Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Dünyada ve Türkiye'de Sakat Hareketleri - Sakatlık ve Siyaset | Sibel Yardımcı

Sibel Yardımcı

Yeni Üye
Üyelik
17 Mar 2013
Konular
3
Mesajlar
10
Reaksiyonlar
0
Sakatlık ve Siyaset





Kaynak: Sibel Yardımcı, "Sakatlık ve Siyaset" Engellilik ve Ayrımcılık: Eğitimciler için Temel Metinler ve Örnek Dersler içinde, K. Çayır, M. Soran, M. Ergün (der.), İstanbul: Karekök Akademi, 2015. Erişim: http://secbir.org/images/2015/pdf/metin2.pdf


Özet
1960'lardan itibaren yükselen sakat siyaseti, sakatlığı tarihsel-toplumsal bir inşa olarak yeniden tanımlamaya, bu kapsamda 'sağlamcı' söylem ve pratiklerde yatan ayrımcılık biçimlerini görünür kılmaya çalışmıştır. Eldeki metinde, öncelikle sakat hareketinin, Amerika Birleşik Devletleri'nde ve İngiltere'de ortaya çıkışı ve gelişimi özetlenmektedir. Ardından bu gelişimin farklı coğrafyalarda farklı yollar izlediği belirtilmekte ve bu farklılığın nedenleri üzerinde durulmaktadır. Yine de bu farklı yolları birleştiren bir nokta vardır: Sakat hareketi hemen her ülkede hak temelli diğer hareketlere oranla daha zor örgütlenmekte, sesini daha zor duyurmaktadır. Metnin devamında bu durumun nedenleri ele alınmakta, son olarak da bölüm genelinde aktarılan gelişmelerin Türkiye'deki izdüşümü takip edilmektedir.

Giriş (1)

1960'larda başlayıp özellikle 1980'lerin başında ivme kazanan, modern sakatlık kurgusunun dayatma ve dışlamalarını hedef alan bir sakat hakları mücadelesinden söz etmek mümkündür. Bu mücadele,


  • Sakatlığı tarihsel-toplumsal bir inşa olarak yeniden tanımlamaya, bu kapsamda 'sağlamcı' söylem ve pratiklerde yatan ayrımcılık biçimlerini görünür kılmaya çalışmıştır;
  • Sakatların birçok açıdan güçsüz oldukları yönündeki algının sarsılmasını ve onların siyaseten aktif birer fail olarak tanınmalarını sağlamıştır. Böylece sakatlar adına sakat olmayan kişilerin konuşup karar vermesi yönündeki yaygın pratik de tartışmaya açılmıştır;
  • Genellikle erişimi zor kamusal alanlarda ortaya konan eylemlilikler, bizzat bu mekânlarda cisimleşmiş bulunan ayrımcılığı gözler önüne sermiş; böylece mekânın (özelde kentin) nasıl kurulup örgütlendiği üzerine mücadele, sakat hakları mücadelesinin temel eksenlerinden birini oluşturmuştur.

Bu mücadelenin en erken ve güçlü örneklerini Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve İngiltere'de görüyoruz. 1960'ların politik iklimi, ABD'de Vietnam Savaşı gazilerine ve Ed Roberts, Judith Heumann gibi bugün hareketin liderleri arasında anılan sakat üniversite öğrencilerine ilham vermiştir. İngiltere'de ise refah politikalarının sakatları dikkate alarak geliştirilmesini talep eden gruplar ortaya çıkmıştır [Disability Income Group (Sakatlık Gelir Grubu) gibi]. Bu kişiler ve gruplar taleplerini dile getirebilmek amacıyla gazetelere yazılar yazmışlar; yolları ve geçitleri kapatmak, kendilerini otobüslere zincirlemek gibi ses getirecek eylemler örgütlemişlerdir. Örneğin, 1997'de ADAPT [ Americans Disabled for Accessible Public Transit (Erişilebilir Toplu Taşıma İçin Amerikalı Sakatlar)] eylemcileri kendilerini tekerlekli sandalyelerinden atmış ve Beyaz Saray'a çıkan merdivenleri sürünerek tırmanmaya başlamışlardır. Aralarından 92 kişi gözaltına alınmıştır

