Herkes hasta tarafından görüş ifade etmiş. Ben de fiilen doktorluğu bırakmış bir doktor olarak diğer taraftan bir bakış açısı ortaya koyayım. Öncelikle belirteyim ki çok uzun yıllardır hem hastanelerden, hem de doktorlardan uzakta bir yaşam sürüyorum. Yani kimseyi korumaya ihtiyacım yok.
İlkokul'dan sonra Türkiye'genelinde sadece 1 Anadolu lisesi olduğu dönemde anadolu lisesine başladım. 7 yıl ağır ing. müfredatla okulu bitirdikten sonra üniv. sınavında ilk 100'e girip Hacettepe İng. Tıp fak. başladım. Bir 7 dene de tıp fakültesi sürdü. Diğer okullarda okuyan arkadaşlarım güle oynaya okurken tek bir sınav için 1 koli dolusu ders notu okumak zorunda kaldığım dönemleri hatırlıyorum. 20 yaşımda saçlarım döküldü.
Üniv. bitince hem doktora programına başladım, hem de Hacettepe Acil serviste doktorluğa başladım. Acil serviste gün aşırı gece-gündüz 12 saat, yani haftada 60 saat çalıştım. Bu dönemde aldığım maaş haftada 25 saat çalışan bir öğretmenle aynı idi. Nöbet başına aldığım para ile sadece 1 tost ve çay alınabiliyordu ki cebimden harcadığım para bundan fazlaydı.
3 yıl boyunca bin türlü hasta ve hasta yakını ile karşılaştım. Bunlardan 20-30 tanesi tarafından çeşitli şekillerde saldırıya uğradım. Örneğin serum şişesini kırıp üstüme yürüyen oldu. Bu kişilerin çoğu ya aşırı alkollu, ya uyuşturucu almış, ya da başka psikolojik sorunları olan kişilerdi. Aynı serviste çalışan arkadaşlarımdan silah çekilenler de oldu. Defalarca soruşturmalara maruz kaldık. Savcılığa sevk edilip ifade vermek zorunda kalanlarımız oldu.
Acil serviste içtiğimiz çayı, isli bir çaydanlıkta kendi paramızla aldığımız çay ve şekerle yapıp içmek zorundaydık. O zamanlar cep telefonu olmadığı için bir başka hastaneyi aramak için dahi santralden hat istemek zorunda kalıyorduk. Tek bir ambulans ayarlamak için 1,5 saat telefon başında kaldığım nöbetler oldu. Hasta yoğunluğundan sedye üstünde hasta yatışı yaptığımız, 1 hafta boyunca sedyede takip ettiğimiz hastalar vardı. Umutsuz vaka diye kliniklerin yatırmadığı, ama gönderirsek öleceğini bildiğimiz hastalar elimize kaldı.
Benimle beraber mezun olan arkadaşlarımın tümü benzer şartlar altında kaldı. Kimi kliniklerde fıçı nöbeti tuttu, kimi Türkiye'nin en ücra köşelerine mecburi hizmete gönderilip yıllarca ailesinden, arkadaşlarından uzakta yaşamak zorunda kaldı. Bazı arkadaşlarımız yurtdışına gidip kendilerini kurtardı.
Ben 3,5 yıl sonunda hem ruh sağlığım, hem sosyal yaşamın açısından dayanılmaz hale geldiği için istifa ettim ve başka bir sektöre geçtim. Şu anda kimi doçent, kimi profesör olmuş arkadaşlarımdan hangisini görsem "sen kaçtın kurtuldun, en iyisini yaptın" diyor. Elbette pek çok kişiye göre belli bir noktaya gelmiş bir doktorun yaşam standartları oldukça yüksek gözükür. Ama bunun için ödenen bedeli pek çok kişi bilmez.
Bu alandan yıllarca uzak kalmış biri olarak, sağlık sisteminin eskiye göre daha iyi olduğunu düşünüyordum. Ama 4-5 ay önce bir böbrek taşı düşürdüğüm için Ankara'nın en büyük hastanelerinden birine gitmek zorunda kaldım. Ve meslekten biri olmama rağmen bana sunulan sağlık hizmeti yerlerde sürünüyordu. Çünkü, her ne kadar teknoloji ve imkanlar geliştiyse de zihniyet hala değişmediği için orada çalışan sağlık personelinin kendi kendine çözmesi gereken çok sayıda sorun olduğu gibi duruyordu. Yaklaşık yarım saat süren hastane maceram, kendi isteğimle hastaneden ayrılıp bir nöbetçi eczane bulup, kendi ilaçlarımı kendim alıp kendim kullanmamla sona erdi.
