Ateşten duvarlar örmüştü etrafına. Dokunsa yanardı, dokunsalar yakar. Kimse izinsiz giremezdi dünyasına. Küçücük bir evdi tüm hayatı. Bazen insanlar gelirdi yanına.
Zararsız insanlar. Güvendeydi. Aynı çiviye çekiç sallarlardı çoğu kez. Aynı takımı tutar, aynı düşünceyi asarlardı zihinlerinin darağacına. Yağmurun karın fırtınanın önemi yoktu onun için.
Bir gün etrafında ki ateşin büyüdüğünü gördü. Devasa dalgalar kaplıyordu her tarafı. Günbegün boğulduğunu hissediyordu. Dünyası kontrolden çıkmıştı artık.
Çırılçıplak hissediyordu kendini. Kendi kendini çarmıha germişti. Kan damlıyordu gözlerinden. Yalnızdı. Zihninin volkanları patlıyordu birer birer. Çaresizdi.
Görünmeyen bir ateşte yanmak. Yavaş yavaş, kimse fark etmeden yanmak. İnanılmazdı.
Güneşin parlaklığını göremiyordu artık. Ay çoktan kaçmıştı dağların ardına. Karabasanlar sarmıştı gecelerini.
Karanlıktan yakasını kurtaramıyordu gündüz. Su yakıyordu bedenini. Çare arıyordu, çaresizliğine bakarak.
Zaman alıp gidiyordu başını. Yorulmuştu. Nemrut- ateşiyle birlikte- hazırdı. Ya İbrahim neredeydi. Kuruyan dudaklarına Kevser arıyordu. Kalbinde kırılmayı bekleyen kilitlerle. Kim kıracaktı kilitlerini.
Kim kurtaracaktı esaretten onu. Zihninde parlayan ışık ne demek istiyordu ona. İrade. Gerçekten yapabilir miydi? Tüm korkularına rağmen uzatabilir miydi elini.
Ateşe dokunmak kendine dokunmaktı oysa. Kendini görmeye hazır mıydı gerçekten. Başka çaresi yoktu belki de. İçinden geçmeliydi bu yangının. Ölmeliydi belki de. Ölmeli sessizce.
Usul usul uzandı boşluğa. Önce parmaklarının eridiğini hissetti. Sonra eli kayboldu boşlukta.
Kum tanelerine dönüşüyordu. Artık milyarlarca kum tanesiydi. Uykudan uyanır gibi açtı gözlerini. Güneş bir başka parlıyordu artık. Şimdi tekrar örüyordu duvarlarını. Onlarca kapısı olan camdan duvarlar
Zararsız insanlar. Güvendeydi. Aynı çiviye çekiç sallarlardı çoğu kez. Aynı takımı tutar, aynı düşünceyi asarlardı zihinlerinin darağacına. Yağmurun karın fırtınanın önemi yoktu onun için.
Bir gün etrafında ki ateşin büyüdüğünü gördü. Devasa dalgalar kaplıyordu her tarafı. Günbegün boğulduğunu hissediyordu. Dünyası kontrolden çıkmıştı artık.
Çırılçıplak hissediyordu kendini. Kendi kendini çarmıha germişti. Kan damlıyordu gözlerinden. Yalnızdı. Zihninin volkanları patlıyordu birer birer. Çaresizdi.
Görünmeyen bir ateşte yanmak. Yavaş yavaş, kimse fark etmeden yanmak. İnanılmazdı.
Güneşin parlaklığını göremiyordu artık. Ay çoktan kaçmıştı dağların ardına. Karabasanlar sarmıştı gecelerini.
Karanlıktan yakasını kurtaramıyordu gündüz. Su yakıyordu bedenini. Çare arıyordu, çaresizliğine bakarak.
Zaman alıp gidiyordu başını. Yorulmuştu. Nemrut- ateşiyle birlikte- hazırdı. Ya İbrahim neredeydi. Kuruyan dudaklarına Kevser arıyordu. Kalbinde kırılmayı bekleyen kilitlerle. Kim kıracaktı kilitlerini.
Kim kurtaracaktı esaretten onu. Zihninde parlayan ışık ne demek istiyordu ona. İrade. Gerçekten yapabilir miydi? Tüm korkularına rağmen uzatabilir miydi elini.
Ateşe dokunmak kendine dokunmaktı oysa. Kendini görmeye hazır mıydı gerçekten. Başka çaresi yoktu belki de. İçinden geçmeliydi bu yangının. Ölmeliydi belki de. Ölmeli sessizce.
Usul usul uzandı boşluğa. Önce parmaklarının eridiğini hissetti. Sonra eli kayboldu boşlukta.
Kum tanelerine dönüşüyordu. Artık milyarlarca kum tanesiydi. Uykudan uyanır gibi açtı gözlerini. Güneş bir başka parlıyordu artık. Şimdi tekrar örüyordu duvarlarını. Onlarca kapısı olan camdan duvarlar