Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

[umocuk] Bir Ast Subaydan ...

Üyelik
21 Ocak 2007
Konular
65
Mesajlar
995
Reaksiyonlar
5
......ili kırsalında teröristlerin dur ihtarına ateşle karşılık vermesi
sonucu çıkan çatışmada güvenlik görevlisi şehit oldu.
Ya da .....ilinde devriye görevini yerine getiren aracına açılan ateş
sonucu..güvenlik görevlisi şehit oldu.
Ya da ......ili kırsalında teröristlerce döşenen mayının patlaması sonucu asker
yaralandı..
Bu nasıl başlar biliyor musunuz?
Hava o kadar sıcaktır ki beyninizdeki sıvının buharlaşıp uçtuğunu
düşünürsünüz. Oluştuğu anda kuruyup giden ter damlacıklarından geriye
kalan tuzlar yüzünüzün ve hatta elbisenizin her yanını kaplamıştır.
Avucunuzun içindeki ter, yüzünüzdeki gibi kolay kurumadığı için
elinizdeki tüfeğinizin metal kısmı avucunuzun içinde vıcık, vıcık oynar.
Ter ile ıslanan çeliğin kokusu avucunuzun içine ve elinizi sürdüğünüz her
yere siner.
Önünüzde yürüyen adamın, ayağının kuru toprakla her temas edişinde çıkan
toz, ağzınızın kupkuru olmasına ve zor nefes almanıza sebep olur.
Sırt çantanızın askı kayışları yüzünden omuzlarınızı hissetmezsiniz. Kült
ağrıları ancak çantayı sırtınızdan çıkardığınızda fark edersiniz.
Bastığınız her taş parçası, her çalı ve bir ayağınızın kaplayabildiği her
yeryüzü parçasından çıkan sesi duyarsınız.
Yürüdüğünüz yerdeki her Ağustos böceğinin sesini, dallardaki kuşları,
yüzünüzün etrafında ürkütücü devriye uçuşları yapan arıların kanat
seslerini, ağzınıza ve yüzünüze ya da herhangi bir yerinizdeki küçük
yaraların üzerine konmaya çalışan sineklerin vızıltılarını, ayağınızı
bastığınız yerden havalanan yeşil çekirgenin küçücük cüssesine rağmen
çıkardığı tok kanat sesini en ince ayrıntısına kadar duyarsınız.
Sonra, kendi teçhizatınızın ve önünüzdeki arkadaşınızın ve arkanızdaki
arkadaşınızın teçhizatlarının çıkardığı düzensiz seslerin her birini ayrı
ayrı duyarsınız.
Ve aynı anda önünüzdeki arkadaşınızın nefes alışlarını duyarsınız,
öksürmesini ve hapşırmasını da duyarsınız.
Telsizinizden çıkan seslerin ve cızırtıların her biri ayrı ayrı katılır
bu senfoniye.
Ter ve tozun birleşmesinden oluşan kaygan çamur, postalın içindeki tüm
ayağınızı kaplamıştır, çoraplar önce su toplayıp sonra patlayan yerlere
adeta bir deri gibi yapışmıştır.
En çok yapmak istediğiniz şey ayaklarınızı yıkayıp, çoraplarınızı
değiştirmektir. Ama bu çok büyük bir lükstür o anda.
Çünkü...
Çünkü hangi çalının dibinde, hangi kayanın arkasında sizi beklediğini
bilmediğiniz ihaneti arayıp bulmanız ve yok etmeniz gerekmektedir.
Bütün masumların hayatı ve huzuru size emanet diye, öğretmenler bayrak
direğine asılmasın diye, kundaktaki bebekler kurşunlanmasın diye,
binlerce yıllık emanete halel gelmesin diye kahpeliği ve ihaneti yok
etmeniz gerekmektedir.
Çünkü bunun için bayrağın, silahın, namusun ve şerefin üzerine yemin
etmişsinizdir.
Çünkü önemli olan ayağınız değil, ülkeniz, bayrağınız ve onurunuzdur.
İşte bu yüzden lükstür ayak yıkamak, çorap değiştirmek. İşte bu yüzden
senfoniye dönüşmüştür bütün o düzensiz sesler güruhu.
Sonra!..
Sonra birden tüm sesler kesilir, bıçağın dalı kestiği gibi, makasın
kâğıdı, pensenin bir hoparlör kablosunu kestiği gibi... Bir anda...
Kuşların sesleri, arıların ve sineklerin vızıltıları, çekirgenin kanat
