Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Dinçer Sezgin

öyküekin

Aktif Üye
Üyelik
22 Ağu 2009
Konular
57
Mesajlar
1,264
Reaksiyonlar
0


Bir Sevdanın Arka Bahçesi


çitlerin içinden
cıkıp geldin
sarıldım sımsıkı
en kadın harflerine

çitlerin içinden
yürüyüp geldin;
boyandım
baştan ayağa
nisan'lı gülüşlerine

çitlerin içinden
soyunup geldin
vuruldum
ansızın
teninin
çığlık rengindeki sessizliğine

sen bir çittin
kendi içinden
kopup geldin
çiçeklendim
gözlerinin
arka bahçelerinde

soyundum
giyinmeni bekliyorum
dünyanın
bütün alfabelerinde.
 
Yağmurla Geldim

su sızdı denize
bulutun gölgesi büyüdü
tenime yağmur değdi
ellerimi
en önce
sardunyalar beğendi

anamın
canını acıtmadan
geldim dünyaya

önce ezan-ı muhammedi
sonra
üç kez adımı söyledi biri
sessizce çizdim
gelecekteki bahçemi

babama
cephedeyken söylemişler
dünyaya geldiğimi
iki kurşun fazla
sıkmış havaya
sırrı çözüldü doğmanın
doğmak
ilk ayrılıkmış meğer
insan kısmı varolduğundan beri

doğduğumdan bu yana
sardunyalar
gizlice gül kokar
ah ah onlar
güllerin yoksul ikindisidir

sökülen yerlerime

daima

gül kokusuyla

dikişim

boşuna değildir


Dinçer SEZGİN
 
Bir Semaidir Sessizliğin

sarışın bir halının ucuna
siyah ipliklerle
mavi aşk öyküleri işleniyorsa hâlâ
niye yürünmesin sevdanın
iki yudum arasındaki
sessiz yogunluğuna

bu fesleğenin kokusunu
çin'e kadar götürebilirim
dudaklarını
çocukluğumun kırikindileriyle boyayabilirim
bir siyasinin elleriyle
dokunabilirim hercai düşlerine
ya da
ölene kadar nöbette kalabilirim
bakışlarının şiir dokuyan sessizliğinde

fesleğen kokusu kadar
mecburi düşler görebilirim
dirilebilirim avuçlarının
yağmur sonrası ıslaklığında
ama dur bir dakika
bir sümbül
galiba sardunyaya dönüşüyor
haziranlarının cam kenarlarında

bir semaidir sessizliğin
yankılanır uçarılığı
sigara tutan parmaklarının
çapkın duruşlarında
 
benim anayasam aşktır/ dinçer sezgin
20/1/2010

Buna bir kez daha inandım. Gerçekten aşksız, sevgisiz hiçbir şey olmuyor. Eğrileri de, doğruları da aşksız, sevgisiz yapmak olası değil. Hatta kavgaların bile temelinde aşkın ve sevginin var olduğunu sanıyorum. Hiç sevmediğiniz biriyle kavga edebilir misiniz?


Tanımadığınız, bilmediğiniz, yüreğinizde sevgisi olmayan biriyle ilgilenebilir misiniz? Onu eleştirir, onu dinler, onunla fikir alışverişine girebilir misiniz? Hiçbir zaman kavgadan yana olmadım. Hep barışın yanında olmaya çalıştım, barışı var edecek koşulları oluşturmak için uğraş verme yolunu seçtim. Ama kavgalarım olmadı mı? Oldu. Elbette bu kavgalar, vurdulu kırdılı, bıçaklı silahlı kavgalar, yani dövüşler değildi. Ama yaptığımız işin adı kavgaydı.


Şöyle bir düşünüyorum, bütün kavgalarımı, sevdiğim insanlarla yaptığımı görüyorum. Çünkü, kavga ettiğim insanlara değer verdiğimi, onların düşüncelerinin benim dünyamda daima önemi olduğunu, onların bana yönelttikleri eleştiriler üzerinde düşündüğümü, o eleştirileri kulak ardı etmediğimi söylüyor yüreğim. Biten arkadaşlıklarım, dostluklarım oldu.


