Blogum, sen koyun ol ben de çoban gezelim ovaları:
Ben aslında sana uydur kıydır şeyler yazmak istemiyorum. Lakin beğendiğim yazılarımı da eklemeye kıyamıyorum. İlerde bir kitap çıkarma konusunda kanıma girdiler. Yoksa elimde tam da üslubumu ifade eder şekilde, nezih edebi muhitlere uygun, sosyolojik ya da psikolojik meseleleri içeren, ille de felsefi bir yanı olan, Cemil Meriç’in nesri gibi şiirsel, Necip Fazıl’ın nazımı gibi sembolik onlarca yazı var, diyeceğim ama “yuh artık!” dersin diye endişe ediyorum.
Aslında deneme kitabı çok da fazla okunmuyor. Türkiye’de, muhtemelen dünyada da edebiyat piyasasının hâkimi roman. Bir yayıncı bulup ikna etmesi de ayrı dert. Ama kitabın da bir havası var, aha! diye vatandaşın gözüne sokabilirsin, reelde meyvelerini toplayabileceğin bir şey. Düşünsene: Keltli bir havası, kestane renginde saçları olan, belki üç beş tane de çili… elif şafak’ın on beşli yaşlarından ellili yaşlarına kadar her çağı kabulüm… Çok güzel olmasına gerek yok,( gerçi Elif şafak’ın güzelliği tartışma götürmez ama anlatmak istediğim güzellik değil) ya da güzel fakat çapaçul, aynanın önünde giyinmemiş, kıvırcıklaşmaya durmuş saçlarını şöyle bir arkadan toplamış, batılı bir edası olan, çevresinden farklı, o yüzden onlara karşı ilgisiz, biraz a sosyal ama belli etmediği bir zekâsı ve dışındaki dünya ne kadar fakirse o kadar zengin bir iç dünyası olan bir kızın, odasındaki yatağa uzanmış benim yazdığım bir kitabı okuyor olması ne hoş olurdu…
Bu hayalin bir parça kültürel olarak asimile olmuşluğumun resmi olduğunu biliyorum, ama batılı kültür damla damla kanıma karışırken, kimse “alın şu çocuğu televizyonun önünden” demediyse suç benim mi?
Ben aslında sana uydur kıydır şeyler yazmak istemiyorum. Lakin beğendiğim yazılarımı da eklemeye kıyamıyorum. İlerde bir kitap çıkarma konusunda kanıma girdiler. Yoksa elimde tam da üslubumu ifade eder şekilde, nezih edebi muhitlere uygun, sosyolojik ya da psikolojik meseleleri içeren, ille de felsefi bir yanı olan, Cemil Meriç’in nesri gibi şiirsel, Necip Fazıl’ın nazımı gibi sembolik onlarca yazı var, diyeceğim ama “yuh artık!” dersin diye endişe ediyorum.
Aslında deneme kitabı çok da fazla okunmuyor. Türkiye’de, muhtemelen dünyada da edebiyat piyasasının hâkimi roman. Bir yayıncı bulup ikna etmesi de ayrı dert. Ama kitabın da bir havası var, aha! diye vatandaşın gözüne sokabilirsin, reelde meyvelerini toplayabileceğin bir şey. Düşünsene: Keltli bir havası, kestane renginde saçları olan, belki üç beş tane de çili… elif şafak’ın on beşli yaşlarından ellili yaşlarına kadar her çağı kabulüm… Çok güzel olmasına gerek yok,( gerçi Elif şafak’ın güzelliği tartışma götürmez ama anlatmak istediğim güzellik değil) ya da güzel fakat çapaçul, aynanın önünde giyinmemiş, kıvırcıklaşmaya durmuş saçlarını şöyle bir arkadan toplamış, batılı bir edası olan, çevresinden farklı, o yüzden onlara karşı ilgisiz, biraz a sosyal ama belli etmediği bir zekâsı ve dışındaki dünya ne kadar fakirse o kadar zengin bir iç dünyası olan bir kızın, odasındaki yatağa uzanmış benim yazdığım bir kitabı okuyor olması ne hoş olurdu…
Bu hayalin bir parça kültürel olarak asimile olmuşluğumun resmi olduğunu biliyorum, ama batılı kültür damla damla kanıma karışırken, kimse “alın şu çocuğu televizyonun önünden” demediyse suç benim mi?