İyiliğin ve kötülüğün küçüğü olmaz
Merhaba dostlarım, biliyorsunuz şu an yaz tatilinin en hararetli dönemindeyiz. (Ağustos 2014) Şu an kardeşlerim ve yeğenlerim Ereğli’de bize ziyaretteler...
Yeni yazı yazmaya fırsat bulamadım. Ne zamandır aklımda olan şu hadisi paylaşmak istiyorum. Ve yazıyı internette beğenerek okuduğum yaşanmış bir hikaye ile bitireceğim.
Evet önümüze çıkan her iyilik fırsatını değerlendirmeli, nolacak küçük bişey bu, boşver diyen nefsimizi dinlememeliyiz. Tabi aynı şey kötülük içinde geçerlidir.
Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki:
2. Bir diğer rivâyette şöyle denmiştir:
3. İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah(aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki:
AÇIKLAMA:
Yukarıdaki hadislerde Peygamberimiz (asm) bir kadının bir köpeğe su vermesinden dolayı aldığı mükafat ile bir kadının kediye verdiği zarardan dolayı aldığı cezayı ifade etmektedir. Bu da gösteriyor ki küçük gördüğümüz bir amel dahi insanın kurtuluşuna vesile olabilir. Hiç bir günahı da küçük görmemek gerekir. Bir günah da insanın cehenneme gitmesine sebep olabilir.
Bu da bizlere gösteriyor ki hiç bir amelimizi hafife almamalıyız. Ancak her köpeğe su verenin cennete gidecek veya her kediyi öldüren cehenneme gidecektir gibi bir kayıt yoktur. Allah insanın tüm amellerini birlikte değerlendirecektir. Belki köpeğe su veren kadın bu ameliyle sevapları günahlarından ziyade olmuştur. Diğer kadının da bu seyyiatıyla günahları sevaplarını geçtiği için cehenneme gitmiş olabilir.
Batılıların yaşam tarzını benimseyerek islamın özü olan muhabbetten uzaklaşıyoruz. Aslında insanımız muhabbet istiyor, ilgi istiyor. Yazıyı bu hikaye ile bitiriyorum...
HİKAYE BİR KÜÇÜK İYİLİK NELER YAPIYOR ?
Kış günü, hava soğuk ve rüzgârlı... Yağmur bardaktan bosalırcasına yağıyor. Bir iş için Altındağ (Ankara'da) semtine gidiyorum. Yolun karşı tarafinda, sırılsıklam kenarda bekleyen bir insan dikkatimi çekiyor. Gelip geçen taksilere, minibüslere el kaldırıyor, kimse aldırmıyor. Hareketlerinden alkollü olduğu anlaşılıyor.
Altındağ'da işimi bitirip döndüm. Baktım bu zavallı insan soğukta hâlâ bekliyor, üstü başı ıslak. Arabamla önünde durdum ;
-- “Kardeşim, buyur seni evine gotureyim”, dedim.
Şöyle camdan yüzüme baktı, biraz mahcup bir hâlde;
-- “Ağabey, senin arabana binmeyeyim, alkollüyüm” dedi. "Hayır bineceksin,
bilerek durdum buyur" dedim. "Arabana istifra ederim, kirletirim, binmeyeyim" dedi. "Soğukta öleceksin" dedim ve zorla arabama bindirdim. Yağmurda sırılsıklam ıslanmış ve tir tir titriyordu.
Bir marketin önünden geçiyorken, “Küçük çocukların var mı?” dedim. “Var” dedi. Arabadan inerek çocuklara çikolata, bisküvi alarak; "Eve varınca çocuklara ikram edersin. Benim hediyem olsun" dedim.
