Güncel İçerik

Merhabalar

Engelli haklarına dair tüm içerikten üye olmaksızın yararlanabilirsiniz.

Soru sormak veya üyelere özel forumlarlardan ve özelliklerden yararlanabilmek içinse sitemize üye olmalısınız.

Teksan İnovatif Medikal: Engelliler, Engelli Çocuklar, Hasta ve Yaşlılar için emsalsiz ürünler

Emirhan Oğuz

sdsby

Üye
Üyelik
23 Tem 2009
Konular
4
Mesajlar
76
Reaksiyonlar
0
Yaşam Şuncağız Bir Şey İşte

Yaşam şuncağız bir şey işte
bir defter kalır gidenlerden
ayrı düştüklerimizden bir kitap
yıllar sonra aklına gelir de birden
bakarsın/kuytu dalında bir sayfanın
incecik izler vardır
diretmişliğimizden

Yaşam şuncağız bir şey işte
altı çizilmiştir kimi satırların
gelseydiniz, karışsaydı gözleriniz çayın buğusuna
böyle koymazdı tozutarak esmesi karın
okursun/için burkulur da biraz
derin gizler vardır
birikmiş eski mektupların

Yaşam şuncağız bir şey işte

bir dostun ölüm haberi gelir
bir ihzar müzekkeresi bir arama emri
sen bir ilmek daha arasın acının şiirine
duyarsın/biri sevdiğini öper son kez ağzından
sokaklar iz tarlası
adresin belirsizdir

Yaşam şuncağız bir şey işte

güneş fabrika duvarlarına düşünce
sessiz adımlarla yürür sabahı umut
karışsan yankıların bir ışık salkımında yitişinde
dinlersin/yazılmamış bir tarihin
yalın dipnotudur bunlar
yazılır günü gelince”
 
[FONT=Arial]Şu Ak Kağıt Şu Kara Kalem[/FONT]

Şairler size ben
hep kandan karanfillerden
söz ettimse bağışlayın
-ama ölenler vardı, usulca gün ışırken
ve rüzgarda sallanıyordu durmaksızın
karla ağırlaşmış bir selvi dalı

Kardeşler / size ben
yosun tutmuş bir demirden
söz ettimse anımsayın
-sokaklarınızda devriyeler gezerken
..........
..........

 
Giz

1

o'na
kara gül diyorsunuz dedi adam
o'na kara gül diyoruz
dedim

neden, diye sordu biri
karanlığın içinden
sustum
ateşten bir ırmak gibi etlerimden
damarlarıma akıyordu elektrik
(gülün adı bahara
kara gül o'nun saçlarına yaraşır… diye düşündüm)

sen bilmiyorsan
bilen birini söyle
dedi adam

hücrelerim dikenli tel yumakları gibi
savruluyordu kasıklarımla beynim arasında
(o'na kara gül diyenler
her çiçeğe yeni bir ad yaraştıranlardır… diye düşündüm)

küçük bir şey
boşuna diretiyorsun
dedi adam

kavurgan bir asid gibi kendi gözeneklerini
kemiriyordu şakaklarımdan sızan ter
(küçük bir şey değil
o'na seviyorum demek gibi bir şey… diye düşündüm)

2

o'na neden kara gül diyorsun
dedi adam
o'na neden kara gül dediğimi, biliyorum
dedim
zehir, asid ve diken
aynı yollardan geri dönerek
bir an için çekildiler gövdemden
(soluklandım: meraktalar
bir çiçeği yolmanın sevincine hazırlanıyorlar... diye düşündüm)

o'na neden kara gül dediğimi, o'nu ilk öptüğüm gün
rüzgâra söylemiştim, rüzgâr biliyor
dedim

telâşla.bir koşu seğirttiler
(gecenin şahdamarına durma kan taşıyorlardı
bir yerlerden. iğrençti iğrençtiler. gözleri kara
çaputlarla bağlanarak bir buzlar ve bakır teller
magmasına sürülmeliydi yaşam… ki sadece yolunmak
için var olsun çiçekler, koklayanlar lanetlensin!)

rüzgâra söylemiştim, rüzgâr biliyor
dedim

koştular rüzgârı yakalamaya gittiler
zincir
kelepçe
tüfek
şair değildi hiç biri
elleri boş döndüler[SIZE=3]
[/SIZE]
 
