1Mesnevi Okumaları - 12
Sevgili gönül dostlarımız, Sertarik Mesnevihan Şefik Can’ın (1909-2005) Mesnevi tercümesinde Hz. Mevlana’nın Mesnevi’ye yazdığı Önsözü hatırlatarak başlamak istedik:
"Bu kitap, Mesnevi kitabıdır. Mesnevi, hakîkate ulaşmak ve Allah'ın sırlarına agâh olmak, akıl erdirmek isteyenler için bir yoldur. Mesnevi, din asıllarının asıllarının asıllarıdır. Allah'ın en büyük şaşmaz şerîati, hakîkate giden nurlu yoludur. Mesnevi, içinde kandil bulunan kandilliğe benzer. Sabahlardan daha nurlu bir surette parlar. Hakîkati arayan gönüller için bir cennettir. Mesnevî'nin pınarları var, dalları var, budaklan var, bu pınarlardan bir tanesine "Selsebîl" derler. Burası makam sahiplerince, kalpleri uyanık insanlarca en hayırlı duraktır. En güzel dinlenme yeridir. Hayırlı insanlar, iyi kimseler, orada yerler, içerler, neşelenirler, ferahlanırlar.
Mesnevi imanlılara şifâ, imansızlara hasrettir. Nitekim, Hakk: "Kur'ân-ı Kerîm ile çoğunun yolunu azıtır, çoğunun yolunu doğrultur. Hidâyete eriştirir." demişlerdir. Şüphe yok ki Mesnevi, temizlenmiş kişiler için gönüllere şifâdır. Hüzünleri giderir. Kur'ân'ı açıkça anlamaya yardım eder. Huyları güzelleştirir. Gönülleri temiz-insanlardan, hakîkati sevenlerden başkalarının Mesnevî'ye dokunmalarına müsâade yoktur.
Mesnevi âlemlerin Rabbi'nden gönüle inmiş hakîkatleri ihtiva eder. Gerçekten de Mesnevi Rabbü'l-âlemîn tarafından ilham olunmuş bir kitaptır. Bâtıl, onun ne önünden ge-lebilir, ne de ardından. Allah onu korur."
Biz bu Mesnevi yazılarında o manevi Mesnevi denizinden birkaç damla serpiyoruz.
Sözü kısa kesmek gerek vesselam. Buyrun birkaç katre (damla) :
İBLİS HASTALIĞI
Kendini olgun sanmaktan daha kötü bir hastalık olmaz. Bu hastalık İblis hastalığıdır.
Varlık, ancak yoklukta görünebilir. Zenginlerin zenginliği, ancak yoksullara yaptıkları cömertlikle belli olur.
(Çok çarpıcı bir tespit. Esas zengin cömert olanmış. Nokta.)
Her nerede yokluk, eksiklik bulunursa, orası bütün sanatların, hünerlerin aynası olur.
Zayıf, hasta bulunmazsa hekîmlik sanatının güzelliği nasıl olur da ken dini gösterir.
Noksanlar, kemal vasfının; olgunluğun aynasıdır. Horluk da üstünlüğün, büyüklüğün aynasıdır.
Çünkü, zıttı meydana çıkaran, onun zıttı olan şeydir. Balın tatlılığı, sirkenin ekşiliği ile belli olur.
Kendi noksanını gören kişi, olgunlaşmaya doğru on at çatlatarak koşar.
(Çok çarpıcı bir tespit daha. İnsan hep kendini yetersiz görmeli.)
Kendini olgun sanan zavallı ise, Celâl sahibi Allah'a doğru, bu zannı yüzünden yükselemez.
Ey kendini olgun gören kişi, senin ruhunda kendini olgun sanmaktan daha kötü bir illet olamaz.
Senden bu kendini beğenme, kendini olgun görme hastalığı, gidinceye kadar gönlünden, gözünden çok kanlar akar.
Bu hastalık, İblis hastalığıdır. İblis, benliğe kapılmıştı da; "Ben Âdem'den daha hayırlıyım." demişti. Aslında bu hastalık, her mahlûkun, her insanın nefsinde vardır.
İblis hastalığına tutulmuş kişi, her ne kadar bazen kendini hor ve mütevazi görür, öyle gösterirse de sen dibinde pislik bulunan bir derenin suyunun saf görünüşüne aldanma...
Ey alçak gönüllülük, tevazu perdesi altında benlik hastalığını gizleyen kişi, birisi denemek kastı ile seni kızdıracak, coşturacak, karıştıracak olursa, içinde pislik bulunan su bulanır da pisliğin rengi meydana çıkar.
