1 Mayıs ve engelli emekçiler
Ergün İşeri
www.sendika.org
1 Mayıs yaklaşıyor, işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma gününde, her kesimden emekçiler ve yoksul toplum kesimleri ortak bir ses olmak için harekete geçiyor.
1977’den beri, sınıf mücadelesinde yer alanlar için adı 1 Mayıs alanı olan ve 1979’dan beri bu kimliği unutturulmaya çalışılan “Taksim” alanına çıkmak için heyecanlı ve istekli bir çalışma binlerce insanı sarmalıyor.
Ama tüm bu heyecan fırtınasının ortasında isteseler de o alana gidemeyecekler olacak.
Sol siyasettin içinde olanlar için ayrımcılık yalnızca etnik köken ve cinsiyetle sınırlı kalıyor. İster egemen yapılarla girişilen tartışmalara bakın, isterse işçi sınıfının içine dönük konulardaki yaklaşımlarını ele alın. Solun ezberi bu ikisi arasında sıkışıp kalmış durumda.
Oysa hem hegemonyanın söylem ve eyleminde, hem de işçi sınıfının kendi içinde ayrışmalarda göz ardı edilen bir başka kesim daha var; engelliler.
Engellilerin büyük bir çoğunluğu, sermaye tarafından sömürülmeye değer bile görülmüyor. Çünkü onların el konulacak kadar dahi artı değer üretemeyeceği varsayılıyor.
Öte yandan teorik olarak işçi sınıfının bir parçası olan engelli emekçiler, “sınıf kardeşleri” içinde inanılması güç tepkilerle karşılaşabiliyor.
Engelliler iş ortamlarında kardeşlikle karşılanmıyor, tam tersine sürekli itelenen, dışlanan, “istenmeyen” kişi oluyor.
Patronun ve patron vekillerinin karşısında ezilen işçi sınıfı, acısını kendinden görmediklerinden çıkartabiliyor. Etnik ve/veya cinsiyet yönünden farklı olanlar, birbirleriyle tepkili ya da mesafeli olanlar, karşılarında bir engelli gördüklerinde “dışlayıcılık”ta birleşebiliyorlar.
Sendikalar ise engelliler konusunda tam anlamıyla “kör ve sağır” olmayı tercih ediyor. Çünkü bu konu da onların ezberi dışında kalıyor.
Sol siyasetin ne söyleminde ne de eyleminde bulunmayan engelliler, “emekçi” olabilmek için hem düzenle hem de “sınıf kardeşleri” ile mücadele etmek zorunda bırakılıyor.
İşte bu koşullarda çalışabilen veya çalışma alanına sokulmayan işsiz engelliler, sınıf kardeşleriyle 1 Mayıs alanına çıkmak için kara kara düşünüyor.
Engelliler 1 Mayıs hazırlık toplantılarına katılanların yaptıkları tartışmaların çok uzağındalar. Bu tartışmaları yapanların farkında olmadığı insanlar olarak, kuşatıldıkları engelleri anlatmakta zorlanıyorlar.
O toplantılara katılanların büyük çoğunluğu için hangi sloganı atacağı, hangi pankartı taşıyacağı, arama noktasında neyle karşılaşacağı, hangi yoldan alana gideceği, kimin ardında, yanında veya önünde yürüyeceği ile sınırlı.
Bunlar için saatlerce konuşabiliyor, birbirlerine iğneleyici ve hatta farkında olamadıkları kadar çelişkili yaklaşımlarla saldırmak için her fırsatı değerlendiriyorlar.
Toplanma alanı olarak ilan edilen bölgelere gidebilmek için kilometrelerce yol yürünmesini zorunlu kılan güvenlik önlenmelerinin, engellilerin haklarını fiilen ortadan kaldıran bir engel olduğunu farkında bile değiller.
En azından bir konu umut verici, bir engelli örgütü, 1 Mayıs için davet edildi, sizi düşünenler de var denildi. Bu davetin ne kadar büyük bir gelişme olduğu tarif bile edilemez.
