[SIZE=2]Zamanın ubudiyetinde
Bir baharın başıydı, huzurun ve mutluluğun ilk akşamıydı. Yağan Nisan yağmurunda sırılsıklam oluşum, mis kokulu çiçeklerin berrak ve safi kokusunu içimde buluşum, toprağın suya doyduğu, suyun ise toprakla çamur olduğu hayataın sessizce akışıydı.
İnsanların her biri ayrı bir telâşe içinde koşuştururken, kendi içlerinde kendi dünyalarında yaşarken, dünyaya açılan pencerelerinden hayatı seyrederken, yaşamın akıp gitmesidir. Yaşam akıp giderken yaşasan da, sussanda, ağlasan da, haykırsan da yaşananların mazi olmasına engel olma gibi bir gücümüz yoktur.
Yaşam lahzalarda hayat bulur, lahzalar ise hayatın bütününü oluştur, o bütünlük ise bizim hayatımızın ana temasnın adı olur. Biz ise o ana temaya nüansları kattığımız kadar var oluruz.
Zaman denilen materyali hayatımızda belli bir burgatada görünse de, kime göre hiç geçmez, kimi ise nasıl geçtiğini bilmez… Bazen bir suyun akışına benzer bazen dik bir dağın zirvesine çıkmak kadar zor geçer…
Oysa doğan güneşin batışı, karanlığın aydınlanışı, yıldızların kayışı, semanın bakışı hep aynı intizam içinde yol alarak ilerler. İşte insanın yaşayışıdır zamanı şekillendiren, insanı değiştiren… Yine zamandır insanı geliştiren, bir başka diyardan bir başka ellere götüren.
İnsanın umutlarını bitiren, bir damla gözyaşı gibi süzülen, bir umman gibi yükselen, ıssızlığın ortasında, karanlığın bağrında süzülen. Zamandır hastayı iyileştiren, zamandır insanı derde iten…
Mevsimlerin arka arkaya sıralanması gibidir adeta bir bahçedeki gülün zarafetinde ve inceliğinde, çöllerde esen bir sam yelidir yüreğini eritircesine, ayağına batan bir dikendir dosttan gelmişçesine kimi zaman zamana tutsak olursun bitmişçesine, kimi anlar zamanı esir almışsın zamanla çekişircesine…
Eshat[/SIZE]
Bir baharın başıydı, huzurun ve mutluluğun ilk akşamıydı. Yağan Nisan yağmurunda sırılsıklam oluşum, mis kokulu çiçeklerin berrak ve safi kokusunu içimde buluşum, toprağın suya doyduğu, suyun ise toprakla çamur olduğu hayataın sessizce akışıydı.
İnsanların her biri ayrı bir telâşe içinde koşuştururken, kendi içlerinde kendi dünyalarında yaşarken, dünyaya açılan pencerelerinden hayatı seyrederken, yaşamın akıp gitmesidir. Yaşam akıp giderken yaşasan da, sussanda, ağlasan da, haykırsan da yaşananların mazi olmasına engel olma gibi bir gücümüz yoktur.
Yaşam lahzalarda hayat bulur, lahzalar ise hayatın bütününü oluştur, o bütünlük ise bizim hayatımızın ana temasnın adı olur. Biz ise o ana temaya nüansları kattığımız kadar var oluruz.
Zaman denilen materyali hayatımızda belli bir burgatada görünse de, kime göre hiç geçmez, kimi ise nasıl geçtiğini bilmez… Bazen bir suyun akışına benzer bazen dik bir dağın zirvesine çıkmak kadar zor geçer…
Oysa doğan güneşin batışı, karanlığın aydınlanışı, yıldızların kayışı, semanın bakışı hep aynı intizam içinde yol alarak ilerler. İşte insanın yaşayışıdır zamanı şekillendiren, insanı değiştiren… Yine zamandır insanı geliştiren, bir başka diyardan bir başka ellere götüren.
İnsanın umutlarını bitiren, bir damla gözyaşı gibi süzülen, bir umman gibi yükselen, ıssızlığın ortasında, karanlığın bağrında süzülen. Zamandır hastayı iyileştiren, zamandır insanı derde iten…
Mevsimlerin arka arkaya sıralanması gibidir adeta bir bahçedeki gülün zarafetinde ve inceliğinde, çöllerde esen bir sam yelidir yüreğini eritircesine, ayağına batan bir dikendir dosttan gelmişçesine kimi zaman zamana tutsak olursun bitmişçesine, kimi anlar zamanı esir almışsın zamanla çekişircesine…
Eshat[/SIZE]