Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Can Yücel

OturanBoğa

Yönetici
Üyelik
9 Ocak 2003
Konular
676
Mesajlar
58,529
Reaksiyonlar
941
[FONT=Trebuchet MS]Can Baba'yı çok çok çok severim. Her şiiri enfestir, ama bir kaç tanesi var ki... İşte onlardan bir kaçı[/FONT]

BAĞLANMAYACAKSIN

Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni, Senin o'nu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"O benim." diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir Şeylerin...
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, yada pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden,
Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem de
hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak..

***
Buluşmak Üzere

Diyelim yağmura tutuldun bir gün
Bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek
Öbür yanda güneş kendi keyfinde
Ne de olsa yaz yağmuru
Pırıl pırıl düşüyor damlalar
Eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
Dar attın kendini karşı evin sundurmasına
İşte o evin kapısında bulacaksın beni

Diyelim için çekti bir sabah vakti
Erkenceden denize gireyim dedin
Kulaç attıkça sen
Patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan
Ege denizi bu efendi deniz
Seslenmiyor
Derken bi de dibe dalayım diyorsun
İçine doğdu belki de
İşte çil çil koşuşan balıklar
Lapinalar gümüşler var ya
Eylim eylim salınan yosunlar
Onların arasında bulacaksın beni

Diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya
Çakmak çakmak gözleri
Meydan ya Taksim ya Beyazıt meydanı
Herkes orda sen de ordasın
Herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından
Yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim
Özgürlüğe mutluluğa doğru
Her işin başında sevgi diyor
Gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili
Bi de başını çeviriyorsun ki
Yanında ben varım

***
35. Damla


AÇÇ! AÇÇ! AÇÇ! diye haykırıyor yüzlerce mahkum.
Canımız yanmış gibi değil,
Canımız yana yana
Haykırıyoruz sahnedeki kadına:
AÇÇ! AÇÇ! AÇÇ!
Bir koçbaşı gibi zorluyor duvarları çığlığımız...
Açız çünkü,
Açız...
Hem sade
O kadına
Ve kadınlara değil,
Güneşe,
Yeşile,
Toprağa
Ve açık havaya açız,
Adam gibi çalışmaya,
İnsan gibi yaşamaya da açız...
Onun için de işte
Sahnedeki kadınla değil asıl,
Bu düzenin bazına asılıyoruz,
AÇÇ! AÇÇ! AÇÇ! diye haykırıyoruz.
Kilitleri aç!
Kelepçeleri aç!
Demir kapıları aç!
AÇÇ! AÇÇ! AÇÇ!
Açız çünkü,
Açız...
Hem sade
İçerde değil!
Güneşe,
Yeşile,
Toprağa,
Açık havaya,
Adam gibi çalışmaya,
İnsan gibi yaşamaya
Sade içerde değil,
Dışarda da açız...
Onun için de işte,
Sahnedeki kadına değil asıl,
Bu düzenin bazına asılıyoruz,
AÇÇ! AÇÇ! AÇÇ! diye haykırıyoruz.
Bize okul,
Bize yol,
Bize fabrika aç!
AÇÇ! AÇÇ! AÇÇ!
Yine de nazlanıyor sahnedeki rakkas...
Bu açmaza son çare,
Bi açık versin diye bakıyoruz,
Canımız yanmış gibi değil,
Canımız yana yana haykırıyoruz:
AÇAMAZ! AÇAMAZ! AÇAMAZ!..
Ama hala anlamıyor ki düzenbaz,
Gönül hoşluğuyla o açmazsa eğer,
Fırladığımız gibi bu TARİH denen sahneye,
AÇÇ! dediklerimizi biz
Kendi ellerimile açaca'az!.

CAN YÜCEL



can_yucel.jpg
 
Can Babanın, Bence En Baba Şiiri"
Yoktur daha ileri teşbih


EĞER


O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar
bırakılmasaydı eğer.

Dayanılması o kadar da zor değildir,
büyük ayrılıklar bile, en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer.

Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

Daha çabuk unutulurdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.

Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı
belki de,
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece
sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır
yaralamasaydı eğer.

Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.

Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.

O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.

Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipekten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir
ayrılık gizlendiğine
belki de, kartvizitinde "onca ayrılığın birinci
dereceden failidir"
denmeseydi eğer.

Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle
avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini
tutmak isterse...

Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu, kim
uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık
etmiş olmasalardı eğer!!

Can YÜCEL
 
OturanBoğa' Alıntı:
Can Baba'yı çok çok çok severim. Her şiiri enfestir, ama bir kaç tanesi var ki... İşte onlardan bir kaçı

Oy oy oy! Bu başlığı çok sevdim... :p :p Var mıdır, Can Baba gibisi? :wink: Bir kaç tane de benden..

....
Yaşamak istiyorum

Yaşamayı bu soğumuş cehennemde

Ölü bir dost gibi içim titreyerek değil sade,

Yaşamayı yaşamak istiyorum.

...

BİR SEN EKSİKTİN AYIŞIĞI


Bileklerimizi morartmış yeni Alman kelepçeleri,

Otobüsün kaloriferleri bozuldu Kaman'dan sonra

Sekiz saat oluyor karbonatlı bir çay bile içemedik,

Başımızda prensip sahibi bir başçavuş.

Niğde üzerinden Adana Cezaevine gidiyoruz...

Bir sen eksiktin ayışığı

Gümüş bir tüy dikmek için manzaraya!



Bir de çeviri şiirleri vardır ki, onlara da katmıştır ustalığını!


''İyi gözlemleyin bu insanların tutumlarını!

Yabancı gelmese de yadırgamaya bakın!

Böyle alışılmış diye yormayın iyiye!

Kural böyle diye kurulup oturmayın!

En yalınkat, en hurda olaylara değin

Gözaltında tutun her şeyi!

Düşünün ille de böyle mi olmalı diye,

Hele sıradan bir şeyse gördüğünüz

Büsbütün üstüne varın!

Bişey oldum-bittim böyle mi olmuş,

Öyle diye olağan saymayın onu!

Bu zamanda olağan şey mi olurmuş,

Bu düzenbaz düzeni, bu hesaplı çapul,

Bu ana-baba gününde!

İnsanlar insanlıktan çıkmış, üstüne kondurulmasın bi de

Böyle gelmiş bu, böyle gider diye!''

Bertolt BRECHT

(Can YÜCEL, Her Boydan Dünya Şiirinden Örnekler, Papirüs Yayınları)
 
Bende en çok sevdiğim bir çevirisini paylaşmak istedim.

66. Sonnet

Vazgeçtim bu dünyadan
Tek ölüm paklar beni
Değmez bu yangın yeri
Avuç açmaya değmez

Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz
Ezilmiş hor görülmüş el emeği göz nuru
Ödlekler geçmiş başa derken mertlik bozulmuş

Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen'e

Vazgeçtim bu dünyadan
Dünyamdan geçtim ama
Seni yalnız komak var
O koyuyor adama

(W.Shakespeare/Çeviren:Can yücel
 
Bu da benim en sevdiğim şiiri :)


Yalnızlığa dayanırım da,
bir başınalığa asla.
Yaşlanmak hoş değil duvarlara baka baka.
Bir dost göz arayışıyla.
Saat tıkırtısıyla...
Korkmam, geçinip gideriz biz mutluluğuyla,
Ama;
'Günün aydın, akşamın iyi olsun' diyen
biri olmalı
bir telefon sesi çalmalı arasıra da olsa
kulağımda.
Yoksa,
Zor degil, hiç zor değil, demli çayı bardakta karıştırıp,
bir başına yudumlamak doyasıya,
Ama:
'Çaya kaç şeker alırsın?'
Diye soran bir ses olmalı ya ara sıra...

CAN YÜCEL
 
Gerçekten çok güzel...İnsan büyük bir keyifle okuyor.
Bir tane de ben yazayım dedim CAN Baba dan ..)


Bİ DAMLACIK

Duru bir yeşildi ortalık
Akşam güneşi kırılmış bir mızrak boyu
Ve çocuk sesleriyle iniyordu ışık,
Ağlarda sanki dargın bir kılınç balığı
Pullarını döküyor üstüme
Bir sessizliği anlatmak için yazıldı bu şiir
Belki de anmak için
bi damlacık bir sessizliği

Can YÜCEL
 
En sevdiğim şiiri

HERŞEY SENDE GİZLİ

Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;

Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,

Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..

İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...

CAN YÜCEL
 
Yoksa,
Zor degil, hiç zor değil, demli çayı bardakta karıştırıp,
bir başına yudumlamak doyasıya,
Ama:
'Çaya kaç şeker alırsın?'
Diye soran bir ses olmalı ya ara sıra...



Var mı bundan güzeli...
Yağmur abla, senin aktardığın şiiri Ezginin Günlüğü grubu bestelemişti. Muhteşem bir bestedir...
 
OturanBoğa' Alıntı:
... Yağmur abla, senin aktardığın şiiri Ezginin Günlüğü grubu bestelemişti. Muhteşem bir bestedir...

Evet.. muhteşemdir..

Nereden aklıma getirdin?

Tek onu aldım winampa ve "repeating" yaptım. Bakalım kaç kere dinleyeceğim bu sefer?.. :eek:

mp3'leri de paylaşabilseydik ne güzel olurdu?

3 MB. isteyene göndereyim, diyeceğim ama e-mail'le olur mu bilemiyorum :?: Denemedim şimdiye kadar. :eek:
 
Kendi sesinden 35. Damla'yı dinlemenizi tavsiye ederim...
 
AKİS

Sen çaldıkça Teodorakis
Bir mor yağıyor üstüme...
Dudaklarım öpüşmekten mosmor...
Bir putum sanki ilahilerle
denize fırlatılmış
Ve bir deniz yağıyor üstüme
Bakma sen sevgili Teodorakis
Açgözlü güvercinlerin didiştiklerine!
Avluların o en çakırkeyiflisine
Mısır daneleri gibi serpilmişler ama
Mısır danesi değil ki bu adalar
Ne de biz güverciniz...

Sekerek o güneş güzeli çakılların üzerinden
Çıplak ayaklarımızın su sesleriyle
Birbirimize
Ve kendimize
Bilakis

Sen çaldıkça Teodorakis
Bir mor yağıyor üstüme


KAYIP ÇOCUK

Birden işitilmez olsun ayak seslerim;
Gölgem bir başka sokağa sapıversin;
Unutayım bir anda her şeyi,
Nerde oturduğumu,
Bir tuhaf adem olduğumu Can adında.
Aklım arayadursun başka kapılarda kısmetimi,
Ben, bilmediğim sokaklarda bir başıma;
Gönlüm öylesine geniş, öyle ferah,
İlk defa görmüş gibi dünyayı,
Bir şaşkınlık içinde, yeniden doğmuş gibi;
Hatırlamam artık değil mi, dostlar,
Hatırlamam artık garipliğimi?


Can YÜCEL




SEN SAĞ BEN SELÂMET


Kurtarıcılar kurtara kurtara
Kurtardılar Memleketi memleket olmaktan


Can YÜCEL
 
Can yücel sevenler için bir tavsiye benimkisi;

Yolu Datça'ya düşenler olursa, Datça yolu üzerinde sol taraftan bir sapak var. ESKİ DATÇA yazar üzerinde.
O sapaktan bi girin.girin de CAN BABA'nın kahvesinde bi soluklanın.O samimi ortamın keyfini çıkartın.
Hatta kahvenin bir bölümünde Can Baba köşesi var; ve Can Yücel'in yarım kalan şarabı...
Birçok fotoğraf,şiir ve enstantene duvarlarda.
Çok hoş bir mekan çoook
Israrla tavsiye ederim sevenlerine....

SAYGILARIMLA.....
 
şiirin adını unuttum ama şiiri unutmadım

çatal yüreğimle türkülü yollara
düştüm ki o kadar olur.
seke seke ben geldim
s.ke s.ke gidyorum.
 
Ritsos, şiirin adı "seke seke".
Can Baba son dizeyi hastalıktan (kanser) sonra değiştirmiş: S.ke s.ke yaşıyorum...)
 