sesleri hepsi bir anda biter.
Gözlerinizi açtığınızda önünüzdeki arkadaşınızı değil, gökyüzünü
görürsünüz, yere düşmüş olduğunuzu anlamanız birkaç saniye sürer.
Tek hissettiğiniz kesif bir barut ve yanık et kokusudur, yüzünüzün toprak
parçalarıyla kaplandığını fark edersiniz, temizlemek için çalışmazsınız.
Arkadaşlarınızın bağırarak koşuşturduğunu görür ama kulağınızdaki çınlama
ve uğultudan seslerini duyamazsınız. Sesleri yavaş yavaş duymaya
başladığınızda ayağa kalkmaya çalışırsınız ama başaramazsınız.
Yine birkaç saniye sonra arkadaşlarınızın sesleri arasında "mayın"
kelimesini ayırt eder ve kalkmaya çalıştığınızda ayağınızdaki yoğun
ağrıyı fark edersiniz.
Ayağınız yoktur ama yine de ağrıdığını hissedersiniz.
Ne olduğunu anlamak için baktığınızda ise parçalanmış pantolonunuzun ve
kopmuş ayağınızın farkına varırsınız. İşte her şey o anda başlar.
Avazınız çıktığı kadar bağırırsınız. Sonra, nefesiniz biter. Sonra,
yeniden nefes alırsınız ve yeniden bağırmaya başlarsınız. Sonra yine
nefesiniz biter ve yeniden, yeniden ve yine...
Yanınıza ilk gelen arkadaşınız size, "fazla bir şey yok, sadece küçük bir
yara" gibi telkinlerde bulunur. Ama siz arkadaşınız konuşurken de,
helikopterle hastaneye götürülürken de artık bir ayağınızın olmadığını
biliyorsunuzdur. Hep bir soru çınlar kafanızın içinde "neden ben, neden
ben, neden ben ?"
Hastanede geçen aylar, tedavi ve terapilerde geçen yıllar sonunda,
diz kapağınızın on iki santim altından takılı olan ve her akşam yatarken
veya banyoya girerken çıkarıp kenara koyduğunuz takma bacak artık bir
uzvunuz olmuştur.
Ama bunun önemi yoktur çünkü bu fedakârlığınız sayesinde vatan var
olacaktır. Sizin bir bacağınızın ne önemi vardır ki!
Artık koşamayacak olmanızın, yazın herkes gibi havuza, denize giremeyecek
olmanızın da hiç önemi yoktur. Vatan sağ olsun yeter.
Sonra birilerinin, sizin ödediğiniz vergilerle Fransız televizyonlarında,
uğruna yarım kaldığınız vatan hudutlarını hiçe sayan programlara finans
sağladığını okursunuz. Aynı dillerin bundan pişmanlık duymadıklarını
söylediklerini de okursunuz.
Pamuk'ları, Dink'leri, okursunuz, Bizans çocuğuyum diyenleri duyar, Ali
Kemallere tanık olursunuz, "koçlar gibi satanları "görürsünüz. .
Türk Bayraklarının yakıldığını, görürsünüz. Başlarına çuvallar geçirilip
aşağılanarak elleri arkalarından bağlanan Türk askerlerini görürsünüz.
Bu aşağılanmaya cevap verecek tankların motor seslerini, helikopterlerin
kanat seslerini, piyadelerin intikam yeminlerini duymayı beklersiniz ama
duyamazsınız.
Onun yerine hainlerin cesetlerinin üstüne örtülen çaputlara "bayrak"
diyenleri görürsünüz, "uçaklarını çek", "valiyi çek" diyen başkanları ve
karşılarında kekeleyen riyaseti görürsünüz.
Bu da yetmez Türk askerlerinin kendi mahkemeleriniz tarafından,"çete"
diye suçlandığını, yargılandığını görürsünüz.
Yok, yok bu da yetmez. Askere, polise, öğretmene ateş eden, yol kesip
soygun yapan, köy yakan, okul yıkan, mayın döşeyen teröristlerin sadece
"ben bir şey yapmadım" demelerinin esas kabul edilip, "suçsuz" sıfatıyla
serbest bırakıldığını görürsünüz.
Susanları, konuşması gerektiği halde susanları görürsünüz, konuşanlar her
konuştuğunda, kekeleyenler her kekelediğinde ve susanlar her sustuğunda
