Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Ilişkilerdeki işkence

kuyucak

Üye
Üyelik
15 Mar 2007
Konular
50
Mesajlar
860
Reaksiyonlar
0
İLİŞKİLERDEKİ İŞKENCE


Kapı aralıktır zaten .. Kapı size aralanmıştır.. Siz kapıdan ne kadar meraklı gözlerle girerseniz, kapıyı aralık bırakanda o kadar meraklıdır.. Bir o kadarda ürkektir her ikiside..

Gelen şunun için gelsin ..
Gördüğüm kişi benim için şu olsun..
Benim yaşamda her şeyim tam ancakkkkkkk, şuda olsa çok iyi olacak..
Bu dost olsa harika olur..
Bu sevgili olsa ne güzel olur..
Bu arkadaş olsa enfes bir şey olur..
Bununla o güzel zaman geçirilir..
Bununla en güzel düşünce paylaşımlarımı yaparım ben..
Amma eğlenceli..
Amma bonkör..
Amma çevresi geniş..
Amma salak, vur ensesine ulan bunun..
Ulan bundan bir halt olmaz..
Ulan dalgamı geçeyim..

Her ikisi de ürkektir başlangıçta.. Fakat kapı aralık bırakılmıştır ve kapıya biri gelmiştir açık kapıyı görünce.. Genelde yukarıdaki kodlamalarla karşılanır yeni insanlar.. Kısa zamanda nefrete dönüşür ilişkilerin büyük çoğunluğu.. Çünkü kafada yaratılan, düşlenen, kodlanan insan asla gelen insan değildir.. O gelen insan yavaş yavaş yaşanılıp, keşfedilip, öğrenilmek yerine kafanda yaratılan insanla karşılaştırılır.. Kıyaslanır ve nefret edilir..
İnsanlar belli yaştan sonra yeni olan hiçbir şey kazanamazlar.. Çünkü karşısındaki insanı yaşamak niyetinde değildirler.. Boşlukları doldurmak için malzeme olarak görürler..

Gerçek insanı tanımak, öğrenmek genç işidir.. Yanlış anlaşılmasın genç yaşla ilgili kavram değil.. İnsanın beyninin kalıplarla kodlanmadan önceki halidir.. Kodlanmamış kafa gelen insanı önce kafasında yaratıp, sonra yarattığı insana uymadı diye yerden yere vurmaz.. Gelen insanı yaşar ve onunla devam edecekse onu kafasında bir yere koyar.. O asla değişmez yada birlikte değişirler..

Gelen insanı baştan bir yere koymayın.. Ya kapılarınızı kapatın sımsıkı.. Ölün içerde havasızlıktan.. Ya gözünüz açık kapılarda olmasın.. Yada kafanızda yarattığınız insan olmaya zorlamayın kimseyi.. Yaşam öğretir onun kim olduğunu size..
Haaaaa sakın unutmayın, gelen insanda sizi kafasında bir yerlere koymuştur.. Bunu kırıp atmadan almayın kimseyi içeriye.. İlişkilerdeki işkence budur işte..
 
hasan abi güzeldi gerçekten ön yardıdan kurtulmak,insanları olduğu gibi kabul etmek,kararlılık,elindekiyle yetinmek,karşındakinin düşüncelerin duygularınında var olduğunu bilmek ona göre yaklaşmak gibi temalar kaptım yazından haksızmıyım :)ama ilişkiler işkence olmasın ama bunu işkenceye çeviren biz insanlar!!!:)
güzel yazıydı senin yazıların hepimize nasihat ders....devamını bekliyoruz...
 
Beynimizdeki ideal prototip ve kapıdan gelen kişi(her ne konumda olursa olsun) bize uyan,uymayan yönleriyle misafir olur hayatımıza onu ağırlamaya çalışırız ama bizim isteklerimize göre bu arada tanımayada çalışırız misafirlik esnasında baktık keyif alıyoruz çok da uyuşan noktalar yakaladık artık deriz ki bu bize misafir olmasın komşu olalım daha sık göreyim onu hayatımda diyebiliriz artar samimiyetimiz zamanla ya da tanıdıkça doğru bir komşu olmadığını düşünüp daha az görüşmeye ve bir şekilde o komşumuzdan kurtulmak için taşınmaya karar veririz başka mekanlara başka insanlara...
 
