ENGELLİYE YAPILAN İYİLİK, KÖTÜLÜK MÜDÜR ASLINDA?
Kötülük yapmanın salt karşılığı olarak düşünmeyin iyiliği.. Kötülük karşındaki kişi yada kişilere hatta toplumlara bilerek, isteyerek kalıcı zararlar vermektir.. İyilik ise tam tersi durum olarak algılanır.. Hiçbir çıkar amacı düşünülmeden yapılan bir eylem olarak düşünülür.. Bunun eylem olması da gerekmez.. Hatalar ile bütünleşmek bile iyilik olarak bilinir çoğu zaman.. İyi olmanın temellerinde (iyi insan için) verdiklerinde yada desteklerinde kendi çıkarı olmamasıdır.. Hatta kendisine maddi manevi zararı bile olabilir verdiklerinin yada desteklerinin.. Zamanı gider hiç olmazsa.. İyilik alan ise, iyilik vereni yükümlü bilir.. İyilik yapmakla yükümlüdür o.. O bu verdiklerini ve desteklerini iyi olduğu için yapmaktadır.. Hatta mecburdur ; Çünkü iyidir, ve iyi olan bunları yapmaya mecburdur.. İyiliğin kaynağının ne olduğu önemli değildir.. İster kişisel tatmin olsun, ister öbür dünya hesapları.. İyilik yapanın bilinip bilinmemesi de önemli değildir.. Önemli olan iyilik alanı köleleştirmektir..
Garip bir durumdur aslında iyilik alanla, iyilik veren arasındaki ilişki.. Sanki birbirine bağımlı hale gelmektedirler.. Sanki biri olmazsa, öteki olamayacaktır.. Bu döngü içinde yuvarlanıp giderler, gidebildikleri kadar.. Dikkat edin, döngü diyorum.. Bu döngü beraberinde çok şey getirmektedir yaşamda bedel olarak bizlere.. İyilik veren, vermenin kölesi oluyor, bitap düşüyor.. İyilik alansa almanın rehaveti içinde, almanın kölesi oluyor.. Almadan yaşayamaz hale geliyor.. Bu garip döngü kırıldığı anda –illa kırılır her döngü- iyilik alanla veren yaşayamaz hale geliyorlar..
Ne dersiniz bu durumda iyilik etmek, en büyük kötülük olmuyor mu? İyilik almakta en büyük kötülük olmuyor mu kişinin kendisine? En kalıcı olanından hem de..Kötülüğün tanımında bilerek isteyerek verilen kalıcı zararlar demiştim.. Burada ne diyeceğiz, bilmeden ama gönül rahatlığı içinde işlenen kötülüktür, bağımlılık yaratan iyilikler diyebilir miyiz?
Bu olayı salt engelliler açısından düşünmeyin lütfen.. Fakat her olayda olduğu gibi , toplumun yaşadıklarının kat kat fazlasını burada gözlemleyebilirsiniz.. Engelliler gönül rahatlığı içinde iyilik kabul etmektedir üstelik.. İyilik verenlerde aynı gönül rahatlığı içinde, iyilik yapmaktadır engellilere.. Kendilerinin ufak tefek zorlanmalar karşılığında yapabilecekleri işleri yapması bile engellenmektedir, engellilerin.. Anne, baba, kardeş, akraba, arkadaş ‘’iyiliğine’’ maruz kalmış, yüz binlerce engelliye aslında en kalıcı kötülükler edilmektedir..
Ne diyelim öyleyse.. Yaşasın kötülük mü? Yaşamı bağımsız yaşatabilecekse bir engelliye kötülük, hırslandıracaksa, sakıncası yok derim ben kötülüğün.. Yıkmasın ama, dikkat edin..
Bu karşılıklı köleleşmeyi kırmak lazım bir yerinden..
Aslında bu konudaki gerçek fikrim; İyilik alacak insan kalmayıncaya kadar kötü olmak lazım.. İyilik eşitsizliği özümsemek bence.. Hiçbir insan iyilik almaya mahkum olmamalıdır..