Bir de Paul Eluard için yazılmış olan şiiri çok güzeldir

ANAYASASI İNSANIN

Kan yasası bu insanın:
Üzümden şarap yapacaksın
Çakmak taşından ateş
Ve öpücüklerden insan!

Can yasası bu insanın:
Savaşlara yoksulluklara
Ve binbir belaya karşın
İlle de yaşayacaksın!

Us yasası bu insanın:
Suyu şavka döndürüp
Düşü gerçeğe çevirip
Düşmanı dost kılacaksın!

Anayasası bu insanın
Emekleyen çocuktan
Uzayda koşana dek Yürürlükte her zaman

CAN YÜCEL
 
DEMİN

Kasvet,elinde bir paslı makas,
İstanbul un asma köprülerini kesti.
Sevdamızın ipinde cirit oynayan cambaz
Şimdi bir kör satırdır içimizde.
Ha düşer,
Ha düşer,
Ha düşer...
Başımızın üstünde demin gülüp duran gökyüzü
Yedekte bir salapurya şimdi

Can YÜCEL



KÜÇÜK KIZIM SU'YA

Bir derin uykudaydım ölümün içinden
Açtım ki gözlerimi
Bir suyun gölgesi gibi
Kendisi adeta bir suyun
Ayakucunda sen oturuyorsun

Şiir getirenlerin çok olsun çocuğum!

Can YÜCEL
 
Özledim Seni

Özleme Dair


Özledim seni...
Ayrılık yüreğimi karıncalandırıyor nicedir...
beynimi uyuşturuyor özlemin...
Çok sık birlikte olmasak bile benimle olduğunu bilmenin bunca zaman içimi
nasıl ısıttığını yeni yeni anlıyorum.
Yokluğun, hatırladıkça yüreğime saplanan bir sızı olmaktan çıkıp mütemadiyen
bir boşluğa Sabahları seni okşayarak başlamaları akşamları her işi bir
kenara koyup seninle başbaşa konuşmaları
özlüyorum; oynaşmalarımızı, yürüyüşlerimizi, sevimli haşarılığını, çocuksu
küskünlüğünü...
Nasıl da serttin başkalarına karşı beni savunurken; ve ne kadar yumuşak, bir
çift kısık gözle kendini, ellerimin okşayışına bırakırken.
Gitmeni asla istemediğim halde, buna mecbur olduğunu görmek ve sana bunları
söyleyemeden 'git artık' demek.
'Beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk kavuşacaksın mutluluğa' demek
sana ne de zor..
Seni görmemek ve belki yıllar sonra karşılaştığımızda bana bir yabancı gibi
bakmanı istemek senden...
yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek...

Can Yücel
 
SENİNLE OLMANIN EN GÜZEL YANI

Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun ?
Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek .
Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun ?
'' Seni seviyorum '' sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda
boş yere saatlerce havadan sudan söz etmek .

Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun ?
Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek birlikte ağlamak gülmek .
Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek .
Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun ?
Seni hiç tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak .
Senin yanında olan seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak .

Seninle olmanın en mutlu yani ne biliyor musun ?
Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan yana ...
Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte .
Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek ...
Aynı mekanlarda aynı yiyecekleri yemek .
Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun ?
Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak ...
Okuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni bulmak .

Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun ?
Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsiz duygularımı
umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek ...
Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak .
Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde .
Kanadıkça tuz yerine göz yaşlarımı basmak yüreğime .
Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun ?
Nereden bileceksin ?
Sen benimle hiç olmadın ki .
Olsaydın avuçlarım terlemezdi ...
Isırmazdım dilimin ucunu ...
Özlemezdim seni yanımdayken ...
Kıskanmazdım .
Korkmazdım yollarda yürümekten .
Islanmazdım yağmurlarda ...
Yıldızlara aya dert yanmaz böyle her şarkıda sarhoş olmazdım .
Korkmazdım seni kaybetmekten ayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize ...
Ve her kulaçta haykırırdım seni .
Ama sen hiç benimle olmadın ki ...
Ya aklın başka yerlerdeydi .
Ya yüreğin ...

