Arkamdan seslenerek koşturan arkadaşım beni gördüğüne çok sevindi ve sarıldı boynuma. Bir kaç aydır görüşememiştik yüz yüze. Doğrusu uzun süredir depresyonda olduğu için bir bahane ile reddediyordum görüşme taleplerini. Depresyondan kurtulmak için en ufak bir çaba sarf etmemesi, sürekli karamsar, mutsuz, umutsuz bir ruh hali içinde olması benim de aslında çok iyi olmayan ruh halimi iyice bozacak diye korkuyordum sanırım.
“Gel, yakında bir yerde oturup birer kahve içelim, konuşalım” biraz dedi. Fazla vaktim olmadığını söylesem de reddedemedim. Oldukça iyi görmüştüm onu. Hayli neşeli, hayat dolu…Bir ara yarıda bıraktığı akademik çalışmalarına yeniden başladığını biliyordum.
- Eee ne var ne yok? Nasıl gidiyor hayat? Diye sordum. Hemen anlatmaya başladı.
- Bilsen ne çok şey oldu bu günlerde. Şu Yunanistanlı arkadaşım Maria’yı hatırlıyor musun?
- Hıı evet (yalan hatırlamıyorum aslında)
- Onunla karşılaştık iki gün önce. Çoktandır görüşmüyorduk. Balo salonuna gidiyormuş, beni de çağırdı. Üzerime giyecek bir şeyler bulup ben de katıldım ona. Sırtı tamamen açık, derin dekolteli saks mavisi harika bir tuvalet aldım, onu giydim.
Şaşırıyorum! Oldukça muhafazakar bir hanımdır. Liseyi İmam Hatip Lisesinde okumuş. İşyerinde izin verilse başını da örter belki. Sırtı tamamen açık tuvaleti nasıl giymiş acaba?
- İçeri girip bakınırken bir İtalyan yaklaştı yanıma. Benimle dans etmek istedi. Ben de kabul ettim. Türk olduğumu öğrenince, “Sen Müslüman değil misin?” diye sordu. “Müslüman’ım” deyince “O zaman niye böyle açık saçık giyindin” diye kınadı beni. Şaşırdım. Ama bu sadece bir oyun diye uyardım onu.
“Bir dakika, siz Maria ile nerede karşılaştınız, baloya nereye gittiniz? İtalyan’ı nerede gördün” diye kesiyorum sözünü.
- Second Life’da!
- Orası neresi? Yeni mi açılmış? Nerede?
- Canım hani bir internet sitesi var ya! Ben de üyeyim oraya çoktandır. Türkçe versiyonu da var ama ben İngilizce versiyonuna üyeyim.
- Nasıl yani? Maria senin sanal arkadaşın mı? sen sanal bir baloya mı gittin?
“Aslında pek sanal sayılmaz” diye geçiştiriyor ve nefes almadan, sanki gerçekmiş gibi balonun ayrıntılarını anlatmaya devam ediyor. Maria onun tanımadığı bir erkeğin dans teklifini hemen kabul etmesini ve sarmaş dolaş dans figürlerini çok kınamış. O arada bir kadın çıkıp gelmiş ve “seni kocamla dans ederken gördüm” demiş. Meğer İtalyan evliymiş. Ama arkadaşım bunun sitede yapılan bir evlilik mi yoksa gerçek evlilik mi olduğunu bilememiş zira sitede de aynen gerçek ritüellere benzeyen sanal evlilikler yapılıyormuş. Mesela kuzeni bir Almanla sitedeki kilisede evlenmiş geçenlerde.
Ben hala anlatılanların gerçekle bağlantısını kurmaya ya da arkadaşımın ne anlattığını algılamaya çalışırken o daldan dala atlayarak devam ediyor second life’daki yaşamını anlatmaya:
Geçenlerde harika bir ev görmüş. Kapı aralıkmış, o da girmiş evin içine. Evi biraz dolaşıp güzel bir koltuğa oturmuş. O sırada evin sahibesi gelmiş ve “seni banlayacağım, ne hakla benim evime izinsiz girebilirsin” diye bunu azarlamış. Meğer kadın kredi kartıyla para ödeyerek satın almış o evi. Kadın İngiliz’miş. Kadının her biri ayrı bir şehirde yaşayan çocukları ve kocası akşamları bu evde buluşup sohbet ediyorlarmış.
