Büyük Çamlıca Camii 2019 senesinde, yani bundan beş yıl önce açılmış olmasına rağmen bir türlü gitmek nasip olmadı. Büyükçekmece’den kalkıp da Anadolu yakasına geçmek zor geliyordu. Aslında İstanbul’un genelinde bir yerden bir yere gitmek meşakkatli iş. Hele hele bir de denizi aşmak söz konusu olunca hapı yuttunuz. Neyse kısmet düne imiş.
Hanım bir haftadan beri “Havalar güzelken Beykoz’a Cam ve Billur Müzesine gidelim diye başımın etini yiyor. Saat sabah 10,30 sularında yola koyulduk ama önce camiye gidelim istedim. Berbat bir trafik nedeniyle öğle ezanı bittikten sonra camiye varabildik. Yani Büyükçekmece’den Çamlıca 2,5 saat sürdü. Biz Büyükçekmece’den Edirne’ye daha çabuk gidiyoruz. Ben bu camiye ilk defa gittim ve bu kadar muhteşem bir eser olabileceğini hiç ama hiç tahayyül etmemiştim. Öyle muhteşem, öyle güzel bir cami ki anlatamam sizlere. Hemen şunu belirteyim başka gideceğimiz, ziyaret edeceğimiz yerler de olduğundan “tekerlekli iskemle kullanan arkadaşlar için cami müsait mi acaba?” diye esaslı bir şekilde bakınamasam da caminin muhtelif alanlarında en az 4 veya 5 tane tekerlekli iskemle kullanan vatandaş gördüm. Ayrıca gördüğüm, dolaştığım yerler hep biz sakatlara ve tekerlekli iskemle kullanan arkadaşlarımıza uygun idi.
Caminin içi çok ferah ve çok büyük. Fil ayak usulü kolonlarda, havalandırma tertibatı olduğunu tahmin ettiğim bir düzenek var. Tuvaletler tertemiz ve her yerde, abdest alma yerlerinin şadırvana nazaran daha rahat olduğunu tahmin ediyorum. Çünkü çok az da olsa bir fark var. Ayrıca avluda büyük bir şadırvan da var tabii ki. Sakatlara mahsus tuvalet de var ama kapalı idi. Kapalı idi ama görevli oradaydı hemen gelip açmak istedi. Ben tuvaletin kapalı mı açık mı olduğunu kontrol etmek istediğimden açmasına gerek duymadım zira bol miktarda alafranga wc var. Adım başı her yerde asansör mevcut.
Caminin çok ama çok büyük, devasa bir avlusu var ki Çamlıca Tepesindeki Boğaz manzarasına beş çeker buradaki Boğaz manzarası. Mermer korkuluklara yaslanıp saatlerce o güzelim Boğaz manzarasını seyrediyor ve ayrılmak istemiyorsunuz. İsterseniz dürbünle de detaylı inceleyebilirsiniz Boğazımızı. Yan taraftaki ikinci büyük terasta bulunan musalla taşları dünya hayatının geçici bir oyun âlemi olduğunu tekrar hatırlatıyor hatırlamak isteyenlere. Diğer taraftaki güllerin ekili olduğu kocaman alan ve bahçedeki banklara oturup o güllerin mis kokusunu doya doya içinize çekin derim. Bahçenin az ilerisinde bir kafe var. Kahveyi Cam müzesinde içmeyi planladığımız için kafeye gitmedik, ancak gidenler sanırım bir yandan kahvelerini yudumluyorlar, bir yandan boğazı seyrediyorlar ve bir yandan de gül kokusunu doya doya içlerine çekiyorlardır. Caminin ilk bahsettiğim şadırvanın bulunduğu avlusunda bir de dini eşyalar satılan bir bölüm var. Seccade, tespih, Kur’an, kitap, takke vs vs. Bakın şu ana kadar sadece caminin bulunduğu zemin kattan bahsettim size. Asansöre bindiğinizde 0 numaralı kat. Bu kat yani cami, avlular, bahçe o kadar büyük ki insan sırf bu zemin katını gezerken yoruluyor.
