Yıllar seni götürüyor. Sokakları hodbin ışıklı şehirlere. Ben ise kalıyorum olduğum yerde. Kalemi kağıda dokunduruyorum, sihir oluyor. Sanırım ''şiir'' oluyor. Bir süredir böyle iç kanırtan düz yazılar da yazmaya başladım. Dudaklarımı kıpırdatsam, bu yazdıklarımı birine söylesem... Dinlemezler beni. Hoş, sen de okumuyorsun. Ama ben yine de siyah bir hayal gibi yazı karmaşası olarak karşında duracağım. Gözlerim, hepsi senin içindi diyecek.
Hııı gelelim asıl meseleye, sana... Gözlerin bahar çiçekleri gibi alay ediyorken şiirlerle yine seni yazacak, yine seni pekiştirecek ağustos gönlüm. Sen sonbahar olup dökülsen de, memleketimizden parça parça sökülsen de. Benim eğlence değil ama hüzün düşkünü ağustos gönlüm, tembel kollarını sana yazmaktan başka bir şey için kaldırmıyor. Ama bu demek değil ki ben miskin bir insanım. Ben çalışkan bir aşkla senin döneceğin günleri bekliyorum. Yıllar seni sokakları hodbin ışıklı şehirlere götürse de...
Nasıl geleyim? Yerin bellli değil, yurdun belli değil. Adresini ver. Bari yalnızlığıma ne kadar uzak olduğunu bileyim. Mesefeler ölçüsüz, sensizlik tanımsız. Anlamsız bir dert bu. Yakınlığı hiç düşünmeden sana yakın olmayı düşünmek... Geleyim ama nasıl?
Biliyorum bıkmıştın benden. Gözlerinin içinde kaybolduğumda beni tekrar bulmaktan bıkmıştın. Peki, iki olgun insan gibi konuşalım. Peki ya ben bıkarsam... Yıkarsam tüm gurbeti... O gudubetleri aydınlatan sokak lambalarını yıkarsam... Yakarsam bütün hicran yollarını.... O zaman da kaçacak mısın?
Bir yolunu bulurum diyorsan, yolun olayım mı? İzin ver bulacağın yol olayım...
Hııı gelelim asıl meseleye, sana... Gözlerin bahar çiçekleri gibi alay ediyorken şiirlerle yine seni yazacak, yine seni pekiştirecek ağustos gönlüm. Sen sonbahar olup dökülsen de, memleketimizden parça parça sökülsen de. Benim eğlence değil ama hüzün düşkünü ağustos gönlüm, tembel kollarını sana yazmaktan başka bir şey için kaldırmıyor. Ama bu demek değil ki ben miskin bir insanım. Ben çalışkan bir aşkla senin döneceğin günleri bekliyorum. Yıllar seni sokakları hodbin ışıklı şehirlere götürse de...
Nasıl geleyim? Yerin bellli değil, yurdun belli değil. Adresini ver. Bari yalnızlığıma ne kadar uzak olduğunu bileyim. Mesefeler ölçüsüz, sensizlik tanımsız. Anlamsız bir dert bu. Yakınlığı hiç düşünmeden sana yakın olmayı düşünmek... Geleyim ama nasıl?
Biliyorum bıkmıştın benden. Gözlerinin içinde kaybolduğumda beni tekrar bulmaktan bıkmıştın. Peki, iki olgun insan gibi konuşalım. Peki ya ben bıkarsam... Yıkarsam tüm gurbeti... O gudubetleri aydınlatan sokak lambalarını yıkarsam... Yakarsam bütün hicran yollarını.... O zaman da kaçacak mısın?
Bir yolunu bulurum diyorsan, yolun olayım mı? İzin ver bulacağın yol olayım...