Nasıl yani! Kadın sanal bir ev mi satın almış? Diye soruyorum. “Ama evi bir görsen, o kadar gerçekçekçi ki, tüm ayrıntılar düşünülmüş” diyor arkadaşım.
Benim kafam daha da karışmışken, arkadaşım anlatmaya devam ediyor. Sabahları nefis bir orman yolunda klasik müzik eşliğinde yürüyüşe çıkıyormuş. Evinin yakınlarında tarif ettiği gibi muhteşem bir park- bahçe var. Kulağına MP3’ünü takıp orada yürüyüş yaptığını düşünüyorum. Meğer bu yürüyüşü de şu second life denen sitede bilgisayar karşısında yapıyormuş. Yani tabii yürüyüş değil, sadece sanal bir yanılsama.
Sen antidepresan kullanıyor musun? Yakınlarda bir psikiyatrise gittin mi? diye soruyorum. Doktoru iyi olduğunu söylemiş, o da bırakmış antidepresanları.
“Peki evinin yakınında harika bir orman varken ve bedenin seni oraya taşıyabilecek kadar sağlamken niye sanal bir yürüyüşü tercih ediyorsun?” diye soruyorum. Kaldı ki birileri tekerlekli sandalye kullananların da o parklara kolayca ulaşabilmeleri için çaba sarf ediyor ve nitekim pek çok engelli arkadaş da o parka gidebiliyor!
“Ama müzikler çok güzel” diye karşı çıkıyor arkadaşım.
- Sen bu sitede vakit geçirirken çocukların ne yapıyor?
- Aaa kızımı bilirsin, alışverişi çok sever. O da sürekli alışveriş yapıyor sitede. Her gece yığınla giysi alıyor. İndirimli dükkanlar falan var orada. (Kızı henüz ilkokula gidiyor)
Buzz gibi oluyorum. Bir ürperti sarıyor tüm vücudumu.
“ Benim gitmem gerek” diyorum. Hesabı ödeyip bir taksi çeviriyorum. Ben taksiye binerken de konuşmaya ve siteyi anlatmaya devam ediyor arkadaşım. “Sana linkini yollarım” diye sesleniyor taksi hareket ederken.
Eve gelince kendimi ve sanal alemle olan ilişkilerimi sorguluyorum. Üyesi olduğum tek ve hatta ilk site engelliler.biz.
msn ve facebook kullanmıyorum. İletişim için işyerimin adresi haricinde tek bir mail adresim var. İnterneti sadece bilgiye ulaşma amaçlı ve iş amaçlı kullandığımı sansam da acaba ben de matrix’in bir parçası mıyım?
Engelliler.biz’de bana özel mesaj geldiği çok nadirdir. Mesaj yollayanlarla ve yolladıklarımla da bir şekilde tanışığımdır ya da mesajlaşmak gerekmiştir. Bence makul olanı da budur. Yukarıdaki konuyla doğrudan bağlantılı değil ama, son günlerde bazı gençler (bayan ya da erkek) bana özel mesajla, engelli olmadığım halde neden bu sitede olduğumu sordular. Ben de salakça buna neden göstermeye çalıştım. Evet engelli değilim. Engelli yakını da değilim. Engelli adayı ya da engelli yakını adayı olmak da istemiyorum (benim istememem alın yazısı denen şeyi değiştirmese de öyle düşünüp öyle bir enerji yaymak istememem gayet doğal). İnsanları hiçbir şekilde kategorize etmiyorum. Burası engellilerle ilgili konuların dışında mizahtan politikaya, edebiyattan musikiye kadar her türlü paylaşıma, her yaş ve meslek grubuna, her farklı eğitim düzeyindeki bireye, Türkiye’nin ve hatta dünyanın her farklı bölgesinde yaşayan ve Türkçe bilen insanlara açık bir site olduğuna göre neden burada olmayım? Engelli bir arkadaşım vesilesi ile- aslında onun yazılarını okumak için- siteye üye oldum ve kaldım. Artık o bu sitede değil ama ben buradayım. Acaba ben de gitmeli miyim?