Kötülük yapmanın salt karşılığı olarak düşünmeyin iyiliği.. Kötülük karşındaki kişi yada kişilere hatta toplumlara bilerek, isteyerek kalıcı zararlar vermektir.. İyilik ise tam tersi durum olarak algılanır.. Hiçbir çıkar amacı düşünülmeden yapılan bir eylem olarak düşünülür.. Bunun eylem olması da gerekmez.. Hatalar ile bütünleşmek bile iyilik olarak bilinir çoğu zaman.. İyi olmanın temellerinde (iyi insan için) verdiklerinde yada desteklerinde kendi çıkarı olmamasıdır.. Hatta kendisine maddi manevi zararı bile olabilir verdiklerinin yada desteklerinin.. Zamanı gider hiç olmazsa.. İyilik alan ise, iyilik vereni yükümlü bilir.. İyilik yapmakla yükümlüdür o.. O bu verdiklerini ve desteklerini iyi olduğu için yapmaktadır.. Hatta mecburdur ; Çünkü iyidir, ve iyi olan bunları yapmaya mecburdur.. İyiliğin kaynağının ne olduğu önemli değildir.. İster kişisel tatmin olsun, ister öbür dünya hesapları.. İyilik yapanın bilinip bilinmemesi de önemli değildir.. Önemli olan iyilik alanı köleleştirmektir..
Garip bir durumdur aslında iyilik alanla, iyilik veren arasındaki ilişki.. Sanki birbirine bağımlı hale gelmektedirler.. Sanki biri olmazsa, öteki olamayacaktır.. Bu döngü içinde yuvarlanıp giderler, gidebildikleri kadar.. Dikkat edin, döngü diyorum.. Bu döngü beraberinde çok şey getirmektedir yaşamda bedel olarak bizlere.. İyilik veren, vermenin kölesi oluyor, bitap düşüyor.. İyilik alansa almanın rehaveti içinde, almanın kölesi oluyor.. Almadan yaşayamaz hale geliyor.. Bu garip döngü kırıldığı anda –illa kırılır her döngü- iyilik alanla veren yaşayamaz hale geliyorlar..
Ne dersiniz bu durumda iyilik etmek, en büyük kötülük olmuyor mu? İyilik almakta en büyük kötülük olmuyor mu kişinin kendisine? En kalıcı olanından hem de..Kötülüğün tanımında bilerek isteyerek verilen kalıcı zararlar demiştim.. Burada ne diyeceğiz, bilmeden ama gönül rahatlığı içinde işlenen kötülüktür, bağımlılık yaratan iyilikler diyebilir miyiz?
Bu olayı salt engelliler açısından düşünmeyin lütfen.. Fakat her olayda olduğu gibi , toplumun yaşadıklarının kat kat fazlasını burada gözlemleyebilirsiniz.. Engelliler gönül rahatlığı içinde iyilik kabul etmektedir üstelik.. İyilik verenlerde aynı gönül rahatlığı içinde, iyilik yapmaktadır engellilere.. Kendilerinin ufak tefek zorlanmalar karşılığında yapabilecekleri işleri yapması bile engellenmektedir, engellilerin.. Anne, baba, kardeş, akraba, arkadaş ‘’iyiliğine’’ maruz kalmış, yüz binlerce engelliye aslında en kalıcı kötülükler edilmektedir..
Ne diyelim öyleyse.. Yaşasın kötülük mü? Yaşamı bağımsız yaşatabilecekse bir engelliye kötülük, hırslandıracaksa, sakıncası yok derim ben kötülüğün.. Yıkmasın ama, dikkat edin..
Bu karşılıklı köleleşmeyi kırmak lazım bir yerinden..
Aslında bu konudaki gerçek fikrim; İyilik alacak insan kalmayıncaya kadar kötü olmak lazım.. İyilik eşitsizliği özümsemek bence.. Hiçbir insan iyilik almaya mahkum olmamalıdır..