Herkeze merhaba.
Benim sakatlığım (veya sakatmıyım değilmiyim bilemiyorum ama kendimi sakatlanmış olarak görmekteyim...) 1990 yılında yapılan ameliyat ile başladı. Burunda kemik eğriliği vardı ve sinüzitten çok sıkıntı çekmekteydim. Gitmediğim doktor kalmadı ve hepsi de ameliyat dedi. Ameliyat için 18 yaşını doldurman gerek dendi. Biz de yaşımızı doldurunca ameliyat için gün aldık ve ''Mezbahaneye '' girdik kasplık koyun gibi. (SSK Dışkapı Hastanesi)
Dr araştırması yapmadık basit bir ameliyat diye. Özel muayeneyede gitmedik. Sırada hangi doktor var ise bekledik. Ameliyatı lokal anestezi ile yaptılar ama uyuşmadı. Ağzıma sert bir plastik tıkadılar, yüzüme bez örttüler ve çekiç murç sesleri altında bağıramadan acı içinde ameliyatı bitirdiler, odaya çıkarttılar. O gece kaldım hastanede ve sabah taburcu ettiler.
Taburcu oldum ama sabaha kadar hafif bir kanama sızıntı halinde boğazımdan aşağı akıp durmakta idi. Söylediğimde önemli değil deyip buruna biraz daha fitil soktular. Eve götürdü annem beni ve yattım. Ama sızıntı hiç geçmiyordu. Evde 2 gün yattım ama sızıntı geçmedi. 2. gün akşamı ağzımdan kan boşalmaya başladı. Kanama şiddetlenmiş ve rengim solup kaybolmuştu. Babamı uyandırdım babamın kucağında taksiye bindirildim sonrasını hatırlamıyorum. Çok kan kaybetmişim. Hastaneye gidene kadar ağzımdan 2-3 yoğurt kabı dolusu kan akmış... Acilde de olacak o ya beni ameliyat eden dr varmış nöbetçi... Hemen muayenenin ardından kızılaydan kan alınmış ve kan verilmiş. İşte benim sakatlık o andan itibaren başlıyor....
Odaya çıkarmışlar ama kanamayı bir türlü durduramamış doktorum benim... Kan örneği alıp benden 3 ayrı ambulans ile bir numunyi Gazi Ün. Hastanesine, bir numune İbnisina Hastanesine bir numune de Gata'ya tahlile gönderilmiş. Tahlillerin hepsi temiz gelince işin içinden çıkamayan acemi doktorum hocasını arıyor durumu anlatıyor. Bir ambulans ile hocası gece saat 3 de evinden alınıp hastaneye getiriliyor. Ve beni ilk muayenede pratisyen hekimi fırçalıyor. Hemen birşeyler yapıyo ve kanamayı durduruyo. Ana yüreği dayanır mı, doktorum dışarı çıktığı an kafaya çantayı geçiriveriyor, doktor güvenlik çağırıp anamı dışarı attırıyor. 2 gün daha yatıp taburcu oluyorum, ve iyileşiyorum sözde.
Aradan 1,5 sene geçiyor bir ziyaretden döner iken bir genç bana yaklaşıp polis kolejinin yurdu varmış nerede diye soruyor. Hayırdır dediğimde acil kana ihtiyacı olduğunu öğreniyorum ve diyorum ki ben vereyim...Hemen kızılay kan merkezine gidiyorum ve kanı veriyorum.
2 Hafta sonra kızılay kan merkezi yazı gönderiyor, vermiş olduğunuz kanda Hepatit B tespit edildi kontrol için tekrar gelin diye.... hemen koşturarak kan merkezine gidiyorum ve numune veriyorum 2 gün sonra da sonuç + çıkıyor. Hastaneye koşuyorum bu sefer, İbnisina'nın bir prof. özel muayenesine gidiyorum ve durumun ciddiyetini kavrıyorum.
Araştırmam neticesinde verilen kanın bozuk olduğunu, yurtdışından ithal edildiğini, ve toplatıldığını öğreniyorum. Hatta o yıllar basında da yansımıştı bu kanlardan 2 yaşında bir bebeğe de Aids bulaşmış ve çocuğu kurtaramamışlardı... Mahkemeye veriyorum hastaneyi ve mahkemede ne oluyor biliyor musunuz ; hastane kayıtlarında benimle ilgili ne ameliyat ne sonrası hiçbir kayıt bulunamıyor... Hepsi imha edilmiş... Delil yetersizliğinden dava düşüyor.