“Gel, yakında bir yerde oturup birer kahve içelim, konuşalım” biraz dedi. Fazla vaktim olmadığını söylesem de reddedemedim. Oldukça iyi görmüştüm onu. Hayli neşeli, hayat dolu…Bir ara yarıda bıraktığı akademik çalışmalarına yeniden başladığını biliyordum.
- Eee ne var ne yok? Nasıl gidiyor hayat? Diye sordum. Hemen anlatmaya başladı.
- Bilsen ne çok şey oldu bu günlerde. Şu Yunanistanlı arkadaşım Maria’yı hatırlıyor musun?
- Hıı evet (yalan hatırlamıyorum aslında)
- Onunla karşılaştık iki gün önce. Çoktandır görüşmüyorduk. Balo salonuna gidiyormuş, beni de çağırdı. Üzerime giyecek bir şeyler bulup ben de katıldım ona. Sırtı tamamen açık, derin dekolteli saks mavisi harika bir tuvalet aldım, onu giydim.
Şaşırıyorum! Oldukça muhafazakar bir hanımdır. Liseyi İmam Hatip Lisesinde okumuş. İşyerinde izin verilse başını da örter belki. Sırtı tamamen açık tuvaleti nasıl giymiş acaba?
- İçeri girip bakınırken bir İtalyan yaklaştı yanıma. Benimle dans etmek istedi. Ben de kabul ettim. Türk olduğumu öğrenince, “Sen Müslüman değil misin?” diye sordu. “Müslüman’ım” deyince “O zaman niye böyle açık saçık giyindin” diye kınadı beni. Şaşırdım. Ama bu sadece bir oyun diye uyardım onu.
“Bir dakika, siz Maria ile nerede karşılaştınız, baloya nereye gittiniz? İtalyan’ı nerede gördün” diye kesiyorum sözünü.
- Second Life’da!
- Orası neresi? Yeni mi açılmış? Nerede?
- Canım hani bir internet sitesi var ya! Ben de üyeyim oraya çoktandır. Türkçe versiyonu da var ama ben İngilizce versiyonuna üyeyim.
- Nasıl yani? Maria senin sanal arkadaşın mı? sen sanal bir baloya mı gittin?
“Aslında pek sanal sayılmaz” diye geçiştiriyor ve nefes almadan, sanki gerçekmiş gibi balonun ayrıntılarını anlatmaya devam ediyor. Maria onun tanımadığı bir erkeğin dans teklifini hemen kabul etmesini ve sarmaş dolaş dans figürlerini çok kınamış. O arada bir kadın çıkıp gelmiş ve “seni kocamla dans ederken gördüm” demiş. Meğer İtalyan evliymiş. Ama arkadaşım bunun sitede yapılan bir evlilik mi yoksa gerçek evlilik mi olduğunu bilememiş zira sitede de aynen gerçek ritüellere benzeyen sanal evlilikler yapılıyormuş. Mesela kuzeni bir Almanla sitedeki kilisede evlenmiş geçenlerde.
Ben hala anlatılanların gerçekle bağlantısını kurmaya ya da arkadaşımın ne anlattığını algılamaya çalışırken o daldan dala atlayarak devam ediyor second life’daki yaşamını anlatmaya:
Geçenlerde harika bir ev görmüş. Kapı aralıkmış, o da girmiş evin içine. Evi biraz dolaşıp güzel bir koltuğa oturmuş. O sırada evin sahibesi gelmiş ve “seni banlayacağım, ne hakla benim evime izinsiz girebilirsin” diye bunu azarlamış. Meğer kadın kredi kartıyla para ödeyerek satın almış o evi. Kadın İngiliz’miş. Kadının her biri ayrı bir şehirde yaşayan çocukları ve kocası akşamları bu evde buluşup sohbet ediyorlarmış.