[FONT=Times New Roman][SIZE=3]Hadi bu konuyu alışılmış ‘’beni kategorize etme’’ klasik söyleminin ötesine geçirelim biraz..[/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3] [/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3]Her insan diğer insanlar ile iletişime/ilişkiye geçme ihtiyacı/zorunluluğu içindedir.. Ancak bireyler baştan neye ihtiyacı olduğunu bilirler.. Bu ihtiyaca göre kişi bulma derdine düşerler.. Karşılarına çıkan her kişiye bu ihtiyaçlarına uyan kişi olabilir mi gözüyle bakarlar.. Karşıdaki kişide aynı durumdadır.. Fakat iki tarafta istenilen kişiyi oynamaya başlar.. Ancak hiçbir oyun sonsuza kadar oynanmaz.. İşte kendini yaralı, aldatılmış sanan insanların hikayesi budur.. [/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3] [/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3]Baştan hiçbir ilişkinin adı yoktur.. Bir yoldur her ilişki, bir kitaptır her insan.. Baştan o yolun nereye gitmesi gerektiğine siz karar verirseniz, istediğiniz yere gitmediğinde hatayı karşıda aramayın.. Baştan okumadığınız kitaptaki hikayeleri siz tasarlarsanız, orada olmayınca o kitabı değersiz saymayın.. Karşınızdaki kişiyi baştan siz belirlemeyin, sizi belirlemek isteyenlere izin vermeyin.. Yola çıkınca tanıdıklarınız hoşunuza giderse devam edin.. Kitabı okurken zaten onu kafanızda olması gereken yere koyacaksınız..[/SIZE][/FONT]
[FONT=Times New Roman][SIZE=3] [/SIZE][/FONT]
[SIZE=3][FONT=Times New Roman]Ismarlama ilişkiler/iletişimlerin sonu hüsrandır.. Çünkü baştan düşünülmüş, tasarlanmış insan yoktur evrende.. Zaten bunu istemek insanı aşağılamaktır.. [/FONT][/SIZE]
 
Boşlukları doldurmak için malzeme olarak görürler..


Bu tespit çok doğru olduğu kadar acı veren bir durumdur...boş zamanların tek avuntusu olmak..ne acı yaaaa

ön yargıdan uzak bir açılım diyelim o halde ha
 
sevgili kuyucak,
bu yazını çok seviyorum..
günümüzde yaşanan ikili ilişkilerdeki bakış açısını öyle güzel dile getirmişsin ki!
söyleyecek söz bulamıyorum.. yazının her kelimesine katılıyorum ve senin sözlerinle noktalıyorum :)

Gelen insanı baştan bir yere koymayın.. Ya kapılarınızı kapatın sımsıkı.. Ölün içerde havasızlıktan.. Ya gözünüz açık kapılarda olmasın.. Yada kafanızda yarattığınız insan olmaya zorlamayın kimseyi.. Yaşam öğretir onun kim olduğunu size..
 