Şu an hala bu hastalığın sorunları ile uğraşmaktayım. 2002 yılında siroza çevirmek üzere idi son anda yırttım... 2003 yılında Bursa Uludağ Ün. Hastanesinden durumumu bildirir rapor istemiştim.. O zaman bana % 50 işgöremez raporu vermişlerdi. Ben korkumdan bu raporumu çalıştığım kuruma verememiştim. Fazla yorucu olmayan bir işim vardı ve yeni işe girmiş devlet memuru idim...İş akdin fesh olur diye korkutmuşlardı beni...
Bu süre zarfında Astım hastalığı ve Wilson isminde nadir görülen bir hastalığım daha olduğunu öğrendim. Astımı bilirsiniz de wilson nedir diyebilirsiniz... Kısaca anlatmak gerekir ise genlerden kaynaklanan bir hata sonucu gıdalar ile alınan Cu yani bakır vücutta işi bitince atılamıyor ve vücut bunu depoluyor... Bu da en çok karaciğerde, beyinde ve böbreklerde oluyor. Bu depolamanın önüne geçilmez ise bakır biriktiği yeri zehirleyip mahvediyor. Beyindeki hasarı Parkinson olarak ortaya çıkıyor. Karaciğerde siroz yada kanser olarak ortaya çıkıyor... Böbrekte de böbrek çürümesi yapıp diyalize mahkum ediyor... Şükür benimki erken teşhis olduğundan şu an oralara zarar vermiş değil...Ama ömür boyu ilaca mahkum etmiş durumda... Ve her 3 ayda bir de Dr kontrolüne.... Allah bu günlerimizi aratmasın...
Beden gerektiren işleri artık yapamıyorum... Astım için kortizon kullandım o da beni mahvetti... Ambulans ile az taşınmamıştım acillere... Kendi elimden gelen işlerimi (beden gücü isteyen) yapamıyorum ve bu da bana çok ağır geliyor... Yürüyüşe çıkamıyorum... Kırda bayırda dolaşamıyorum... Azıcık yorulsam ki çok çabuk yorulmaktayım, hemen yataklık hasta oluyorum... 3-5 gün yatmak zorunda kalıyorum...
Şimdi o raporu araştırmak için bu siteye üye oldum. Haklarım nedir ne yapabilirim diye...
Şimdi sizden bir yardım isteyeceğim: http://www.engelliler.biz/forum/sag...ik-astim-icin-hangi-oranda-rapor-verilir.html
Şimdiden herkeze teşekkürlerimi sunarım...
Bekir Akça
Benim sakatlığım (veya sakatmıyım değilmiyim bilemiyorum ama kendimi sakatlanmış olarak görmekteyim...) 1990 yılında yapılan ameliyat ile başladı. Burunda kemik eğriliği vardı ve sinüzitten çok sıkıntı çekmekteydim. Gitmediğim doktor kalmadı ve hepsi de ameliyat dedi. Ameliyat için 18 yaşını doldurman gerek dendi. Biz de yaşımızı doldurunca ameliyat için gün aldık ve ''Mezbahaneye '' girdik kasplık koyun gibi. (SSK Dışkapı Hastanesi)
Dr araştırması yapmadık basit bir ameliyat diye. Özel muayeneyede gitmedik. Sırada hangi doktor var ise bekledik. Ameliyatı lokal anestezi ile yaptılar ama uyuşmadı. Ağzıma sert bir plastik tıkadılar, yüzüme bez örttüler ve çekiç murç sesleri altında bağıramadan acı içinde ameliyatı bitirdiler, odaya çıkarttılar. O gece kaldım hastanede ve sabah taburcu ettiler.
Taburcu oldum ama sabaha kadar hafif bir kanama sızıntı halinde boğazımdan aşağı akıp durmakta idi. Söylediğimde önemli değil deyip buruna biraz daha fitil soktular. Eve götürdü annem beni ve yattım. Ama sızıntı hiç geçmiyordu. Evde 2 gün yattım ama sızıntı geçmedi. 2. gün akşamı ağzımdan kan boşalmaya başladı. Kanama şiddetlenmiş ve rengim solup kaybolmuştu. Babamı uyandırdım babamın kucağında taksiye bindirildim sonrasını hatırlamıyorum. Çok kan kaybetmişim. Hastaneye gidene kadar ağzımdan 2-3 yoğurt kabı dolusu kan akmış... Acilde de olacak o ya beni ameliyat eden dr varmış nöbetçi... Hemen muayenenin ardından kızılaydan kan alınmış ve kan verilmiş. İşte benim sakatlık o andan itibaren başlıyor....