Can yücel
 
Sevgi Duvarı

Sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
Kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
Dilimizde akşamdan kalma bir küfür
Salonlar piyasalar sanat sevicileri
Derdim günüm insan arasına çıkarmaktı seni
Yakanda bir amonyak çiçeği
Yalnızlığım benim sidikli kontesim
Ne kadar rezil olursak o kadar iyi

Kumkapı meyhanelerine dadandık
Önümüzde Altınbaş, Altın Zincir, fasulye pilakisi
Ardımızda görevliler, ekipler, Hızır Paşalar
Sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
Öyle sıcaktı ki çöpcülerin elleri
Çöpcülerin elleriyle okşardım seni
Yalnızlığım benim süpürge saçlım
Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi

Baktım gökte bir kırmızı bir uçak
Bol çelik bol yıldız bol insan
Bir gece Sevgi Duvarını aştık
Dustuğum yer öyle açık seçik ki
Başucumda bi sen varsın bi de evren
Saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
Yalnızlığım benim çoğul türkülerim
Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi


Can Yücel

BUDA BENDEN OLSUN CAN BABAMA
 
AY! AY! AY!

Şu gökteki ay var ya
Şu boktan şu yarım ay
Bakarsan bakarsan bakarsan
Bi tek sözüme bakıyor benim
dolunay olmak için

O bana bakıyor
Ben ona.
O bana bakıyor
Ben ona,
Hepimiz ama
Hepimiz
Hepimiz
Bakıyoruz hep birbirimize
bakıyoruz hep bakıyoruz
ADAM olmak için hep

Ay! Ay! Ay!

O bana bakıyor
Ben ona.
O bana bakıyor
Ben ona
Canım yanarcasına
Ne zaman
Ama ne zaman olacak bu iş?

Bakıyorum bakıyorum da aya
Bakıyorum da ayın ayaklarına
Yatırmışlar yine Ahmed�i falakaya

Can YÜCEL
 
ÖYLE Bİ...

Temiz gömlegimi giydim talimden sonra
Ayaklarini yikiyor cesme basinda erler
Iste sen öyle bir serindin
Tuzladan kaptilarla inerken sehre
Ne güzel sey sivil denmesi ciplaga
Ve gün-acik penceresinden meselerin
Yamacin kuyrusuna sokulmus mavi
Ufacik bi parca deniz gibiydin

Sipka biberleriyle konmus okulun camlarina
Arnavut Köyünün o muhacir günesi
Iste sen öyle bir cumartesiydin.
Sahanlikta saclarini tariyor kizlar
Raylar ondan böyle kivilcimlaniyor
Köseleri dönerken, önlükleri altindan
Dünyaya baslar gibi aybaslarinin kokusu
Kalkan al tramvaydin ergenlik duragimdan

Meyvahosun orda bir sabahci kahvesi
Gün agarmisti ama ben günaydin demedim
Iste sen öyle isikli bir yerdin.
Bilmiyordum hic burda bir firin oldugunnu
Diz çöktüm asfalta, baktim asagi, üüüü@üh!..
Isciler, atesler, ay çörekleri
Ve kilic gibiydi taze ekmek kokusu...
Dagittik evvel-allah yalnizliklari

Yasamak dügünse, sen orda gelindin
Seni soydum, Güler, dünyayi giyindim...


Can YÜCEL
 
BEN HAYATTA EN ÇOK BABAMI SEVDİM

Ben hayatta en çok babamı sevdim
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpı bacaklarıyla -ha düştü ha düşecek
Nasıl koşarsa ardından bir devin

O çapkın babamı ben öyle sevdim
Bilmezdi ki oturduğumuz semti
Geldi mi de gidici - hep , hep acele işi
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi
Atlastan bakardım nereye gitti
Öyle öyle ezber ettim gurbeti

Sevinçten uçardım hasta oldum mu,
Kırkı geçerse ateş, çağırırlar İstanbula
Bi helallaşmak ister elbet , diğmi oğluyla!
Tifoyken başardım bu aşk oynunu,
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu,

En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin,
Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
Açıldı nefesim, fikrim, canevim
Hayatta ben en çok babamı sevdim.

Can YÜCEL
 
Değişik

Başka türlü bir şey benim istediğim:
Ne ağaca benzer, ne de buluta.
Burası gibi değil gideceğim memleket
Denizi ayrı deniz,
Havası ayrı hava..