______________________
ABD Sakat Hareketinin Doğuşu
Söz konusu harekette ilk adımlardan biri, 1960'lı yılların sonu ve 1970'lerin başında Kaliforniya'da atılır. Bu adımın atılmasını sağlayan, 14 yaşında geçirdiği çocuk felci nedeniyle tekerlekli sandalye kullanarak ve demirden bir akciğere bağlı olarak yaşamaya başlayan Ed Roberts'ın Berkeley Üniversitesi'nde okuma çabasıdır. Dönemin ruhundan, Amerika'daki kadın ve siyah hareketlerinden ilham alan Roberts ve arkadaşları, engelleri kaldırarak öncelikle üniversite çevresini, sonra da tüm kenti dönüştürmeye girişirler. Zamanla güçlenen ve politik açıdan aktif hâle gelen bu grup, bakım kurumları ve hastanelerden çıkmak, başkalarına bağımlı olmak yerine özerk bir yaşam kurmak isteyen sakatlar için ve onlar tarafından yönetilen Özerk Yaşam Merkezi'ni (Center for Independent Living) kurarlar. Kısa zamanda, tekerlekli sandalye tamirinden, kişisel bakıcı teminine, ev bulmaya, sakat sanatçıların eserlerini sergilemeye kadar farklı roller üstlenen bu merkezler, ülke çapına yayılır ve sakatların bakım kurumlarının dayattığı gündelik yaşam akışı yerine, yaşamlarını kendi tercihleri doğrultusunda kurabilmelerine, topluma katılabilmelerine yardımcı olur. (2)
______________________


Benzer eylemlilikler, İngiltere'de de sakatlık ve ayrımcılık eksenli araştırmalar yapılmasına, raporlar hazırlanmasına, yasal düzenlemeler getirilmesine ve erişimle ilgili çalışma gruplarının ve komitelerin kurulmasına yol açmıştır. (3-4) UPIAS'ın [Union of the Physically Impaired Against Segregation (Ayrıştırma Karşıtı Ortopedik Sakatlar Birliği)] 1975-1976 yıllarında tartışıp kaleme aldığı Fundamental Principles of Disability (Sakatlığın Temel İlkeleri) metni, 'engellerin' toplumsal/yapısal olduğunu ifade etmesi açısından büyük önem taşımaktadır. (5) UPIAS üyeleri de özellikle 1980'lerde kendilerini otobüslere zincirlemiş, geçitleri ve sokakları kapatarak ayrımcılığa dikkat çekmeye çalışmışlardır. (6)

Sakat hareketinin gelişimindeki ikinci önemli adımın 1981 yılında atıldığını söylemek mümkündür. Birleşmiş Milletler (BM) tarafından Uluslararası Engelliler Yılı (7) ilan edilen bu tarihin ardından sakatlıkla ilgili hak tartışmaları ve talepler dünyanın geri kalanında da ses getirmeye başlamıştır. Yine ABD ve İngiltere başta olmak üzere birçok yerde ayrımcılığı yasaklayan veya istihdam gibi konularda kotalar getiren yasalar ile yönetmelikler yürürlüğe girmiştir. ABD'de 1990'da yürürlüğe giren ADA [Americans with Disabilities Act (Amerikalı Sakatlar Yasası)] dünyada doğrudan sakatlık konusunda çıkarılan ilk yasa olması itibariyle dikkate değerdir.

Sakat Hareketinin Dünya Ölçeğinde Çeşitlenmesi

Ne var ki, sakatların hak mücadelesi, her yerde aynı şekilde ve aynı hızda ilerlememiştir. İçinde yer aldıkları ulusal ve yerel, sosyo-ekonomik ve kültürel koşullar, sakat örgütlenmelerinin farklı toplumlarda farklı yol haritaları izlemelerine, farklı tepkilerle karşılaşmalarına ve hak mücadelesinde farklı ölçüde ilerleme kaydetmelerine neden olmuştur. Bu anlamda belirleyici olan etmenler şöyle sıralanabilir:

- Otoriter, merkezi bir devletin varlığı,
- Devletin sosyal politikalar konusundaki tavrı,
- Yerel otoritelerin sahip oldukları yetkilerin kapsamı,
- Hak söylemli farklı toplumsal hareketlerin varlığı ve gücü,
- Sivil Toplum Kuruluşlarının (STK) örgütlenme biçimi ve finansal kaynakları,
- Sakatlık alanında çalışan STK'ların işbirliğine eğilimi,
- Toplumdaki genel sakatlık algısı; dinin ve medyanın bu algıdaki rolü,
- Sosyal hizmetlerin kapsamı ve temini konusunda aileye düşen rol,
- Sakatların sosyo-ekonomik koşulları, farklı sakat statüleri arasındaki hiyerarşik yapılanma,
- Bilgilenme ve erişimi kolaylaştıran teknolojik gelişmeler,
- Birleşmiş Milletler veya Avrupa Birliği gibi ulus-üstü kurumların bağlayıcı kararları.