-- "Ağabey, küçük çocuklarım var ama ben eve varınca hiç yanıma gelmezler, kaçarlar" dedi. Niçin kaçarlar?” dedim. "Çünkü her gün böyle içip eve sarhoş giderim, bağırır, cağırır, döverim. Onun için benim eve geldiğimi görünce hepsi odalarına çekilir, yataklarına saklanır, korkudan yanıma yaklaşmazlar. "
Bunları duyunca çok üzüldüm ve kendisine şöyle dedim : “Bak evlâdım herkes yanlış yapabilir, hata yapabilir. Önemli olan yanlışta ısrar etmemektir. O yavrucaklar Allah'ın sana bir emaneti. Sen onların babasısın, nasıl öyle davranabilirsin? Onların, senin şefkat ve merhametine, havadan ve sudan çok ihtiyacı var.
Sevgi, şefkat ve merhamet onları besleyen ve büyüten en büyük gıdalarıdır. Bana söz vereceksin. Bu gün evine varınca yavrularını kucağına alacak onları sevip okşayacak, bu çikolataları kendi ellerinle yedireceksin. Tamam mı, söz mü?'” dedim.
-- “Tamam söz veriyorum, dediklerini yapacağım.” dedi.
Nihayet onun tarifiyle mahallelerden, sokaklardan geçerek kenar semtteki evine geldik. Hanımı çıkıp karşıladı, böyle bir davranış karşısında duygulandı, teşekkür etti, ısrarla eve girip çay içmemi istedi. Benim işim olduğu icin kartımı bırakıp müsaade istedim ve ayrıldım.
Zavallı adamcağız evine varıyor, yavrucaklar korkudan kaçacak delik arıyorlar. Baba üstünü başını değiştirip, odaya geçip oturuyor. Küçük kızcağızı kapıdan çıkarken ona sesleniyor :
-- “Kızım! Gel yavrum, otur yanıma.” Kızcağız saşırıp kaliyor, bu güne kadar hiç duymadığı ton ve sıcaklıkta babasının sesi. Kapıda durup kalıyor ürkek bir tavırla. Gitse mi, gitmese mi? Acaba yine bağırıp döver mi? Yatağına kaçsa mı? Derken baba tekrar yumuşak bir sesle: “Haydi yavrum gelsene, bak sana neler getirdim. Al bunları.” diyerek çikolataları gösteriyor.
Çocuk yavaş yavaş, korkarak babasına yaklaşıyor. Baba, yavrusunu dizine oturtuyor ve saçlarını öperek, okşamaya başlıyor. Kızcağızın ruh dunyası allak bullak oluyor. Baba sevgisi, babanın okşaması ne güzel bir şeymiş. Babanın yavrusunu öpmesi, onu yavrum diye sevmesi ne tatlı, ne sıcak şeymiş, bu şaşkınlığı yaşıyor.
Kim bilir ne zamandan beri böyle sıcak bir sevgiyi tatmamıştı. Hep onun hasretiyle yanıp kavrulmuştu. Bak şimdi babası ona “yavrum” diyordu, saclarını okşuyordu, bağrına basıyordu. Ne tatlı ne sıcak bir yermiş baba kucağı...
Bu yakınlık ve sevgiden cesaret alan kızcağız, ayağa kalkıyor, kollarını makas gibi açarak, bütün hasret ve heyecanıyla babasının boynuna sarılıyor. Bulduğumu kaybeder miyim endişesiyle “Babammm... babam... babacığımmmm. .. “ diyerek hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlıyor. O çikolatayı çoktan unutmuş, her şeyden daha tatlı babasını bulmuş, gözyaşları içerisinde ona sarılıyor, yılların açlığını gidermeye calışıyordu.
Zavallı adam, hüngür hüngür ağlıyor, baba kız gözyaşı seline boğuluyorlar. Bir tarafta da hıçkırıklara boğulan anne gözlerine inanamıyordu. Allah'ım sana şükürler olsun diyordu. Sonra baba ayağa kalkıyor, evdeki tüm içki şişelerini bir daha içmeme azim ve kararlılığıyla, kırıyor.
Bir gün mağazamda otururken, tezgahtar: “Efendim ziyaretçileriniz var”, dedi. “Gelsinler” dedim. Baktım o aile birlikte gelmişler. Kadıncağızın iki gözü iki ceşme. "Ağabey! Sen melek misin, Hızır mısın, nesin? O gün seni Allah gönderdi. Nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum.
