Celal’in Penceresinden: 1993'te üniversite son sınıftayken Friedreich Ataksisi...
Celal’in Penceresinden
1973 Konya Ereğli doğumluyum. 1993'te üniversite son sınıftayken Friedreich Ataksisi (FA) teşhisi kondu. Sarhoş gibi dengesiz yürümeyle başlayan hastalığım, o günden bugüne sürekli ilerlemekte...
1998’ten beri onaltı yıldır (2014) tekerlekli sandalyedeyim. Hastalığımın ilk zamanlarında kabullenememe ve benzer nedenlerle çok stresli dönemler yaşadım
Önceden engellileri görürdüm fakat görmezden gelir geçerdim. Bu hastalığın bana verdiği derslerden biri de “Empati” yapmasını öğrenmemdir.
Hani Nasreddin hoca damdan düştüğünde başına toplananlar hekimi çağıralım deyince, “bana damdan düşen birini çağırın” dediği gibi, ben de şimdi tekerlekli sandalyedekilerin hislerini ve hallerini, sıkıntılarını anlıyorum. (Empati)
Ben engelli biriyle karşılaştığımda onun tuvaletini nasıl yaptığını, tekerlekli sandalyeden yatağa nasıl geçtiğini düşünürüm.
Hayatta en büyük nimetim, namazlarımda birinci duam annem ve babamdır. Benim belden aşağısı, hiç çalışmıyor. Hareket ettirilmem, bu yüzden çok zor. Ama, babam -Allah razı olsun- klozet üzerine bir vinç sistemi icat edince rahat ettik.
Engelliler işe yaramaz insanlar değillerdir. 1993’te hastalığımın teşhisini koyan doktor babama “hastalığın tedavisi yok, bu çocuk çalışamaz, götür evine yatsın”, demiş.
Babam, o doktoru dinlemedi. Rabbim nasip etti, özel şirkette işe girdim. Bilgisayarda tasarımcı olarak babamın yardımıyla, işe götürüp getirmesiyle 16 yıl çalıştım ve emekli oldum hamdolsun.
Trilyonlarca gezegenleri yaratan ve dünya dahil hepsini basket topu gibi döndüren Allah’ın elbette her şeye gücü yeter.
Engelli olmak haşa! Bir yaratılış hatası değil, dünyadaki bu imtihanın zor sorularından birisidir.
Ben, emekli olduktan sonra insanlara nasıl faydalı olabilirim sorusu ile dostum Efkan Vural hocamın ısrarlı teşvikiyle yazı yazmaya başladım. Hayatımı anlattığım bir kitap yazdım, basılmadı ama internetten yayınladım. Ve bir blog sayfası açtım, hala hayata dair yazılar yazıyorum.
Hayata dair yazılarımı ve hayat hikayemi anlattığım kitabı okumak isterseniz GOOGLE’da “celalin penceresinden” diye aratınca çıkan ilk sonuç blog sayfamdır.
Bir baba oğlunu sevdiğini söylerken “Aslan oğlum benim” deyip sırtına bir tokat indirir. Tedbirsizliğimizden değil de, Allah’tan takdiri ile gelen ve benim hastalığım gibi henüz tedavisi bulunmayan hastalıkları, Allah’ın bazı kullarına şevkat tokatı olarak değerlendiriyorum.
Engelli olmak bana Allah’ın bir hediyesidir.
Allah'ın milyonlar içinden seçip engellilik verdiği bizler, bu fırsatı iyi değerlendirmeliyiz. İsyan etmeyip ibadet ederek (Ben tekerlekli sandalyede teyemmümle namaz kılıyorum) sabır ve şükürle sevap kazanmalıyız. Yoksa -Allah korusun- kazanma yolunda kaybedenlerden olabiliriz.
Hastalık gafletten uyandırır
Hastalığıma hiç isyan etmedim fakat önceleri “Acaba neden Allah bana hastalık verdi?” diye çok düşünmüştüm. Ailede, hatta sülalede engelli biri yoktu.
Hidayetimle bu soru cevabını buldu. İlerleyen yazılarda hayatımdan kesitler ile hidayet yolculuğumu ara ara anlatacağım.
Çünkü Allah beni seviyor inşallah. Burası geçici bir imtihan yeri olduğu için dünyaya dalıp ahireti unutmamı istemiyor inşallah.
Engelli kardeşlerime sesleniyorum; Kısacık dünya hayatında rahat olmayabiliriz ama şükredin, sabredin. Sağlıklı bir insanın "Çok şükür Allah'ım" demesi ile özürlü bir insanın "Çok şükür Allah'ım" demesine Allah aynı sevabı vermez. Allah adildir.
Eğer isyan etmezsek, sabreder ve şükredersek, üstüne bir de ibadet yaparsak, katlamalı sevaplarımız sayesinde cennette çok yüksek makamlara ulaşacağız inşallah...
“Ey sağlıklı insanlar! Sizin sahip olduğunuz nimetleri hayallerinde yaşatanlar vardır.”
Herkes sahip olduğu nimetleri düşünsün lütfen...
Hadi şöyle bir içten gelerek ELHAMDÜLİLLAH çok şükür diyelim....
