Mesele sadece cennete girmek değil
Şimdi sokağa çıkıp sorsak, Allah’a iman eden ya da inanmayan bütün insanlar bir gün ölümün kendilerine de geleceğini söylerler, değil mi?
Evet ölüm haktır. Buna rağmen, bizce ölenler hep ötekilerdir ve ölümü çok uzak sanırız. Kendimizce hesap yaparız ; herhalde ölünce biz cennete gideriz, deriz. Oysa evdeki hesabımız bile çarşıya uymazken…
Geçen gün Facebook’ta NAMAZın önemini anlatan ilgili bir resmin altına yapılmış yorumları okurken bir yorum dikkatimi çekti. Bu yazıya konu oldu:
Yorumda “Allah mizanda kul hakkına karışmıyor. Allah’ın huzuruna vardığımızda üzerimizde hiçbir kulun hakkı yoksa eğer, Rabbim dilerse günahlarımızı bağışlar, cennetine alır.” , diyordu. Bu yorum bence haklıdır ve doğrudur. Ama benim bu yazıyı yazma sebebim başlıkta gizli: “Mesele sadece cennete girmek değil ki…”
Rabbimiz elbette sonsuz merhamet sahibidir. Anaların şefkati bile onun rahmetinin yanında denizde damladır. Tamam Rabbimiz affetti, cennete girdik, diyelim. Ama cennet hayatı, dünya gibi sonlu değil ki. Ebedi yani sonsuz, katrilyon yıl bile sonsuzun yanında sıfırdır.
Ve cennette çok dereceler vardır. Rabbimiz, cennetteki derecemizi yalnızca bu hayattaki kazandığımız sevaplara göre belirliyor.
Dünyada bile sahip olduğumuz mal, makam, paraya göre bir mevkimiz vardır. Gecekonduda oturan fakirle, sarayda oturan kral aynı konforda hayatlarını sürdürmüyorlar, değil mi?
Hepimiz sahip olduklarımızla mutluyuz ve kanâât ediyoruz. Elbette cennette de yüksek dereceleri alamayan insanlar da mutludurlar. Ancak, madem cennetteki derecemiz kısacık şu hayatımızla kazanacağımız sevaplara bağlıdır.
NAMAZ, oruç, malımızla hayırlı işler yaparak ebedi hayatımızdaki derecemizi yükseltmeliyiz. Bir daha mı geleceksin dünyaya…
‘’Kalbim temiz, kul hakkı yemedim, hiç günah işlemedim’’ diyenleri, belki Allah eksik ibadet etseler de affedebilir ama ya affetmezse ???
Rabbim, konumuz ile ilgili şu örneği hatırıma getirdi:
Biz, 1982 de Ankara’ya taşındık. Hastalanmadan önce çocukken, sık sık Gençlik Parkı’na giderdik. Parkın girişi ücretli idi. Giriş ücretini verip içeri girerdik. Babamın üzerindeki para kadar içeride eğlenirdik. Çarpışan oto, dönme dolap, pamuklu şeker, lokantada yemek, havuzda kayık sefası, dondurma… vs. Babamın parası kadar parktaki şeylerden faydalanırdık.
Sanırım bu örneği, açıklamama gerek kalmadı. Evet anladınız, giriş ücreti cennete giriştir. Rabbim bizi affedip cennete alabilir. Ama mesele sadece parka giriş değil, içerdeki nimetlerden faydalanmaktır. O da paramıza göredir. Cennete girdikten sonra da, faydalanacağımız nimetler ise sevabımıza göredir.
Dünyada parası çok olan zengindir, ahirette ise sevabı çok olan…
Kuran'da bildirilen "Allah Katında onlar derece derecedir..." (Al-i İmran Suresi, 163) ayetinden de anlaşılacağı gibi cennete girecek kimseler de yine takvalarının derecesine göre karşılık görürler.
Bu durumdan bir hadiste şöyle bahsedilmektedir:
“... Cenneti de amellere göre taksim ederler. (Çok ameli olan çok pay alır.)” [Ramuz el-Ehadis-1, s. 198/17]
Elbette ki bir kimse cennetin hangi derecesinde olursa olsun, bundan kesinlikle razı olacaktır, çünkü Allah cennetteki tüm kullarına hoşnutluk vaat etmiştir.
Rabbimiz samimi kullarının Kendisi'nden razı olarak cennete gireceklerini bildirir. (Beyyine Suresi, 8) Fakat nasıl ki dünyada aynı nimetten herkes farklı zevk ve lezzet alıyorsa benzer şekilde ahirette de nimetlerden alınan zevkin derecesi farklı olabilir. En doğrusunu Allah bilir.
Allah yüksek derecelere layık olacak kullarının özelliklerini bir ayetinde şöyle bildirmektedir:
“İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cehd edenlerin (çaba sarfedenlerin) Allah Katında büyük dereceleri vardır. İşte 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenler bunlardır.” (Tevbe Suresi, 20)
Asıl mesele çok ibadet edip ebediyen kalacağımız cennetteki derecemizi yükseltmek... Sonsuz hayatımız için çalışmalı değil miyiz? Dünyaya bir kez geliyoruz.
Celalcelik@gmail.com
http://celal1973.blogspot.com/ ***
Bu yazımı sevgili kas hastası Erkan Coşkun kardeşim, nam-ı diğer Dua Askeri resimlerle seslendirmiş, video olarak hazırlamış. Allah razı olsun:
http://www.youtube.com/watch?v=QWqCk6adqAE&feature=share
Şimdi sokağa çıkıp sorsak, Allah’a iman eden ya da inanmayan bütün insanlar bir gün ölümün kendilerine de geleceğini söylerler, değil mi?