O yağmurlu günde sen beyimi sarhoş haliyle yoldan alıp eve getirdin. O günden sonra dünyamız değişti. Kocam içkiyi bıraktı, Allah'a yöneldi, yavrularım baba sevgisine kavuştu, evimiz bir cennet köşesine döndü, korkularımız bitti. Buna vesile olduğunuz için Allah sizden razı olsun" diyor, gözyaşlarına boğuluyordu.
Bir güzel davranış, bir yudum sefkat ve merhamet, samimiyetle uzanan bir el, samimi bir yardım, bazen en sihirli kilitleri açıyor, sihirli bir anahtar oluyor, bir insanin hidayetine, bir dünyanın değismesine vesile olabiliyor.
Kalbler Allah'ın elinde. Keşke her zaman çevremizdeki insanlara birer şefkat meleği gibi davranabilsek, rahmet yüklü bulutlar gibi olabilsek. Kim bilir aynı vaziyette uzanacak bir eli, bir yudum samimiyet ve sıcaklığı bekleyen, soğukta titreyen nice gönüller vardır.
Celalcelik@gmail.com Ankara ( Konya-Ereğli )
http://celal1973.blogspot.com/
Merhaba dostlarım, biliyorsunuz şu an yaz tatilinin en hararetli dönemindeyiz. (Ağustos 2014) Şu an kardeşlerim ve yeğenlerim Ereğli’de bize ziyaretteler...
Yeni yazı yazmaya fırsat bulamadım. Ne zamandır aklımda olan şu hadisi paylaşmak istiyorum. Ve yazıyı internette beğenerek okuduğum yaşanmış bir hikaye ile bitireceğim.
Evet önümüze çıkan her iyilik fırsatını değerlendirmeli, nolacak küçük bişey bu, boşver diyen nefsimizi dinlememeliyiz. Tabi aynı şey kötülük içinde geçerlidir.
Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki:
"Bir adam yolda, yürürken susadı ve susuzluğu arttı. Derken bir kuyuya rastladı. İçine inip susuzluğunu giderdi. Çıkınca susuzluktan soluyup toprağı yemekte olan bir köpek gördü. Adam kendi kendine: 'Bu köpek de benim gibi susamış.' deyip tekrar kuyuya inip, mestini su ile doldurup ağzıyla tutarak dışarı çıktı ve köpeği suladı. Allah onun bu davranışından memnun kaldı ve günahlarını affetti."
Resûlullah'ın yanındakilerden bazıları:
"Ey Allah'ın Resûlü! Yani bize hayvanlar (a yaptığımız iyilikler) için de ücret mi var?" dediler. Aleyhissalâtu vesselâm:
"Evet! Her 'yaş ciğer' (sahibi) için bir ücret vardır." buyurdu." [Buhârî, Şirb 9, Vudû 33, Mezâlim 23, Edeb 27; Müslim, Selâm 153, (2244); Muvatta, Sıfatu'n Nebi 23, (2, 929-930); Ebû Dâvud, Cihâd 47, (2550)]
2. Bir diğer rivâyette şöyle denmiştir:
"Fâhişe bir kadın, sıcak bir günde, bir kuyunun etrafında dönen bir köpek gördü, susuzluktan dilini çıkarmış soluyordu. Kadıncağız mestini çıkararak (onunla su çekip köpeği suladı). Bu sebeple kadın mağfiret olundu." [Müslim, Tövbe 155, (2245)]
3. İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah(aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki:
"Bir kadın, eve hapsettiği bir kedi yüzünden cehenneme gitti. Kediyi hapsederek yiyecek vermemiş, yeryüzünün haşerâtından yemeye de salmamıştı." [Buhârî, Bed'ü'l-Halk 17, Şirb 9, Enbiya 50; Müslim, Birr 151, (2242)]
AÇIKLAMA:
Yukarıdaki hadislerde Peygamberimiz (asm) bir kadının bir köpeğe su vermesinden dolayı aldığı mükafat ile bir kadının kediye verdiği zarardan dolayı aldığı cezayı ifade etmektedir. Bu da gösteriyor ki küçük gördüğümüz bir amel dahi insanın kurtuluşuna vesile olabilir. Hiç bir günahı da küçük görmemek gerekir. Bir günah da insanın cehenneme gitmesine sebep olabilir.
