Neden ben?
İnsanların en büyük çelişkisidir imtihanı sorgulamak. Bir taraftan dünya bir imtihan yeri ve bizler sınavdayız der, öbür taraftan karşılaştığı problem nedeniyle başlar hayıflanmaya “neden ben?, neden ben?”
Bilmek ve kabullenmek. İmanın teslimiyet olduğunu biliyoruz ama iş kabullenmeye geldiğinde duraksıyoruz. Özümüzle teslim olmak nefsimize ağır geliyor. Aslında nefsimiz diyoruz gerçeği örtmek için, hakkıyla iman edemediğimiz için kabullenemedik, diyemiyoruz. İçimizde her ne kadar acı gerçeği haykırsakta, dillendiremiyoruz.
Kaza geçiriyor ve omurilik felçi olabiliyoruz. Dün koşup oynarken, merdivenleri ikişer üçer çıkarken şimdi sandalyede oturuyoruz. Ve soruyoruz Rabbimize ; Neden ben? Öyle ya milyonlarca insan varken niçin onlardan biri değil de ben?
Neden ben, diye soran insan devam eder sormaya “bu adalet mi? “
Allah bizi dünyaya getirirken ,”kulum sana eksiksiz bir vücut, sıkıntısız bir hayat vereceğim mi? “ dedi. Aksine seni imtihan edeceğim, dedi.
Eldeki nimetler için “Rabbim, bunları ben ne yaptımda hakettim?” demesi gereken insan verilenlerden bir tanesini yitirdiğinde başlar sormaya “neden ben?” Hiçbir etkin olmadan sayısız nimetleri emrine veren Rabbinin vermesini sorgulamazken, O’nun verdiğini almasını niçin sorgularsın.
Üstelik, karşılıksız verdiği nimeti senden aldığında buna karşılık yine mükafat vereceği halde.
Veren O, alan O, aldığına karşılık teslim olup sabredene cenneti vereceğini söyleyen yine O…
Adalet mi bu diyen insan; sen kendi malını istediği gibi tasarruf edene hangi hakka binaen “adalet mi bu?” dersin. Sormazlar mı; o nimeti hakedecek ne yaptın ki, kaybettiğinde soruyorsun?
İnsanların en büyük çelişkisidir imtihanı sorgulamak. Bir taraftan dünya bir imtihan yeri ve bizler sınavdayız der, öbür taraftan karşılaştığı problem nedeniyle başlar hayıflanmaya “neden ben?, neden ben?”
Bilmek ve kabullenmek. İmanın teslimiyet olduğunu biliyoruz ama iş kabullenmeye geldiğinde duraksıyoruz. Özümüzle teslim olmak nefsimize ağır geliyor. Aslında nefsimiz diyoruz gerçeği örtmek için, hakkıyla iman edemediğimiz için kabullenemedik, diyemiyoruz. İçimizde her ne kadar acı gerçeği haykırsakta, dillendiremiyoruz.
Kaza geçiriyor ve omurilik felçi olabiliyoruz. Dün koşup oynarken, merdivenleri ikişer üçer çıkarken şimdi sandalyede oturuyoruz. Ve soruyoruz Rabbimize ; Neden ben? Öyle ya milyonlarca insan varken niçin onlardan biri değil de ben?
Neden ben, diye soran insan devam eder sormaya “bu adalet mi? “
Allah bizi dünyaya getirirken ,”kulum sana eksiksiz bir vücut, sıkıntısız bir hayat vereceğim mi? “ dedi. Aksine seni imtihan edeceğim, dedi.
Eldeki nimetler için “Rabbim, bunları ben ne yaptımda hakettim?” demesi gereken insan verilenlerden bir tanesini yitirdiğinde başlar sormaya “neden ben?” Hiçbir etkin olmadan sayısız nimetleri emrine veren Rabbinin vermesini sorgulamazken, O’nun verdiğini almasını niçin sorgularsın.
Üstelik, karşılıksız verdiği nimeti senden aldığında buna karşılık yine mükafat vereceği halde.
Veren O, alan O, aldığına karşılık teslim olup sabredene cenneti vereceğini söyleyen yine O…
Adalet mi bu diyen insan; sen kendi malını istediği gibi tasarruf edene hangi hakka binaen “adalet mi bu?” dersin. Sormazlar mı; o nimeti hakedecek ne yaptın ki, kaybettiğinde soruyorsun?