Said Nursî[SUP][SIZE=2][2][/SIZE][/SUP][SUP][SIZE=2][3][/SIZE][/SUP] veya nüfus kaydında geçen hâliyle Said Okur[SUP][SIZE=2][4][/SIZE][/SUP] (d. 5 Ocak - 12 Mart 1878[SUP][SIZE=2][5][/SIZE][/SUP], Hizan, Bitlis - ö. 23 Mart 1960, Şanlıurfa) Kürt[SUP][SIZE=2][6][/SIZE][/SUP] kökenli Türk İslam alimi ve tefsir yazarı.[SUP][SIZE=2][7][/SIZE][/SUP][SUP][SIZE=2][8][/SIZE][/SUP][SUP][SIZE=2][9][/SIZE][/SUP][SUP][SIZE=2][10][/SIZE][/SUP][SUP][SIZE=2][11][/SIZE][/SUP] Risale-i Nur Külliyatı'nın yazarı ve Nur Cemaati'nin ilk lideri olarak ünlüdür. Yaşadığı dönemin İslam uleması tarafından 15 yaşındayken verilen ve zamanın en iyisi anlamına gelen Bediüzzaman lakabı zamanla ismiyle birlikte anılmıştır.[SUP][SIZE=2][12][/SIZE][/SUP][SUP][SIZE=2][13][/SIZE][/SUP]
Said Nursî, 31 Mart İsyanı sonrasında tutuklandı, yargılandı ve suçsuz bulunarak serbest bırakıldı.Van'da Medresetü’z-Zehra isimli bir okul kurma fikrini gerçekleştirebilmek için 1907 yılında II. Abdülhamit'e istida vermek amacıyla selamlık törenine üzerinde yöresel kıyafetleri, başında sarığı ve hançeri ile katıldı. Bu hareketi neticesinde önce tutuklandı daha sonra akıl hastahanesine kapatıldı.[SUP][SIZE=2][14][/SIZE][/SUP] 1907'de serbest kaldıktan sonra keskin bir Abdülhamit muhalifi olarak İttihat ve Terakki Cemiyetiyle irtibata geçmek için Selanik'e gitti. Selanik'te cemiyetin önde gelen isimlerinden daha sonra Selanik Mebusu olacak olan Emanuel Karasso ile ve cemiyetin diğer önderleri ile görüştü.[SUP][SIZE=2][15][/SIZE][/SUP] Selanik'de Meşrutiyetin İlanı'ndaki kutlamalarda II. Abdülhamit idaresine karşı hürriyet nutukları söyledi. Nutuklarında hürriyet'in gelmesinden önce Gebermiş İstibdadı muhafaza için şeriat meselesinden geri adım atılmış olduğunu söylemişti.[SUP][SIZE=2][15][/SIZE][/SUP] Bu dönemde Osmanlı Devletinin güvenlik ve istihbarat kurumu olan Teşkilat-ı Mahsusa'da görev aldığı, İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne üye olduğu yazılmıştır.[SUP][SIZE=2][14][/SIZE][/SUP][SUP][SIZE=2][16][/SIZE][/SUP][SUP][SIZE=2][17][/SIZE][/SUP]
Mustafa Kemal Atatürk'ün ricası üzerine Ankara'ya giderek kendisiyle görüştü ve bir süre Ankara'da ikamet etti. Daha sonra Van'a yerleşti. Şeyh Said'e isyan etmemesini telkin etmesine rağmen[SUP][SIZE=2][kaynak belirtilmeli][/SIZE][/SUP] Şeyh Said İsyanı sonrasında takibe alındı ve Barla'ya sürgün edildi. Daha sonra da Burdur, Isparta, Kastamonu ve Emirdağ'da yazdığı bazı kitaplar sebebiyle sürgün edildi. Kitaplarından dolayı yargılandığı dönemlerde aylarca Eskişehir, Denizli, Afyon hapishanelerinde tutuklu kaldı ancak beraat etti.