Bir vesile ile öğrendik ki -3 katta bir de müze varmış. Gelmişken müzeyi de gezelim dedik. Müze parasız. Türk İslam eserleri Müzesi ve Kutsal Emanetler. Bu müzedeki güzelliği anlatamam sizlere. Tek kelime ile muhteşem eserler sergilenmekte. Sanki Topkapı Sarayı buraya taşınmış. Siz en iyisi müze ile ilgili bilgileri
https://www.iletisim.gov.tr/turkce/yerel_basin/detay/buyuk-camlica-camisi-kulliyesindeki-islam-medeniyetleri-muzesi-bugun-acilacak#:~:text=B%C3%BCy%C3%BCk%20%C3%87aml%C4%B1ca%20Camisi%20K%C3%BClliyesi'nde,ve%20Vak%C4%B1flar%20M%C3%BCzesi%20koleksiyonlar%C4%B1ndan%20se%C3%A7ilen
linkinden okuyun. Müze alanı da çok büyük, eee ne de olsa camiinin altı. Gez gez bitmiyor. Yorulursanız dinlenmek için bahçedeki kafeye çıkmanıza gerek yok, müze alanında da bir kafe var. Ayrıca burada hediyelik eşyalar da satılıyor. 100.000 liraya satılan Kur’an da var, 10.000 liraya satılan da, 3.500 liraya satılan da. Minik taşlı bir yüzük 2.800 lira. Eşinize, arkadaşınıza sürpriz yapmak çok zor. Fiyatları görünce bu bölgeden arkamıza bakmadan uzaklaştık.
Müzenin bulunduğu bu katta diyanetin veya vakfının bir yayınevi ile çok güzel hat ve sair tabloların satıldığı dükkân ile cam işleme atölyesi de mevcut. Hilye-i Şerifler 3.000 liraya da vardı, 6.500 liraya da. Çok güzellerdi aklım kaldı inanın. Katta daha dolaşılacak çok yerler vardı da artık diğerini nasip olursa bir başka zamana erteleyip rotayı ikinci istikamete çevirdik. Bu arada son olarak otopark alanından bahsedeyim. Çok büyük bir otopark alanı var altta. İki saate kadar ücretsiz yazıyor ama biz içeride iki buçuk saatten fazla kaldık ve çıkarken para ödemedik. Şayet aracınızı park ettiğiniz yeri iyice hafızanıza kazımaz, park alanındaki sayı ve harflere dikkat etmezseniz bizim gibi içeride deli gibi 15 dakika arabanızı ararsınız, haberiniz olsun.
Netice olarak;
Bu camiyi yapandan,
Yaptırandan,
Bu camiinin inşasında çalışan her işçi ve ustadan,
Bu caminin yapımına katkı sağlayandan,
Özetle bu camiinin yapımına maddi veya manevi olarak katkı verenden, destek sağlayandan Allah bir değil binlerce kere RAZI OLSUN.
İstanbul’da ikamet edip de bu camiyi henüz gezmemiş olan varsa ilk fırsatta gelip gezmelerini tavsiye ederim.
İnancı olmayan arkadaşlara da gelip görmelerini tavsiye ederim zira en azından avlusundan saatlerce beş kuruş para vermeden o güzelim Boğaz manzarasını temaşa ederler.
İkinci gezi rotamız Beykoz’da bulunan Cam ve Billur Müzesi. Müzeye giriş paralı ancak 65 yaş üstü parasız. Biz sakatlara da bedava olduğuna dair bir bilgiye rastlamadım ama bunu görevliye sormayı da unuttum. Hanım için 80 lira ödedik. Müzeye araba ile giriş en son saat 17’e kadar. Müze de saat 18’e kadar gezilebiliyor.
Müze ile ilgili detaylara
https://www.millisaraylar.gov.tr/Lokasyon/12/Beykoz-Cam-ve-Billur-Muzesi
linkinden ulaşabilirsiniz.