Bu etmenlerin bir kısmı, hak temelli bir sakat hareketini mümkün kılarken diğerleri böyle bir oluşumu zorlaştırmıştır. Bu yazı kapsamında, farklı ülkeler ve çevrelerdeki sakat örgütlenmelerinin ve eylemliliklerinin detaylı bir analizini yapmak mümkün değildir. (8) Bununla birlikte iki temel tespit yapılabilir:
İlk olarak, aşağıda daha detaylı bir şekilde tartışılacağı gibi, Türkiye'de bu etmenler genellikle menfi yönde işlemiştir ve bu nedenle sakatlık alanında çalışan örgütler hak temelli bir yaklaşım geliştirmekte gecikmiş ve güçlük çekmişlerdir. İkinci olarak, sakat hareketinin, örneğin kadın veya sivil haklar mücadelelerine oranla hemen her ülkede zayıf kaldığı ifade edilmelidir. Bu zafiyetin altında ise sakatlığa özgü birtakım koşullar yatar. Bu koşullar beş başlık altında toplanabilir:

İlk olarak, sakatlık söz konusu olduğunda bir kimlikten veya kültürden ne oranda söz edilebileceği tartışmalı bir konudur. Sakatlık temelde olumsuz bir kategori sayıldığı için 'sakat kimliği' ile özdeşleşmek, örneğin etnik bir kimlikle özdeşleşmek kadar kolay değildir. (9) Veya etnik bir kimlik söz konusu olduğunda grubun üyelerini bir araya getirdiği düşünülen dil veya gelenek gibi ortak sembol ve pratikler bu örnekte bulunmaz (Aslında bazı sağır gruplar işaret dilinin ayrı bir dil olarak kabul edilmesi gerektiği iddiasında bulunmuştur; fakat bu durum fazlasıyla istisnaidir).

Bununla ilişkili ikinci etmen, sakat kişinin kendine yönelik algısıdır. Gündelik hayat akışındaki aksaklıkların nedenini bedeninde ve kendisinde gören birinin bu aksaklıkların giderilmesini toplumdan talep etmesi zordur. Özellikle tevekkülün vaaz edildiği toplumlarda, cezalandırılmış veya sınanıyor olduğunu düşünmek, birçok kişiyi daha iyi bir hayat yaşamayı bir hak olarak istemekten, dahası bunun için savaşmayı göze almaktan alıkoyar. Aynı şekilde, bu görüşleri paylaşan bir toplum da sakat bireyi ailesinin ve/veya doktorunun ellerine bırakmakta sorun görmeyecektir.

Üçüncü olarak, farklı sakatlıklara sahip kesimlerin ihtiyaç ve talepleri büyük oranda birbirinden farklıdır. Görme sorunları yaşayanlarla tekerlekli sandalyedeki kişilerin ya da küçük çaplı düzenlemelerle kendi başına yaşama ihtimali olan bireylerle sürekli bakım hizmeti alması gerekenlerin öncelikli talepleri aynı değildir. Bu da farklı sakatlıkları olan kesimlerin ortak bir paydada buluşmalarını geciktirmiştir. (10)

Aslında sakatlar, özellikle daha geleneksel toplumlarda, benzer taleplerle sokağa çıkan diğer gruplarla (örneğin, etnik haklar veya LGBTİ mücadeleleriyle) kıyaslandıklarında, toplumun genelinde kabul ve destek görme olasılığı görece yüksek bir kesimdir. Fakat tam da bu nedenle, bu talepler iane mantığı içinde dile veya yerine getirilmiştir. Herkesin eşit şekilde faydalanması gereken hizmetler, birilerinin ötekilere yardımı olarak örgütlenmiş; zaten eşitsiz bir ilişki içinde bulunan iki grup böylece bu eşitsizliği güçlendirecek şekilde yeniden karşılaşmıştır (belki de somut anlamıyla karşılaşmamışlardır bile; yardım bir dernek eliyle yaptırılabilir, biri aracılığıyla gönderilebilir). Özetle sakatlık karşısında gösterilen 'anlayış', çoğu zaman sakat mücadelesinin hak temelinde gelişmesinin önüne geçmiştir.