Celalcelik@gmail.com Ankara ( Konya-Ereğli )
Celal’in Penceresinden
1973 Konya Ereğli doğumluyum. 1993'te üniversite son sınıftayken Friedreich Ataksisi (FA) teşhisi kondu. Sarhoş gibi dengesiz yürümeyle başlayan hastalığım, o günden bugüne sürekli ilerlemekte...
1998’ten beri onaltı yıldır (2014) tekerlekli sandalyedeyim. Hastalığımın ilk zamanlarında kabullenememe ve benzer nedenlerle çok stresli dönemler yaşadım
Önceden engellileri görürdüm fakat görmezden gelir geçerdim. Bu hastalığın bana verdiği derslerden biri de “Empati” yapmasını öğrenmemdir.
Hani Nasreddin hoca damdan düştüğünde başına toplananlar hekimi çağıralım deyince, “bana damdan düşen birini çağırın” dediği gibi, ben de şimdi tekerlekli sandalyedekilerin hislerini ve hallerini, sıkıntılarını anlıyorum. (Empati)
Ben engelli biriyle karşılaştığımda onun tuvaletini nasıl yaptığını, tekerlekli sandalyeden yatağa nasıl geçtiğini düşünürüm.
Hayatta en büyük nimetim, namazlarımda birinci duam annem ve babamdır. Benim belden aşağısı, hiç çalışmıyor. Hareket ettirilmem, bu yüzden çok zor. Ama, babam -Allah razı olsun- klozet üzerine bir vinç sistemi icat edince rahat ettik.
Engelliler işe yaramaz insanlar değillerdir. 1993’te hastalığımın teşhisini koyan doktor babama “hastalığın tedavisi yok, bu çocuk çalışamaz, götür evine yatsın”, demiş.
Babam, o doktoru dinlemedi. Rabbim nasip etti, özel şirkette işe girdim. Bilgisayarda tasarımcı olarak babamın yardımıyla, işe götürüp getirmesiyle 16 yıl çalıştım ve emekli oldum hamdolsun.
Trilyonlarca gezegenleri yaratan ve dünya dahil hepsini basket topu gibi döndüren Allah’ın elbette her şeye gücü yeter.
Engelli olmak haşa! Bir yaratılış hatası değil, dünyadaki bu imtihanın zor sorularından birisidir.
Ben, emekli olduktan sonra insanlara nasıl faydalı olabilirim sorusu ile dostum Efkan Vural hocamın ısrarlı teşvikiyle yazı yazmaya başladım. Hayatımı anlattığım bir kitap yazdım, basılmadı ama internetten yayınladım. Ve bir blog sayfası açtım, hala hayata dair yazılar yazıyorum.
Hayata dair yazılarımı ve hayat hikayemi anlattığım kitabı okumak isterseniz GOOGLE’da “celalin penceresinden” diye aratınca çıkan ilk sonuç blog sayfamdır.
Bir baba oğlunu sevdiğini söylerken “Aslan oğlum benim” deyip sırtına bir tokat indirir. Tedbirsizliğimizden değil de, Allah’tan takdiri ile gelen ve benim hastalığım gibi henüz tedavisi bulunmayan hastalıkları, Allah’ın bazı kullarına şevkat tokatı olarak değerlendiriyorum.
Engelli olmak bana Allah’ın bir hediyesidir.
Allah'ın milyonlar içinden seçip engellilik verdiği bizler, bu fırsatı iyi değerlendirmeliyiz. İsyan etmeyip ibadet ederek (Ben tekerlekli sandalyede teyemmümle namaz kılıyorum) sabır ve şükürle sevap kazanmalıyız. Yoksa -Allah korusun- kazanma yolunda kaybedenlerden olabiliriz.
Hastalık gafletten uyandırır
Hastalığıma hiç isyan etmedim fakat önceleri “Acaba neden Allah bana hastalık verdi?” diye çok düşünmüştüm. Ailede, hatta sülalede engelli biri yoktu.
Hidayetimle bu soru cevabını buldu. İlerleyen yazılarda hayatımdan kesitler ile hidayet yolculuğumu ara ara anlatacağım.
Çünkü Allah beni seviyor inşallah. Burası geçici bir imtihan yeri olduğu için dünyaya dalıp ahireti unutmamı istemiyor inşallah.
Engelli kardeşlerime sesleniyorum; Kısacık dünya hayatında rahat olmayabiliriz ama şükredin, sabredin. Sağlıklı bir insanın "Çok şükür Allah'ım" demesi ile özürlü bir insanın "Çok şükür Allah'ım" demesine Allah aynı sevabı vermez. Allah adildir.
Eğer isyan etmezsek, sabreder ve şükredersek, üstüne bir de ibadet yaparsak, katlamalı sevaplarımız sayesinde cennette çok yüksek makamlara ulaşacağız inşallah...
“Ey sağlıklı insanlar! Sizin sahip olduğunuz nimetleri hayallerinde yaşatanlar vardır.”
Herkes sahip olduğu nimetleri düşünsün lütfen...
Hadi şöyle bir içten gelerek ELHAMDÜLİLLAH çok şükür diyelim....
Celalcelik@gmail.com Ankara ( Konya-Ereğli )