Birçoğu “yüksek siyaset” üreten katılımcı örgütler, engellilerin de 1 Mayısa gelebilmeleri konusunda bir önlem veya eylem düşündüler mi bilmek pek mümkün değil. Çünkü İstanbul’daki hazırlık toplantılarında Türkiye Sakatlar Derneği dışında bunu ifade eden hiçbir ses duyulmadı.
TSD’nin önerilerini titizlikle dinleyen ve olanakları ölçüsünde gerçekleştirmeye çalışan 1 Mayıs komitesi bu anlamda bir övgüyü hak ediyor.
Ancak ortaya çıkan bu iyi niyet bile engellilerin o alana ulaşabilmeleri için yeterli koşulları sağlayamıyor.
Tüm olumsuz çevre ve ulaşım sorunlarına, engellerine rağmen bedensel, görme, işitme-konuşma ve zihinsel engelliler, süreğen hastalar sınırlı sayıda da olsa, 1 Mayıs’ta, 1 Mayıs alanında olmak için çaba sarf edecektir.
O engin insan denizinde, kaybolmak pahasına ve her şeye inat “biz de varız” demek,
Her türlü ayrımcılığa karşı mücadelede, farkında olmayanların gündemlerine engellileri de almalarına katkı vermek,
Büyük çoğunluğu yoksul, işsiz ve işyerinde dışlanan engellilerin sorunlarını olanaklar ölçüsünde topluma anlatabilmek için;
İstanbul’un ve diğer şehirlerin dayatılmış engellerini alt edebilmeyi göze alan tüm engelliler 1 Mayıs’ta üye oldukları sendikalar, partiler, dernekler, platformlar içinde yer almalıdır.
Kendi örgütlerine engellileri, engelli emekçileri unutturmamalıdır.
1 Mayıs 2010 hem 1 Mayıs alanındaki tabunun kırılması hem de engelli emekçilerin görünürlüğünün sağlanabilmesi açısından bir milat olacaktır.
Ayrımsız ve sömürüsüz bir dünya için,
Engelsiz bir yaşam için,
1 Mayıs’ta, 1 Mayıs alanına!
Ergün İşeri
www.sendika.org
1 Mayıs yaklaşıyor, işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma gününde, her kesimden emekçiler ve yoksul toplum kesimleri ortak bir ses olmak için harekete geçiyor.
1977’den beri, sınıf mücadelesinde yer alanlar için adı 1 Mayıs alanı olan ve 1979’dan beri bu kimliği unutturulmaya çalışılan “Taksim” alanına çıkmak için heyecanlı ve istekli bir çalışma binlerce insanı sarmalıyor.
Ama tüm bu heyecan fırtınasının ortasında isteseler de o alana gidemeyecekler olacak.
Sol siyasettin içinde olanlar için ayrımcılık yalnızca etnik köken ve cinsiyetle sınırlı kalıyor. İster egemen yapılarla girişilen tartışmalara bakın, isterse işçi sınıfının içine dönük konulardaki yaklaşımlarını ele alın. Solun ezberi bu ikisi arasında sıkışıp kalmış durumda.
Oysa hem hegemonyanın söylem ve eyleminde, hem de işçi sınıfının kendi içinde ayrışmalarda göz ardı edilen bir başka kesim daha var; engelliler.
Engellilerin büyük bir çoğunluğu, sermaye tarafından sömürülmeye değer bile görülmüyor. Çünkü onların el konulacak kadar dahi artı değer üretemeyeceği varsayılıyor.
Öte yandan teorik olarak işçi sınıfının bir parçası olan engelli emekçiler, “sınıf kardeşleri” içinde inanılması güç tepkilerle karşılaşabiliyor.
Engelliler iş ortamlarında kardeşlikle karşılanmıyor, tam tersine sürekli itelenen, dışlanan, “istenmeyen” kişi oluyor.
Patronun ve patron vekillerinin karşısında ezilen işçi sınıfı, acısını kendinden görmediklerinden çıkartabiliyor. Etnik ve/veya cinsiyet yönünden farklı olanlar, birbirleriyle tepkili ya da mesafeli olanlar, karşılarında bir engelli gördüklerinde “dışlayıcılık”ta birleşebiliyorlar.