Tahliye

Martılar çığlıklarla geçtiler
bunlar ritsos’un - martıları dedim
hayır, bunlar benim martılarım-dedi


Bir dost şubat’ta çıkacakmış - dedim: anımsadın mı, hani her kuşun
kurşunların erişemediği gizli bir ufku vardır diyen...
Anımsadım-dedi: elleri midye kesiği, ayak bileklerinde mavi diken
ve saçlarında yosun lifleri vardı; dizkapağında, soğuyan kurşun


Nasıldır içerden çıkmak – dedim: ilk adımın kara değmesi
toprak çok mu farklıdır eskisinden, nasıldır rüzgârın sesi...
İncecik bir kar tanesinin karanlıkta ışımasına benzer – dedi
sevgisizliğe karşı direnebilmektir yaşamın öz türkçesi


Çok sürmez, sen de gideceksin – dedim: kente kar düşerken, akşam üzeri belki
defterde yarım kalır şiirin; bir de pencerede, yaz’dır kuruyan kayısı çekirdeği...
Gideceğim – dedi: evet, belki karlı bir gün, gelip son kez mazgaldan
elini sıkacağım, gözlerimde kardeşliğin dil vermez lehçesi


O zaman hoşçakal-dedim: unutma, hava kararırken seninle bir gün
kızıl saçlı bir çocuğun martılarından söz ettiğimizi...
Demirörgünün üstünde gökkafes; unutmam onlar ordalar-dedi
dostlar göz erimi uzakta, emek kendi yurdunda sürgün


Martılar çığlıklarla geçtiler
bunlar kimin martıları – dedim
bunlar senin martıların – dedi
 
Şu Ak Kağıt Şu Kara Kalem

Şairler size ben
hep kandan karanfillerden
söz ettimse bağışlayın
-ama ölenler vardı, usulca gün ışırken
ve rüzgarda sallanıyordu durmaksızın
karla ağırlaşmış bir selvi dalı

Kardeşler / size ben
yosun tutmuş bir demirden
söz ettimse anımsayın
-sokaklarınızda devriyeler gezerken
birileri vardı alnını ayaza yaslayıp
susturulduğunuz türküleri söyleyen

Çocuklar / size ben
kuş ıslığı uykunuzda kara düşlerden
söz ettimse kınamayın
-ne bir şeytan uçurtmasıydı haşarı şaşkın
ne de benekli bir balonu uçuruyordu dünya
insanlar ölüyordu, barışı düşünürken

Anneler / size ben
acıdan özlemlerden
söz ettimse bağışlayın
-ellerinizin izi tel örgüye sinerken
ıslanmış mendilini ısırıyordu bir kadın
ülkemin yüzü geçiyordu gözlerinizden

Şu ak kağıt şu kara kalem
unutmaz belleği, yaşadığımız tanıklığın
yazıtsız gömüt taşı, bir pusula, bir teşhis tutanağı
yazılmamış şeyler vardır/ben
acıyla eğileceğim yüzünüze

susmayın
 
NEHİR

ateşi çalmaya gittim promete'nin dağlara zincirli bileklerinden
geçip buzakesmiş yanardağ ağızlarında uğuldayan rüzgar mızraklarından
geçip ateşalmış buzul ırmaklarındaki ince su damarlarından
ateşi çalmaya gittim ikarus'un yanık kanatlarını ahi evran çeliğiyle sararak
geçip spartacus'un bir dağ yamacında gömülü duran kılıç ışıltısından
geçip bedreddin'in sıska bir söğüt dalında ıslanan rahlesinden
ateşi çalmaya gittim tanrıların yıldırımlarını çelimsiz ellerimle yararak

ateşi çalmaya gittim
ve yenildim, ricat yollarından geri çekiliyorum bayraklarımı toplayarak

gecede yıldız var ve ay öksüz bir şarkıcıdır uzun yoldan gelmişim

(...)

