Yazılarımın büyük bölümü tuvalete gidip gelirken zihnime düştü. Size garip geldiğini tahmin ediyorum. Evet, ben de yazılarımı, geceleyin balkonda yıldızları seyrederken buluştuğumuz işve baz bir ilham perisine borçlu olduğumu söylemek isterdim lakin öyle değil. Ne dalgaların sesi ne kuşlar ne çiçekler
Başka periler İstanbulda boğaza bakan bir köşkte ya da bir ofiste, yakışıklı bir roman yazarının koynunda sanatını icra ededursun benimki beni tuvalet yollarında kendine ram ediyor.
Bunun üzerinde düşündüm. Tuvalet, yaşamımın en ezberlenmiş hareketlerini yaptığım, beynimin görevi omuriliğe devrettiği, psikomotor hareketlerden oluşan bir süreç. Stresin aşağı düzeylerde seyrettiği bu anda projektörlerim dışarıdan zihnimin içine dönmüş gönlünce dolaşmakta, bir orayı bir burayı aydınlatmaktadır. Şuurum neredeyse uyuyor durumdadır. neden sonra içimde bir sesin konuştuğunu fark ederim. Bu cümlemle mecaz ya da başka bir sanat yapıyorum sanmayın. Evet, aynen karşımda biri varmış gibi, içimden konuşuyorken yakalarım kendimi. Bu konuşma bana garip bir haz verdiği için kesilmesini istemem. Şuurumun da desteğiyle düşünceleri biraz daha geliştirmeye, defterimin başına geçene kadar unutmamaya çalışırım ama bunu düşündüğüm anda içimde de bir yandan stres birikmeye başlar, demin zihnime kendiliğinden gelen şeyler artık gelmez. Defterime yazdığım her satırla birlikte içimdeki stres artar ve bir an gelir ki sanki bir el boğazımı sıkmaktadır. Bu ele fazla direnemem Bu yüzden uzun yazılar yazamıyorum, bu yüzden belki öldüğümde bir kitabım bile olmayacak
Bunun üzerinde düşündüm. Tuvalet, yaşamımın en ezberlenmiş hareketlerini yaptığım, beynimin görevi omuriliğe devrettiği, psikomotor hareketlerden oluşan bir süreç. Stresin aşağı düzeylerde seyrettiği bu anda projektörlerim dışarıdan zihnimin içine dönmüş gönlünce dolaşmakta, bir orayı bir burayı aydınlatmaktadır. Şuurum neredeyse uyuyor durumdadır. neden sonra içimde bir sesin konuştuğunu fark ederim. Bu cümlemle mecaz ya da başka bir sanat yapıyorum sanmayın. Evet, aynen karşımda biri varmış gibi, içimden konuşuyorken yakalarım kendimi. Bu konuşma bana garip bir haz verdiği için kesilmesini istemem. Şuurumun da desteğiyle düşünceleri biraz daha geliştirmeye, defterimin başına geçene kadar unutmamaya çalışırım ama bunu düşündüğüm anda içimde de bir yandan stres birikmeye başlar, demin zihnime kendiliğinden gelen şeyler artık gelmez. Defterime yazdığım her satırla birlikte içimdeki stres artar ve bir an gelir ki sanki bir el boğazımı sıkmaktadır. Bu ele fazla direnemem Bu yüzden uzun yazılar yazamıyorum, bu yüzden belki öldüğümde bir kitabım bile olmayacak