(Gerçek Tevazu sahibi kişi asla hiçbişeye sinirlenip bağırmaz.)
Ey genç, ey toy kişi, her ne kadar, senin varlığının ırmağı, kendini sana saf duru ve lekesiz gibi gösterirse de aldanma. Onun dibinde pislik vardır; bulanmak için fırsat beklemektedir.
Yol bilen, anlayışlı pîr, nefis ve ten bağlarına ark açar, su akıtır da oradaki pislikleri temizler.
Pis ve murdar bir su akıntısı necaseti, pisliği temizleyebilir mi? İnsanın kendi bilgisi, kendisinde bulunan aşağı duygulan içinden süpürüp atabilir mi?
Bir kimse, kendi deresini nasıl temizleyebilir? İnsanın bilgisi, ancak Allah'ın ilminden feyz alınca yararlı olur.
SAPITAN VAHİY KATİBİ
Vahiy kâtibine vahyin ışığı vurunca, âyeti Peygamber efendimizden önce okuması ve "Bana da vahiy geliyor." diye sapıtması
Hz. Osman'dan önce bir kâtip vardı ki, vahiy olunan âyetleri dikkatle yazmaya çalışırdı.
Hz. Peygamber kendisine vahy edilen âyetleri söyleyince, o hemen bir kâğıda yazardı.
Vahyin nûrlan o kâtibe de vuranca, gönlüne bazı hikmetler doğardı.
Peygamberimiz de, önün gönlüne doğan hikmetleri aynen ifade bu yururdu. O zavallı kişi, bu yüzden ne oldum delisi oldu da yoldan çıktı.
"Allah nuru ile nûrlanan peygamber ne söylüyorsa, o hakikat, benim gönlüme de doğuyor." demeğe başladı.
Onun bu düşüncesinin ışığı, Resûlullah Efendimize aksetti. Allah'ın kahrı da, o kâtibin canına geldi çattı.
Hem kâtiplikten çıktı, hem dinden. Kin güderek, Resûlullah Efendimizin ve İslâm Dininin düşmanı oldu.
Hz. Mustafa (s.a.v) Efendimiz; "Ey inatçı kâfir, mademki nûr sendendi, neden şimdi nursuz kaldın, kapkara kesildin?
Eğer ilâhî bir nûr kaynağı olmuş olsaydın, senden böyle kapkara su fışkınr mı idi?" diye buyurdu.
Şunun bunun yanında adı kötüye çıkmasın diye kâtip, ağzını açıp bir şey söylemedi.
Bu nedenle, için için yanıp yakılıyor, fakat tuhafı şu ki, gururundan tevbe edemiyordu.
Ah ediyordu, fakat bu faydasız bir ah idi. Zira kılıç gelmiş başı uçurmuştu.
Hikmetin gönlüne aksedişi, o kötü huylu kâtibi yoldan çıkardı. Sen de kendini görme, kendinde bir şeyler bulma da, bu görüşün seni doğru yoldan saptırmasın.
(İnsan manevi büyüğünün karşısında gönlüne ve diline sahip olmalı.)
İLAHİ AŞK ŞARABIYLA MEST OLMUŞ KİŞİLERDEN BAŞKA HERKES ÇOCUKTUR
Çünkü meyhaneden çıkıp yolunu kaybeden sarhoş, çocukların maskarası olur.
O böyle düşe kalka giderken, çocuklar peşine düşerler. Çocukların onun sarhoşluğundan, içtiği şarabdan aldığı manevî zevk ve neşeden haberleri bile yoktur.
Sarhoş ise sağa sola yalpa vurur. Bazen yola yıkılır, çamurların içine düşer, her ahmak da ona güler durur.
İlâhî aşk şarabıyla mest olmuş kişilerden başka, bütün halk, çocuktur.
Nefsin isteklerinden kurtulanlardan gayrı erkeklik çağına girmiş, ergin kimse yoktur.
Cenâb-ı Hakk "Dünya oyundur, oyuncaktır. Siz de çocuklarsınız." (Ankebût Sûresi 64) diye buyurdu. Gerçekten de Allah ne güzel, ne doğru buyurmuştur.
Sen de oyunu, oyuncağı bırakmadıkça çocuksun; rûh arınmadıkça nasıl temiz olabilirsin?
***
Bu yazıdan tek gayemiz Allah rızası için faydalı olmak.
Allah Mesnevi’yi okuyup anlamayı ve uygulamayı cümlemize nasip etsin.