uzun yoldan geliyorum kulaklarım çınlıyor vur emriyle arandım
san pus içinde bir çığlıktım aradım kendi yankımı ateş aylalarında
ham bir çağlayı ısırmak gibi birşeydi ertledim gencömrümün kırık aşklarını
sormadım neydi beni savuran o çağ yangınınlarının gizemli burgacına
bıraktım çocuk ellerimi dereotlarının gölgesinde yılları ışık hızıyla aktım
ve işledim geçtiğim bıçak yollarındaki çiçek harmanını belleğimin kurşuni fanusuna
uzun yoldan geliyorumkulaklarım çınlıyor vur emriyle arandım

gecede ateş aylası var ve ay değirmi bir bıçaktır ölüm yollarında

(...)

bu şarkıyı ancak bir kız
ölen sevgilisi için söyleyebilir... manos'un o mavi ölüm ağıdı
ve celia sanchez ve angela davis ve adlarını bilmediğimiz
gelip duruyor kavgamızın en güzel kızları belleğimin direnen burcuna
gelip duruyor ve serpiyorlar senin
sirra maestra gibi melez
ölüm gülümseyişine... che guevara

haziran'da ölür ateş hırsızları... ve onların ölümü
mavi bir ölümdür diranç şarkılarında

(...)

ve ağlamak kır rüzgarlarını duymaktır havada yağmur sesi var

(...)

ateşi çalmaya gittim abdal pir sultan'ın kanşafaklara mühürlü türküsünden
geçip tuz bağlamış ırmak boylarında hışırdayan kavak yellerinden
geçip çıralanmış bozkır göklerindeki ince yıldız gözelerinden
ateşi çalmaya gittim derviş yunus'un hırkasına yüreğimi sarınarak
geçip demirci kawa'nın saray enkazlarına gömülü kılıç ışıltısından
geçip nesimi'nin derisi yüzülmüş çıplak etinin dehşetinden
ateşi çalmaya gittim beynimin ateş hatlarında tanrıların yasalarını yakarak

ateşi çalmaya gittim...

ateşi çalmaya gittim gizleme ölüm vaktimi ey ateş ülkesi şiiri
umudun ateş ülkesiyim küllerimin haritasında ateş söylencesi
 