Eski medeniyetlerden günümüze kadar geçen sürede çeşitli cam eşyaların, çeşm-i bülbüllerin, vazoların ve aklınıza gelen gelmeyen tüm cam mamullerinin sergilendiği bir müze. Çok ama çok büyük yeşil alanında tavşanlar adeta sizinle konuşuyor, yanınıza geliyor, oynaşıyor ama elinize gelmiyor keratalar. Yeşillikler, ağaçlar, çimenler, tavşanlar inanın ruhunuzu ferahlatıyor. Yolunuz düşerse mutlaka buraya uğrayın. İşin berbat kısmı otoparkın paralı olması. 3 saate kadar 100 lira alıyorlar. İçeride bir de kafe var. Müzenin yeşil alanı kenarına da koymuşlar masa ve sandalyelerini. Bir fırın sütlaç, iki kahve ve bir su için 320 lira para ödedik. Kafenin olduğu yerde camdan mamul eşya satışı da yapıyorlar ama iki tane minik şekerlik sorduk birine 6,500 lira, diğerine ise 2,800 lira fiyat çektiler. Tertemiz bir mescidi ve abdest alma yeri var. Ancak abdest alma yerinde tekerlekli iskemle kullanan arkadaşlar zor abdest alır. Bu arada bu müze tamamen düz ayak. Merdiven filan yok. Bazı yerlerde çok hafif yüksektiler varsa da bunlar tekerlekli iskemle için problem teşkil etmez. Şunu net olarak söyleyebilirim ki burası, tekerlekli iskemle kullanan arkadaşların müze içinde ve dışında, bahçesinde çok rahat olarak gezebileceği nadir yerlerden birisidir.
Burada ve Çamlıca Camiindeki satış alanlarında alış veriş yapmak istiyorsanız yanınıza bol para almanız gerek. Ucuz mal yok.
Buradan çıktıktan sonra yine Beykoz ilçesinde bulunan Yuşa Hazretlerini ziyaret için yola koyulduk. Yolumuz üzerindeki Mecidiye Kasrı “önce bize gelin, bizi gezin” diye bizi çağırdı ancak zaman darlığından ötürü onu bir başka zamana bırakmak zorunda kaldık. Meşhur Beykoz Çayırının oradan başladık yukarlara doğru tırmanmaya ve Deniz Kuvvetleri (Sas ve Sat komandolarının eğitim merkezinin) üssünün yanından geçerek Yuşa Hazretlerine ulaştık. Eskiden Anadolu Feneri Köyüne ulaşmak için Deniz Kuvvetleri üssünün içinden geçmek zorunda idiniz. Girişte kimliğimizi bırakıp dönüşte geri alırdınız. Tabii bu arada üstünüz başınız aranırdı her giriş ve çıkışta. Sonradan yan tarafa şimdiki yol inşa edilince artık askeri alana girmiyorsunuz. Yuşa Hazretlerinin peygamber olup olmadığı kesin değildir, tıpkı Hz.Üzeyir ve Hz.Zülkarneyn gibi. Ancak Kur’an’da adı geçenler haricinde binlerce peygamberin gönderildiği düşünüldüğünde Yuşa Hazretlerinin de peygamber olma ihtimali çok kuvvetlidir. Hz.Yuşa’ya ait olduğ rivayet edilen mezar anormal uzunluktadır. TDV İslam Ansiklopedisine göre burası farklı bir makam-kabir niteliğindedir.
Yuşa Hazretleri ile ilgili TDV.nın İslam ansiklopedisinin ilgili sayfası
https://islamansiklopedisi.org.tr/yusa
linkinde,
Yine Yuşa Hazretleri ile ilgili Beykoz Belediyesinin bilgi sayfası da
https://www.beykoz.bel.tr/sayfa/4/54/yusa-tepesi
linkinde bulunmaktadır.
