Majör depresyonu olanların daha sık ve özellikle bayramdı seyrandı gibi şenlikli günlerin ardından hissettiği bir duygunun ifadesi olarak dört mısralık bir şiir yazmıştım… Demin gene dökülüverdi ağzımdan o mısralar…
Sessizlik çöküp, el ayak çekilince
Başlıyor bir garip yakalamaca
Sarılıyor boğazıma sarıldıkça
Kurtulmak istedikçe ellerinden
Bu duygu, engelli olunca daha çok ısırıyor insanı. Çünkü o zaman hayat, adı “kalmak” olan bir kader çiziyor size. Makro planda da mikro planda da bu kader sizi bırakmıyor. Masada oturmuş sohbet ederken çoğu zaman sıkılıp, sinirlenip ya da gönlünüzün peşine takılıp gitme lüksü sizin değil; birilerinin hayatından çıkıp, başka birilerinin hayatına girmek lüksünün gene çoğu zaman size değil başkalarına ait olması gibi. Tekerlekli sandalyenizi iten kişiden iğrenmeniz, bu iğrentiyi yüzüne kusmanıza yetmez; ailenize tahammül etmeniz gerekir. Hayat yumruğunu sırtınıza dayamış; cesur, kibirli, gururlu, gözü tok, cool (İngilizce) biri olmak yerine; yavşak, aç gözlü, utanmaz biri olmanız için itmektedir.
Hep birileri gider ve giderken sanki sizi terk edip de gider. Hayatınızda sıkça kocaman kocaman boşluklar oluşur. Siz beklersiniz, biri gelip o boşluğu kapatsın diye. Çünkü gitmekten, yollara düşmekten, hayatınıza anlam katacak bir şeyler aramaktan mahrumsunuzdur.
Bu yüzden, engelli için bir tutkudur gitmek. Ve yalnızca engelliler için değil; on altı yaşında, Anadolu’nun her hangi bir şehrinde, televizyonla, kitapla; ötelerin hayali zihnine dolan ama bir sürü zincirle bağlanmış genç kızlar ve bütün gidemeyenler için de…
Sessizlik çöküp, el ayak çekilince
Başlıyor bir garip yakalamaca
Sarılıyor boğazıma sarıldıkça
Kurtulmak istedikçe ellerinden
Bu duygu, engelli olunca daha çok ısırıyor insanı. Çünkü o zaman hayat, adı “kalmak” olan bir kader çiziyor size. Makro planda da mikro planda da bu kader sizi bırakmıyor. Masada oturmuş sohbet ederken çoğu zaman sıkılıp, sinirlenip ya da gönlünüzün peşine takılıp gitme lüksü sizin değil; birilerinin hayatından çıkıp, başka birilerinin hayatına girmek lüksünün gene çoğu zaman size değil başkalarına ait olması gibi. Tekerlekli sandalyenizi iten kişiden iğrenmeniz, bu iğrentiyi yüzüne kusmanıza yetmez; ailenize tahammül etmeniz gerekir. Hayat yumruğunu sırtınıza dayamış; cesur, kibirli, gururlu, gözü tok, cool (İngilizce) biri olmak yerine; yavşak, aç gözlü, utanmaz biri olmanız için itmektedir.
Hep birileri gider ve giderken sanki sizi terk edip de gider. Hayatınızda sıkça kocaman kocaman boşluklar oluşur. Siz beklersiniz, biri gelip o boşluğu kapatsın diye. Çünkü gitmekten, yollara düşmekten, hayatınıza anlam katacak bir şeyler aramaktan mahrumsunuzdur.
Bu yüzden, engelli için bir tutkudur gitmek. Ve yalnızca engelliler için değil; on altı yaşında, Anadolu’nun her hangi bir şehrinde, televizyonla, kitapla; ötelerin hayali zihnine dolan ama bir sürü zincirle bağlanmış genç kızlar ve bütün gidemeyenler için de…