siz yeniden vurulursunuz, yeniden ölürsünüz her defasında.
Gövdenizden o toprağa akan kan, bu defa içinize akar, inandıklarınıza,
uğrunda savaşarak kendi kanınızı akıtmak pahasına tertemiz tuttuğunuz
değerlerinize akar.
Sizin kaya arkalarında, çalı diplerinde aradığınız ihanet gelir aklınıza,
o mayınları yerleştiren eller gelir. Sorgulamaya başlarsınız: "Biz bu
ihaneti doğru yerde mi aradık, kuyruğunda dolaştığımız yılanın başı, hep
gözümüzün önünde miydi yoksa?"diye sorarsınız kendinize.
Onlara verilen maaş'ın sizin vergilerinizden ödendiğini, içinize
sindiremezsiniz, uykularınız kaçar, neden bu vatanı sizin kadar
sevmediklerini düşünürsünüz.
Bu vatan onların da vatanı değil mi?
Onlar da, tıpkı benim gibi namusun ve şerefin üstüne yemin etmedi mi?
diye sorarsınız kendi kendinize.
Sinirlenirsiniz, üzülürsünüz, on beş yaşında bir askeri okul öğrencisi
iken her adımda söylediğiniz, beyninize ve yüreğinize nakşettiğiniz
sözler gelir aklınıza": VATAN, SANA CANIM FEDA"
Geri kalan tüm hayatınızın ilk beş dakikası, böyle başlayacak işte ve
hayatınız böyle devam edecektir. Son nefesinize kadar savaşacaksınız
ihanetle, her şeye ve herkese rağmen, bu yolda ölene ya da bu ihaneti
bitirene kadar.
Siz diyorum, çünkü bu vatan için bedel ödeyen insanların neler
yaşadığını, neler hissettiğini, size rağmen ve sizin için neler
yaptıklarını, neler yapabileceklerini bilin istiyorum. Okuduğunuz ya da
televizyonda duyduğunuzdan daha fazladır yaşananlar.
Yani aslında gazetelerin iç sayfalarındaki, minicik karelerde okuduğunuz;
"...ili kırsalında teröristlerce döşenen mayının patlaması sonucu, bir
güvenlik görevlisi yaralandı!" haberi aslında o kadar da kısa değildir.
Sizin, daha okuduğunuz gazetenin arka sayfasına geçerken unuttuğunuz,
falanca mankenin otel odası maceralarına, ya da uyuşturucu komasından
ölen oğluna "şehit" deyip Türk bayrağı "örten kadının haberine
ayırdığınızdan daha uzun zaman ayırmadığınız bu küçük haber, birileri
için bir ömür boyu sürecek ve asla unutulmayacaktır.
Ve siz unuttuktan sonra da başka birileri, "ne için?" dendiğinde "vatan
için" diyecekleri fedakârlıklarını size rağmen yapmaya devam
edeceklerdir.
Sizin uyuşmuşluğunuza, duyarsızlığınıza rağmen, sizin rahatlığınıza,
sizin vicdanlarınıza rağmen bu kahramanca fedakârlıklar ve bu ilk beş
dakikalar yaşanmaya devam edecektir.
Asla unutmayınız başınızın üstündeki egemenlik örtüsünün payandası kopan
bacaklar, bedeli ise size rağmen bu vatan için akan kanlar, feda edilen
canlar, sıcak yuvalarını, babalarının yüzlerini unutan küçücük
çocuklarını düşünmeden vakfedilen hayatlardır.
Ne kadarını anlayabilirsiniz veya anlamak sizin umurunuzda mı bilmiyorum,
ama birileri bunları yaşadı, birileri hala yaşıyor ve emin olun yaşlı
dünya döndükçe, Türk vatanı ve Türk Bayrağı için birileri daha tüm
bunları yaşayacak.
Gördüğünüz gibi size bir hayli uzak bir yaşam biçimi bu. Masalarda oturup
"aydınca" sohbetler etmeye hiç benzemiyor değil mi?
Bir an için bile olsa kendinizi onların yerine koyasınız diye "siz"
diyerek yazdım, sizin onlardan biri olamayacağınızı biliyorum.
"Siz" kim misiniz?
Siz kendinizi çok iyi biliyorsunuz!
Biz de, biz de sizi çok iyi biliyoruz.
"Siz" de bilin ki biz asla unutmayacağız.
"VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN"
 