Evet ölüm haktır. Buna rağmen, bizce ölenler hep ötekilerdir ve ölümü çok uzak sanırız. Kendimizce hesap yaparız ; herhalde ölünce biz cennete gideriz, deriz. Oysa evdeki hesabımız bile çarşıya uymazken…
Geçen gün Facebook’ta NAMAZın önemini anlatan ilgili bir resmin altına yapılmış yorumları okurken bir yorum dikkatimi çekti. Bu yazıya konu oldu:
Yorumda “Allah mizanda kul hakkına karışmıyor. Allah’ın huzuruna vardığımızda üzerimizde hiçbir kulun hakkı yoksa eğer, Rabbim dilerse günahlarımızı bağışlar, cennetine alır.” , diyordu. Bu yorum bence haklıdır ve doğrudur. Ama benim bu yazıyı yazma sebebim başlıkta gizli: “Mesele sadece cennete girmek değil ki…”
Rabbimiz elbette sonsuz merhamet sahibidir. Anaların şefkati bile onun rahmetinin yanında denizde damladır. Tamam Rabbimiz affetti, cennete girdik, diyelim. Ama cennet hayatı, dünya gibi sonlu değil ki. Ebedi yani sonsuz, katrilyon yıl bile sonsuzun yanında sıfırdır.
Ve cennette çok dereceler vardır. Rabbimiz, cennetteki derecemizi yalnızca bu hayattaki kazandığımız sevaplara göre belirliyor.
Dünyada bile sahip olduğumuz mal, makam, paraya göre bir mevkimiz vardır. Gecekonduda oturan fakirle, sarayda oturan kral aynı konforda hayatlarını sürdürmüyorlar, değil mi?
Hepimiz sahip olduklarımızla mutluyuz ve kanâât ediyoruz. Elbette cennette de yüksek dereceleri alamayan insanlar da mutludurlar. Ancak, madem cennetteki derecemiz kısacık şu hayatımızla kazanacağımız sevaplara bağlıdır.
NAMAZ, oruç, malımızla hayırlı işler yaparak ebedi hayatımızdaki derecemizi yükseltmeliyiz. Bir daha mı geleceksin dünyaya…
‘’Kalbim temiz, kul hakkı yemedim, hiç günah işlemedim’’ diyenleri, belki Allah eksik ibadet etseler de affedebilir ama ya affetmezse ???
Rabbim, konumuz ile ilgili şu örneği hatırıma getirdi:
Biz, 1982 de Ankara’ya taşındık. Hastalanmadan önce çocukken, sık sık Gençlik Parkı’na giderdik. Parkın girişi ücretli idi. Giriş ücretini verip içeri girerdik. Babamın üzerindeki para kadar içeride eğlenirdik. Çarpışan oto, dönme dolap, pamuklu şeker, lokantada yemek, havuzda kayık sefası, dondurma… vs. Babamın parası kadar parktaki şeylerden faydalanırdık.
Sanırım bu örneği, açıklamama gerek kalmadı. Evet anladınız, giriş ücreti cennete giriştir. Rabbim bizi affedip cennete alabilir. Ama mesele sadece parka giriş değil, içerdeki nimetlerden faydalanmaktır. O da paramıza göredir. Cennete girdikten sonra da, faydalanacağımız nimetler ise sevabımıza göredir.
Dünyada parası çok olan zengindir, ahirette ise sevabı çok olan…
Kuran'da bildirilen "Allah Katında onlar derece derecedir..." (Al-i İmran Suresi, 163) ayetinden de anlaşılacağı gibi cennete girecek kimseler de yine takvalarının derecesine göre karşılık görürler.
Bu durumdan bir hadiste şöyle bahsedilmektedir:
“... Cenneti de amellere göre taksim ederler. (Çok ameli olan çok pay alır.)” [Ramuz el-Ehadis-1, s. 198/17]
Elbette ki bir kimse cennetin hangi derecesinde olursa olsun, bundan kesinlikle razı olacaktır, çünkü Allah cennetteki tüm kullarına hoşnutluk vaat etmiştir.
Rabbimiz samimi kullarının Kendisi'nden razı olarak cennete gireceklerini bildirir. (Beyyine Suresi, 8) Fakat nasıl ki dünyada aynı nimetten herkes farklı zevk ve lezzet alıyorsa benzer şekilde ahirette de nimetlerden alınan zevkin derecesi farklı olabilir. En doğrusunu Allah bilir.
Allah yüksek derecelere layık olacak kullarının özelliklerini bir ayetinde şöyle bildirmektedir:
“İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cehd edenlerin (çaba sarfedenlerin) Allah Katında büyük dereceleri vardır. İşte 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenler bunlardır.” (Tevbe Suresi, 20)
Asıl mesele çok ibadet edip ebediyen kalacağımız cennetteki derecemizi yükseltmek... Sonsuz hayatımız için çalışmalı değil miyiz? Dünyaya bir kez geliyoruz.
Celalcelik@gmail.com
http://celal1973.blogspot.com/ ***
Bu yazımı sevgili kas hastası Erkan Coşkun kardeşim, nam-ı diğer Dua Askeri resimlerle seslendirmiş, video olarak hazırlamış. Allah razı olsun:
http://www.youtube.com/watch?v=QWqCk6adqAE&feature=share