'Unutmak istemeyerek unutmaya' çalıştığım ilişkilerim oldu. Ama 'gönül müzeme' kaldırdığım hiçbir anımın temelinde nefret olmadı. Zaten nefretin bile, sevgi ve aşkla ilişkisi olduğunu, sevgi ve aşk olmadan nefretin bile insanın yüreğinde yeri olabileceğini hiç düşünmedim.

Geçen haftaki 'gönül müzesi' adlı yazım üzerine sorulan sorular nedeniyle yazıyorum bunları. Neydi sorulan sorular? 'Gönül müzesine hep sevilenler mi kaldırılır?' sorusu, en çok sorulan soruydu. Yanıtım hep 'Evet' oldu. Çünkü müzeye kaldırmak, bitirmek anlamını içermiyor. Ayrıca nedir bitirmek? Bitti dediğiniz bir şey nerede bitiyor? Bitti denilen 'şey' olmamış gibi, yaşamınızda hiç yer almamış gibi, sizde hiç izi kalmamış gibi, yokmuş gibi bir 'şey' değil ki...


Yaşam sayfalarınızda yer almış, bulunduğu sayfadan sonraki sayfalara geçmiş, ne var ki süreç içinde devamlılığı kalmamış, bir sayfadan sonra tekrarı olmayan 'şey'ler kaldırılıyor müzeye. Müzeye kalkıyorlar, ama yaşam defterinizin geçmiş sayfalarında kendilerine ait olan varlıklarını sürdürüyorlar. O sayfaları koparıp atsanız bile, yok edemiyorsunuz onları. Koparıp attığınız o sayfalar yine yerlerinde duruyor. Düşünüyor ve soruyorum kendi kendime, yaşam sayfalarımda yer alan her şey, sevgi ve aşk olmasaydı, o sayfalara yazılabilir miydi?

Hayır yazılmazdı. Bunun için kişisel yasalarımın en başında, bir anayasa gibi sevgi ve aşk diyorum daima. Sevgi olmasa bir sardunya bile yetiştiremez insan. Bırakın yetiştirmeyi, sardunyaya su bile veremez. Bir karanfili koklayamaz. Bir ağaç dikemez. Günbatımının tadına varamaz. Şiir okuyamaz. Şairse şiir yazamaz. Yöneticiyse, yönetimi gerçekleştiremez. Bir şarkıyı duyumsayamaz. Yaşam savaşımını sürdüremez.


Daha önce de yazdım, öğretmen okulunun ilk sınıfında ve ilk edebiyat dersinde, 'Sevin arkadaşlar, sevin. Sevecek hiçbir şey bulamazsanız bir kediyi, bir köpeği sevin. Ama sevin' diyen edebiyat öğretmenimi unutamıyorum. Nâzım ustanın 'Âşık olmayan adamdan bir bok olmaz' deyişi de, hiç çıkmıyor usumdan. Yaratmanın ve üretmenin temelinde, yaşamı çoğullaştırmanın, varsıllaştırmanın her anında sevgi ve aşk, bir anayasa gibi 'ilk madde' değilse, bir anlamınız da yok demektir. Bu nedenle, kavga edebilmek için bile sevgi ve aşka gereksinim vardır diyorum.


Savaşım ve kavga kendinizi yarınlara taşımanın yollarından biridir. Yani kendinize duyduğunuz sevgi ve saygıyla, hatta aşkla doğrudan ilişkilidir. Kendimizle daima barışık olabilmek adına, sevgi ve aşk neden anayasamız olmasın ki?

Dinçer Sezgin/ Radikal 9 Şubat 2002
 
insanların sağlam basması için yere
inanırdı kunduralar üreten ellerine
çıplak ayaklar dolaşıyorsa şimdi yeryüzünde
herkes inanmalıdır bir emekçinin öldüğüne
 
Üst Alt