Muhakkak genlerinde taşıdığı uğursuz bir tohum, yaşamının ilk yıllarında uygun koşullar bulmuş ve bozuk bir psikolojiyi netice vermişti. Kendini değersiz hissettiğini ve hep bir ispat ihtiyacı içinde olduğunu, dikkatli gözlere, hemen ele veren bu kız, daha lise bire gidiyordu. Depresyonun eşlik etmediği bir günü bile olmamış kadar hüzünlüydü. Ağlamak için önemli bir nedene ihtiyaç duymuyordu. Arkadaşı yoktu; muhtemelen, hodbinden başka , içinde yandığı ateşi fark eden de… hodbin, küçücük bir ruhun bu kadar derin bir kuyuda yıllarca çıldırmadan durabilmesine, hep şaşırmıştır.
[FONT="] [/FONT]
hodbin onunla konuşurken:
[FONT="]“Beni alıştırmasaydı, kendine bu kadar bağlamasaydı” [/FONT]diyor ve derken de gözyaşları gözlerine [FONT="]hücum[/FONT] ediyor.
Ablası, onun dünyasının önemli bir kısmını işgal ediyordu. Gidince, işgal altındaki o yerler, terk edilmiş bir kasaba gibi ıssız oldu. Ondan geriye sadece bir düğüm kaldı, boğaza gelip oturan ve gitmek bilmeyen bir düğüm... Sanıyordu ki bu, karşılıklı: O da onun dünyasında aynı oranda yer alıyor, o da her şeyden çok onu özlüyor. Oysaki sevgiler, bağlılıklar, [FONT="]bağımlılıklar[/FONT] birbirine denk değil. Bu tür ilişkilerin de en önemli sorun kaynağı belki bu. Yeterince arkadaşı, kendini değerli hissettirecek uğraşı, hobisi, sevgi ve değer kaynağı olmayan daha çok bağlanıyor, daha çok [FONT="]beklenti[/FONT] içine giriyor.
Hayat adil değil, bazılarımızı sevgi ve ilgi kundağına sararken, bazılarımızı ayazda bırakıyor. Ama bunda bizim payımız da yok değil. Bütün yatırımımızı aynı kaynağa yaparak, kendimizi hayatın bin bir türlü [FONT="]cilvesine[/FONT] karşı korumasız bıraktığımız gibi; ilgimiz ve beklentilerimizle karşı tarafı da [FONT="]boğuyoruz[/FONT]. Elini [FONT="]alternatiflere[/FONT] uzatmayanın, hayata değerli olduğu hissini besleyecek katkılar yapmayanın, gidenin peşinden gözyaşı dökmekten başka ne gelir elinden.
Evet! Benim gibi [FONT="]acıya[/FONT] tahammülsüzseniz, az sevin, az bağlanın, çok üretin,yumurtaları aynı sepete koymayın, alternatifleriniz çok olsun.(umarım millete kaşarlığı tavsiye etmiyorumdur ) Bunu derim size. Sevgiye fazla rasyonel bir bakış olarak değerlendirilebilir ama[FONT="] rasyonel[/FONT] olmayanlar acı çekiyor, ne yapalım…
[FONT="] [/FONT]
hodbin onunla konuşurken:
[FONT="]“Beni alıştırmasaydı, kendine bu kadar bağlamasaydı” [/FONT]diyor ve derken de gözyaşları gözlerine [FONT="]hücum[/FONT] ediyor.
Ablası, onun dünyasının önemli bir kısmını işgal ediyordu. Gidince, işgal altındaki o yerler, terk edilmiş bir kasaba gibi ıssız oldu. Ondan geriye sadece bir düğüm kaldı, boğaza gelip oturan ve gitmek bilmeyen bir düğüm... Sanıyordu ki bu, karşılıklı: O da onun dünyasında aynı oranda yer alıyor, o da her şeyden çok onu özlüyor. Oysaki sevgiler, bağlılıklar, [FONT="]bağımlılıklar[/FONT] birbirine denk değil. Bu tür ilişkilerin de en önemli sorun kaynağı belki bu. Yeterince arkadaşı, kendini değerli hissettirecek uğraşı, hobisi, sevgi ve değer kaynağı olmayan daha çok bağlanıyor, daha çok [FONT="]beklenti[/FONT] içine giriyor.
Hayat adil değil, bazılarımızı sevgi ve ilgi kundağına sararken, bazılarımızı ayazda bırakıyor. Ama bunda bizim payımız da yok değil. Bütün yatırımımızı aynı kaynağa yaparak, kendimizi hayatın bin bir türlü [FONT="]cilvesine[/FONT] karşı korumasız bıraktığımız gibi; ilgimiz ve beklentilerimizle karşı tarafı da [FONT="]boğuyoruz[/FONT]. Elini [FONT="]alternatiflere[/FONT] uzatmayanın, hayata değerli olduğu hissini besleyecek katkılar yapmayanın, gidenin peşinden gözyaşı dökmekten başka ne gelir elinden.
Evet! Benim gibi [FONT="]acıya[/FONT] tahammülsüzseniz, az sevin, az bağlanın, çok üretin,yumurtaları aynı sepete koymayın, alternatifleriniz çok olsun.(umarım millete kaşarlığı tavsiye etmiyorumdur ) Bunu derim size. Sevgiye fazla rasyonel bir bakış olarak değerlendirilebilir ama[FONT="] rasyonel[/FONT] olmayanlar acı çekiyor, ne yapalım…