Yuşa Peygamberin bulunduğu yer İstanbul’un en yüksek tepesi olduğu için, ziyaretçilerin Boğazın son kısmına ilişkin çok güzel bir manzara seyretme imkânı var. Mescidin önündeki alandaki banklara oturup bu güzel manzarayı beş kuruş vermeden doya doya seyredebilirsiniz. Tekerlekli iskemle kullanan arkadaşlar Yuşa Hazretlerinin kabrinin bulunduğu alana rahatlıkla girebilirler, sıkıntı olmaz ancak kabir haricinde camiye girmek veya manzara için cami önündeki alana gitmek zor zira merdivenler var. Tuvalet işi de sıkıntılı. Eskiden arabaların park edildiği alan ile kabir /mescit arasında bir iki seyyar satıcı vardı. Şimdi oralar panayır alanı gibi olmuş. Hep aynı şeyleri satan dükkânlar yol boyu dizilmiş. Yani Pazar alanına dönmüş 80-100 metrelik yol. Yazık. Türbe, türbelikten çıkmak üzere.
Kabirdekinin Yuşa Peygamber olduğu inancı ile duamızı yaptık, Allah kabul buyursun inşallah) ve akşam namazımız da mescidinde eda ettikten sonra ver elini Kanlıca dedik.
Kanlıca, yoğurdu ile meşhur olan bir yer. Yoğurdunun da aslında hiçbir özelliği yok, sıradan bir yoğurt. Maksat deniz kenarında hoşça vakit geçirmek. Vapur iskelesinin yanındaki Meşhur Kanlıca Yoğurtçusuna gidip birer tost yedikten sonra üzerine de ufak yoğurdumuzu tatlı niyetine atıştırıp eve döndük geç saatte.
Akıllı cinsinden olan telefonum bozuk olduğundan akılsız olanı ile idare etmek zorundayım. Bu nedenle hiçbir yerde fotoğraf çekemedim. Bu sefer böyle oldu, Allah sağlık ve imkân verirse inşallah gelecek sefere bol resimli yazılar yollarım.
Sizlere de iyi gezmeler.
Tekrar ediyorum Çamlıca Camisini sakın ihmal etmeyin. Muhteşem bir eser.
Selametle
Hanım bir haftadan beri “Havalar güzelken Beykoz’a Cam ve Billur Müzesine gidelim diye başımın etini yiyor. Saat sabah 10,30 sularında yola koyulduk ama önce camiye gidelim istedim. Berbat bir trafik nedeniyle öğle ezanı bittikten sonra camiye varabildik. Yani Büyükçekmece’den Çamlıca 2,5 saat sürdü. Biz Büyükçekmece’den Edirne’ye daha çabuk gidiyoruz. Ben bu camiye ilk defa gittim ve bu kadar muhteşem bir eser olabileceğini hiç ama hiç tahayyül etmemiştim. Öyle muhteşem, öyle güzel bir cami ki anlatamam sizlere. Hemen şunu belirteyim başka gideceğimiz, ziyaret edeceğimiz yerler de olduğundan “tekerlekli iskemle kullanan arkadaşlar için cami müsait mi acaba?” diye esaslı bir şekilde bakınamasam da caminin muhtelif alanlarında en az 4 veya 5 tane tekerlekli iskemle kullanan vatandaş gördüm. Ayrıca gördüğüm, dolaştığım yerler hep biz sakatlara ve tekerlekli iskemle kullanan arkadaşlarımıza uygun idi.
Caminin içi çok ferah ve çok büyük. Fil ayak usulü kolonlarda, havalandırma tertibatı olduğunu tahmin ettiğim bir düzenek var. Tuvaletler tertemiz ve her yerde, abdest alma yerlerinin şadırvana nazaran daha rahat olduğunu tahmin ediyorum. Çünkü çok az da olsa bir fark var. Ayrıca avluda büyük bir şadırvan da var tabii ki. Sakatlara mahsus tuvalet de var ama kapalı idi. Kapalı idi ama görevli oradaydı hemen gelip açmak istedi. Ben tuvaletin kapalı mı açık mı olduğunu kontrol etmek istediğimden açmasına gerek duymadım zira bol miktarda alafranga wc var. Adım başı her yerde asansör mevcut.