Bir başka yolculuk dalından düşmek yere
Yaşadığından uzun

Bir tatlı yolculuk dalından inmek yere
Ağacın yüksekliğince
Dalın yüksekliğince rüzgarda
ve bir yeni ömür
Vardığın çimen yeşilliğince

Nerde gördüklerim?
Nerde o beklediğim
Rengi başka
Tadı başka..

Can Yücel
 
SUDA

Bir çift yaprakmış dalında yumuşacık,
Tutmuşum tutmuşum ellerinden senin;
Düşmüşüz yavaşça bir sâkin derenin
İçindeymişik, yeşilmişik, sazmışık.

Balıklar gibiymiş, sessiz ve karanlık,
Yüzermiş saçların, yüzermiş nefesin;
Susarmışız öyle, bir sâkin derenin
İçindeymişik, yeşilmişik, sazmışık

CAN YÜCEL
 
Can Babanın Mal Varlığı

Geçen gün gazetede yayınlanmıştı , okumayanlar için buraya yazayım dedim .

"İşte Can Baba'nın mal beyanından önemli kalemler:

BİR: Avşa Adası'nda üç daire, dört üçgen, beş dikdörtgen.

İKİ: Gökyüzünde bi bulut.

ÜÇ: Bitlis'te beş minare.

DÖRT: Biri yazlık, biri kışlık iki platonik sevgili.

BEŞ: Büro mobilyası ve çelik kapı üreten bir fabrikanın öğle üzeri yaslanıp sigara içilen beyaz duvarı.

ALTI: Islıkla da çalınabilen dört anonim türkü.

YEDİ: Palandöken'de bir palan, iki döken.

SEKİZ: Kastamonu'da üç kasto.

DOKUZ: Biri İngilizce 6 adet küfür.

ON: Sevenlerin kalbinde kurulmuş bir taht.

ON BİR: Anne babadan kalma yarısı yaşanmış bir ömür."
 
Re: Can Babanın Mal Varlığı

bahadir4926' Alıntı:
Geçen gün gazetede yayınlanmıştı , okumayanlar için buraya yazayım dedim .

"İşte Can Baba'nın mal beyanından önemli kalemler:

..."

Aşağıdaki linkten de anlaşılacağı üzere, bu mal beyanının Can Yücel'e ait olmadığını, sadece üslubundan dolayı ona atfedildiğini düşünüyorum..

http://img68.exs.cx/img68/5200/malbeyan0mb.jpg
 
AŞK VE AYAKKABILAR

Bedenin yükünü ayaklar taşır, ruhun yükünü yürekler..

Bütün ağırlığınızı ve yorgunluğunuzu kaldıran ayaklarınız için rahatlığı ve şıklığı bir arada barındıran ayakkabıyı seçersiniz. İçinizin acılarını, sıkıntılarını, kırgınlıklarını ve hayallerini yüklenen yüreğiniz için de huzur verici ve "güzel" bir aşk ararsınız.

Zaten aşklar da ayakkabılar gibidir... Bazıları çamur yağmur, toz toprak kar buz gibi her türlü "kötü hava" koşullarına dayanıklıdır. Bazıları ise ummadığınız kadar kısa zamanda çabucak "yamrulur" ilk yağmurlu havada "altı açılır" veya güzel havalarda bile "iki günde bozulup" gider. Aşkları da ayakkabılar kadar "itinayla" seçmezseniz, tıpkı ayağınızda olduğu gibi yüreğinizde nasır oluşabilir.

