Bir umudun peşinden gidiyoruz.
Küçükte olsa bir umut!
Ya olursa, ya gerçekleşirse diyerek her şeyi deniyoruz.
13 yaşında bana yapılan ameliyat ve tedaviler sonrasında engelli kalınca yine bir umutla tıpta çare bulunamayan derdime ‘hocalar çare olur!’ diye hocaya gitmiştik.
Gittiğimiz hocalar muskalar yapmıştı.
“Bu muskayı her zaman boynunda taşıyacaksın!” demişti ve bir parça kâğıda dua yazıp;
“bunu da bir bardağın içine koyup bir ay boyunca her gün üstüne su doldurup sabah akşam içeceksin” demişti. Doktor reçetesi gibi!
Denize düşen yılana sarılır derler o misal bizde hocalardan medet umuyorduk. Ya faydası olursa!
-“Neden kızım böyle oldu?” diye sormuştu annem hocaya…
Hoca –“Küçükken kızınız dört yol ağzından geçerken bir taşa vurmuş, taş gidip bir perinin ayağına gelmiş ve periyi sakatlamış. Peri iyileşmeden kızınız da iyileşmez” demişti.
Günlerce üzüntüden kahrolmuştum. İstemeden bir periyi sakatladığımı düşünerek kendime kızmıştım.
“Allah’ım beni affet!” diye dualar etmiştim.
“Peri’cik sende beni affet isteyerek yapmadım!” diye Peri’den de özür dilemiştim.
Ergenlik dönemine girmenin verdiği bunalımla birlikte ikisi çok ağır gelmişti bana.
Sonra televizyonda üfürükçü hocaları, milleti kandıran hocaları gördüm, kafam karıştı.
“Gerçek mi acaba Hoca’nın söyledikleri, yoksa değil mi?” hiç bilemedim!
Yıllar geçtikçe ve ben engelliliğe alıştıkça hocanın bu söylediklerini düşünmemeye başladım.
Öncelikle tıpta aramıştık çareyi ama bulamayınca hocalara gitmiştik ve hocalar;
“tıp girmiş artık bizim yapacağımız bir şey kalmamış” diyerek de umutlarımızı söndürmüştü.
Aslında her şey takdir-i ilahi, hepimiz kaderimizi yaşıyoruz, benim kaderimde böyleymiş.
İnanmasam da hocanın bu söyledikleri zaman zaman aklıma geliyor.
Bazen “Neden, taşa vurmuşum” diye kendime kızıyorum, sonra “Olur mu öyle şey?” diyorum ama işin içinden de çıkamıyorum.
Küçükte olsa bir umut!
Ya olursa, ya gerçekleşirse diyerek her şeyi deniyoruz.
13 yaşında bana yapılan ameliyat ve tedaviler sonrasında engelli kalınca yine bir umutla tıpta çare bulunamayan derdime ‘hocalar çare olur!’ diye hocaya gitmiştik.
Gittiğimiz hocalar muskalar yapmıştı.
“Bu muskayı her zaman boynunda taşıyacaksın!” demişti ve bir parça kâğıda dua yazıp;
“bunu da bir bardağın içine koyup bir ay boyunca her gün üstüne su doldurup sabah akşam içeceksin” demişti. Doktor reçetesi gibi!
Denize düşen yılana sarılır derler o misal bizde hocalardan medet umuyorduk. Ya faydası olursa!
-“Neden kızım böyle oldu?” diye sormuştu annem hocaya…
Hoca –“Küçükken kızınız dört yol ağzından geçerken bir taşa vurmuş, taş gidip bir perinin ayağına gelmiş ve periyi sakatlamış. Peri iyileşmeden kızınız da iyileşmez” demişti.
Günlerce üzüntüden kahrolmuştum. İstemeden bir periyi sakatladığımı düşünerek kendime kızmıştım.
“Allah’ım beni affet!” diye dualar etmiştim.
“Peri’cik sende beni affet isteyerek yapmadım!” diye Peri’den de özür dilemiştim.
Ergenlik dönemine girmenin verdiği bunalımla birlikte ikisi çok ağır gelmişti bana.
Sonra televizyonda üfürükçü hocaları, milleti kandıran hocaları gördüm, kafam karıştı.
“Gerçek mi acaba Hoca’nın söyledikleri, yoksa değil mi?” hiç bilemedim!
Yıllar geçtikçe ve ben engelliliğe alıştıkça hocanın bu söylediklerini düşünmemeye başladım.
Öncelikle tıpta aramıştık çareyi ama bulamayınca hocalara gitmiştik ve hocalar;
“tıp girmiş artık bizim yapacağımız bir şey kalmamış” diyerek de umutlarımızı söndürmüştü.
Aslında her şey takdir-i ilahi, hepimiz kaderimizi yaşıyoruz, benim kaderimde böyleymiş.
İnanmasam da hocanın bu söyledikleri zaman zaman aklıma geliyor.
Bazen “Neden, taşa vurmuşum” diye kendime kızıyorum, sonra “Olur mu öyle şey?” diyorum ama işin içinden de çıkamıyorum.