23 Mart 1960'da Şanlıurfa’da vefat etti. Urfa'daki Halil-ur Rahman Dergahı'na defnedildi. Ancak 12 Temmuz 1960'da 27 Mayıs Darbesi hükümetinin emriyle mezarı yıktırıldı ve açıklanmayan bir yere nakledildi.[SUP][SIZE=2][18][/SIZE][/SUP]
Nur Cemaati, Said Nursî'nin Risale-i Nur eserlerini ve bunlarda anlatılan dini fikirleri duyurmayı görev bilirler.[SUP][SIZE=2][19][/SIZE][/SUP]
Hayatı [değiştir]
[SIZE=3][SUP]Said Nursî, 1878[/SUP][SUP][5][/SUP][SUP] yılında [/SUP][SUP]Bitlis[/SUP][SUP]’in [/SUP][SUP]Hizan[/SUP][SUP] ilçesine bağlı İsparit nahiyesinin [/SUP][SUP]Nurs köyünde[/SUP][SUP] (bugünkü adı Kepirli) doğdu. Babasının adı Mirza, annesinin adı Nuriye'dir.[/SUP]
[SUP]Said Nursî, hayatının "Eski Said", "Yeni Said" ve "Üçüncü Said" olmak üzere üç dönemden oluştuğunu ifade eder. Eserlerinde, 45 yaşına kadar olan hayatını "Eski Said" dönemi olarak ifade etmiştir. Eski Said, imani yöntemlerle birlikte İslamiyete siyaset yoluyla da hizmet edilebileceği fikriyle hareket etmiştir. Daha sonra, zamanın gelişen olayları onun bu fikrini değiştirmiş ve siyasetten tamamiyle çekilmiştir.[/SUP][SUP][20][/SUP][SUP].[/SUP]
[SUP]Eski Said'in "Yeni Said"'e geçişinde, Said Nursi'nin, [/SUP][SUP]Abdulkadir Geylani[/SUP][SUP]'nin Fütuh'ul Gayb isimli kitabından aldığı ders önemli rol oynamıştır.[/SUP][SUP][21][/SUP][SUP]Risale-i Nur Külliyatı[/SUP][SUP]'nın büyük kısmı Yeni Said döneminde yazılmıştır. Said Nursi, Eski Said ile Yeni Said dönemlerini "Eski Said, daha ziyade akli gidiyordu, Yeni Said ise ilhama da mazhardır, akıl-kalp ittifakıyla hareket eder." diye özetlemektedir:[/SUP]
[SUP]1948'deki [/SUP][SUP]Afyon[/SUP][SUP] hapsinden sonraki hayatını ise "Üçüncü Said" dönemi olarak ifade etmiştir.[/SUP][SUP][22][/SUP]
[h=3][SUP] Eski Said [değiştir][/SUP][/h][SUP]Zamanın harikası (zamanın eşsiz güzelliği) anlamına gelen "Bediüzzaman" isminin yanı sıra "Molla Said", "Molla Said-i Meşhur", "Said-i Nursi", "Said-i Kürdi" gibi isimler kullandığı bilinmektedir.[/SUP]
[SUP]İlk eğitimini Nurs köyünde, ağabeyi Molla Abdullah'tan almıştır. Dokuz yaşında (1887) Tağ Köyü’ndeki Molla Mehmed Emin Efendi’nin medresesinde öğrenim hayatına başladı. 1888'de medrese eğitimini tamamladı.