Son olarak, sakat hareketinin sesinin yeterince güçlü çıkmamasının ardında yatan bir diğer neden, sakatların örgütlenmesinde karşılaşılan zorluklardır. Eğitim imkânlarından çok az faydalanabilen, iş hayatına büyük oranda katılamayan, kent içinde ulaşımı zor, son olarak da politik bir aktör olarak hemen hiç değerlendirilmeyen bir kesimin örgütlenmesi kolay değildir. Bu anlamda, teknolojik gelişmenin ve internet kullanımının gerek güncel gelişmelere ve bilgiye erişimi kolaylaştırması gerek kent mekânında buluşamayan kişileri sanal bir mecrada buluşturabilmesi itibariyle sakat örgütlenmesini ve mücadelesini destekleyeceği söylenebilir.

[Makalenin devamı bir sonraki mesajda]




(1) Bu metni oluştururken, daha önce yazdığım veya katkıda bulunduğum çeşitli yazılardan yararlandım. Kimi kısımlarını neredeyse değiştirmeden, kimilerini ise değiştirerek yeniden kullandım. Söz konusu yazıların orijinalleri şu kaynaklarda yer almıştır: Yardımcı, Sibel. "Sakatlık ve Mekân İlişkisi Üzerine" Birgün Gazetesi, 5 Mayıs 2010. Erişim tarihi: 20 Temmuz 2015. Engelliler.Biz Platformu - Sakatlık ve Mekân İlişkisi Üzerine Bezmez, Dikmen ve Sibel Yardımcı "Kent Vatandaşlığı, Kent Hakkı ve Sakat Hakları" Kentsel Dönüşüm ve İnsan Hakları içinde, Kent ve İnsan Hakları Sempozyumu bildirileri, İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2013. Dikmen Bezmez'e beni sakatlık üzerine çalışmaya teşvik ettiği, ilgili çalışmaları birlikte yürüttüğümüz süreçteki iş ve yol arkadaşlığı ve birlikte yazdığımız yazıyı etraflıca kullanmama izin verdiği için kocaman bir teşekkür borçluyum. Burada doğrudan alıntılamadığım ama birçok noktada yararlandığım bir diğer metin Dikmen Bezmez ve Yıldırım Şentürk'le birlikte yürüttüğümüz, TÜBİTAK destekli "Engelli Hakları ve Kent Vatandaşlığı: İstanbul Özelinde Engelli Kişilerin Yaşamlarını şekillendiren Aktörler ve Dinamikler" başlıklı projenin yayımlanmamış sonuç raporudur (Proje Numarası: 109K074).
(2) Doris Fleischer ve Freida Zames. The Disability Rights Movement: From Charity to Confrontation, Philadelphia: Temple University Press, 2001.
(3) Rob Imrie. Disability and the City: International Perspectives, Londra: Paul Chapman, 1996. s.97-117.
(4) Colin Barnes ve Geof Mercer. Disability, Cambridge: Polity Press, 2003.
(5) Leanne Dowse. "Contesting Practices, Challenging Codes: Self Advocacy, Disability Politics and the Social Model"
Disability & Society, 16(1), 2001. s.123-141.
(6) Rob Imrie. Disability and the City: International Perspectives, Londra: Paul Chapman, 1996. s.146.
(7) Bu yıla yönelik yaygın adlandırmada 'engelli' ifadesi tercih edildiği için metinde bu kullanıma sadık kalıyorum.
(8) Örneğin, merkezi devletin güçlü olduğu ve patronaj ilişkileri geliştirdiği (İrlanda Cumhuriyeti örneğinde olduğu gibi); sosyal güvenlikle ilgili sorumlulukların geleneksel olarak aileler tarafından üstlenildiği (Japonya, Kuzey İrlanda, yine İrlanda Cumhuriyeti ve bazı Güney Afrika ülkeleri gibi); dinin sakatlığı bir çeşit 'sınanma' olarak kavramsallaştırdığı, tevekkülü vaazettiği (Türkiye gibi) veya sakat kişilerin sosyo-ekonomik değişkenler açısından çok daha dezavantajlı oldukları toplumlarda, sakatlık konusunda çalışan STK'ların hak temelli bir söylem geliştiremediklerini görüyoruz (Hayashi ve Okuhira 2001, Bezmez ve Yardımcı 2010, Kitchin ve Wilton 2003, Miles 1996, Morgan 1995). Yine sakatlar arasındaki enformel hiyerarşinin sakat örgütlenmelerini bir araya gelmekten alıkoyduğu (Kuzey İrlanda gibi) veya bu örgütlenmelerin fazlasıyla parçalanmış bir görüntü arz ettiği (Türkiye gibi) ülkelerde hak mücadelesinin sonuç almakta geciktiği; buna karşılık, sakat hakları alanında liderlik yapan, konfederatif yapıdaki güçlü bir örgütün olduğu ülkelerde (İngiltere gibi) sakatların seslerini daha iyi duyurabildikleri biliniyor (Morgan 1995, Dowse 2001, Bezmez ve Yardımcı 2010).
(9) Angharad Beckett. "Understanding Social Movements: Theorizing The Disability Movement in Conditions of Late Modernity" The Sociological Review, 54(4), 2006. s.734-752.
(10) MichaelMorgan."TheDisabilityMovementinNorthernIreland"Disability&Society,10(2),1995.s.233-235.
 