Bu da bizlere gösteriyor ki hiç bir amelimizi hafife almamalıyız. Ancak her köpeğe su verenin cennete gidecek veya her kediyi öldüren cehenneme gidecektir gibi bir kayıt yoktur. Allah insanın tüm amellerini birlikte değerlendirecektir. Belki köpeğe su veren kadın bu ameliyle sevapları günahlarından ziyade olmuştur. Diğer kadının da bu seyyiatıyla günahları sevaplarını geçtiği için cehenneme gitmiş olabilir.
Batılıların yaşam tarzını benimseyerek islamın özü olan muhabbetten uzaklaşıyoruz. Aslında insanımız muhabbet istiyor, ilgi istiyor. Yazıyı bu hikaye ile bitiriyorum...
HİKAYE BİR KÜÇÜK İYİLİK NELER YAPIYOR ?
Kış günü, hava soğuk ve rüzgârlı... Yağmur bardaktan bosalırcasına yağıyor. Bir iş için Altındağ (Ankara'da) semtine gidiyorum. Yolun karşı tarafinda, sırılsıklam kenarda bekleyen bir insan dikkatimi çekiyor. Gelip geçen taksilere, minibüslere el kaldırıyor, kimse aldırmıyor. Hareketlerinden alkollü olduğu anlaşılıyor.
Altındağ'da işimi bitirip döndüm. Baktım bu zavallı insan soğukta hâlâ bekliyor, üstü başı ıslak. Arabamla önünde durdum ;
-- “Kardeşim, buyur seni evine gotureyim”, dedim.
Şöyle camdan yüzüme baktı, biraz mahcup bir hâlde;
-- “Ağabey, senin arabana binmeyeyim, alkollüyüm” dedi. "Hayır bineceksin,
bilerek durdum buyur" dedim. "Arabana istifra ederim, kirletirim, binmeyeyim" dedi. "Soğukta öleceksin" dedim ve zorla arabama bindirdim. Yağmurda sırılsıklam ıslanmış ve tir tir titriyordu.
Bir marketin önünden geçiyorken, “Küçük çocukların var mı?” dedim. “Var” dedi. Arabadan inerek çocuklara çikolata, bisküvi alarak; "Eve varınca çocuklara ikram edersin. Benim hediyem olsun" dedim.
-- "Ağabey, küçük çocuklarım var ama ben eve varınca hiç yanıma gelmezler, kaçarlar" dedi. Niçin kaçarlar?” dedim. "Çünkü her gün böyle içip eve sarhoş giderim, bağırır, cağırır, döverim. Onun için benim eve geldiğimi görünce hepsi odalarına çekilir, yataklarına saklanır, korkudan yanıma yaklaşmazlar. "
Bunları duyunca çok üzüldüm ve kendisine şöyle dedim : “Bak evlâdım herkes yanlış yapabilir, hata yapabilir. Önemli olan yanlışta ısrar etmemektir. O yavrucaklar Allah'ın sana bir emaneti. Sen onların babasısın, nasıl öyle davranabilirsin? Onların, senin şefkat ve merhametine, havadan ve sudan çok ihtiyacı var.
Sevgi, şefkat ve merhamet onları besleyen ve büyüten en büyük gıdalarıdır. Bana söz vereceksin. Bu gün evine varınca yavrularını kucağına alacak onları sevip okşayacak, bu çikolataları kendi ellerinle yedireceksin. Tamam mı, söz mü?'” dedim.
-- “Tamam söz veriyorum, dediklerini yapacağım.” dedi.
Nihayet onun tarifiyle mahallelerden, sokaklardan geçerek kenar semtteki evine geldik. Hanımı çıkıp karşıladı, böyle bir davranış karşısında duygulandı, teşekkür etti, ısrarla eve girip çay içmemi istedi. Benim işim olduğu icin kartımı bırakıp müsaade istedim ve ayrıldım.