İlişkilerdeki işkence yazınızı çok belirsiz ve bulanık buldum. Öncelikle ilişki dediğiniz nasıl bir ilişki! Bunu kafamda belli bir yere oturtamadım. Tanıdık mı? Arkadaş mı? Dost mu? Sevgili mi? Çünkü, her biriyle kurduğunuz ilişki, o nesneye göre değişir.
Bundan iyi dost olur. Bundan iyi sevgili olur. Bunla dalgamı geçerim dediğimizde, ben kendim için iyi olanı seviyorum demektir. Ya da kendim için yararlı olanı. Bundan da bir haz alıyorum demektir.
Eğer ben karşımdaki insanı bonkör diye seviyorsam, ondan bir yarar bekliyorumdur.
Ya da ben bir insanla düşüncelerimi paylaşıyorsam o paylaşımdan haz alıyorumdur.
Yani, bu sevme biçimlerinde(!) önemli olan yararlılık ya da hoşluktur. Yoksa, sevilenin kendisi değildir.
İşte zurnanın zırt dediği yer burası.
Demek ki, genellikle insanlarla iletişim içine girerken kendimize göre hareket ediyoruz. Yararlı/iyi olmasına ya da bir haz almaya bakıyoruz. Sonra da bu tür arkadaşlık/dostluk çabuk bozuluyor. İletişimin nedeni ortadan kalkınca iletişim de kopuyor.
Gelen insanı tanımak, keşfetmek genç işi değildir. Asıl genç olanlar, hazza dayalı dostluk geliştirirler. Kendileri için hoş şeyleri ararlar. Bence, iletişimin ya da dostluğun yaşla ilgisi var.
Bunun dışında, ben kendi adıma dostlukta kendi benzerimi ararım. Ancak, birlikte tuz tüketmedikten sonra birbirini tanımak olanaksız… Ya da bir süreç içinde tanıdığını sandığın insanlar, tanımadıkların oluyor. Çünkü, insanlar çırılçıplak değil… Maskelerle gerçek kişiliğimizi maskeliyoruz. Ya da çıkarlar uğruna insanlar birbirini satabiliyor. Veya en yakın arkadaşın sırtından bıçaklıyor… Daha neler… neler…
Sonrası mı? Kendimizi koruma altına alıyoruz. Kapıları kapatmak gibi… Bir de insanı belirleyen eylemleridir. Eğer, karşımdaki kişinin eylemlerine bakıyorsam, o eylemleri yadırgıyorsam, yani, kafamdaki ideal kişiye göre değil, somuttan yola çıkarak hareket ediyorsam, bundan da hiç rahatsız olmam. Çünkü, öyle bir insanla arkadaş/dost olamayacağımı bilirim.
 
Sevgili Monalisa ..

Bu gün yurdum insanı kendini hep aldatılmış, ihanete uğramış duyumsar.. Bu oran neredeyse yüzde yüzlere yakındır.. Neredeyse bu toplumda yaşanan ilişkilerdeki işkence yüzünden yeni ilişkilere kapalı bir toplum halini almış durumdayız.. Bu ilişkilerdeki yaşanılanların sonucu her kes karşısındakini kalleş,çıkarcı hatta sapkın olarak görmektedir.. Bu kadar derin bir yaradır bu .. İletişime aç fakat bir o kadarda iletişime kendini kapalı bir toplum haline gelmiş bulunuyoruz .. Herkes kazık yeme korkusundan eli arkasında dolaşmaktadır.
Bu benim tespitim tabikii. İsteyen yok kardeşim öyle bir şey diyebilir...
-Bu ilişkilerin irdelenmesinde hep şu formül kullanılır ; Ben iyi niyetliyim, ben safım, ben duygusalım, ben farklıyım, beni başkaları ile kıyaslamayın vs vs .. Yani kişi hep olumlu, karşıdaki hep olumsuzdur..
-Oysa ben diyorum ki, gelin bu olaya bu noktadan değil de sorunun kendisinden bakalım .. Biz karşımızdaki kişiyi bilmeden, tanımadan, tanıyıp beğenmeden ona bir kişilik uyduruyoruz.. Bir ön beğeni ile ona bir ilişki adı uyduruyoruz ve o kişiden, ona biçtiğimiz kimlik olmasını istiyoruz.. Karşımızdaki kişide aynı durumda oda zaten size bir kimlik uyduruyor.. Yavaş yavaş maskeli kimlikler yaşanmaya başlanıyor.. Ancak bu oyun bir yerde kopuyor.. Gerçek kimlikler ortaya çıkınca da her iki tarafta kendini aldatılmış ve ihanete uğramış sayılıyor.. Yaralı insanlar toplumuna dönüşüyoruz..
Sözün kısası olay karşımızdaki kişiyi zorlayan biziz aslında.. Karşımızdaki kişide bizi zorluyor.. Karşımıza gelen insana sen benim için şu olursun dediğimiz sürece, benim şuna ihtiyacım var dediğiniz sürece bu bataklık daha büyüyecektir.. İlişkilere ısmarlama kimliği karşımızdaki değil, bizler giydiriyoruz.. Oysa yaşamınıza almaya karar verdiğiniz kişiyi ve kendinizi özgür bırakmalı insan.. O ilişki (ısrarla her türü diyorum) istemediğiniz yöne giderse, size zarar vereceğinizi hissederseniz bitirirsiniz.. Size bağlıdır her şey..
Fakat sonuçta kendinizi aldatılmış, ihanete uğramış, kullanılıp atılmış olarak görmezsiniz..