Caminin çok ama çok büyük, devasa bir avlusu var ki Çamlıca Tepesindeki Boğaz manzarasına beş çeker buradaki Boğaz manzarası. Mermer korkuluklara yaslanıp saatlerce o güzelim Boğaz manzarasını seyrediyor ve ayrılmak istemiyorsunuz. İsterseniz dürbünle de detaylı inceleyebilirsiniz Boğazımızı. Yan taraftaki ikinci büyük terasta bulunan musalla taşları dünya hayatının geçici bir oyun âlemi olduğunu tekrar hatırlatıyor hatırlamak isteyenlere. Diğer taraftaki güllerin ekili olduğu kocaman alan ve bahçedeki banklara oturup o güllerin mis kokusunu doya doya içinize çekin derim. Bahçenin az ilerisinde bir kafe var. Kahveyi Cam müzesinde içmeyi planladığımız için kafeye gitmedik, ancak gidenler sanırım bir yandan kahvelerini yudumluyorlar, bir yandan boğazı seyrediyorlar ve bir yandan de gül kokusunu doya doya içlerine çekiyorlardır. Caminin ilk bahsettiğim şadırvanın bulunduğu avlusunda bir de dini eşyalar satılan bir bölüm var. Seccade, tespih, Kur’an, kitap, takke vs vs. Bakın şu ana kadar sadece caminin bulunduğu zemin kattan bahsettim size. Asansöre bindiğinizde 0 numaralı kat. Bu kat yani cami, avlular, bahçe o kadar büyük ki insan sırf bu zemin katını gezerken yoruluyor.
Bir vesile ile öğrendik ki -3 katta bir de müze varmış. Gelmişken müzeyi de gezelim dedik. Müze parasız. Türk İslam eserleri Müzesi ve Kutsal Emanetler. Bu müzedeki güzelliği anlatamam sizlere. Tek kelime ile muhteşem eserler sergilenmekte. Sanki Topkapı Sarayı buraya taşınmış. Siz en iyisi müze ile ilgili bilgileri
https://www.iletisim.gov.tr/turkce/yerel_basin/detay/buyuk-camlica-camisi-kulliyesindeki-islam-medeniyetleri-muzesi-bugun-acilacak#:~:text=B%C3%BCy%C3%BCk%20%C3%87aml%C4%B1ca%20Camisi%20K%C3%BClliyesi'nde,ve%20Vak%C4%B1flar%20M%C3%BCzesi%20koleksiyonlar%C4%B1ndan%20se%C3%A7ilen
linkinden okuyun. Müze alanı da çok büyük, eee ne de olsa camiinin altı. Gez gez bitmiyor. Yorulursanız dinlenmek için bahçedeki kafeye çıkmanıza gerek yok, müze alanında da bir kafe var. Ayrıca burada hediyelik eşyalar da satılıyor. 100.000 liraya satılan Kur’an da var, 10.000 liraya satılan da, 3.500 liraya satılan da. Minik taşlı bir yüzük 2.800 lira. Eşinize, arkadaşınıza sürpriz yapmak çok zor. Fiyatları görünce bu bölgeden arkamıza bakmadan uzaklaştık.
Müzenin bulunduğu bu katta diyanetin veya vakfının bir yayınevi ile çok güzel hat ve sair tabloların satıldığı dükkân ile cam işleme atölyesi de mevcut. Hilye-i Şerifler 3.000 liraya da vardı, 6.500 liraya da. Çok güzellerdi aklım kaldı inanın. Katta daha dolaşılacak çok yerler vardı da artık diğerini nasip olursa bir başka zamana erteleyip rotayı ikinci istikamete çevirdik. Bu arada son olarak otopark alanından bahsedeyim. Çok büyük bir otopark alanı var altta. İki saate kadar ücretsiz yazıyor ama biz içeride iki buçuk saatten fazla kaldık ve çıkarken para ödemedik. Şayet aracınızı park ettiğiniz yeri iyice hafızanıza kazımaz, park alanındaki sayı ve harflere dikkat etmezseniz bizim gibi içeride deli gibi 15 dakika arabanızı ararsınız, haberiniz olsun.