Okurken tüylerim diken oldu.. Bir an gözümde canlandı yazdıklarınız.. Bizler sadece televizyondan haberlerde falan ilin filan köyünde çatışma sonucu şu kadar er şehit oldu v.s. gibi haberlerden duyduklarımız kadar biliyoruz çok doğru.. Orada yaşanılanları ve şartları bilmiyoruz.. Askere gidip gelen terörle çatışmaya giren yakınlarımızdan da duydum aslında bizim bilidğimizden çok farklı olduğunu orada yaşanılanların..
Yinede bizimle paylaşmanız ve bizi bir kere daha düşündürmeniz çok güzel..
 
Okurken tüylerim diken oldu.. Bir an gözümde canlandı yazdıklarınız.. Bizler sadece televizyondan haberlerde falan ilin filan köyünde çatışma sonucu şu kadar er şehit oldu v.s. gibi haberlerden duyduklarımız kadar biliyoruz çok doğru.. Orada yaşanılanları ve şartları bilmiyoruz.. Askere gidip gelen terörle çatışmaya giren yakınlarımızdan da duydum aslında bizim bilidğimizden çok farklı olduğunu orada yaşanılanların..
Yinede bizimle paylaşmanız ve bizi bir kere daha düşündürmeniz çok güzel..


ben size teşekkür ederim aman yine bi asker mektubudur diyip geçmeden sonuna kadar okuduğunuz için ..
 
denemeler ..

Önünde yükselen merdiveni çıkmak hiç de kolay değil. Fakat dediklerimi yaparsan bu merdiveni çıkabilirsin. Önce ilk basamağı çık ve bekle. Önünde bunun gibi binlerce basamak olduğunu bil ve sakın pes etme. Birkaç basamak daha çık. Elbette ki nasıl çıkılacağını tam olarak bilmiyorsun. Muhtemelen dört ayağının üstünde çıkıyorsundur. Ama bütün yolu böyle çıkamazsın. Önündeki basamakta bir kitap göreceksin. O kitapta merdiveni nasıl çıkacağın yazıyor. Kitabı dikkatli oku çünkü edindiğin bilgileri yolculuğun boyunca kullanacaksın. Artık merdiveni nasıl çıkacağını biliyorsun. Hızlı adımlarla yoluna devam et. Sen fark etmesen de annen ve baban seni takip ediyor. Merak etme sana yardım ediyorlar. Daha sonra göreceksin ki bildiklerin basamakları çıkmak için yeterli değil. Sakın endişelenme. Artık önündeki her basamakta birer kitap var. Her bir kitaptaki bilgiler senin bir sonraki basamağa çıkman için gerekli. O yüzden çok dikkatli okumalısın. Sen bir yandan kitap okurken, bir yandan da göreceksin ki önündeki basamaklar artık senin için bir engel değil. Ama hemen sevinme; ileride daha büyük engeller seni bekliyor. Sana kötü bir haberim var. Annen ve babana veda etmen gerekiyor. Biliyorum onları özleyeceksin ama yapacak bir şeyin yok. Onlar kendi merdivenlerini çıktılar ve senin de çıkmanı bekliyorlar. Bütün merdivenler aynı basamakta bitiyor. O yüzden onları tekrar göreceksin. Sakın yalnız kaldığını düşünme. Birkaç basamak daha çık ve merdivenin geri kalanını birlikte çıkacağın yol arkadaşınla tanış. Onu sev, onu koru. Çünkü merdiveni çıkmak için ona ihtiyacın var.
Belki inanmayacaksın ama yolu yarıladın. Bu zorlu yolun en zor olan kısmı geride kaldı. Bundan sonra attığın her adıma çok dikkat etmelisin; çünkü geriye kalan merdivenin korkulukları yok.
Önündeki merdiveni sen istemesen de çok hızlı çıkmaya başlayacaksın. Bir bakmışsın ki yol bitmiş. Ama sen bunları düşünme, yoluna devam et. Birkaç adım daha attıktan sonra yolunu büyük kaya parçaları kapatacak. Onları yolundan kaldıracaksın, başka çaren yok. İçin rahat olsun başaracaksın. Ayrıca yol arkadaşın da sana yardım edecek. Kayaları kaldırdıktan sonra yoluna devam et. İleride yoluna tekrar bu tip engeller çıkabilir. Bu yüzden hazırlıklı olmalısın. Çocukların olacak. Onları senin çıktığın merdiven gibi başka merdivenler bekliyor. Onlara yolculukları boyunca destek olmak da senin ve yol arkadaşının görevi. Onları annen ve babanın seni takip ettikleri gibi takip et, koru.
Çocuklarına çok alıştın biliyorum. Ama onlara veda etme vaktin geldi. Geride bıraktıklarına el salla, gidiyorsun. Evet, işte yolun sonuna geldin. Üzerinde durduğun basamak son basamak. İleriye baktığında hayal meyal de olsa birini göreceksin; seni yolculuğun boyunca bekleyen biri. Ondan korkma onu sev. Farkında olsan da olmasan da O seni seviyor ve sana zorlu yolculuğun boyunca hep yardım etti. Çok yoruldun. Artık dinlenme zamanı. Gözlerini kapa, kollarını aç ve Ona koş.
 