[FONT=Verdana]Plaza De Mayo Anneleri[/FONT]
[FONT=Arial] [/FONT]
[FONT=Verdana] [/FONT]
[FONT=Verdana][/FONT]
[FONT=Verdana][/FONT][FONT=Verdana]künyemde onbeşbin ad okunuyor[/FONT]
[FONT=Verdana]hem derin uçurumlardayım hem kör dehlizlerde[/FONT]
[FONT=Verdana]her evin temel çukurundayım[/FONT]
[FONT=Verdana] mezarım belirsiz[/FONT]
[FONT=Verdana] [/FONT]
[FONT=Verdana]yedi yıl yirmiyedi mevsim anne[/FONT]
[FONT=Verdana]kurudu kanım tank paletleri altında[/FONT]
[FONT=Verdana]törenleriyle sirenleriyle çiğnediler cesedimi[/FONT]
[FONT=Verdana]gözlerimi kara çaputlarla bağladılar[/FONT]
[FONT=Verdana]çaldılar benden günü geceyi[/FONT]
[FONT=Verdana]gördüm kaç genç kızın gelinliğini kirlettiler[/FONT]
[FONT=Verdana]kaç bebeğin beşiğini sarstı postalları[/FONT]
[FONT=Verdana]gördüm anne[/FONT]
[FONT=Verdana]çelik miğferleriyle tuttular sabahın kapısını[/FONT]
[FONT=Verdana]sorgulara taşındım[/FONT]
[FONT=Verdana]mitralyöz tarakaları yaladı[/FONT]
[FONT=Verdana] çiçek tarhlarında çürüyen saçlarımı[/FONT]
[FONT=Verdana] [/FONT]
[FONT=Verdana]dinle anne[/FONT]
[FONT=Verdana]bir desparesido’nun kurşun geçmez sesiyim[/FONT]
[FONT=Verdana]beni bir dağın kıyısında vurmuşlardı[/FONT]
[FONT=Verdana] mezarım belirsiz[/FONT]
[FONT=Verdana] [/FONT]
[FONT=Verdana]erimiş gözlerinin menevşe vakti[/FONT]
[FONT=Verdana]yirmiyedi güz yaşlanmışsın anne[/FONT]
[FONT=Verdana]kayısı dallarından süzülen yağmur damlası gibi[/FONT]
[FONT=Verdana] akardı ayışığı boynundan omuzlarına[/FONT]
[FONT=Verdana]rüzgar ıhlamur kokusu getirirdi dağdan[/FONT]
[FONT=Verdana]ocakta közler ışıldardı[/FONT]
[FONT=Verdana]kıvılcımlar uçururdu ateşböceklerinin ışığına[/FONT]
[FONT=Verdana] ölü demire can veren elleri babamın[/FONT]
[FONT=Verdana]çocuk gözlerimizde duyardık anne[/FONT]
[FONT=Verdana]göçer kemanların çağrısı gelirdi uzaktan[/FONT]
[FONT=Verdana]koşar gelirdi ablamın ezgili sesine[/FONT]
[FONT=Verdana] acı aşk şarkıları kır gecesinin[/FONT]
[FONT=Verdana] [/FONT]
[FONT=Verdana]dinle anne[/FONT]
[FONT=Verdana]bir desparesido’nun ağıt tutmaz sesiyim[/FONT]
[FONT=Verdana]beni bir gecekondu avlusunda vurmuşlardı[/FONT]
[FONT=Verdana] mezarım belirsiz[/FONT]
[FONT=Verdana] [/FONT]
[FONT=Verdana]dumanrengi bir gökyüzü anne[/FONT]
[FONT=Verdana]çökerdi karanlık sokaklarına akşamın[/FONT]
[FONT=Verdana]oturup camın kıyısına yolumu gözlerdin[/FONT]
[FONT=Verdana]kirpiklerine değerdi pervazdan sızan rüzgâr[/FONT]
[FONT=Verdana]kulağın kapıda korkuyla ürperirdi yüreğin[/FONT]
[FONT=Verdana]dışarda kar anne karda ayak izleri[/FONT]
[FONT=Verdana]neyi anlatırdı geceye bırakılan kâğıtlar[/FONT]
[FONT=Verdana]onlar hiç ana sütü emmemişlerdi[/FONT]
[FONT=Verdana]ve anaları hiç oğul emzirmemişti onların[/FONT]
[FONT=Verdana]birağızdan söylenmemiş türkülerle ışıyacaktı[/FONT]
[FONT=Verdana]gün bizim sokaklarımızdan akacaktı kentlere[/FONT]
[FONT=Verdana]dinlerdi gözlerin iri iri açılırdı[/FONT]
[FONT=Verdana] [/FONT]
[FONT=Verdana]bugün haftanın dördüncü günü anne[/FONT]
[FONT=Verdana]son perşembesi eylülün[/FONT]
[FONT=Verdana]mayıs meydanı’[/FONT][FONT=Verdana]nda ilk çiçeklerini açıyor bahar[/FONT]
[FONT=Verdana]ve başörtün[/FONT]
[FONT=Verdana]ülkemin mavi kelebekleri gibi[/FONT]
[FONT=Verdana] dalga dalga uçuyor saçlarında[/FONT]
[FONT=Verdana] [/FONT]
[FONT=Verdana]bir öfkenin öce yargılı sesisin anne[/FONT]
[FONT=Verdana]sarmışlar çevreni sırmalı kollarıyla[/FONT]
[FONT=Verdana]parmakları tetikte dirsekler kenetli[/FONT]
[FONT=Verdana]kaçırıyorlar gözlerini gözlerinden[/FONT]
[FONT=Verdana]gizlemeye çalışıyorlar yüzlerini[/FONT]
[FONT=Verdana]susturmak istiyorlar acı aşk şarkılarını kır gecesinin[/FONT]
[FONT=Verdana]silmek yok etmek istiyorlar kardaki ayak izlerini[/FONT]
[FONT=Verdana]seni yirmiyedi güz yaşlandıranlar[/FONT]
[FONT=Verdana]sana plaza de mayo’nun delisi diyorlar anne[/FONT]
[FONT=Verdana]çelik yelekleriyle uykularını basıp[/FONT]
[FONT=Verdana] gelinlik kızlarına saldıranlar[/FONT]
[FONT=Verdana]sana perşembe’nin delisi diyorlar[/FONT]
[FONT=Verdana] [/FONT]
[FONT=Verdana]bugün haftanın dördüncü günü[/FONT]
[FONT=Verdana]ilk perşembesi ekim’in [/FONT]
[FONT=Verdana]mayıs meydanı’[/FONT][FONT=Verdana]nda yuvalarını kuruyor kırlangıçlar[/FONT]
[FONT=Verdana]ve senin yumruklaşan ellerin[/FONT]
[FONT=Verdana]tıpkı sonsuz toprakları gibi ülkemin[/FONT]
[FONT=Verdana] doğacak günü taşıyor avuçlarında[/FONT]
[FONT=Verdana] [/FONT]
[FONT=Verdana]bir acının sevince yazgılı sesisin anne[/FONT]
[FONT=Verdana]yolumu bekleyen gözlerin[/FONT]
[FONT=Verdana] bir daha göremeyecek karda savrulan atkımı[/FONT]
[FONT=Verdana]o emekçi ellerinle saçlarımı saramayacaksın[/FONT]
[FONT=Verdana]ama üzülme[/FONT]
[FONT=Verdana]gölgemin değdiği duvarlardan[/FONT]
[FONT=Verdana] tülden bir esintiyle geçecek mayıs sabahı[/FONT]
[FONT=Verdana]gün gelecek[/FONT]
[FONT=Verdana]sevinçle savurarak sigara dumanını[/FONT]
[FONT=Verdana]şarkılar söyleyecek fabrika kapılarında kardeşim[/FONT]
[FONT=Verdana]ve sen her Perşembe geleceksin[/FONT]
[FONT=Verdana]ve mezarımın toprağını hep gizleyecekler senden[/FONT]
[FONT=Verdana] [/FONT]
[FONT=Verdana]bugün dördüncü günü haftanın[/FONT]
[FONT=Verdana]acıyı ve özlemi[/FONT]
[FONT=Verdana]umudu ve öfkeyi çağırıyor mayıs meydanı’nda toprak[/FONT]
[FONT=Verdana]duy çağrımı[/FONT]
[FONT=Verdana]ağarmış kızılderili alnınla gel anne[/FONT]
[FONT=Verdana]yorgun bilekleriyle ayaklarının[/FONT]
[FONT=Verdana]yurdumun uçsuz bucaksız pampaları gibi[/FONT]
[FONT=Verdana] üretken öpülesi ellerinle gel[/FONT]
[FONT=Verdana]toplumezar çiçeklerinden topla türkümü[/FONT]
[FONT=Verdana]türkümü söyleyen melez sesinle gel[/FONT]
[FONT=Verdana]listelerde onbeşbin kayıbım anne[/FONT]
[FONT=Verdana]onbeşbin ölü[/FONT]
[FONT=Verdana]onbeşbin kayıp[/FONT]
 