Dar gelen bir ayakkabıyı sadece tarzını beğendiğiniz için "zamanla açılır" diyen satıcıya inanarak alırsanız, zaman içinde ayak kemiklerinizde "deformasyon" başlar. Ruhunuzu daraltan bir aşk için de yalnızca fiziksel beğeniye kapılıp "zamanla düzelir" diyenlere kanarsanız, yine zamanla içinizdeki olumlu duyguların "çarpıldığını" görebilirsiniz.
Aşık olabileceğiniz insan türü, tıpkı ayakkabılar kadar değişik stillerde, farklı kalitelerde ve sayısız "renktedir".... Aşkı bir çeşit serüven olarak "spor" gibi yaşayanlar, aynen "spor ayakkabı" gibi dikkat çekici ve rahat kişileri bulurlar. Tersine aşkta tutucu ve istikrarlı olmayı benimseyenler "klasik ayakkabı" gibi muhafazakar çizgiler taşıyanlara tutulurlar. Dekolte ayakkabılar gibi sadece cinsellik ve eglence zevkleriyle ateşlenen aşklar vardır. Bez "ayakkabılar gibi kısa ömürlü "tatil aşkları" ise hemen herkesin kişisel tarihinde mevcuttur. "Marka" ayakkabı alır gibi, sevgilinin kariyerine ve maddi durumuna "tutulan" aşıklar görürsünüz. Katı plastikten "yağmur çizmesi" edinir gibi mantık süzgecinden geçirip "işe yarar" biçimde yaşamak isteyenleri de bilirsiniz.

Ayrıca ne tuhaf ki, psikolojik testlerde "zaafı" olup evine sayısız çeşitte ayakkabılar yığan insanların aynı zamanda "değişik" türde aşklara da zaafı olduğu söylenir.

Evet, aşk "ayakkabıdır". Aynen ayakkabınıza bakım yapmayıp "hor" kullandığınız zaman kolayca eskittiğiniz gibi, aşkınıza da dikkatli davranmayıp özen göstermediğiniz zaman kısa sürede "eskitirsiniz". Ve nasıl ki "delik" bir ayakkabıyı tamir ettirdiğinizde yalnızca "bir miktar" ömrünü uzatmış olursanız; "delik" bir aşkı onarmaya kalkıştığınızda da "asla eskisi gibi olmayacaktır"!

CAN YÜCEL
 
SENİNLE YAŞLANMAK İSTİYORUM

Seneler geçsin, sen beni bil, ben seni bileyim istiyorum.
Benim olduğu kadar dostlarının, dostlarının olduğu kadar benim
ol istiyorum.
Nice sıkıntı ve zorluk yaşayıp anlatalım.
Yaşayalım ki, öğrenelim hayatı ve destek çıkmayı.
Birbirimizin omuzlarında ağlamalıyız.
Paylaşmalı ve beraber sıkılmalıyız.
Öyle ki, yalnız sıkılmak sıkmalı bizi.
Güzel günlerimizi, evimizde bir şişe şarap ve pijamalarımızla
kutlamalıyız.
Yada bazen dostlarla ucuz biralar içerek...
Böylece yaşamalıyız işte.


Sonra çocuğumuz olmalı,
Düşünsene senin ve benim olan bir canlı.
Geceleri ağladıkça sırayla susturmalıyız.
Sen arada mızıkçılık yapmalısın ve ben söylenerek almalıyım sıranı.
Yorgun olduğum için yemek yapmamalıyım, söylenerek yumurta kırmalısın.
Hava soğukken birbirimize sıkıca sarılıp yatmalıyız.
Zaman su gibi akıp giderken, herşey yaşanmış bir hayatımız olmalı.
Herşeye rağmen hiç bıkmamalıyız birbirimizden
Mutluda olsa, kötüde olsa, yaşadığımız günler bizim günlerimiz olmalı.
Saçlara düşünce aklar, yada gidince aklar, çocukları güvence
altına alıp gitmeli bu şehirden.
Kavgasız, her sabah cinayetle uyanılmayan, sessiz bir yere gitmeliyiz.

Geceleri balkonda denizi seyredip, sandalyelerimizde sallanmalıyız.
Eve gelip benden kahve istemelisin.
Çocuklar gelmeli ziyaretimize, geçmişteki hareketli
günlerimizi anımsamalıyız.
Ben, "Bey" demeliyim sana, sende "Hanım".

Öyle sevmelisin ki beni bu yazdıklarım korkutmamalı seni.
Tebessümler açtırmalı yüzünde.
Birgün bu hayatı bırakıp giderken, sadece mutluluk olmalı yüzümüzde.
Birbirimizi sevmenin gururu olmalı herşeyde...

Can Yücel
 
Üst Alt