umocuk yazılrın gerçekten çok guzel çok beğendim yüreğine sağlık pylşımın için tşk
 
Demlenmiş bir çayın dudaklarımda bıraktığı buruk tadını silip her zaman oturduğum altı numaralı bilgisayarın "sık aralı"

klavyesine sarıldım yine . Ağustos sıcağında dışarıda rüzgarın toprakla dansını bekleyen insanlara inat ben seninle

konuşmaya geldim yine. mesafeleri unutup gözlerindeki sarı denizlerin üzerinde yüreğini solumaya gelmek utangaç bakışlardan

düşen gözyaşlarımı sağıp ağustos sıcağında bir damla su isteyen çiçeklerin dudaklarını yıkamak . aramızda bir klavye miktarı

uzaklığa inat nefesinden gökyüzüne yükselen çığlıkları yüreğime ilmiklemek ve yüreğinde demlenmiş bahar rüzgarşarıyla

ağustos sıcağında serinlemek yüreğimi kelimelere indirgeyip yavan düşlerimi senin gözlerindeki ışıkla yıkamaya geldim . Dile

gelmiş özlemlerimi gözlerimden akıtıp yine sana kostum yürek mürekkebinin sen kokansathırlarıyla.Evet her gün bıkmadan

usanmadan birşeyler karalamak yanlızlığın buzdan sarkıklarına ama olsun bir yerlerde okudugunu bılıyorum . gülbahçesinde

gezinen yüreğini yetim kelebeklerin sırtına motiflemek gibi kelimeleri süsleyerek "yüreğimdeki seni" anlatıyorum suyun

gözyaşlarına. Yazmak yüreğimi sana akan bir nehrin bir avuç damlası görüp seni yazmak fakir mürekkebin aşk kokan

damlalarıyla .yazmak seninle konuşmak gibi huzur verici göremediğim gözlerini öpüyorum ellerimin dokunduğu kalvye

sıcaklığında . Dokunamadığım yüreğine bakakalıyorum sana yazdığım sathırların ardına konan kırık noktalarında .
yıldızların gökyüzünde karanlıkta dans edişine tanıklık ediyorum ikimizin şarkısında . Düşler büyütüyorum kısır hayatın

yanlızlık sancılarında . Seni büyütüyorum gözlerimin yamalı yaşlarında .Gözlerimden akan yaş olursun bazen bazende umudu

soludugum hayat . Gem vurlmuş geçmişime inat seninle seviyorum hayatı . Ayrılıklarda hiç ölmemişçesine seninle soluyorum

aşkı ve sevdayı .Köpüğü kirlenmemiş denizlerin hala var olduğu dünyada yüzümü çevirim sende öğreniyorum bir yudum sevginin

nasıol yettiğini .Sofralarda oturuyorum katığım biliyorum taze gülüşlerini. Susuzluğa inat yüreğine bıkarıyorum

dudaklarımı,her damlasında ırmaklarında yıkanıyormuşcasına . Solmuş dudaklarımda yüreğinin kaçamak öpüşlerini sürüyorum .

sevginle tazeleniyor bir dakika önce ölmüş hücrelerim seninle gülümsüyor gözlerim..