Zavallı adamcağız evine varıyor, yavrucaklar korkudan kaçacak delik arıyorlar. Baba üstünü başını değiştirip, odaya geçip oturuyor. Küçük kızcağızı kapıdan çıkarken ona sesleniyor :
-- “Kızım! Gel yavrum, otur yanıma.” Kızcağız saşırıp kaliyor, bu güne kadar hiç duymadığı ton ve sıcaklıkta babasının sesi. Kapıda durup kalıyor ürkek bir tavırla. Gitse mi, gitmese mi? Acaba yine bağırıp döver mi? Yatağına kaçsa mı? Derken baba tekrar yumuşak bir sesle: “Haydi yavrum gelsene, bak sana neler getirdim. Al bunları.” diyerek çikolataları gösteriyor.
Çocuk yavaş yavaş, korkarak babasına yaklaşıyor. Baba, yavrusunu dizine oturtuyor ve saçlarını öperek, okşamaya başlıyor. Kızcağızın ruh dunyası allak bullak oluyor. Baba sevgisi, babanın okşaması ne güzel bir şeymiş. Babanın yavrusunu öpmesi, onu yavrum diye sevmesi ne tatlı, ne sıcak şeymiş, bu şaşkınlığı yaşıyor.
Kim bilir ne zamandan beri böyle sıcak bir sevgiyi tatmamıştı. Hep onun hasretiyle yanıp kavrulmuştu. Bak şimdi babası ona “yavrum” diyordu, saclarını okşuyordu, bağrına basıyordu. Ne tatlı ne sıcak bir yermiş baba kucağı...
Bu yakınlık ve sevgiden cesaret alan kızcağız, ayağa kalkıyor, kollarını makas gibi açarak, bütün hasret ve heyecanıyla babasının boynuna sarılıyor. Bulduğumu kaybeder miyim endişesiyle “Babammm... babam... babacığımmmm. .. “ diyerek hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlıyor. O çikolatayı çoktan unutmuş, her şeyden daha tatlı babasını bulmuş, gözyaşları içerisinde ona sarılıyor, yılların açlığını gidermeye calışıyordu.
Zavallı adam, hüngür hüngür ağlıyor, baba kız gözyaşı seline boğuluyorlar. Bir tarafta da hıçkırıklara boğulan anne gözlerine inanamıyordu. Allah'ım sana şükürler olsun diyordu. Sonra baba ayağa kalkıyor, evdeki tüm içki şişelerini bir daha içmeme azim ve kararlılığıyla, kırıyor.
Bir gün mağazamda otururken, tezgahtar: “Efendim ziyaretçileriniz var”, dedi. “Gelsinler” dedim. Baktım o aile birlikte gelmişler. Kadıncağızın iki gözü iki ceşme. "Ağabey! Sen melek misin, Hızır mısın, nesin? O gün seni Allah gönderdi. Nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum.
O yağmurlu günde sen beyimi sarhoş haliyle yoldan alıp eve getirdin. O günden sonra dünyamız değişti. Kocam içkiyi bıraktı, Allah'a yöneldi, yavrularım baba sevgisine kavuştu, evimiz bir cennet köşesine döndü, korkularımız bitti. Buna vesile olduğunuz için Allah sizden razı olsun" diyor, gözyaşlarına boğuluyordu.
Bir güzel davranış, bir yudum sefkat ve merhamet, samimiyetle uzanan bir el, samimi bir yardım, bazen en sihirli kilitleri açıyor, sihirli bir anahtar oluyor, bir insanin hidayetine, bir dünyanın değismesine vesile olabiliyor.
Kalbler Allah'ın elinde. Keşke her zaman çevremizdeki insanlara birer şefkat meleği gibi davranabilsek, rahmet yüklü bulutlar gibi olabilsek. Kim bilir aynı vaziyette uzanacak bir eli, bir yudum samimiyet ve sıcaklığı bekleyen, soğukta titreyen nice gönüller vardır.
Celalcelik@gmail.com Ankara ( Konya-Ereğli )
http://celal1973.blogspot.com/