[/SUP][SUP][23][/SUP][SUP]Tarihçe-i Hayat[/SUP][SUP] isimli eserinin "İlk Hayatı" kısmında, izzetine çok önem verdiği ve âmirane söylenen en küçük bir söze bile tahammül edemediği bu nedeniyle Tağ köyü medresesinden ayrıldığı ve köyüne geri döndüğü yazılmıştır. Köyüne döndükten sonra, haftada bir ziyaretlerine gelen ağabeyi Molla Abdullah'ın verdiği dersleri takip etti. Beş yıl süren tahsil hayatı boyunca Molla Mehmed Emin Efendi Medresesi, Mir Said Veli Medresesi, Molla Fethullah Efendi Medreselerinde eğitim aldı. Risalelerinde, bu süre zarfında Kur’an’ı hatmettiğini, sarf ve nahiv kitaplarını İzhar’a kadar okuduğunu, Doğu Beyazıt’ta bulunan Şeyh Mehmet Celali’nin medresesinde üç ay süren bir eğitim gördüğünü, bu eğitimi sırasında her gün günde üç saat meşgul olarak yüze yakın kitabı okuyup ezberine aldığını, medreselerde eğitimi yapılan kitaplar dışında pek çok başka kitabı da okuduğunu yazmıştır.[/SUP][SUP][24][25][26][27][28][29][/SUP][SUP] Daha sonra icazetini aldığı ve sonra Doğubeyazıt’tan ayrıldığı bildirilmektedir.[/SUP][SUP][30][/SUP][SUP] Bu sırada arkadaşları ve bazı hocalarıyla olan tartışmaları ve kavgaları sebebiyle medrese eğitiminde aksamalar olmuştur.[/SUP][SUP][31][/SUP][SUP] Bir gün Said Nursi'yi öldürmek için Cezire Ağa'sının hizmetçisi hançerine davranınca Said Nursi silahına davranır fakat muhatabında hareket görmeyince onu soğuk suya batırıp çıkarır.[/SUP][SUP][32][/SUP][SUP] Daha sonra köyüne dönen Said Nursi kışı köyünde geçirir.[/SUP]
[SUP]Bir gün rüyasında kıyametin koptuğunu görür, sırat köprüsünün başına gidip durmak hatırına gelir: Rüyasında "Herkes oradan geçer, ben de orada beklerim" diye düşünür, ve sırat köprüsünün başına gider. Bütün peygamberleri teker teker görür ve nihayet [/SUP][SUP]Muhammed[/SUP][SUP]'i ziyaret ettikten sonra uyanır.[/SUP][SUP][33][/SUP][SUP] Bu rüyadan etkilenerek tekrar eğitimine devam etmek istediğini babasına söyler, babasının izniyle Müküs ocağındaki Mir Hasan Veli Medresesine gider.[/SUP]
[SUP]Anlaşılması en zor konuları kolaylıkla anladığı, okuduğu kitapları kolaylıkla ezberine aldığı ve ilmi münazaralardan galip ayrıldığı gibi özelliklerinden etkilenen [/SUP][SUP]Molla Fethullah Efendi[/SUP][SUP], Molla Said'e "Bediüzzaman" lakabını vermiştir.[/SUP][SUP][34][35][36][29][/SUP]
[SUP]Risalelerinde, bu dönemden sonra Bitlis’e gelen Said Nursi'nin ilmi alt yapısı ve farklı kişiliğinin, Bitlis Valisi Ömer Paşanın dikkatini çektiği ve Vilayet konağında kalarak çalışmalarına devam etmesi için ona bir oda tahsis edildiği yazılmıştır.[/SUP][SUP][37][/SUP][SUP] Risale-i Nur kitapçıklarından alınan bilgilere göre burada iki yıl ilmi çalışmalar yapan Said Nursi daha sonra Van Valisi Hasan Paşa tarafından Van'a davet edilmiştir ve Van'da on yıl kadar ilmi çalışmalarına Vali Konağı'nda devam etmiştir. Hasan Paşa'nın valilik görevini bırakmasından sonra İşkodralı Tahir Paşa da Said Nursi ile ilişkilerini devam ettirmiş ve Said Nursi konağın kendisine ayrılan bölümünde çalışmalarına devam etmiştir.