Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Zihnime düştü!

hodbin

Üye
Üyelik
10 Mar 2006
Konular
75
Mesajlar
146
Reaksiyonlar
0
Evvelki gün TNT ‘de “Beethoven’i Anlamak” diye bir film izledim. Ne anlatıyordu karar veremedim. Dehayla yalnızlık arasındaki ilişkiyi mi yoksa engelli olmayı mı? Sancıyan bir yerinizi kurcalamanın verdiği hazza benzer bir haz alıyorum böyle şeyleri izlerken.

Dün gece Habertürk’te Karşıt Görüş Programında Etyen Mahçupyan vardı. Ne zamandır bir programdan böyle tat almamıştım. Bu adam bana sosyoloji sevgisini aşılayanların başında geliyor.
 
Beethoven'i Anlamak gibi filmler tvde yayınlandığı zaman bize de haber verin. :)

Film festivalinin programında gördüğümde koşarak gittiğim bir filmdi. Filmden hayal kırıklığı ile çıktığımı hatırlıyorum. Böyle güzel oyunculukların ve güzel müziklerin olduğu, duygusunu bana geçirebilmiş ama bir şekilde de bana "Bir eksiklik var" dedirten filmlerden sonra sırf o filmi sevmek için uğraşırım. Bu filmden sonra da öyle yapmıştım ve maalesef hayal kırıklığım derinleşmişti.

Orijinal adı Copying Beethoven. Benim daha önce bilmediğim yabancı bir kelime öğrenmiş oldum. Aslında Türkçe'deki arzuhale benzer birşey bu. "Copyist" denen kişiler bestecilerin arzuhalcisi oluyor. Beethoven'ın yaptığı besteleri kağıda geçiriyor. Araştırmalarım sırasında öğrendim ki aslında Beethoven'ın hiç kadın arzuhalcisi olmamış. Hepsi erkekmiş. Hatta uzun yıllar yeğeni yapmış bu işi onun için. Yıllar sonra da ortaya çıkmış ki aslında Beethoven'ın bestelerini yazıya geçirenler çokça hata yapmışlar.

Filme katılmak istenen romantizm sebebiyle konulan kadın arzuhalciye rağmen 9. senfoninin prömiyerini izlerken nefessiz kalmıştım. Daha sonrasında Beethoven'in nefes alıp verişi, seriyciye dönüp selam vermesi, gülümsemesi. Sırf bunun için bile izlemeye değer bir filmdi.

İzlemediyseniz Milos Forman'ın Amadeus filmini izlemenizi tavsiye ederim. Muhteşem bir hayat hikayesi.
 
Söylediğiniz sahneyi bende beğendim. Ama beni filmde etkileyen şey, sizin filme katılmaya çalışılmış dediğiniz, kızla deha arasındaki o bıçak sırtı ilişkiydi :)
 
Haklısınız. :eek: Benimki bir nevi hastalık. Yaşamış birinin hayatını anlatıyorsunuz ama gerçekleri değiştiriyorsunuz. Aslında izletmek için gerekli unsurlar bunlar. Akıl Oyunları filminde de mesela John Nash'in karısı gerçekte kensine hiç destek olmamış, aksine kendisini o dönemde terk etmiş olsa da filmde en büyük destekçisi olarak görünüyordu. Kitap uyarlamaları da genelde tutmaz ya, beni biraz rahatsız ediyor bu tip şeyler, ama işin doğası böyle. :) Ayrıca dediğiniz gibi bunlar hep bizi etkileyenler.
 
Aynı sıkıntı tarihi romanda da var. Bir yazar, bir yönetmen gerçeği yeniden kurguluyor ve hafızalara servis ediyor. Bu filmi izleyenler seneler sonra bir bilgi yarışmasına katılsa, ve "Beethoven'in yardımcısının adı neydi" diye bir soruyla karşılaşsa "kadındı galiba, zihnimde öyle bir zan var" diyecek. Seyirciler de "evet, evet kadındı" diyecekler, çünkü romanlar ve filmler tarih kitaplarından daha etkili çalışıyor. O sıralarda zihni felsefeye yatkın biri de şöyle diyecek: "acaba asıl gerçeklik nedir, insanların zihinlerindeki mi, kitaplardaki mi :)
 
Üst Alt