Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Zaman ve Mekân Şerefini Nereden Alır?

o.omer

Yeni Üye
Üyelik
11 Şub 2013
Konular
13
Mesajlar
4
Reaksiyonlar
0
Zaman ve Mekân Şerefini Nereden Alır? Tıpkı insanlar, canlı, cansız diğer varlıklar gibi zamanı ve mekânı da Allah yaratmıştır. Yaratan yarattığı şeyden, yani zaman ve mekândan münezzehtir. Bir başka deyişle Allah zaman ve mekânla sınırlandırılamaz, kayıtlandırılamaz. O, zaman ve mekân üstüdür. Ezelîdir, aynı zamanda ebedîdir. Dolayısıyla O’nun kulları olan bizler, yani yaratılanlar, zaman ve mekânla sınırlıyızdır. Ayrıca bu iki büyük nimet, Allah’ın bize lütfettiği her şey gibi birer emanettir.Üstelik zamanın veya mekânın bizatihi bir kıymeti de yoktur. Zaman veya mekâna değer katan, bir anı diğerlerinden, bir yeri başka yerlerden ayıran şey, onda meydana gelen veya bulunan “şey”dir. Onun için Araplar “Şerefü’l-mekân bi’l-mekîn” derler. Yani kişi mekânla değil, mekân kişiyle şeref kazanır. Zaman açısından da dünle bugün, bugünle yarın arasında güneşin doğması, batması bakımından herhangi bir fark yoktur. Dünyanın falanca yeri ile filanca bölgesi arasında da toprak bakımından yine bir fark yoktur.Fakat sünnetullahın bir tecellisi de seçimdir. Allah, kendi yarattıklarından bazılarını seçer ve diğerlerine üstün kılar. Zaten dünya ve değerler zıtlıklar üzerine kuruludur. Bu sebeple bizzat Allah, insanları diğer canlılara üstün kıldığı gibi insanlar arasından da peygamberleri seçmiştir. Peygamberlerden de bazılarını seçmiş ve onları diğerlerine üstün kılmıştır (Bakara Suresi, 253).Bu seçicilik sebebiyle Yüce Mevlâ’nın bazı zaman kesitlerine ayrıcalık verdiği anlaşılmaktadır. Mesela “Allah katında ayların sayısı on ikidir.” (Tevbe Suresi, 36). Fakat bunların içerisinde Ramazan ayı seçilmiş aydır, ayrıcalıklıdır. Yılda ay takvimine göre 354, güneş takvimine göre 365 gün vardır. Bu günler içerisinde beş gün, Ramazan Bayramı’nın birinci günü ile Kurban Bayramı’nın dört günü seçilmiştir. Öylesine ki senenin bütün günlerinde oruç tutmak serbest olduğu halde sadece bu beş günde tutulamaz. Çünkü bayram ve şenlik günüdür. Yenilecek, içilecek, sevinilecektir. Haftanın günlerinden Cuma günü, Cuma gününde ise “icabet vakti” denilen bir zaman dilimi seçilmiştir. Gecelerden bilhassa Kadir Gecesi seçilmiştir.O halde Receb ve Şaban aylarının, bu ayların önemini ortaya koyan bütün deliller bir yana, en azından Ramazan gibi büyük bir aya hazırlık sadedinde ibadet ve taatle geçirilmesi niçin ihmal edilsin ki? Bazı ağır hareketleri yapabilmek için bile bir hazırlık ve ısınma devresi gerekiyorsa, böylesine büyük bir manevi mevsime hazırlığın iki aya yayılması doğru bir uygulama değil midir?İnsanların gönül dünyasının bile kirleneceğini bizzat Peygamberimiz s.a.v. haber vermemişler midir? En değerli varlığımız olan imanımızın dahi gönüllerimizde bir elbise, bir kumaş parçası eskir gibi eskiyip yıpranacağını, onun için zikir ve ibadetle o imanı tazeleyip yenilememiz gerektiğini de yine O tembih etmemiş midir? İşte bu iki ayı (Recep ve Şâban) manevi bir derlenip toparlanma, zamana dikkat kesilme ve titizlenme dönemi olarak değerlendirip, Ramazan ayında doruğa çıkacak kulluk hayatının talimine hasretmek belki de şuurlu müminlerin eskiden beri yapageldiği en önemli davranış modeli olsa gerektir. Zaten o aziz ve muazzez peygamber de böyle yapmıştır. O, bu alanda da ümmetinin yegâne önderi ve rehberidir.
 
Üst Alt