[/SUP][SUP][38][/SUP][SUP] Valinin konağında ilmi çalışmalarına devam ederken, kendi medresesi olan Horhor Medresesi'nde de talebelerine ders vermekte olduğu da kendi eserlerinde anlatılmaktadır.[/SUP][SUP][39][40][41][/SUP]
[SUP]Said Nursi, [/SUP][SUP]fen[/SUP][SUP] bilimleriyle [/SUP][SUP]İslami[/SUP][SUP] ilimlerin birlikte okutulacağı, idealindeki üniversite düşüncesini hükümete iletmek için 1907 yılında İstanbul'a gelir. [/SUP][SUP]Mısır[/SUP][SUP]'daki [/SUP][SUP]El Ezher Üniversitesine[/SUP][SUP] kardeş olarak tarif ettiği bu üniversiteye [/SUP][SUP]Medresetüz-Zehra[/SUP][SUP] adını vermiştir. Bediüzzaman kendi deyimi ile İslam coğrafyasının merkezinde bu üniversiteyi kurarak din ilimleriyle fen bilimlerinin birlikte okutulmasını hedeflemiştir. Medresetüz-Zehra'nın Arapça, Türkçe ve Kürtçe olmak üzere üç dilde eğitim yapacağını belirtmektedir.[/SUP][SUP][42][/SUP][SUP] İstanbul’da ilk önce Ferik Ahmed Paşa’nın evine yerleşmiştir.[/SUP][SUP][43][/SUP][SUP] Doğu’da kurulmasını istediği [/SUP][SUP]üniversite[/SUP][SUP] ile ilgili bir dilekçeyi [/SUP][SUP]padişahın[/SUP][SUP] özel kalem dairesi olan Mabeyn-i Hümayun’a sunan Said Nursi'nin bu talebi için hükümet bir teşebbüste bulunmadı. İstanbul'a gelişinden iki ay sonra [/SUP][SUP]Fatih[/SUP][SUP]'te bulunan Şekerci Hanı'na yerleşen [/SUP][SUP][44][/SUP][SUP] Said Nursi, odasının kapısına “Burada her suale cevap verilir, her müşkül hallolunur; fakat sual sorulmaz” şeklinde bir yazı asarak ilmi bilgisini kanıtlamak istedi.[/SUP][SUP][45][/SUP]
[SUP]Van'da Medresetü’z-Zehra isimli bir okul kurma fikrini gerçekleştirebilmek için 1907 yılında [/SUP][SUP]II. Abdülhamit[/SUP][SUP]'e istida vermek amacıyla selamlık törenine üzerinde yöresel kıyafetleri, başında sarığı ve hançeri ile katıldı. Bu hareketi neticesinde önce tutuklandı daha sonra akıl hastahanesine kapatıldı.[/SUP][SUP][14][/SUP][SUP] 1907'de serbest kaldıktan sonra keskin bir Abdülhamit muhalifi olarak İttihat ve Terakki Cemiyetiyle irtibata geçmek için Selanik'e gitti. [/SUP][SUP]Selanik[/SUP][SUP]'te cemiyetin önde gelen isimlerinden daha sonra Selanik Mebusu olacak olan [/SUP][SUP]Emanuel Karasso[/SUP][SUP] ile ve cemiyetin diğer önderleri ile görüştü.