aşk
Madem, önce aşk vardı… madem, kainat muhabbetten hasıl oldu… madem, İskender Pala yok satıyor… biz de önce ondan ahkam keselim…
Hodbin kendini bildi ve kendini bildiği anda bir eksiklik hissetti. “ben düşünceden ibaret değilim, anlaşılmak yetmez bana. Karnımı doyurup başımı sokacak bir dam bulduktan sonra sevilmek ister benim nefsim. Bana hayran, bana aşık gözler olmalı… yoksa nasıl, çirkinliklerimle barışacağım, nasıl, güvenle yürüyüp, gecelere sabredeceğim?”, diyordu.
Etrafında bir hareket oldu: kızlı erkekli bir gurup geçti yanından, kahkahalarla… gözleri içlerinden birine takıldı. Gözlerinden çıkan ışınlar hızla, kızın belindeki kavisten, omuzundaki çukura… saçlarının tellerine kadar, kuşattı. Kızıl dalgalı saçları, çilleri vardı...
İçinde bir yanma hissetti, sonra “işte tutuldum ben de… aşk dedikleri şey bu olmalı…bu kadar insan içinde onu seçti gözlerim…”
Aynı reaksiyonu ondan da bekledi. Gitti yavaş yavaş önünden geçti, gözlerinin içine baka baka… ama o, hodbin’de bir fark görmedi… hodbin’in içine girmedi…
“Nasıl iştir bu? Gözlerimiz buluştuğu anda, bir birimizin içine süzülmeli değil miydik? Milyonlarca kişi içerisinde de olsam, bendeki başkalığı fark etmeli değil miydi? Bunca hikaye, bunca film; Leyla ile Mecnun, Romeo ve jülyet yalan mıydı?”
Küstü, önüne eğdi başını… gitti, kendine kalacak bir yer buldu. Üç gün unutmaya çalıştı, o kızıl dalgaları... Sonra sokakta bir kadın siluetinin peşine takıldı gene gözleri, tam gözlerinin peşinden gidecekken durdu ve “evet, buldum” dedi.
HERCAİ
Sanırım hercaiyim ben. O yüzdendir sevgimin değersizliği. Hayır hayır… hercailik de değil; bencillik, çocukça bir aç gözlülük. Gerçekten sevsem, yanıp tutuşsam. Hasretim muhatabından karşılık bulmaz, hürmet görmez mi? El ele verip taş toprak göklere çıkarmaz mı beni, vuslata ereyim diye?
Ama yalan sevmelerim.
Eğer aşkın metafizik bir gücü varsa, eğer iki insanı görünmez bir iple birbirine bağlıyorsa, önce samimiyet olmalı.
Madem, önce aşk vardı… madem, kainat muhabbetten hasıl oldu… madem, İskender Pala yok satıyor… biz de önce ondan ahkam keselim…
Hodbin kendini bildi ve kendini bildiği anda bir eksiklik hissetti. “ben düşünceden ibaret değilim, anlaşılmak yetmez bana. Karnımı doyurup başımı sokacak bir dam bulduktan sonra sevilmek ister benim nefsim. Bana hayran, bana aşık gözler olmalı… yoksa nasıl, çirkinliklerimle barışacağım, nasıl, güvenle yürüyüp, gecelere sabredeceğim?”, diyordu.
Etrafında bir hareket oldu: kızlı erkekli bir gurup geçti yanından, kahkahalarla… gözleri içlerinden birine takıldı. Gözlerinden çıkan ışınlar hızla, kızın belindeki kavisten, omuzundaki çukura… saçlarının tellerine kadar, kuşattı. Kızıl dalgalı saçları, çilleri vardı...
İçinde bir yanma hissetti, sonra “işte tutuldum ben de… aşk dedikleri şey bu olmalı…bu kadar insan içinde onu seçti gözlerim…”
Aynı reaksiyonu ondan da bekledi. Gitti yavaş yavaş önünden geçti, gözlerinin içine baka baka… ama o, hodbin’de bir fark görmedi… hodbin’in içine girmedi…
“Nasıl iştir bu? Gözlerimiz buluştuğu anda, bir birimizin içine süzülmeli değil miydik? Milyonlarca kişi içerisinde de olsam, bendeki başkalığı fark etmeli değil miydi? Bunca hikaye, bunca film; Leyla ile Mecnun, Romeo ve jülyet yalan mıydı?”
Küstü, önüne eğdi başını… gitti, kendine kalacak bir yer buldu. Üç gün unutmaya çalıştı, o kızıl dalgaları... Sonra sokakta bir kadın siluetinin peşine takıldı gene gözleri, tam gözlerinin peşinden gidecekken durdu ve “evet, buldum” dedi.
HERCAİ
Sanırım hercaiyim ben. O yüzdendir sevgimin değersizliği. Hayır hayır… hercailik de değil; bencillik, çocukça bir aç gözlülük. Gerçekten sevsem, yanıp tutuşsam. Hasretim muhatabından karşılık bulmaz, hürmet görmez mi? El ele verip taş toprak göklere çıkarmaz mı beni, vuslata ereyim diye?
Ama yalan sevmelerim.
Eğer aşkın metafizik bir gücü varsa, eğer iki insanı görünmez bir iple birbirine bağlıyorsa, önce samimiyet olmalı.