Türkiye'de Sakat Hareketi [SIZE=1](11)[/SIZE]

Daha önce ifade edildiği gibi, Türkiye'de hak temelli bir sakat hareketinin gelişimi hem geç hem de güç olmuştur. Bunun nedeni, yukarıda sıralanan etmenlerin hemen hepsinin, Türkiye'de menfi bir tablo çizmesidir. Bu tablonun ana hatlarını birkaç madde altında şöyle özetleyebiliriz:

Merkezi ve Yerel Yönetimler
Öncelikle merkezi devlet güçlü ve otoriterdir. Yerel yönetimlerin söz hakkı fazla değildir. Hem ideolojik hem de finansal açıdan büyük oranda merkezi yönetime (yani hükümete) tabi kalır; sakatlık ve erişim söz konusu olduğunda onun çizgisini izlerler (ki bu çizgi hemen her zaman tıbbi modeli ve iane mantığını takip etmiştir). Yerelde mahalleli, esnaf gibi doğrudan seçmenleri olan kesimler arasındaki çıkar çatışmalarında yaygın kanaat ve önyargıların önüne geçmekte gönülsüz, oy kaybetme ihtimali karşısında (örneğin, kaldırımı erişilebilir kılmak için kasalarını kaldırmak istemeyen bakkal karşısında) korkaktırlar. Bu koşullar yerel yönetimleri sakatlık (ve belki de diğer şeyler) söz konusu olduğunda, hak temelli ve ilerici bir siyaset izlemekten veya izleyen aktörleri desteklemekten alıkoyar.

Sosyal Politikalar
Yukarıda ifade edildiği gibi Türkiye'de devlet hemen her zaman sakatlığı tıbbi model çerçevesinde ele almış, bu alandaki düzenlemeleri de ayrımcılık karşıtı bir yaklaşımla değil, muhtaç kesimlere yardım çerçevesinde örgütlemiştir. Merkezi devlet yapısıyla birlikte Osmanlı'dan devralınan vakıf mantığı Cumhuriyet dönemi sosyal politikalarına da sirayet etmiş; tek parti döneminde bile bu alan, gönüllü çalışmalara ve CHP destekli sivil toplum kuruluşlarına emanet edilmiştir. (12) Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) döneminde sakatlık ekseninde birçok gelişme kaydedilmiş olsa da devletle bütünleşik STK uygulaması devam etmiştir (AKP milletvekili Lokman Ayva'nın -kendisi kördür- kurduğu Beyaz Ay Derneği veya Hayrünnisa Gül hamiliğinde yürütülen "Eğitim Her Engeli Aşar" kampanyasında olduğu gibi). Hatta neoliberal ekonomik politikalar ve kamusal harcamalardaki düşüş bu süreci tetiklemiş görünmektedir.

STK'ların Örgütlenme Biçimi
Türkçe'de STK başlığı altında toplanan kurumlar, ideolojileri ve işleyiş biçimleri itibariyle çok ve çeşitlidir. Sakatlık alanında çalışan örgütler söz konusu olduğunda da benzer bir durumla karşılaşırız. Bu alanda çalışan yüzlerce dernek, birkaç federasyon ve konfederasyon vardır (ki bu yapının kendisi dayanışmacı olmaktan ziyade rekabetçi ve kendi içinde hiyerarşik örgütlenmiş bir sivil toplum alanını işaret eder). Bu dernekler büyük oranda ya işlevsizdir ya da sakatlığın kişiyi yardıma muhtaç kılan bir felaket olduğu fikrini farklı şekillerde tekrar ederler ('Engellilere yardım' hedefiyle dergi satmak veya loto düzenlemek gibi). Kaynaklara erişim büyük oranda hükümete yakınlıkla el ele gittiği için, birçok STK, AKP döneminin sakatlık politikalarını doğrudan eleştirmekten imtina etmekte, eleştirenlerin bir kısmı ise teftiş veya benzeri uygulamalarla zor durumda bırakılmaktadır. Buradaki temel belirleyicilerden biri, elbette ki sakatların kendi kaderini tayin hakkının hâlâ fazla ciddiye alınmıyor olması, bu nedenle de sakatlıkla ilgili çalışan devlet kurumlarında da STK'larda da bizzat sakat kişilere karar mekanizmalarında çok az yer verilmesidir.