Milyonlarca insan karşılıklı duyguları yaşamıyor ülkemizde.. Bir taraf aşkı, bir taraf arkadaşlığı yaşıyor.. Bir taraf dostluğu, öte taraf propagandayı yaşıyor.. Bir taraf özgür cinselliği öte taraf evlenmeyi yaşıyor.. Bir taraf özgürce seyahat etmeyi, öte taraf bunu kullanmayı düşlüyor.. Bu örnekleri binlerce çoğaltabiliriz.. Burada kimse yalan söylemiyor.. Kendinizin yanı sıra karşıdaki partnerinizi de siz belirlemek istiyorsunuz çünkü… Oysa insanlar rahat olsa insanların istediği gibi insanlar ile olması güzel bir şeydir..
Şöyle bir örnek versem olurmu? Ülkemizde milyonlarca insan bacım yada abim dediği insanlar ile evli bu gün.. Yada dostluğu arkadaşlığı cinselliği ve sevgili olmayı hep karıştırmış milyonlar dolaşıyor sokaklarda.. Tek nedeni karşımızdaki insanı yaşamak tanımak yerine, olmasını istediğimiz insanı en baştan ona dikte etmektir.. Sen şu ol diye zorlamaktır..
 
[FONT=Verdana]Bu yurdum insanı hep kendini ihanete uğramış olarak duyumsar diyorsun Kuyucak. Bu yurdum insanı olmayan bir şeyi olmayan bir şey olarak mı sanıyor? Yoksa, algılamalar yaşanan gerçekliklerden mi çıkıyor? Tabii ki, ikincisi. Ortada bir reel gerçeklik var. Ama insanlar, kimileyin kendi kendine savunma mekanizmaları geliştiriyorlar. Herkes kendi yaptığını bir biçimde meşrulaştırıyor. [/FONT]
[FONT=Verdana]Evet, iletişimsiz, insanlardan korkan bir toplum durumuna geldik. [/FONT][FONT=Verdana]Tabii ki, birbirimize güvenmediğimiz, birbirimizden korktuğumuz için insan insana yabancılaşıyor. [/FONT][FONT=Verdana]Hepimiz birbirimizden bir şeyler bekliyoruz. Ama bunu karşı tarafa söyleyemiyoruz. Söylesek bile yeterince umursandığımızı düşünmüyoruz. Birbirimizi tanımak ve anlamak için çaba göstermiyoruz. İnsanların birbirine güvenmesi, zayıflıklarımızı başka insanlara anlattığımızda yaşamımızın herhangi bir aşamasında o zayıflıkların bize karşı kullanılabileceğinin olma olasılığı birbirimizden korkarak yaşamamıza yol açıyor. İnsana en fazla tanıdıklarından, akrabalarından, sevdiklerinden zarar geliyor. [/FONT]
[FONT=Verdana]Hani Ezel dizisinde sanırım Oscar Wilde’ın bir sözüydü… [/FONT]
[FONT=Verdana]“Her insan sevdiğini öldürür” [/FONT]
[FONT=Verdana]Bizi en fazla sevdiklerimiz öldürüyor. [/FONT]
[FONT=Verdana]Bencillik, ikiyüzlülük, yalancılık, köşe dönmecilik v.s. v.s. almış başını gidiyor… Güçlü olduğun sürece varsın… Düştüğün anda kimse kimsenin yanında olmuyor… Çünkü, insanlar yaşarken kendi sorunları içinde boğuluyorlar… Bir başkasına yardım edecek, onun dertleriyle dertlenecek zamanı, enerjisi, gücü yok. Bizler, en kolayı seçiyoruz. İyi ki, ben değilim demeyi… [/FONT]
[FONT=Verdana]Her ilişkideki güven eksikliğini ya da korkarak yaşamamızı ben tek taraflı olarak değerlendirmek istemiyorum. Mutlaka her iki tarafında eksiklikleri vardır. Ama insanın aynaya çırılçıplak bakması kolay değil. Ne yazık ki, kendimizle yüzleşmeyi beceremiyoruz. [/FONT]