Karanlığın içinde Kireç Badanalı Ev

şu an’ın sılası

gurbeti önce’nin.

batı rüzgarı
yakınlaştırmış uzak adayı:

bademlerin uğuldadığını duyuyoruz

ayva dalları geriye sebepsiz
bakmalar gibi meyvesiz

eve dönen mahkumu
farkedemeyecek kadar
çıplak.

sarı ışığını göremesek de
nüne dokunan
komşunun köpeği ormana doğru havlıyor:

oradaki gece

biliyoruz komşumuzdur:

anımsatır bize

birzaman nizamiye kapılarından sessiz umarsız

hani kendi sancısıyla avunan yüreğimizde koyu
içilmeden soğumuş acı kahve kederi

kızlarsız
komşusuz
oğullarsız

dağın altındaki kara ormana dalakaldığımız

eski geceleri.

alemdağ kışlasına bakardı
bahçenin kuzey çiti:

titreyen el yazısıyla yazılan mektup

incir ağacının sütünü tanır
kuyunun çıkrığından sağılan
yaz sonu buğusunu:

çapalanmış toprağın
hatırı sinmiştir
dönecekleri güzü bilen kırlangıçların
saçaklardaki kanat
izine:

boğazımızda düğümlenir
bakır çaydanlıktan tüten dem
kara üzüm duyar asma susar

yedi yıl geçer
dokuz yıl sıradadır:

çocukların dönmesine

daha çok var...
 
Üst Alt