Nasıl yani! Kadın sanal bir ev mi satın almış? Diye soruyorum. “Ama evi bir görsen, o kadar gerçekçekçi ki, tüm ayrıntılar düşünülmüş” diyor arkadaşım.
Benim kafam daha da karışmışken, arkadaşım anlatmaya devam ediyor. Sabahları nefis bir orman yolunda klasik müzik eşliğinde yürüyüşe çıkıyormuş. Evinin yakınlarında tarif ettiği gibi muhteşem bir park- bahçe var. Kulağına MP3’ünü takıp orada yürüyüş yaptığını düşünüyorum. Meğer bu yürüyüşü de şu second life denen sitede bilgisayar karşısında yapıyormuş. Yani tabii yürüyüş değil, sadece sanal bir yanılsama.
Sen antidepresan kullanıyor musun? Yakınlarda bir psikiyatrise gittin mi? diye soruyorum. Doktoru iyi olduğunu söylemiş, o da bırakmış antidepresanları.
“Peki evinin yakınında harika bir orman varken ve bedenin seni oraya taşıyabilecek kadar sağlamken niye sanal bir yürüyüşü tercih ediyorsun?” diye soruyorum. Kaldı ki birileri tekerlekli sandalye kullananların da o parklara kolayca ulaşabilmeleri için çaba sarf ediyor ve nitekim pek çok engelli arkadaş da o parka gidebiliyor!
“Ama müzikler çok güzel” diye karşı çıkıyor arkadaşım.
- Sen bu sitede vakit geçirirken çocukların ne yapıyor?
- Aaa kızımı bilirsin, alışverişi çok sever. O da sürekli alışveriş yapıyor sitede. Her gece yığınla giysi alıyor. İndirimli dükkanlar falan var orada. (Kızı henüz ilkokula gidiyor)
Buzz gibi oluyorum. Bir ürperti sarıyor tüm vücudumu.
“ Benim gitmem gerek” diyorum. Hesabı ödeyip bir taksi çeviriyorum. Ben taksiye binerken de konuşmaya ve siteyi anlatmaya devam ediyor arkadaşım. “Sana linkini yollarım” diye sesleniyor taksi hareket ederken.
Eve gelince kendimi ve sanal alemle olan ilişkilerimi sorguluyorum. Üyesi olduğum tek ve hatta ilk site engelliler.biz.
msn ve facebook kullanmıyorum. İletişim için işyerimin adresi haricinde tek bir mail adresim var. İnterneti sadece bilgiye ulaşma amaçlı ve iş amaçlı kullandığımı sansam da acaba ben de matrix’in bir parçası mıyım?
Engelliler.biz’de bana özel mesaj geldiği çok nadirdir. Mesaj yollayanlarla ve yolladıklarımla da bir şekilde tanışığımdır ya da mesajlaşmak gerekmiştir. Bence makul olanı da budur. Yukarıdaki konuyla doğrudan bağlantılı değil ama, son günlerde bazı gençler (bayan ya da erkek) bana özel mesajla, engelli olmadığım halde neden bu sitede olduğumu sordular. Ben de salakça buna neden göstermeye çalıştım. Evet engelli değilim. Engelli yakını da değilim. Engelli adayı ya da engelli yakını adayı olmak da istemiyorum (benim istememem alın yazısı denen şeyi değiştirmese de öyle düşünüp öyle bir enerji yaymak istememem gayet doğal). İnsanları hiçbir şekilde kategorize etmiyorum. Burası engellilerle ilgili konuların dışında mizahtan politikaya, edebiyattan musikiye kadar her türlü paylaşıma, her yaş ve meslek grubuna, her farklı eğitim düzeyindeki bireye, Türkiye’nin ve hatta dünyanın her farklı bölgesinde yaşayan ve Türkçe bilen insanlara açık bir site olduğuna göre neden burada olmayım? Engelli bir arkadaşım vesilesi ile- aslında onun yazılarını okumak için- siteye üye oldum ve kaldım. Artık o bu sitede değil ama ben buradayım. Acaba ben de gitmeli miyim?