Sendikalar ise engelliler konusunda tam anlamıyla “kör ve sağır” olmayı tercih ediyor. Çünkü bu konu da onların ezberi dışında kalıyor.
Sol siyasetin ne söyleminde ne de eyleminde bulunmayan engelliler, “emekçi” olabilmek için hem düzenle hem de “sınıf kardeşleri” ile mücadele etmek zorunda bırakılıyor.
İşte bu koşullarda çalışabilen veya çalışma alanına sokulmayan işsiz engelliler, sınıf kardeşleriyle 1 Mayıs alanına çıkmak için kara kara düşünüyor.
Engelliler 1 Mayıs hazırlık toplantılarına katılanların yaptıkları tartışmaların çok uzağındalar. Bu tartışmaları yapanların farkında olmadığı insanlar olarak, kuşatıldıkları engelleri anlatmakta zorlanıyorlar.
O toplantılara katılanların büyük çoğunluğu için hangi sloganı atacağı, hangi pankartı taşıyacağı, arama noktasında neyle karşılaşacağı, hangi yoldan alana gideceği, kimin ardında, yanında veya önünde yürüyeceği ile sınırlı.
Bunlar için saatlerce konuşabiliyor, birbirlerine iğneleyici ve hatta farkında olamadıkları kadar çelişkili yaklaşımlarla saldırmak için her fırsatı değerlendiriyorlar.
Toplanma alanı olarak ilan edilen bölgelere gidebilmek için kilometrelerce yol yürünmesini zorunlu kılan güvenlik önlenmelerinin, engellilerin haklarını fiilen ortadan kaldıran bir engel olduğunu farkında bile değiller.
En azından bir konu umut verici, bir engelli örgütü, 1 Mayıs için davet edildi, sizi düşünenler de var denildi. Bu davetin ne kadar büyük bir gelişme olduğu tarif bile edilemez.
Birçoğu “yüksek siyaset” üreten katılımcı örgütler, engellilerin de 1 Mayısa gelebilmeleri konusunda bir önlem veya eylem düşündüler mi bilmek pek mümkün değil. Çünkü İstanbul’daki hazırlık toplantılarında Türkiye Sakatlar Derneği dışında bunu ifade eden hiçbir ses duyulmadı.
TSD’nin önerilerini titizlikle dinleyen ve olanakları ölçüsünde gerçekleştirmeye çalışan 1 Mayıs komitesi bu anlamda bir övgüyü hak ediyor.
Ancak ortaya çıkan bu iyi niyet bile engellilerin o alana ulaşabilmeleri için yeterli koşulları sağlayamıyor.
Tüm olumsuz çevre ve ulaşım sorunlarına, engellerine rağmen bedensel, görme, işitme-konuşma ve zihinsel engelliler, süreğen hastalar sınırlı sayıda da olsa, 1 Mayıs’ta, 1 Mayıs alanında olmak için çaba sarf edecektir.
O engin insan denizinde, kaybolmak pahasına ve her şeye inat “biz de varız” demek,
Her türlü ayrımcılığa karşı mücadelede, farkında olmayanların gündemlerine engellileri de almalarına katkı vermek,
Büyük çoğunluğu yoksul, işsiz ve işyerinde dışlanan engellilerin sorunlarını olanaklar ölçüsünde topluma anlatabilmek için;
İstanbul’un ve diğer şehirlerin dayatılmış engellerini alt edebilmeyi göze alan tüm engelliler 1 Mayıs’ta üye oldukları sendikalar, partiler, dernekler, platformlar içinde yer almalıdır.
Kendi örgütlerine engellileri, engelli emekçileri unutturmamalıdır.
1 Mayıs 2010 hem 1 Mayıs alanındaki tabunun kırılması hem de engelli emekçilerin görünürlüğünün sağlanabilmesi açısından bir milat olacaktır.
Ayrımsız ve sömürüsüz bir dünya için,
Engelsiz bir yaşam için,
1 Mayıs’ta, 1 Mayıs alanına!