Demin TV’de Dostoyevski’nin hayıtını izlerken, çok önceleri zihnime düşen o soru yine aklıma geldi: Büyükler, ayaklarına takılan prangalardan kurtulabildikleri, prangaları olmadığı için mi büyüktüler, yoksa prangalara rağmen mi? Yani hiç durmadan koşanlar, hiç durmadan okuyup yazanlar, gözlerini tek bir noktaya dikip, nefsin kaprislerine hiç yüz vermeyenler mi dehalaşıyor?
Benim ne ferasetim ne iradem, iki günden fazla koşmama yetmiyor… Ondan sonraki üç gün, iptilalarım boğazıma sarılıyor, başımı yerin altına çekiyor; sürünüyorum. Düşüncelerim ne kadar zenginse, iradem inadına o kadar sefil! Dehalaşamamam için bahanem buydu. Ama Dostoyevski’nin annesi veremden ölüyor, babası zalim, Sibirya’da hapis yatıyor, kumarın ve ihtiraslı kadınların elinde oyuncak oluyor, sara hastalığı yakasını bırakmıyor; ama hiçbirisi onu ne okumaktan ne yazmaktan alıkoyuyor. Onun, insanın iç dünyasına tutuğu projektörün kuvveti, çok az yazarın nasibi. Cemil Meriç dışlanmış, kör; Necip Fazıl kumara müptelaydı.
Büyük olmak şehvetinin içime verdiği acıya ne demeliyim şimdi: “Dur sızlatma ciğerimi! Ben, en sefil, en boş işlerle heba ettiysem de, en güzel günlerimi; iptilalarımdan kurtulamadıysam, zaaflarım üç adımda bir, diz çöktürdüyse de beni, adlarını asırların silemediği büyüklerin yolundan çıkmış değilim. Sefalet benim kadar, onlarında kaderi…”
Benim ne ferasetim ne iradem, iki günden fazla koşmama yetmiyor… Ondan sonraki üç gün, iptilalarım boğazıma sarılıyor, başımı yerin altına çekiyor; sürünüyorum. Düşüncelerim ne kadar zenginse, iradem inadına o kadar sefil! Dehalaşamamam için bahanem buydu. Ama Dostoyevski’nin annesi veremden ölüyor, babası zalim, Sibirya’da hapis yatıyor, kumarın ve ihtiraslı kadınların elinde oyuncak oluyor, sara hastalığı yakasını bırakmıyor; ama hiçbirisi onu ne okumaktan ne yazmaktan alıkoyuyor. Onun, insanın iç dünyasına tutuğu projektörün kuvveti, çok az yazarın nasibi. Cemil Meriç dışlanmış, kör; Necip Fazıl kumara müptelaydı.
Büyük olmak şehvetinin içime verdiği acıya ne demeliyim şimdi: “Dur sızlatma ciğerimi! Ben, en sefil, en boş işlerle heba ettiysem de, en güzel günlerimi; iptilalarımdan kurtulamadıysam, zaaflarım üç adımda bir, diz çöktürdüyse de beni, adlarını asırların silemediği büyüklerin yolundan çıkmış değilim. Sefalet benim kadar, onlarında kaderi…”