Türkiye'de Sakatlık
Türkiye sakatlığın çok ağır şekilde damgalandığı ülkelerden birisidir. Genel algı, sakatlığın büyük bir felaket, sakat kalmaktansa ölmenin yeğ olduğu yönündedir. Bu algı hem yazılı hem de görsel medya tarafından sayısız örnekte yeniden üretilmektedir. Bu noktadan hareketle sakat bir varoluşu olumlamak, sakat kimliğini sahiplenmek, sakatlığı merkeze alan bir siyaset yapmak imkânsız hâle gelmektedir. Keza sosyal politikalardaki zafiyet ve tercihler, ABD'de gelişen türde bir 'bağımsız yaşam' algısının Türkiye'de hemen hiç yeşerememiş olmasıyla sonuçlanmıştır. AKP'nin aileye ve kadına yönelik muhafazakâr politikalarının pekiştirdiği bu durum, sakat kişiyi tümüyle ailesinin -aslında en yakınındaki kadının- bakımına mecbur bırakmaktadır. Türkiye'de sakat kesimin içinde yaşadığı sosyo-ekonomik koşullar da (eğitim eksikliği, istihdam zorluğu, erişimin her anlamda imkânsız olması gibi) siyasi bir tavır geliştirme ihtimalini zayı atmaktadır.

Son Dönem Gelişmeler
Bütün bu olumsuzluklara rağmen, özellikle 1990'ların ikinci yarısından itibaren sakatlıkla ilgili tartışmaların siyasi gündemin en azından bir kısmını işgal etmeye başladığı söylenebilir. Bu dönüşümün iki ayağı vardır:

Bunların ilkini, büyük oranda devlet eliyle gerçekleştirilen yasal-kurumsal gelişmeler oluşturur. Bu gelişmeler bağlamında da iki süreçten söz etmek uygun olacaktır. Bu süreçler zaman itibariyle paralel, fakat sakatlığı kavramsallaştırmaları açısından hemen hemen karşıttır (ilki yardım, ikincisi hak temelli olmak üzere). Bunların ilki Recep Tayyip Erdoğan'ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığından itibaren ve daha sonra hükümetin sosyal politikasına sirayet etmek üzere, sakatlık meselesinin AKP çevresi tarafından bir sosyal yardım konusu edilmiş olmasıdır. Bu kapsamda anmaya değer iki önemli gelişme, 1997 yılında Başbakanlığa bağlı bir Özürlüler İdaresi Başkanlığı'nın (ÖZİDA) kurulmuş ve 2005 yılında ilk defa "Özürlüler Yasası" adıyla bilinen ve doğrudan bu meseleyi hedef alan bir yasal düzenlemeye gidilmiş olmasıdır (5378 sayılı Özürlüler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun). İkinci olarak, Birleşmiş Milletler (BM) veya Avrupa Birliği (AB) gibi ulus-üstü kurumların sakatların hak mücadelesi açısından olumlu ve bağlayıcı kararlarından söz etmek gerekmektedir. Gerek AB üyelik süreci kapsamında yapılan düzenlemeler gerekse BM Engelli Hakları Sözleşmesi'nin Türkiye tarafından kabulü bu anlamda dikkate değer gelişmeler olarak anılabilir.