[/SUP][SUP][15][/SUP][SUP] Selanik'de [/SUP][SUP]Meşrutiyetin İlanı[/SUP][SUP]'ndaki kutlamalarda II. Abdülhamit idaresine karşı hürriyet nutukları söyledi. Nutuklarında hürriyet'in gelmesinden önce Gebermiş İstibdadı muhafaza için şeriat meselesinden geri adım atılmış olduğunu söylemişti.[/SUP][SUP][15][/SUP][SUP] Bu dönemde Osmanlı Devletinin güvenlik ve istihbarat kurumu olan [/SUP][SUP]Teşkilat-ı Mahsusa[/SUP][SUP]'da görev aldığı, [/SUP][SUP]İttihat ve Terakki Cemiyeti[/SUP][SUP]'ne üye olduğu yazılmıştır.[/SUP][SUP][14][46][47][/SUP][SUP] Teşkilat-ı Mahsusa tarafından 1915 yılında Bitlis'de Rus Cephesinde görevlendirildiği, Libya'ya gönderildiği tarihçi [/SUP][SUP]Cemal Kutay[/SUP][SUP] tarafından yazılmış ancak bu görevlendirilme bilgisinin doğru olmadığı yönünde itirazlar olmuştur.[/SUP][SUP][48][/SUP][/SIZE]
Said Nursî, 31 Mart İsyanı sonrasında tutuklandı, yargılandı ve suçsuz bulunarak serbest bırakıldı.Van'da Medresetü’z-Zehra isimli bir okul kurma fikrini gerçekleştirebilmek için 1907 yılında II. Abdülhamit'e istida vermek amacıyla selamlık törenine üzerinde yöresel kıyafetleri, başında sarığı ve hançeri ile katıldı. Bu hareketi neticesinde önce tutuklandı daha sonra akıl hastahanesine kapatıldı.[SUP][SIZE=2][14][/SIZE][/SUP] 1907'de serbest kaldıktan sonra keskin bir Abdülhamit muhalifi olarak İttihat ve Terakki Cemiyetiyle irtibata geçmek için Selanik'e gitti. Selanik'te cemiyetin önde gelen isimlerinden daha sonra Selanik Mebusu olacak olan Emanuel Karasso ile ve cemiyetin diğer önderleri ile görüştü.[SUP][SIZE=2][15][/SIZE][/SUP] Selanik'de Meşrutiyetin İlanı'ndaki kutlamalarda II. Abdülhamit idaresine karşı hürriyet nutukları söyledi. Nutuklarında hürriyet'in gelmesinden önce Gebermiş İstibdadı muhafaza için şeriat meselesinden geri adım atılmış olduğunu söylemişti.[SUP][SIZE=2][15][/SIZE][/SUP] Bu dönemde Osmanlı Devletinin güvenlik ve istihbarat kurumu olan Teşkilat-ı Mahsusa'da görev aldığı, İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne üye olduğu yazılmıştır.[SUP][SIZE=2][14][/SIZE][/SUP][SUP][SIZE=2][16][/SIZE][/SUP][SUP][SIZE=2][17][/SIZE][/SUP]
Mustafa Kemal Atatürk'ün ricası üzerine Ankara'ya giderek kendisiyle görüştü ve bir süre Ankara'da ikamet etti. Daha sonra Van'a yerleşti. Şeyh Said'e isyan etmemesini telkin etmesine rağmen[SUP][SIZE=2][kaynak belirtilmeli][/SIZE][/SUP] Şeyh Said İsyanı sonrasında takibe alındı ve Barla'ya sürgün edildi. Daha sonra da Burdur, Isparta, Kastamonu ve Emirdağ'da yazdığı bazı kitaplar sebebiyle sürgün edildi. Kitaplarından dolayı yargılandığı dönemlerde aylarca Eskişehir, Denizli, Afyon hapishanelerinde tutuklu kaldı ancak beraat etti.
