Engelli bakım evlerinin durumu ve biz engellilerin yaşanan dramlara pasif desteği! [Tartışma]
ENGELLİ BAKIM EVLERİNE RESMİ BAKIŞ AÇIMIZ BELLİ OLDU.. YA BİZİM BAKIŞIMIZ NEDİR?
Çok utandım akşam üstü gelen bir telefonla.. Bir dost saydığım insan aradı.. Adı Emel.. Kendisi bir tiyatro sanatçısı emeklisi.. Zorunlu emekli diyelim.. Zihinsel engelli bir oğlu var.. Onun da adı Ulaş. Emel Hanım, Ulaş’a bakabilmek mi desem yoksa her an onla kalabilmek İçin mi desem gereğinden çok erken emekli oldu.. Onlar siyam ikizleri gibi yaşıyorlar..
Emel Hanım’ın bu dünyadaki en büyük korkusu, kendi öldükten sonra Ulaş’a kimin bakacağı endişesidir.. Bu duygusuna korku denmez aslında, her geçen gün kabus olmaktadır onun için.. Çünkü kendisi altmışına merdiven dayadı, oğlu ise daha otuzlarında.. Ulaş kime emanet edilecek? Kaç yıllarını bu soruya cevap bulmak için harcadı.. Ancak bırakın cevabını bulmayı, var olan umut kırıntılarını bile yıkan gelişmeler karşısında çılgına dönüyor Emel hanım.. İsterseniz onun söylediklerini, kendi ağzından özetleyeyim..
- Bir anne olarak onbeş güne yakındır ağlıyorum. Öyle böyle değil, bağıra bağıra ağlıyorum. Bu Nimet Çubukçu’nun ve sivil toplum örgütlerinin ve de medyanın tutumu beni acıtmayı bırak, kanattı..
Engellilere Saray bakım evinde yapılan insanlık dışı muamele İngiltere basınında yer alınca, ortalık toz duman olur sandım.. Oysa tam tersi oldu. Bakan bu olaydan utanç duyup, var olan koşulları iyileştireceğine, haberi yapan Düşes Sarah’ın yaptığının etik olmadığına ve Ülkemizin karalandığına hükmetti. Onun hakkında suç duyurusunda bulunma gibi hareketlere girişti. Sonuçta ülkemiz aklandı, İngiltere Düşesi tu kaka oldu..
Halbuki benim gibi evlada sahip olanların kabusu olan bu haberler, ele alınıp, insan onuruna yakışacak bakım evleri yaratabilmenin başlangıcı olabilirdi.. Biz de gözümüz arkada kalmadan rahatça ölebilirdik..
Sahi siz ne yaptınız engelliler olarak?
Hiç dedim.. Biz de sessizce suça ortaklık ettik..
ENGELLİ BAKIM EVLERİNE RESMİ BAKIŞ AÇIMIZ BELLİ OLDU.. YA BİZİM BAKIŞIMIZ NEDİR?
Çok utandım akşam üstü gelen bir telefonla.. Bir dost saydığım insan aradı.. Adı Emel.. Kendisi bir tiyatro sanatçısı emeklisi.. Zorunlu emekli diyelim.. Zihinsel engelli bir oğlu var.. Onun da adı Ulaş. Emel Hanım, Ulaş’a bakabilmek mi desem yoksa her an onla kalabilmek İçin mi desem gereğinden çok erken emekli oldu.. Onlar siyam ikizleri gibi yaşıyorlar..
Emel Hanım’ın bu dünyadaki en büyük korkusu, kendi öldükten sonra Ulaş’a kimin bakacağı endişesidir.. Bu duygusuna korku denmez aslında, her geçen gün kabus olmaktadır onun için.. Çünkü kendisi altmışına merdiven dayadı, oğlu ise daha otuzlarında.. Ulaş kime emanet edilecek? Kaç yıllarını bu soruya cevap bulmak için harcadı.. Ancak bırakın cevabını bulmayı, var olan umut kırıntılarını bile yıkan gelişmeler karşısında çılgına dönüyor Emel hanım.. İsterseniz onun söylediklerini, kendi ağzından özetleyeyim..
- Bir anne olarak onbeş güne yakındır ağlıyorum. Öyle böyle değil, bağıra bağıra ağlıyorum. Bu Nimet Çubukçu’nun ve sivil toplum örgütlerinin ve de medyanın tutumu beni acıtmayı bırak, kanattı..
Engellilere Saray bakım evinde yapılan insanlık dışı muamele İngiltere basınında yer alınca, ortalık toz duman olur sandım.. Oysa tam tersi oldu. Bakan bu olaydan utanç duyup, var olan koşulları iyileştireceğine, haberi yapan Düşes Sarah’ın yaptığının etik olmadığına ve Ülkemizin karalandığına hükmetti. Onun hakkında suç duyurusunda bulunma gibi hareketlere girişti. Sonuçta ülkemiz aklandı, İngiltere Düşesi tu kaka oldu..
Halbuki benim gibi evlada sahip olanların kabusu olan bu haberler, ele alınıp, insan onuruna yakışacak bakım evleri yaratabilmenin başlangıcı olabilirdi.. Biz de gözümüz arkada kalmadan rahatça ölebilirdik..
Sahi siz ne yaptınız engelliler olarak?
Hiç dedim.. Biz de sessizce suça ortaklık ettik..