Tam bu film yaramaz, senaristlerde iş yok diyorum;
Mete eğiliyor babasının üzerine “senin hiç utanman yok mu, nasıl gelirsin bu eve” diyor. Omzuna kestane rengi dalgalar dökülen öğretmen: “Sen sadece âşık olduğunu sanıyorsun bu gerçek değil” deyince, “Ben bir tek bunu yaşadım, bunu biliyorum” diyor...“ İlerde bir kıza âşık olursam, inşallah o da bana âşık olur. Gerçek olmayan, karşılıksız aşk, bu kadar acı veriyorsa, hem gerçek hem de karşılıksız olanı, kim bilir ne yapar adamı” diyor...
Olduğu yerde kalakalıyor, omzuna kestane rengi dalgalar dökülen öğretmen.
Sonra okul bahçesinde, hayatları figüranlıkla geçecek bir sürü yılışık kahkahanın arasından koşuyor, süzülüyor ve yapışıyor yakasına bir figüranın… yüzünü kanlarla boyayana kadar vuruyor vuruyor vuruyor … (ağar çekimde, kalabalığı yara yara gitseydi ve kamera arada bir yüzündeki hınca odaklansaydı daha güzel olurdu)
Hangi Cins-i latif çıkabilir, ondaki o saflık, o karakter yüceliğinin etkisinden… ve çıkamayacak. “Okula geleceksin değil mi… bak, gelmezsen çok üzülürüm” derken çatlayan öğretmenin sesi, öyle söyledi bana.
Eğer bir gün birileri hayatımı film yapmak isterlerse, vasiyetimdir: Gençliğimi bu çocuk oynasın ve tam on yedi yaşıma, fazladan bir aşk eklesinler. Omuzlarına kestane rengi dalgalar dökülen bir aşk…
Senaristlerle bir tek Mete konusunda anlaşıyoruz. Diğer karakterler: Kırık dökük, tutarsız ve salak. Ama Mete de hatasız değil: Babası yaşında bir kodamanla beraber, kız kardeşini bir yerlere göndermek fazla cesur bir hareket. Empati durumu başka türlü anlatılabilirdi.
Mete eğiliyor babasının üzerine “senin hiç utanman yok mu, nasıl gelirsin bu eve” diyor. Omzuna kestane rengi dalgalar dökülen öğretmen: “Sen sadece âşık olduğunu sanıyorsun bu gerçek değil” deyince, “Ben bir tek bunu yaşadım, bunu biliyorum” diyor...“ İlerde bir kıza âşık olursam, inşallah o da bana âşık olur. Gerçek olmayan, karşılıksız aşk, bu kadar acı veriyorsa, hem gerçek hem de karşılıksız olanı, kim bilir ne yapar adamı” diyor...
Olduğu yerde kalakalıyor, omzuna kestane rengi dalgalar dökülen öğretmen.
Sonra okul bahçesinde, hayatları figüranlıkla geçecek bir sürü yılışık kahkahanın arasından koşuyor, süzülüyor ve yapışıyor yakasına bir figüranın… yüzünü kanlarla boyayana kadar vuruyor vuruyor vuruyor … (ağar çekimde, kalabalığı yara yara gitseydi ve kamera arada bir yüzündeki hınca odaklansaydı daha güzel olurdu)
Hangi Cins-i latif çıkabilir, ondaki o saflık, o karakter yüceliğinin etkisinden… ve çıkamayacak. “Okula geleceksin değil mi… bak, gelmezsen çok üzülürüm” derken çatlayan öğretmenin sesi, öyle söyledi bana.
Eğer bir gün birileri hayatımı film yapmak isterlerse, vasiyetimdir: Gençliğimi bu çocuk oynasın ve tam on yedi yaşıma, fazladan bir aşk eklesinler. Omuzlarına kestane rengi dalgalar dökülen bir aşk…
Senaristlerle bir tek Mete konusunda anlaşıyoruz. Diğer karakterler: Kırık dökük, tutarsız ve salak. Ama Mete de hatasız değil: Babası yaşında bir kodamanla beraber, kız kardeşini bir yerlere göndermek fazla cesur bir hareket. Empati durumu başka türlü anlatılabilirdi.