23 Mart 1960'da Şanlıurfa’da vefat etti. Urfa'daki Halil-ur Rahman Dergahı'na defnedildi. Ancak 12 Temmuz 1960'da 27 Mayıs Darbesi hükümetinin emriyle mezarı yıktırıldı ve açıklanmayan bir yere nakledildi.[SUP][SIZE=2][18][/SIZE][/SUP]
Nur Cemaati, Said Nursî'nin Risale-i Nur eserlerini ve bunlarda anlatılan dini fikirleri duyurmayı görev bilirler.[SUP][SIZE=2][19][/SIZE][/SUP]
Hayatı [değiştir]
[SIZE=3][SUP]Said Nursî, 1878[/SUP][SUP][5][/SUP][SUP] yılında [/SUP][SUP]Bitlis[/SUP][SUP]’in [/SUP][SUP]Hizan[/SUP][SUP] ilçesine bağlı İsparit nahiyesinin [/SUP][SUP]Nurs köyünde[/SUP][SUP] (bugünkü adı Kepirli) doğdu. Babasının adı Mirza, annesinin adı Nuriye'dir.[/SUP]
[SUP]Said Nursî, hayatının "Eski Said", "Yeni Said" ve "Üçüncü Said" olmak üzere üç dönemden oluştuğunu ifade eder. Eserlerinde, 45 yaşına kadar olan hayatını "Eski Said" dönemi olarak ifade etmiştir. Eski Said, imani yöntemlerle birlikte İslamiyete siyaset yoluyla da hizmet edilebileceği fikriyle hareket etmiştir. Daha sonra, zamanın gelişen olayları onun bu fikrini değiştirmiş ve siyasetten tamamiyle çekilmiştir.[/SUP][SUP][20][/SUP][SUP].[/SUP]
[SUP]Eski Said'in "Yeni Said"'e geçişinde, Said Nursi'nin, [/SUP][SUP]Abdulkadir Geylani[/SUP][SUP]'nin Fütuh'ul Gayb isimli kitabından aldığı ders önemli rol oynamıştır.[/SUP][SUP][21][/SUP][SUP]Risale-i Nur Külliyatı[/SUP][SUP]'nın büyük kısmı Yeni Said döneminde yazılmıştır. Said Nursi, Eski Said ile Yeni Said dönemlerini "Eski Said, daha ziyade akli gidiyordu, Yeni Said ise ilhama da mazhardır, akıl-kalp ittifakıyla hareket eder." diye özetlemektedir:[/SUP]
[SUP]1948'deki [/SUP][SUP]Afyon[/SUP][SUP] hapsinden sonraki hayatını ise "Üçüncü Said" dönemi olarak ifade etmiştir.[/SUP][SUP][22][/SUP]
[h=3][SUP] Eski Said [değiştir][/SUP][/h][SUP]Zamanın harikası (zamanın eşsiz güzelliği) anlamına gelen "Bediüzzaman" isminin yanı sıra "Molla Said", "Molla Said-i Meşhur", "Said-i Nursi", "Said-i Kürdi" gibi isimler kullandığı bilinmektedir.[/SUP]
[SUP]İlk eğitimini Nurs köyünde, ağabeyi Molla Abdullah'tan almıştır. Dokuz yaşında (1887) Tağ Köyü’ndeki Molla Mehmed Emin Efendi’nin medresesinde öğrenim hayatına başladı. 1888'de medrese eğitimini tamamladı.[/SUP][SUP][23][/SUP][SUP]Tarihçe-i Hayat[/SUP][SUP] isimli eserinin "İlk Hayatı" kısmında, izzetine çok önem verdiği ve âmirane söylenen en küçük bir söze bile tahammül edemediği bu nedeniyle Tağ köyü medresesinden ayrıldığı ve köyüne geri döndüğü yazılmıştır. Köyüne döndükten sonra, haftada bir ziyaretlerine gelen ağabeyi Molla Abdullah'ın verdiği dersleri takip etti. Beş yıl süren tahsil hayatı boyunca Molla Mehmed Emin Efendi Medresesi, Mir Said Veli Medresesi, Molla Fethullah Efendi Medreselerinde eğitim aldı. Risalelerinde, bu süre zarfında Kur’an’ı hatmettiğini, sarf ve nahiv kitaplarını İzhar’a kadar okuduğunu, Doğu Beyazıt’ta bulunan Şeyh Mehmet Celali’nin medresesinde üç ay süren bir eğitim gördüğünü, bu eğitimi sırasında her gün günde üç saat meşgul olarak yüze yakın kitabı okuyup ezberine aldığını, medreselerde eğitimi yapılan kitaplar dışında pek çok başka kitabı da okuduğunu yazmıştır.