Celalin Penceresinden
Sevgili gönül dostlarımız, Sertarik Mesnevihan Şefik Can’ın (1909-2005) Mesnevi tercümesinde Hz. Mevlana’nın Mesnevi’ye yazdığı Önsözü hatırlatarak başlamak istedik:
"Bu kitap, Mesnevi kitabıdır. Mesnevi, hakîkate ulaşmak ve Allah'ın sırlarına agâh olmak, akıl erdirmek isteyenler için bir yoldur. Mesnevi, din asıllarının asıllarının asıllarıdır. Allah'ın en büyük şaşmaz şerîati, hakîkate giden nurlu yoludur. Mesnevi, içinde kandil bulunan kandilliğe benzer. Sabahlardan daha nurlu bir surette parlar. Hakîkati arayan gönüller için bir cennettir. Mesnevî'nin pınarları var, dalları var, budaklan var, bu pınarlardan bir tanesine "Selsebîl" derler. Burası makam sahiplerince, kalpleri uyanık insanlarca en hayırlı duraktır. En güzel dinlenme yeridir. Hayırlı insanlar, iyi kimseler, orada yerler, içerler, neşelenirler, ferahlanırlar.
Mesnevi imanlılara şifâ, imansızlara hasrettir. Nitekim, Hakk: "Kur'ân-ı Kerîm ile çoğunun yolunu azıtır, çoğunun yolunu doğrultur. Hidâyete eriştirir." demişlerdir. Şüphe yok ki Mesnevi, temizlenmiş kişiler için gönüllere şifâdır. Hüzünleri giderir. Kur'ân'ı açıkça anlamaya yardım eder. Huyları güzelleştirir. Gönülleri temiz-insanlardan, hakîkati sevenlerden başkalarının Mesnevî'ye dokunmalarına müsâade yoktur.
Mesnevi âlemlerin Rabbi'nden gönüle inmiş hakîkatleri ihtiva eder. Gerçekten de Mesnevi Rabbü'l-âlemîn tarafından ilham olunmuş bir kitaptır. Bâtıl, onun ne önünden ge-lebilir, ne de ardından. Allah onu korur."
Biz bu Mesnevi yazılarında o manevi Mesnevi denizinden birkaç damla serpiyoruz.
Sözü kısa kesmek gerek vesselam. Buyrun birkaç katre (damla) :
İBLİS HASTALIĞI
Kendini olgun sanmaktan daha kötü bir hastalık olmaz. Bu hastalık İblis hastalığıdır.
Varlık, ancak yoklukta görünebilir. Zenginlerin zenginliği, ancak yoksullara yaptıkları cömertlikle belli olur.
(Çok çarpıcı bir tespit. Esas zengin cömert olanmış. Nokta.)
Her nerede yokluk, eksiklik bulunursa, orası bütün sanatların, hünerlerin aynası olur.
Zayıf, hasta bulunmazsa hekîmlik sanatının güzelliği nasıl olur da ken dini gösterir.
Noksanlar, kemal vasfının; olgunluğun aynasıdır. Horluk da üstünlüğün, büyüklüğün aynasıdır.
Çünkü, zıttı meydana çıkaran, onun zıttı olan şeydir. Balın tatlılığı, sirkenin ekşiliği ile belli olur.
Kendi noksanını gören kişi, olgunlaşmaya doğru on at çatlatarak koşar.
(Çok çarpıcı bir tespit daha. İnsan hep kendini yetersiz görmeli.)
Kendini olgun sanan zavallı ise, Celâl sahibi Allah'a doğru, bu zannı yüzünden yükselemez.
Ey kendini olgun gören kişi, senin ruhunda kendini olgun sanmaktan daha kötü bir illet olamaz.
Senden bu kendini beğenme, kendini olgun görme hastalığı, gidinceye kadar gönlünden, gözünden çok kanlar akar.
Bu hastalık, İblis hastalığıdır. İblis, benliğe kapılmıştı da; "Ben Âdem'den daha hayırlıyım." demişti. Aslında bu hastalık, her mahlûkun, her insanın nefsinde vardır.
İblis hastalığına tutulmuş kişi, her ne kadar bazen kendini hor ve mütevazi görür, öyle gösterirse de sen dibinde pislik bulunan bir derenin suyunun saf görünüşüne aldanma...
Ey alçak gönüllülük, tevazu perdesi altında benlik hastalığını gizleyen kişi, birisi denemek kastı ile seni kızdıracak, coşturacak, karıştıracak olursa, içinde pislik bulunan su bulanır da pisliğin rengi meydana çıkar.