1990'lı yıllardan bugüne izini sürebildiğimiz dönüşümün ikinci ayağını ise Engelliler.biz Platformu, Sakatlar Erişim Platformu, Engelli Hakları Atölyesi, "Okuluma Dokunma!" kampanyası gibi görece hak temelli birtakım formel ve/veya enformel girişim, örgütlenme, kampanya ve benzeri oluşumların ses getiren eylemleri oluşturmaktadır. Türkiye Sakatlar Derneği ve/veya Altı Nokta Vakfı/Derneği gibi tarihsel olarak muhalif, ancak kurumsal ölçekleri daha geniş, dolayısıyla işleyişleri daha hantal ve hiyerarşik, siyasi baskı ve müdahalelere daha açık kurumlara oranla bu örgütlenmeler, çok daha esnek bir yapı arz ederler. Genellikle belirli bir sorun etrafında örgütlenmiş ve onu takip etmişlerdir. Özellikle teknolojik gelişmelerin (bilgisayar ve internet kullanımı) bu grupların şekillenmesinde önemli bir etkisi olduğunu vurgulamak gerekir (bkz. aşağıda yer alan kutu). Bunların yanı sıra özellikle son yıllarda Toplumsal Haklar ve Araştırmalar Derneği'nin (TOHAD) hak temelli ve ayrımcılık karşıtı bir perspektifle hazırladığı araştırma ve raporlar dikkate değerdir.
___________________
Engelliler.biz Platformu: "Senin Bedenin, Sorun Etmeyi Bırak Artık!"
Engelliler.biz bu alandaki en kayda değer ve iyi örneklerden biri. Bugün yaklaşık 95 bini aşkın üyesi bulunan, 2003 yılından bu yana aktif, sanal bir platform (Engelliler.Biz Platformu - SENİN BEDENİN, SORUN ETMEYİ BIRAK ARTIK!). Her ay giriş yapan (birbirinden farklı) kişi sayısı bir milyonun üzerinde. Platformda sakatlıkla ilgili hemen her konuda yazılar, forumlar ve tartışmalar mevcut. Öncelikle bu yazı ve tartışmaların çok çeşitli olduğunu, bu anlamda sakatlığı basit bir sağlık-hastalık tartışması içinde ele almadıklarını söylemek önemli. Birkaç örnek vermek gerekirse; sitede, tekerlekli ve akülü sandalye kullanımı, sakat bakımında ailenin rolü, sakat çocuk doğurma-doğurmama tercihi, STK'lar ve hak mücadelesi, sakat kadın ve/veya anne olmak, istihdam imkânları, siyaset ve karar alma süreçlerine katılım, müzikte, sinemada, şiirde sakatlık gibi çok geniş bir yelpazede yazılar okumak mümkün. Bu anlamda ilgileri birbirinden çok farklı kişileri bir araya getirme imkânı olan bir mecradan söz ediyoruz. Fakat belki de daha önemlisi, fiziki mekânın fazlasıyla erişilmez, mücadeleleri sokakta sürdürmenin çok zor olduğu Türkiye gibi bir ülkede, bu kişileri haklarını arama ve üstelik birlikte arama konusunda teşvik ediyor Engelliler.biz. Türkiye'de hak temelli bir sakat hareketinin şekillenebilmesi için mücadele veren birçok isim burada yazıyor ve görüşlerini paylaşıyor. Referandum veya seçim zamanlarında ilgili partilerin sakatlık konusundaki yaklaşım ve önerileri, ilgili yasaların içerikleri bu tür bir perspektiften ele alınıyor. Hatta sakatların hak kayıpları karşısında, site üyelerinin hep birlikte geliştirdikleri protesto ve eylemler bile var (İlgililere binlerce e-posta göndererek SSK ve Bağ-Kur'un omurilik felçlilerini mağdur eden 'jelli sonda vermeme uygulaması'ndan vazgeçmesini sağlamış olmaları gibi). Site üyelerinin bugüne kadar verdikleri mücadelelere şu bağlantıdan bakılabilir: http://www.engelliler.biz/forum/gundem/
_____________________


Son olarak, bu kapsamda yukarıda anılan yasal-kuramsal gelişmeler açısından bazı gerilemeler olduğu da vurgulanabilir. Örneğin, geçen birkaç yıl içerisinde Başbakanlığa bağlı Özürlüler İdaresi Başkanlığı (ÖZİDA) yeniden Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı (ASPB) altında bir genel müdürlük hâline getirilmiştir (Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü). Yerel yönetimleri; tüm kamu binalarını, kamusal alanları ve toplu taşıma araçlarını 7 yıl içerisinde erişilebilir hâle getirmekle yükümlü kılan Özürlüler Yasası, ilgili sürenin dolmasına (7 Temmuz 2012) çok az zaman kala değiştirilmiş ve bu amaçla yerel yönetimlere 3 yıl ek süre tanınmıştır.
Sonuç olarak, tüm bu dönüşüm süreçleri dâhilinde görünen, yasalarla tanınan hakların pratik düzlemde verilmekten uzak olduğu; dolayısıyla sıralanan tüm gelişmelere rağmen, sakatların birçok alanda 'daha az eşit' vatandaşlar olarak yaşamaya devam ettikleridir.

