Kendimi daha önceleri çok kıskanç biri olarak tanımlamazdım fakat bu, kıskançlığı yüzeysel bir şekilde, bir kadını başka bir erkekten kıskanmak biçiminde algıladığımdandı muhakkak. Oysa bu kitaptan anlıyoruz ki kıskançlık çok geniş geniş bir konu ve çok farklı şekillerde ortaya çıkabiliyor. Psikolojinin bir özelliği olarak ilişkiler, çok net bir şekilde görülmüyor bazen. Bir davranışın bir karakter özelliğinden kaynaklandığı ya da bir özelliğin başka bir özellikle ilgili olduğu fark edilmeye biliyor. Örneğin kontrol ve hâkimiyet kurma arzusunun direk kıskançlık kaynaklı olduğunu bu kitapla fark ediyorum. Sevdiğim ya da ilgi duyduğum birinin moralinin bozuk olmasını ya da bana bağımlı olmasını, neden yeğlediğimi de anlıyorum. (kendi hazlarına kapılıp giderse bağımsız olur ve beni dışlar) niye sevdiğim kişinin özel alanını bir düşman gibi algıladığımı ve o alandaki şeyleri neden aşağıladığımı da… Benim dâhil olmadığım alanlara gösterdiği ilgi hatta yaşama arzusu, neşe bile bana acı veriyordu. Yeni tanıştığım birinden bile sadakat bekleyişim… Âşık olduğumdan emin olmadığım halde ayrılmayı göze alamayışlarım…
Aslında yukarda söylediğim kıskançlığın dar anlamına çok da uymuyordum. Aldatılma şüphesiyle kadını boğmuyordum hatta çoğu durumda boğulan ben olurdum. Kadının ilgisinden rahatsız olup kendine ait bir özel alan talep eden fakat bir yandan ilgiden rahatsızken, kadın biraz uzaklaşınca da hemen kaybediyorum duygusuyla paniğe kapılan da... Belki bazı özelliklerim yumuşatıyordu kıskançlığımı, özgüvenim mükemmeliyetçiliğim vs. (mükemmeliyetçiliğinden kaynaklanan bazı durumlar, şimdi anlatması uzun sürer)
Elimde kıskançlık adında bir kitap var. Yazar bir psikanalist yani Freud ekolünden ve hastalarındaki gözlemlerini anlatıyor. İnsanın biraz olsun bilmediği bir şeyi anlaması zor. Psikolojiye çok meraklı değilseniz kıskançlık size de olağan ve sağlıklı bir duygu gibi gelecek bunun için bir psikoloji kitabı yazılmasını anlamlı bulmayacak Ama bu duygunun varabildiği noktaları görünce muhtemelen siz de benim gibi şaşıracaksınız.
Bazı gözlemlerimle örtüştüklerinden olsa gerek Başkalarına çok havada görünebilecek şeyler beni gerçekliğiyle hemen etkiledi.
Freud’un psikolojik rahatsızlıkların köklerini çocukluk yaşantılarında aradığını biliyordum fakat kökle meyve arasındaki ilişkinin daha somut daha anlaşılır olacağını düşünüyordum. Yazar, Freudyen tavrıyla, hastaların anlattıklarından ya da rüyalarından geçmiş yaşantılarına dair öyle semboller öyle anlamlar çıkartıyor ki içinizden “yeme bizi marcianne” (yazarın adı) demek geliyor, yazarın bir şarlatan mı yoksa anlaşılması zor bir konuda biz cahilleri aydınlatmaya çalışan bir bilim insanı mı olduğu konusunda gidip geliyorsunuz. Yani ilk hikâyede karşılaştığım tanıdık şeylerin aksine- belki ben daha önce gözlemleme şansı bulamadığım için ya da öyle oldukları için- saçma görünen şeyler de bolca var.
Son sözüm: Freud’un öğretisi konusunda uzman olsaydım belki kitabı doyurucu bulurdum ama bu cahil halimle kitabın yüzde seksenini boşa okuduğum kanaatindeyim.
Aslında yukarda söylediğim kıskançlığın dar anlamına çok da uymuyordum. Aldatılma şüphesiyle kadını boğmuyordum hatta çoğu durumda boğulan ben olurdum. Kadının ilgisinden rahatsız olup kendine ait bir özel alan talep eden fakat bir yandan ilgiden rahatsızken, kadın biraz uzaklaşınca da hemen kaybediyorum duygusuyla paniğe kapılan da... Belki bazı özelliklerim yumuşatıyordu kıskançlığımı, özgüvenim mükemmeliyetçiliğim vs. (mükemmeliyetçiliğinden kaynaklanan bazı durumlar, şimdi anlatması uzun sürer)
Elimde kıskançlık adında bir kitap var. Yazar bir psikanalist yani Freud ekolünden ve hastalarındaki gözlemlerini anlatıyor. İnsanın biraz olsun bilmediği bir şeyi anlaması zor. Psikolojiye çok meraklı değilseniz kıskançlık size de olağan ve sağlıklı bir duygu gibi gelecek bunun için bir psikoloji kitabı yazılmasını anlamlı bulmayacak Ama bu duygunun varabildiği noktaları görünce muhtemelen siz de benim gibi şaşıracaksınız.
Bazı gözlemlerimle örtüştüklerinden olsa gerek Başkalarına çok havada görünebilecek şeyler beni gerçekliğiyle hemen etkiledi.
Freud’un psikolojik rahatsızlıkların köklerini çocukluk yaşantılarında aradığını biliyordum fakat kökle meyve arasındaki ilişkinin daha somut daha anlaşılır olacağını düşünüyordum. Yazar, Freudyen tavrıyla, hastaların anlattıklarından ya da rüyalarından geçmiş yaşantılarına dair öyle semboller öyle anlamlar çıkartıyor ki içinizden “yeme bizi marcianne” (yazarın adı) demek geliyor, yazarın bir şarlatan mı yoksa anlaşılması zor bir konuda biz cahilleri aydınlatmaya çalışan bir bilim insanı mı olduğu konusunda gidip geliyorsunuz. Yani ilk hikâyede karşılaştığım tanıdık şeylerin aksine- belki ben daha önce gözlemleme şansı bulamadığım için ya da öyle oldukları için- saçma görünen şeyler de bolca var.
Son sözüm: Freud’un öğretisi konusunda uzman olsaydım belki kitabı doyurucu bulurdum ama bu cahil halimle kitabın yüzde seksenini boşa okuduğum kanaatindeyim.