Netice olarak;
Bu camiyi yapandan,
Yaptırandan,
Bu camiinin inşasında çalışan her işçi ve ustadan,
Bu caminin yapımına katkı sağlayandan,
Özetle bu camiinin yapımına maddi veya manevi olarak katkı verenden, destek sağlayandan Allah bir değil binlerce kere RAZI OLSUN.
İstanbul’da ikamet edip de bu camiyi henüz gezmemiş olan varsa ilk fırsatta gelip gezmelerini tavsiye ederim.
İnancı olmayan arkadaşlara da gelip görmelerini tavsiye ederim zira en azından avlusundan saatlerce beş kuruş para vermeden o güzelim Boğaz manzarasını temaşa ederler.
İkinci gezi rotamız Beykoz’da bulunan Cam ve Billur Müzesi. Müzeye giriş paralı ancak 65 yaş üstü parasız. Biz sakatlara da bedava olduğuna dair bir bilgiye rastlamadım ama bunu görevliye sormayı da unuttum. Hanım için 80 lira ödedik. Müzeye araba ile giriş en son saat 17’e kadar. Müze de saat 18’e kadar gezilebiliyor.
Müze ile ilgili detaylara
https://www.millisaraylar.gov.tr/Lokasyon/12/Beykoz-Cam-ve-Billur-Muzesi
linkinden ulaşabilirsiniz.
Eski medeniyetlerden günümüze kadar geçen sürede çeşitli cam eşyaların, çeşm-i bülbüllerin, vazoların ve aklınıza gelen gelmeyen tüm cam mamullerinin sergilendiği bir müze. Çok ama çok büyük yeşil alanında tavşanlar adeta sizinle konuşuyor, yanınıza geliyor, oynaşıyor ama elinize gelmiyor keratalar. Yeşillikler, ağaçlar, çimenler, tavşanlar inanın ruhunuzu ferahlatıyor. Yolunuz düşerse mutlaka buraya uğrayın. İşin berbat kısmı otoparkın paralı olması. 3 saate kadar 100 lira alıyorlar. İçeride bir de kafe var. Müzenin yeşil alanı kenarına da koymuşlar masa ve sandalyelerini. Bir fırın sütlaç, iki kahve ve bir su için 320 lira para ödedik. Kafenin olduğu yerde camdan mamul eşya satışı da yapıyorlar ama iki tane minik şekerlik sorduk birine 6,500 lira, diğerine ise 2,800 lira fiyat çektiler. Tertemiz bir mescidi ve abdest alma yeri var. Ancak abdest alma yerinde tekerlekli iskemle kullanan arkadaşlar zor abdest alır. Bu arada bu müze tamamen düz ayak. Merdiven filan yok. Bazı yerlerde çok hafif yüksektiler varsa da bunlar tekerlekli iskemle için problem teşkil etmez. Şunu net olarak söyleyebilirim ki burası, tekerlekli iskemle kullanan arkadaşların müze içinde ve dışında, bahçesinde çok rahat olarak gezebileceği nadir yerlerden birisidir.
Burada ve Çamlıca Camiindeki satış alanlarında alış veriş yapmak istiyorsanız yanınıza bol para almanız gerek. Ucuz mal yok.
