüm isimleri de bizatihi kendisi öğretti.

Elbette tüm muhtevası ledün ilmi olan Kur’ân-ı Kerîm de, Kâinatın Efendisinin gönlüne Cenâb-ı Hakk’ın kudret eliyle nakşedildi. O hiçbir şeyi kendiliğinden söylemedi; ne söylediyse Hakk’tan aldı, Halk’a verdi. Tüm sözleri Hakk kelamıydı.

Kendiliğinden hiçbir şey söylemediği için de ÜMMÎ olarak anıldı.

(Son Mesnevihan Hayat Nur Artıran – “Aşk Bir Davaya Benzer” isimli kitabından alınmıştır. )


NEDEN MUTLU VE HUZURLUYUM?

ÇOK MUTLUYUM, HUZURLUYUM. Halime binlerce ELHAMDÜLİLLAH !
ÇÜNKÜ, Annemi, babamı görebiliyorum. Müzik dinleyebiliyorum.

Ağrım sızım yok, kalbim ciğerim, böbreğim kısaca FA hastalığım dışında sağlıklıyım.
Müslüman, Savaşsız Özgür ülkedeyiz, hertür nimetler bol bol.

Elim kolum kısmen sağlıklı, (güç ve denge ayaklara nispeten az daha iyi) annem önüme getirince yemeğimi kendim yiyebiliyorum, çayımı kendim içebiliyorum. Tad alabiliyorum elhamdülillah.

Allah’a şükür zengin değilim, gaflette değilim, dert sahibiyim.

Dengesizlik hastalığım FA'yı çok seviyorum, ona sabredip şükrettiğim için, ahirette cennetten umutluyum inşallah. O benim mahşerde Allah’a olan aşkımın şahidi olacak inşallah.

Beş vakit namaz, ve tüm ibadetlerimi yaptığım için, sonsuza kadar yaşayacağımız cennetteki derecemin yüksek olmasını umuyorum inşallah. Yani iman nimetim var elhamdülilah.

Ev, araba, laptop, akülü sandalye, internet, akıllı telefon, TV, doğalgaz, ÇAY, ....

Saymaktan aciz olduğum nimetlerim için binlerce ELHAMDÜLİLLAH. Çok şükür bugünüme...

Allah bugünümüzden geri koymasın inşallah.

Sahip olduğum bunca nimetlerin şükrünü yapamazken, birtek yürüyemediğim için isyan edersem, bırakın isyanı üzülsem bile NANKÖRLÜK, VEFASIZLIK etmiş olurum.

Mutluluk nedir biliyor musunuz? Allah’ın takdirine rıza göstermektir.

Ben hergün böyle içimden gelerek samimi şükrediyorum. Ve Cenabı Allah’ta nimetlerini sağnak sağnak yağdırıyor elhamdülillah. Çünkü buyurmuş ki;

“Ve düşünün ki: Rabbiniz şöyle ilan buyurdu: ‘Eğer şükrederseniz, Ben nimetlerimi daha da artırırım, ama nankörlük ederseniz haberiniz olsun ki azabım pek şiddetlidir!’ "
(İbrahim suresi, 7. ayet)

********

Şükür ve sabırla ilgili küçük bir kıssa ile yazımızı bitirelim:


HİFA HATUN

Medine’de güzelliği dillere destan olan bir kadın vardı. Adı Hifa olan bu hatun, Resulullah efendimizden Cennete götürecek ibadetin ne olduğunu sordu. (Önce evlenmek gerekir. Evlenen dinin yarısını korur) cevabını alınca, Hifa Hatun, (Kendime denk olan hiç kimse göremedim. Ancak siz, kimi uygun görürseniz, ona razıyım) dedi.

Resulullah efendimiz, (Yarın mescide ilkönce gelen zat ile evlendireyim) buyurdu. Hifa hatun da razı oldu.

Sabah oldu. Mescide gelen zat, hem fakirdi, hem de fiziki yönden de güzel değildi. Siyaha yakın, zayıf biri olan Süheyb idi. Hifa ise, güzel olduğu kadar da zengin ve her bakımdan mükemmel idi. Allahü teâlânın takdirine razı oldu. Nikahları kıyıldı.

Süheybin düğün yemeği verecek parası olmadığı gibi, gelini götürecek bir yeri de yoktu. Hifa hatun, ona mal ve ev verdi. Hifa, Süheyb için bir nimet, Süheyb de Hifa için bir mihnet demekti.

Gerdek gecesi, (Cennete öyle yüksek dereceler var ki buraya ancak sabreden ve şükredenler girer) hadis-i şerifindeki müjdeye kavuşmak için ikisi de, (Nimete şükür ve mihnete sabır için geceyi ibadetle geçirmeye) karar verdi.

Cebrail aleyhisselam gelip durumu Resulullah efendimize bildirdi. Peygamber efendimiz, Cebrail aleyhisselamın bildirdiklerini anlatınca, Hazret-i Süheyb, sevincinden başını secdeye koyup, (Ya Rabbi eğer beni affetmişsen, yeni bir günaha girmeden, canımı al) diye dua etti.

O anda vefat etti. Peygamber efendimiz, (Şu anda Hifa hatun da vefat etti) buyurdu. İkisinin kabrini yanyana kazdılar. Biri nimete şükretmişti, diğeri de mihnete sabretmişti.

******

Mevlid Kandiliniz mübarek olsun. Allah dualarınızı Kabul etsin inşallah.


Celalin Penceresinden
 
Üst Alt