Odaya çıkarmışlar ama kanamayı bir türlü durduramamış doktorum benim... Kan örneği alıp benden 3 ayrı ambulans ile bir numunyi Gazi Ün. Hastanesine, bir numune İbnisina Hastanesine bir numune de Gata'ya tahlile gönderilmiş. Tahlillerin hepsi temiz gelince işin içinden çıkamayan acemi doktorum hocasını arıyor durumu anlatıyor. Bir ambulans ile hocası gece saat 3 de evinden alınıp hastaneye getiriliyor. Ve beni ilk muayenede pratisyen hekimi fırçalıyor. Hemen birşeyler yapıyo ve kanamayı durduruyo. Ana yüreği dayanır mı, doktorum dışarı çıktığı an kafaya çantayı geçiriveriyor, doktor güvenlik çağırıp anamı dışarı attırıyor. 2 gün daha yatıp taburcu oluyorum, ve iyileşiyorum sözde.
Aradan 1,5 sene geçiyor bir ziyaretden döner iken bir genç bana yaklaşıp polis kolejinin yurdu varmış nerede diye soruyor. Hayırdır dediğimde acil kana ihtiyacı olduğunu öğreniyorum ve diyorum ki ben vereyim...Hemen kızılay kan merkezine gidiyorum ve kanı veriyorum.
2 Hafta sonra kızılay kan merkezi yazı gönderiyor, vermiş olduğunuz kanda Hepatit B tespit edildi kontrol için tekrar gelin diye.... hemen koşturarak kan merkezine gidiyorum ve numune veriyorum 2 gün sonra da sonuç + çıkıyor. Hastaneye koşuyorum bu sefer, İbnisina'nın bir prof. özel muayenesine gidiyorum ve durumun ciddiyetini kavrıyorum.
Araştırmam neticesinde verilen kanın bozuk olduğunu, yurtdışından ithal edildiğini, ve toplatıldığını öğreniyorum. Hatta o yıllar basında da yansımıştı bu kanlardan 2 yaşında bir bebeğe de Aids bulaşmış ve çocuğu kurtaramamışlardı... Mahkemeye veriyorum hastaneyi ve mahkemede ne oluyor biliyor musunuz ; hastane kayıtlarında benimle ilgili ne ameliyat ne sonrası hiçbir kayıt bulunamıyor... Hepsi imha edilmiş... Delil yetersizliğinden dava düşüyor.
Şu an hala bu hastalığın sorunları ile uğraşmaktayım. 2002 yılında siroza çevirmek üzere idi son anda yırttım... 2003 yılında Bursa Uludağ Ün. Hastanesinden durumumu bildirir rapor istemiştim.. O zaman bana % 50 işgöremez raporu vermişlerdi. Ben korkumdan bu raporumu çalıştığım kuruma verememiştim. Fazla yorucu olmayan bir işim vardı ve yeni işe girmiş devlet memuru idim...İş akdin fesh olur diye korkutmuşlardı beni...
Bu süre zarfında Astım hastalığı ve Wilson isminde nadir görülen bir hastalığım daha olduğunu öğrendim. Astımı bilirsiniz de wilson nedir diyebilirsiniz... Kısaca anlatmak gerekir ise genlerden kaynaklanan bir hata sonucu gıdalar ile alınan Cu yani bakır vücutta işi bitince atılamıyor ve vücut bunu depoluyor... Bu da en çok karaciğerde, beyinde ve böbreklerde oluyor. Bu depolamanın önüne geçilmez ise bakır biriktiği yeri zehirleyip mahvediyor. Beyindeki hasarı Parkinson olarak ortaya çıkıyor. Karaciğerde siroz yada kanser olarak ortaya çıkıyor... Böbrekte de böbrek çürümesi yapıp diyalize mahkum ediyor... Şükür benimki erken teşhis olduğundan şu an oralara zarar vermiş değil...Ama ömür boyu ilaca mahkum etmiş durumda... Ve her 3 ayda bir de Dr kontrolüne.... Allah bu günlerimizi aratmasın...
Beden gerektiren işleri artık yapamıyorum... Astım için kortizon kullandım o da beni mahvetti... Ambulans ile az taşınmamıştım acillere... Kendi elimden gelen işlerimi (beden gücü isteyen) yapamıyorum ve bu da bana çok ağır geliyor... Yürüyüşe çıkamıyorum... Kırda bayırda dolaşamıyorum... Azıcık yorulsam ki çok çabuk yorulmaktayım, hemen yataklık hasta oluyorum... 3-5 gün yatmak zorunda kalıyorum...
Şimdi o raporu araştırmak için bu siteye üye oldum. Haklarım nedir ne yapabilirim diye...
Şimdi sizden bir yardım isteyeceğim: http://www.engelliler.biz/forum/sag...ik-astim-icin-hangi-oranda-rapor-verilir.html
Şimdiden herkeze teşekkürlerimi sunarım...
Bekir Akça