Buradan çıktıktan sonra yine Beykoz ilçesinde bulunan Yuşa Hazretlerini ziyaret için yola koyulduk. Yolumuz üzerindeki Mecidiye Kasrı “önce bize gelin, bizi gezin” diye bizi çağırdı ancak zaman darlığından ötürü onu bir başka zamana bırakmak zorunda kaldık. Meşhur Beykoz Çayırının oradan başladık yukarlara doğru tırmanmaya ve Deniz Kuvvetleri (Sas ve Sat komandolarının eğitim merkezinin) üssünün yanından geçerek Yuşa Hazretlerine ulaştık. Eskiden Anadolu Feneri Köyüne ulaşmak için Deniz Kuvvetleri üssünün içinden geçmek zorunda idiniz. Girişte kimliğimizi bırakıp dönüşte geri alırdınız. Tabii bu arada üstünüz başınız aranırdı her giriş ve çıkışta. Sonradan yan tarafa şimdiki yol inşa edilince artık askeri alana girmiyorsunuz. Yuşa Hazretlerinin peygamber olup olmadığı kesin değildir, tıpkı Hz.Üzeyir ve Hz.Zülkarneyn gibi. Ancak Kur’an’da adı geçenler haricinde binlerce peygamberin gönderildiği düşünüldüğünde Yuşa Hazretlerinin de peygamber olma ihtimali çok kuvvetlidir. Hz.Yuşa’ya ait olduğ rivayet edilen mezar anormal uzunluktadır. TDV İslam Ansiklopedisine göre burası farklı bir makam-kabir niteliğindedir.
Yuşa Hazretleri ile ilgili TDV.nın İslam ansiklopedisinin ilgili sayfası
https://islamansiklopedisi.org.tr/yusa
linkinde,
Yine Yuşa Hazretleri ile ilgili Beykoz Belediyesinin bilgi sayfası da
https://www.beykoz.bel.tr/sayfa/4/54/yusa-tepesi
linkinde bulunmaktadır.
Yuşa Peygamberin bulunduğu yer İstanbul’un en yüksek tepesi olduğu için, ziyaretçilerin Boğazın son kısmına ilişkin çok güzel bir manzara seyretme imkânı var. Mescidin önündeki alandaki banklara oturup bu güzel manzarayı beş kuruş vermeden doya doya seyredebilirsiniz. Tekerlekli iskemle kullanan arkadaşlar Yuşa Hazretlerinin kabrinin bulunduğu alana rahatlıkla girebilirler, sıkıntı olmaz ancak kabir haricinde camiye girmek veya manzara için cami önündeki alana gitmek zor zira merdivenler var. Tuvalet işi de sıkıntılı. Eskiden arabaların park edildiği alan ile kabir /mescit arasında bir iki seyyar satıcı vardı. Şimdi oralar panayır alanı gibi olmuş. Hep aynı şeyleri satan dükkânlar yol boyu dizilmiş. Yani Pazar alanına dönmüş 80-100 metrelik yol. Yazık. Türbe, türbelikten çıkmak üzere.
Kabirdekinin Yuşa Peygamber olduğu inancı ile duamızı yaptık, Allah kabul buyursun inşallah) ve akşam namazımız da mescidinde eda ettikten sonra ver elini Kanlıca dedik.
Kanlıca, yoğurdu ile meşhur olan bir yer. Yoğurdunun da aslında hiçbir özelliği yok, sıradan bir yoğurt. Maksat deniz kenarında hoşça vakit geçirmek. Vapur iskelesinin yanındaki Meşhur Kanlıca Yoğurtçusuna gidip birer tost yedikten sonra üzerine de ufak yoğurdumuzu tatlı niyetine atıştırıp eve döndük geç saatte.
Akıllı cinsinden olan telefonum bozuk olduğundan akılsız olanı ile idare etmek zorundayım. Bu nedenle hiçbir yerde fotoğraf çekemedim. Bu sefer böyle oldu, Allah sağlık ve imkân verirse inşallah gelecek sefere bol resimli yazılar yollarım.
Sizlere de iyi gezmeler.
Tekrar ediyorum Çamlıca Camisini sakın ihmal etmeyin. Muhteşem bir eser.
Selametle