Çerçeveden Taşanlar

Buradaki kısa tartışmadan da çıkarsanabileceği üzere, sakatlık odaklı çalışmalar ve bu konudaki kimlik ve hak mücadeleleri henüz yeni olmakla birlikte, birçok tartışmayı beraberinde getirme potansiyeline sahiptir. Bu noktada özellikle (sakat hareketine paralel olarak) ABD ve İngiltere'de ivme kazanan, Türkiye'de kısa bir süre önce tartışılmaya başlanan Sakatlık Çalışmaları alanı önemli bir imkân sunmaktadır. Bu çalışma alanı, sakatlık deneyimine, sakat kimliğine ve haklarına odaklansa da, disiplinlerarası bir yaklaşım geliştirerek, zamanla sosyal bilimlerdeki diğer kuram ve tartışmalardan da beslenerek zenginleşti (Marksist eleştiri, fenomenoloji, kadın araştırmaları, ırk çalışmaları, queer kuramı gibi). Bu kapsamda, sakatlık deneyiminin, sakat kimliğinin ve hak mücadelelerinin farklı toplumlarda nasıl bir karşılık bulduğuna dair detaylı çalışmalar yapıldı ve yapılıyor (ABD, İngiltere, İrlanda, Kanada, Avustralya ve Anglo-Sakson dünya dışında, Afrika'nın bazı bölgeleri ve Japonya gibi). Bu faktörlerin Türkiye'de nasıl işlediği ve Türkiye'deki sakat mücadelesinin nasıl şekillendiği de hâlen etraflıca ele alınması gereken bir konudur.

Yine Sakatlık Çalışmalarının disiplinlerarası eğilimi, sakatlığın tek başına bir durum/koşul/nitelik olarak ele alınmasının önüne geçmiştir. Belki şimdiye kadar sürdürülen tartışma açısından özellikle belirtilmesi gereken, normalliğin sadece sakatlık-sağlamlık eksenleri üzerinden tanımlanmadığı, bizzat sakatlık deneyiminin de sınıf, ırk ve cinsiyet gibi ayrışma eksenleriyle iç içe geçmiş bir şekilde kurulduğudur. Örneğin, daha açık bir ifadeyle, erkek bir sakat olmakla, kadın bir sakat olmak arasında veya beyaz bir sakat kadın olmakla siyah bir sakat kadın olmak arasında farklar vardır ve bu farklar sınıfsal konuma göre de değişir.
Genel olarak mekânın, özelde modern kentin erişim imkânları, hem sakatlık deneyimi hem de sakat mücadelesi açısından temel önemdedir. Teknolojik gelişmeler, bilgisayar ve internet kullanımı fiziki mekândan kaynaklanan kısıtlamaların bir kısmını aşmaya imkân tanısa da kentsel mekânı kullanma, onu erişilebilir kılacak şekilde dönüştürme, dönüştürülmesine katkıda bulunma ve bu yönde kararlar alınmasını sağlama hakkı, sakatlar açısından en temel haklar olarak kalmaktadır. Çünkü kentin/mekânın erişilebilirliği, aynı zamanda eğitim veya sağlık gibi hizmetlere erişim, istihdam veya rekreasyon alanlarına ulaşım ve siyasete daha aktif katılım demektir. Özellikle bu alanda teknik ilgi ve bilginin (tekerlekli sandalye kullanıcılarına uygun rampanın açısı gibi) ötesine geçen, mekânın toplumsal (ve ayrımcı) boyutunu dikkate alan araştırmalara ihtiyaç sürmektedir.
Teknolojinin sakatlık deneyimi üzerindeki etkisi de birçok tartışmayı beraberinde getirebilme potansiyeli taşımaktadır. Teknolojiyle birlikte erişimin neredeyse tümüyle ortadan kalkacağı varsayımı, birçok kuramcı tarafından şüpheyle karşılanmıştır. Buradaki temel soru, elbette, teknolojik imkânlara erişimin nasıl koşullanacağıdır. Teknoloji tartışmasından yola çıkan bir başka soru kümesi ise insan türünün ve bedeninin imkânlarına ve sınırlarına odaklanır; bu anlamda 'insan' kavramının radikal bir sorgusuna kapı aralar [protezle ilgili tartışmalarda veya siborg üzerine büyüyen literatürde (örneğin Haraway, 2010) olduğu gibi].



11. Burada topluca ifade ettiğim görüşlerin önemli bir kısmı şu metinde bulunabilir: Dikmen Bezmez ve Sibel Yardımcı. "Search of Disability Rights: Citizenship and Turkish Disability Organizations", Disability & Society, 254(5), 2010, s.603-615. Ayrıca dipnot 1'de referans verdiğim yazıların hemen hepsi Türkiye üzerine değerlendirmeler içeriyor.
12. Ayşe Buğra. Kapitalizm, Yoksulluk ve Türkiye'de Sosyal Politika, İstanbul: İletişim Yayınları, 2008.

KAYNAKÇA
 
Üst Alt