(Gerçek Tevazu sahibi kişi asla hiçbişeye sinirlenip bağırmaz.)
Ey genç, ey toy kişi, her ne kadar, senin varlığının ırmağı, kendini sana saf duru ve lekesiz gibi gösterirse de aldanma. Onun dibinde pislik vardır; bulanmak için fırsat beklemektedir.
Yol bilen, anlayışlı pîr, nefis ve ten bağlarına ark açar, su akıtır da oradaki pislikleri temizler.
Pis ve murdar bir su akıntısı necaseti, pisliği temizleyebilir mi? İnsanın kendi bilgisi, kendisinde bulunan aşağı duygulan içinden süpürüp atabilir mi?
Bir kimse, kendi deresini nasıl temizleyebilir? İnsanın bilgisi, ancak Allah'ın ilminden feyz alınca yararlı olur.
SAPITAN VAHİY KATİBİ
Vahiy kâtibine vahyin ışığı vurunca, âyeti Peygamber efendimizden önce okuması ve "Bana da vahiy geliyor." diye sapıtması
Hz. Osman'dan önce bir kâtip vardı ki, vahiy olunan âyetleri dikkatle yazmaya çalışırdı.
Hz. Peygamber kendisine vahy edilen âyetleri söyleyince, o hemen bir kâğıda yazardı.
Vahyin nûrlan o kâtibe de vuranca, gönlüne bazı hikmetler doğardı.
Peygamberimiz de, önün gönlüne doğan hikmetleri aynen ifade bu yururdu. O zavallı kişi, bu yüzden ne oldum delisi oldu da yoldan çıktı.
"Allah nuru ile nûrlanan peygamber ne söylüyorsa, o hakikat, benim gönlüme de doğuyor." demeğe başladı.
Onun bu düşüncesinin ışığı, Resûlullah Efendimize aksetti. Allah'ın kahrı da, o kâtibin canına geldi çattı.
Hem kâtiplikten çıktı, hem dinden. Kin güderek, Resûlullah Efendimizin ve İslâm Dininin düşmanı oldu.
Hz. Mustafa (s.a.v) Efendimiz; "Ey inatçı kâfir, mademki nûr sendendi, neden şimdi nursuz kaldın, kapkara kesildin?
Eğer ilâhî bir nûr kaynağı olmuş olsaydın, senden böyle kapkara su fışkınr mı idi?" diye buyurdu.
Şunun bunun yanında adı kötüye çıkmasın diye kâtip, ağzını açıp bir şey söylemedi.
Bu nedenle, için için yanıp yakılıyor, fakat tuhafı şu ki, gururundan tevbe edemiyordu.
Ah ediyordu, fakat bu faydasız bir ah idi. Zira kılıç gelmiş başı uçurmuştu.
Hikmetin gönlüne aksedişi, o kötü huylu kâtibi yoldan çıkardı. Sen de kendini görme, kendinde bir şeyler bulma da, bu görüşün seni doğru yoldan saptırmasın.
(İnsan manevi büyüğünün karşısında gönlüne ve diline sahip olmalı.)
İLAHİ AŞK ŞARABIYLA MEST OLMUŞ KİŞİLERDEN BAŞKA HERKES ÇOCUKTUR
Çünkü meyhaneden çıkıp yolunu kaybeden sarhoş, çocukların maskarası olur.
O böyle düşe kalka giderken, çocuklar peşine düşerler. Çocukların onun sarhoşluğundan, içtiği şarabdan aldığı manevî zevk ve neşeden haberleri bile yoktur.
Sarhoş ise sağa sola yalpa vurur. Bazen yola yıkılır, çamurların içine düşer, her ahmak da ona güler durur.
İlâhî aşk şarabıyla mest olmuş kişilerden başka, bütün halk, çocuktur.
Nefsin isteklerinden kurtulanlardan gayrı erkeklik çağına girmiş, ergin kimse yoktur.
Cenâb-ı Hakk "Dünya oyundur, oyuncaktır. Siz de çocuklarsınız." (Ankebût Sûresi 64) diye buyurdu. Gerçekten de Allah ne güzel, ne doğru buyurmuştur.
Sen de oyunu, oyuncağı bırakmadıkça çocuksun; rûh arınmadıkça nasıl temiz olabilirsin?
***
Bu yazıdan tek gayemiz Allah rızası için faydalı olmak.
Allah Mesnevi’yi okuyup anlamayı ve uygulamayı cümlemize nasip etsin.
Celalin Penceresinden