[/SUP][SUP][24][25][26][27][28][29][/SUP][SUP] Daha sonra icazetini aldığı ve sonra Doğubeyazıt’tan ayrıldığı bildirilmektedir.[/SUP][SUP][30][/SUP][SUP] Bu sırada arkadaşları ve bazı hocalarıyla olan tartışmaları ve kavgaları sebebiyle medrese eğitiminde aksamalar olmuştur.[/SUP][SUP][31][/SUP][SUP] Bir gün Said Nursi'yi öldürmek için Cezire Ağa'sının hizmetçisi hançerine davranınca Said Nursi silahına davranır fakat muhatabında hareket görmeyince onu soğuk suya batırıp çıkarır.[/SUP][SUP][32][/SUP][SUP] Daha sonra köyüne dönen Said Nursi kışı köyünde geçirir.[/SUP]
[SUP]Bir gün rüyasında kıyametin koptuğunu görür, sırat köprüsünün başına gidip durmak hatırına gelir: Rüyasında "Herkes oradan geçer, ben de orada beklerim" diye düşünür, ve sırat köprüsünün başına gider. Bütün peygamberleri teker teker görür ve nihayet [/SUP][SUP]Muhammed[/SUP][SUP]'i ziyaret ettikten sonra uyanır.[/SUP][SUP][33][/SUP][SUP] Bu rüyadan etkilenerek tekrar eğitimine devam etmek istediğini babasına söyler, babasının izniyle Müküs ocağındaki Mir Hasan Veli Medresesine gider.[/SUP]
[SUP]Anlaşılması en zor konuları kolaylıkla anladığı, okuduğu kitapları kolaylıkla ezberine aldığı ve ilmi münazaralardan galip ayrıldığı gibi özelliklerinden etkilenen [/SUP][SUP]Molla Fethullah Efendi[/SUP][SUP], Molla Said'e "Bediüzzaman" lakabını vermiştir.[/SUP][SUP][34][35][36][29][/SUP]
[SUP]Risalelerinde, bu dönemden sonra Bitlis’e gelen Said Nursi'nin ilmi alt yapısı ve farklı kişiliğinin, Bitlis Valisi Ömer Paşanın dikkatini çektiği ve Vilayet konağında kalarak çalışmalarına devam etmesi için ona bir oda tahsis edildiği yazılmıştır.[/SUP][SUP][37][/SUP][SUP] Risale-i Nur kitapçıklarından alınan bilgilere göre burada iki yıl ilmi çalışmalar yapan Said Nursi daha sonra Van Valisi Hasan Paşa tarafından Van'a davet edilmiştir ve Van'da on yıl kadar ilmi çalışmalarına Vali Konağı'nda devam etmiştir. Hasan Paşa'nın valilik görevini bırakmasından sonra İşkodralı Tahir Paşa da Said Nursi ile ilişkilerini devam ettirmiş ve Said Nursi konağın kendisine ayrılan bölümünde çalışmalarına devam etmiştir.[/SUP][SUP][38][/SUP][SUP] Valinin konağında ilmi çalışmalarına devam ederken, kendi medresesi olan Horhor Medresesi'nde de talebelerine ders vermekte olduğu da kendi eserlerinde anlatılmaktadır.[/SUP][SUP][39][40][41][/SUP]