[FONT=Verdana]Gittiğim felsefe seminerlerinde Bacon’un felsefesini dinlerken kendi kendimi araştırdım. Benim de taptığım kimi putlarım vardı. Örneğin, genellemeler yapıyordum. Ya da kimi insanlar hakkında duyduklarımdan etkileniyor, o kişiyle ilgili olarak kafamda bir profil oluşuyordu. Yalnız o insanı duyduklarıma göre değerlendiriyor, tanımak için hiçbir çaba harcamıyordum. Yine zihnimin engellilerle ilgili putları da olmuştu geçmişimde… Gençliğimde, toplumun yüklediği anlama göre kendime bir anlam biçmiştim. Yani, zihin, öğretilen şeyleri, basmakalıp alıyor kimileyin. Sonra da basmakalıp şeylerin dışına çıkmıyor. Yine, geçmişimde yaptığım en büyük hatalardan biri, sevdiklerimi yüceltme eğilimiydi… Ya da yaşam hakkında çok katı tutumlarım vardı. Bu katı tutumlarımı karşımdaki kişiye hiçbir sakınca görmeden aktarıyordum. Bilmeden o kişinin farklı bir kimliğe bürünmesine neden oluyordum. [/FONT]
[FONT=Verdana]Kısacası, bu konuda söylediklerin konusunda hemfikirim. Yaşamda en büyük felsefem:[/FONT]
[FONT=Verdana]“ Ya olduğun gibi görün. Ya da göründüğün gibi ol” felsefesiydi. [/FONT]
[FONT=Verdana]Ama artık şunu anladım. Kimileyin, olduğun gibi görünmen, kişiye çok büyük zararlar verebiliyor. Senin erdem saydıkların, karşındaki insanca zayıflık olarak algılanıyor. Sonra da kendi silahlarınla kendin vuruluyorsun. Korkarak yaşamamak için ne rol yapacaksın. Ne de her yerde “doğru kulak” olacaksın. Kendi sınırlarını kendin koyacaksın. Sınırlarını kapalı tutarsın ya da yarı aralık bırakırsın. Bu kişinin seçimlerine bağlı… [/FONT]
[FONT=Verdana]Milyonlarca insanın aynı duyguyu yaşaması beklenemez zaten. Ben ister eş, ister sevgili, ister dost olsun, duygudaşlığa çok önem veriyorum. Duygudaşlık olmadan sevgi olmaz. [/FONT]
[FONT=Verdana]Bak! Bu konuda Feuerbach ne diyor:[/FONT]
[FONT=Verdana]“Ben duyumsayan, içinde kendimi bulabileceğim, onun acılarını kendimimmiş gibi paylaşabileceğim, birine karşı bir şeyler hissederim. “ [/FONT]
[FONT=Verdana]Ben Feuerbach’ın insanda üç şey önemlidir diyen düşüncelerini seviyorum. Mantık,kalp ve irade. Bu benim adamım ya[/FONT][FONT=Wingdings][FONT=Wingdings]J[/FONT][/FONT][FONT=Verdana] [/FONT]
[FONT=Verdana]Bence burada iki şey ön plana çıkıyor. Birincisi sevme ve sevilme isteğimiz… İkincisi, kendi kendimize yeterli olma duygumuz… Bu ikisini dengelemek gerekiyor. Çoğumuz yalnızlığımızı bir erkek ya da kadınla birlikte olursak o yalnızlığımızdan kurtulabileceğimizi düşünüyoruz. Bence burada aşka ya da sevgiye bakış açımız ön plana çıkıyor. Birey, eğer kendi kendine bağımsız olamıyorsa birine bağımlı olarak yaşamayı yeğliyorsa, o sevginin ya da aşkın kölesi oluyor. O sevgi bağından kopmamak için ya da kendimizi sevdirmek için kimileyin bireyselleğinden ödünler veriyor. O zaman bireyin kişiliği yok oluyor. Öyleyse, önce kendimizin varoluşunu sorgulamalıyız. Sonra da, kendimizi yenileyerek aşkın, sevginin, dostluğun ne olduğunu düşünmeliyiz. [/FONT]
[FONT=Verdana] [/FONT]
[FONT=Verdana] [/FONT]
 
Üst Alt