Uzun lafın kısası, bu sistemde hasta olmak da zor, doktor olmak da zor. Ama hem hasta, hem doktor olmak daha da zor.
Çoğu arkadaşımızda şöyle bir kanı var: Doktor için hastanın bir önemi yok... ölürse ölür, gibi... Ne yazık ki bu doğru değil! Bir doktor için hastasını kaybetmek bir yana, hastasına kalıcı bir zarar vermiş olmak dahi günlerce, aylarca sürecek bir vicdan azabıdır. Ancak, hata yapmak da insana mahsustur. Hiç bir doktor hatasız olamaz. Duygusuz olabilirler! Çünkü bu işin doğası duygusuz olmayı gerektirir. Dört bir yanınız bir kısmı umutsuz hasta ile çevriliyken, her gün bir kaç kişinin ölümünü görüyorken duygularınızla işinizi yapmaya devam edemezsiniz. Eğer duyguları işe karıştırırsanız yapmayın daha iyi. Bu nedenle mesleği bırakan veya tıbbın biyoloji, patoloji vs. gibi hastalarla ilgilenmeyen alanlarına geçen çok arkadaşım oldu.
Hastalar açısından şu bakış açısına hak veriyorum. Doktorlar hastalarını yeterince dinlemiyor, yeterince bilgilendirmiyor veya yeterince empati kurmuyor. Evet, bunlar doğru. Ama buna neden olan şey ülkemizdeki sağlık sistemi. Bir doktorun, hastanın tckimlik numarasıyla ne işi olabilir ki? Eğer sistem bundan doktoru sorumlu tutuyorsa doktor ne yapsın? Gelişmiş ülkelerde bu sorunlarla Sosyal Hizmet uzmanı denilen kişiler ilgilenir. Doktor hastanın güvencesi olup olmadığını bile bilmez, o kısmıyla hiç ilgilenmez.
Ülkemizde ise hasta olan Ahmet'in güvencesi olmadığı için abisi Mehmet'in kimlik kartıyla işlem yaparlar, hasta ölünce bu durum ortaya çıkar, doktoru yargılanır hapis cezası alır.
********************************************
Eski bir doktor öyküsü anlatmak istiyorum.. Eski zamanlarda Pariste bir doktorlar sokağı varmış. Bu sokaktaki evlerde doktorlar hasta bakarmış. Her doktor ölen her hastası için evin önüne bir fener asmak zorundaymış.
Ağır hastası olan birisi hastasını bu sokağa getirmiş. Bakmış başlardaki ünlü, tanınmış ve başarılı doktorların evlerinin önünde yüzlerce fener var. Sokak boyu yürümeye başlamış. Fenerler azalmış, azalmış, sokağın sonuna doğru bir evin önünde hiç fener yokmuş. Adam da "hah demiş, hastalarını hiç öldürmeyen bir doktor bulduk sonunda..." Hastasını doktora göstermiş. Doktor muayene edip ilaçlarını vermiş, hastayı göndermiş.
Ertesi gün hasta ölmüş. Hastanın yakını hemen doktorun yolunu tutmuş. Hışımla doktora "ünlü, başarılı doktorları geçtim, çok hastaları ölmüş diye sana geldim. Senin daha önce hiç bir hastan ölmemiş. Sana güvendim ama sen benim hastamın ölmesine yol açtın." demiş. Bunun üzerine doktor şöyle demiş: "O gördüğün doktorlar şimdiki başarılı, deneyimli hale gelene kadar çok hasta kaybettiler. Ama siz benim ilk hastamdınız."
Yani, her doktor hata yapabilir. Bunun bedeli hiç de az değildir. Bu hatalardan ders çıkartarak sağlık hizmetleri şimdiki haline ulaşabilmiştir. Ne yazık ki tıp, matematik veya fizik gibi somut bir bilim dalı değildir. Pek çok konuda deneme yanılma yoluyla mesafe kateder.
************************************************
Her neyse... Konu öyle dışarıdan göründüğü kadar basit bir konu değil. Sadece bunu yansıtmak istedim. Sağlık sisteminden bir hasta olarak ben de hoşnut değilim. Buradaki pek çok eleştiriye de hak veriyorum. Ama konuları yorumlarken tek taraftan değil, her iki taraftan da bakmakta fayda olduğu kanısındayım. Umarım bir nebze olsun bu bakış açısını yansıtabilmişimdir.