Yokluğuna inat varlığında yaşamaya çalışıyorum bir yudum sevginle umut kokan sesinle soyağacının kırık dallarında

tutunuyorum . Merak etme sevdiğim düşmeyeceğim kör uçurumlara . sen varken sevgin kalbimde dururken acıya yenilmeyeceğim

irilerşmiş acıyı göğüslenip küçük denizlerin umut dalgalarında yıkyacağım kanayan dizlerimi üzerime düşlerime giyinip her

akşam parmak uçlarımda nefes alan yüreğine konuk olacağım. Bir çayın iki dudağımın arasında bıraktığı buruk sevda

tohumlarını yüreğinin düş tarlalarına ekmeye geleceğim bazen seni aynı yerde bulamasamda sana olan sözcüklerimi sabah

ezanına emanet edip seni "yüreğimde" sevmeye devam edeceğim .

Unutmadan sevdiğim.seni yanlızlıgın küf kokan raflarına kaldırmak için sevmedim . Yada şehirler arası yolculuğa çıkmış bir

yolcunun ilk ve son kez uğradığı çay bahçesini unutması gibi değil seni bir nefes alışım bilip varlığında yaşayıp varlığında

gülümseyebilmek ölüme. senin yüreğinde baharatlara taze gelin edilmiş düşleri sevdim ben. Her nefesinden gökyüzüne

kanatlanan kelebeklerin gözlerinde gülümseyen yüzünü sevdim sevgili baharlarını severken karakaşlarını elimin tersiyle

itelemedim Karakaşlarında arsız fırtınalarda üşüyüp varlığının sıcaklığında ısınmak .Akan gözyaşın olup toprağa düşmeyi

gülüşün olup baharlara gelin olmayı sevdim.

biliyorum bir yalanın gerçeğe en yakın halinde sevdik birbirimizi aşkın imkansızlığına inat beklemeri sevdik biz yan yana

gelmemiş iki kelimenin oluşturduğu sevda cümlesiydik biz seninle . Aşkımızı kırık belli noktalarına son vermeyi değil

virgüllerle yaşatmayı sevdik . sırtları birbirlerine hiç yaslamamış iki çınar ağcının toprağın altındaki kökleriyle

konuşması gibi biz seninle imkansızlığın bir avuç güneşinde sevdik birbirimizi.


kelimelerin en yalın halince dans ettik seninle . bir simitin ikiye bölünmüş halinin küçük sevinçlerinde büyüttük içimizdeki

cocuğu. Gecenin karanlığında mum aleviyle aydınlanan yollarında ellerimizi tutmadan yürüdük seninle evet ellerimiz birbirini

hiçbirzaman tutmadı ama yüreklerimiz hep aynı saftaydı. Aynı havayı soluduk yağmur olup içinde tükettik kelimeleri sevda

motifi olup birbirimizi yüreğimize dokuduk yol olduk sevdaya giden rüzgarın gülümsediği imkansızlık olduk seninle . Dua

olduk yağdık kırak sahralara birbirimizden ayrı geçen saatleri yokluk harıcına katıp ve sevda çimentosuyla karıp

imkansızlığın çökmüş duvarlarında sevdamızı ördük hiç yıkılmayacaktı sevdamız . Rüzgarlara inat hırcın fırtınalara inat

ayakta kalacaktık . Çünki biz imkansızlığın içinden birbirimizi en yalın haliyle yaşadık. biz seninle köpüğü kirlenmemiş

sarı denizlerin üzerinde gezinen iki sevdaydık hasrete gebe kalıp vuslatın doğum sancılarına inat ahirete gülümseyecek

sevdanın tek cümlelik satırıydık biz..

"İmkansızlığın gölgesinde birbirlerinin gözleriyle güneşlenip birbirlerinin yürekleriyle gülümseyen bir sevdaydık biz..
 
Üst Alt