[SUP]Said Nursi, [/SUP][SUP]fen[/SUP][SUP] bilimleriyle [/SUP][SUP]İslami[/SUP][SUP] ilimlerin birlikte okutulacağı, idealindeki üniversite düşüncesini hükümete iletmek için 1907 yılında İstanbul'a gelir. [/SUP][SUP]Mısır[/SUP][SUP]'daki [/SUP][SUP]El Ezher Üniversitesine[/SUP][SUP] kardeş olarak tarif ettiği bu üniversiteye [/SUP][SUP]Medresetüz-Zehra[/SUP][SUP] adını vermiştir. Bediüzzaman kendi deyimi ile İslam coğrafyasının merkezinde bu üniversiteyi kurarak din ilimleriyle fen bilimlerinin birlikte okutulmasını hedeflemiştir. Medresetüz-Zehra'nın Arapça, Türkçe ve Kürtçe olmak üzere üç dilde eğitim yapacağını belirtmektedir.[/SUP][SUP][42][/SUP][SUP] İstanbul’da ilk önce Ferik Ahmed Paşa’nın evine yerleşmiştir.[/SUP][SUP][43][/SUP][SUP] Doğu’da kurulmasını istediği [/SUP][SUP]üniversite[/SUP][SUP] ile ilgili bir dilekçeyi [/SUP][SUP]padişahın[/SUP][SUP] özel kalem dairesi olan Mabeyn-i Hümayun’a sunan Said Nursi'nin bu talebi için hükümet bir teşebbüste bulunmadı. İstanbul'a gelişinden iki ay sonra [/SUP][SUP]Fatih[/SUP][SUP]'te bulunan Şekerci Hanı'na yerleşen [/SUP][SUP][44][/SUP][SUP] Said Nursi, odasının kapısına “Burada her suale cevap verilir, her müşkül hallolunur; fakat sual sorulmaz” şeklinde bir yazı asarak ilmi bilgisini kanıtlamak istedi.[/SUP][SUP][45][/SUP]
[SUP]Van'da Medresetü’z-Zehra isimli bir okul kurma fikrini gerçekleştirebilmek için 1907 yılında [/SUP][SUP]II. Abdülhamit[/SUP][SUP]'e istida vermek amacıyla selamlık törenine üzerinde yöresel kıyafetleri, başında sarığı ve hançeri ile katıldı. Bu hareketi neticesinde önce tutuklandı daha sonra akıl hastahanesine kapatıldı.[/SUP][SUP][14][/SUP][SUP] 1907'de serbest kaldıktan sonra keskin bir Abdülhamit muhalifi olarak İttihat ve Terakki Cemiyetiyle irtibata geçmek için Selanik'e gitti. [/SUP][SUP]Selanik[/SUP][SUP]'te cemiyetin önde gelen isimlerinden daha sonra Selanik Mebusu olacak olan [/SUP][SUP]Emanuel Karasso[/SUP][SUP] ile ve cemiyetin diğer önderleri ile görüştü.[/SUP][SUP][15][/SUP][SUP] Selanik'de [/SUP][SUP]Meşrutiyetin İlanı[/SUP][SUP]'ndaki kutlamalarda II. Abdülhamit idaresine karşı hürriyet nutukları söyledi. Nutuklarında hürriyet'in gelmesinden önce Gebermiş İstibdadı muhafaza için şeriat meselesinden geri adım atılmış olduğunu söylemişti.[/SUP][SUP][15][/SUP][SUP] Bu dönemde Osmanlı Devletinin güvenlik ve istihbarat kurumu olan [/SUP][SUP]Teşkilat-ı Mahsusa[/SUP][SUP]'da görev aldığı, [/SUP][SUP]İttihat ve Terakki Cemiyeti[/SUP][SUP]'ne üye olduğu yazılmıştır.[/SUP][SUP][14][46][47][/SUP][SUP] Teşkilat-ı Mahsusa tarafından 1915 yılında Bitlis'de Rus Cephesinde görevlendirildiği, Libya'ya gönderildiği tarihçi [/SUP][SUP]Cemal Kutay[/SUP][SUP] tarafından yazılmış ancak bu görevlendirilme bilgisinin doğru olmadığı yönünde itirazlar olmuştur.[/SUP][SUP][48][/SUP][/SIZE]