Son yıllarda, Türkiye’de AB’ye uyum çalışmaları doğrultusunda sosyal politika ve sosyal hizmet alanlarında pek çok yeni uygulamaya geçilmiş fakat geçilen uygulamalar neoliberal piyasa anlayışı ile uyumlu ve yine bu piyasanın mağdur ettiği “en muhtaç” olan bireyleri kapsar niteliktedir. Bu tanıma uygun yardım temelli sosyal politikalardan biri de, 30/7/2006tarih ve 26244 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Bakıma Muhtaç Özürlülerin Tesbiti ve Bakım Hizmeti Esaslarının Belirlenmesine İlişkin Yönetmelik” ile birlikte yürürlüğe girmiştir. Bu tarihten sonra evde sakat yakınına bakan ve yönetmeliğin belirlediği gelir şartı ve sakatlık oranına uyan kişiler evde bakım maşından faydalanabilmiştir.
Yönetmeliğin yalnızca muayyen kriterlere uyan kişileri kapsaması ve pek çok eksikliği barındırması nedeniyle kriterlere uymayan ama yıllardır bakım hizmeti alan ve veren kişiler mağdur olmaktadır. Ayrıca sistem bakım hizmeti alan ve bakım hizmeti veren kişilerin hayatlarını oldukça olumsuz bir şekilde etkilemektedir.
Şimdi, konuyu daha iyi anlayabilmek adına sistemdeki yanlışlıkları ve kişilerin hayatlarını olumsuz olarak etkileyebilen etkilerini maddeler halinde incelemeye çalışalım.
* Evde bakım maaşı almak için getirilen % 50 ve üzeri “ağır özürlü” olma şartı nedeniyle % 50 ve üzeri özürlü olan ama raporunda “ağır özürlü” ibaresi yer almayan kişiler “yeterince muhtaç” olarak değerlendirilmemekte ve bu maaşı alamamaktadır. Dahası, 2006 yılından sonra sakatlık oranlarını hesaplamak için ICF’ye geçilmesi ve sakatlık değerlendirme kriterlerinin değişmesiyle birlikte pek çok kişinin sakatlık oranı düşürülmüş, bireylerin ağır özürlü olarak değerlendirilmesi zorlaşmış ve sakat bireyler haklarından mahrum edilmiştir. Bunun yanına bir de hastanelerin bile kendi aralarında mutabakata varamadığı sakatlık raporları eklenince, pek çok kişi belirlenen bakım ücretini alamamış ve hatta o güne kadar bakım maaşı alabilen kişilerin de sakatlık oranlarının düşürülmesi sonucu aldıkları evde bakım maaşları kesilmiştir.
* Evde bakım maaşı almak için getirilen ücret kriteri anayasadaki sosyal devlet ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Hanede kişi başına düşen gelir miktarının 466.41 tl’yi 1 kuruş geçmesi halinde maaş kesinlikle ödenmemektedir. Oysa zaten yoksulluk sınırın altında yaşayan kişilerin belirlenen miktarın üzerinde gelire sahip olmaları bu kişilerin hayatını değiştirmemektedir.
* Tahmin edildiği üzere, bakım hizmeti genel olarak kadınlar tarafından verilmektedir fakat bu kişilerin fiziksel ve psikolojik olarak bakım hizmeti vermeye elverişli olup olmadığına yeterincedikkat edilmemektedir. Belli bir yaşın üzerindeki pek çok kadında görülen çeşitli fıtıklar, kronik hastalıklar, yaşanan tükenmişlik sendromu vb. etkenler bakım hizmeti verecek olan kişinin hayatını zorlaştırmaktadır. Bu etmenlerden bir veya birkaçına sahip olan kadınların bakım hizmeti vermesi hem kendi hayat kalitesini hem de bakım hizmeti verdikleri kişilerin hayat kalitesini düşürmektedir.
* Evde bakım hizmetleri sakat bireylere bakan yönüyle, bireyleri eve hapsedip, pasifize etmektedir. Özellikle bakım hizmeti alan kişilerin her an evde bulunması neredeyse bir şart olarak öne sürülmektedir. Eve habersiz bir şekilde gelen memurlar sakat bireyi ilkinde değilse bile ikinci defa geldiklerinde evinde bulamazsa bireylerin bakım maaşı kesilebilmektedir.
* Verilen bakım ücreti yoksulluk sınırının altında yaşayan kişiler için oldukça düşük miktardadır. Üzerine bir de verilen paraların bankaya yatış tarihinin aylara göre farklılık göstermesi bu ücreti alan aileler için ayrı bir karmaşa oluşturmakta ve yaşamsal faaliyetlerinin aksamasına neden olabilmektedir.
Peki, evde bakım hizmetleri sistemiyle ilgili yaşanan tüm bu olumsuzluklara rağmen sistem neden aynı şekilde ve hatta yararlanma şartları daha da zorlaştırılarak devam etmektedir. Yani evde bakım hizmeti aslında kime veya neye hizmet etmektedir? Şimdi de bu sorunun cevabının neler olabileceğinin yanıtını maddeler halinde vermeye çalışalım.
* Sakat bireylerin günlük olarak ihtiyaç duyduğu bakım hizmetlerini karşılamak amacıyla kurumların açılması, kurumlarda çalışacak personelin işe alınması, yeterli yatak sayısının karşılanması vb. sosyal harcama kalemleri liberal devletler tarafından devlet bütçesi için bir “yük” olarak değerlendirilir. Bu yüklerden kaçınmak amacıyla evde bakım hizmetleri uygulamasına geçilmiştir. Bu uygulamayla “en çok ihtiyacı olduğu düşünülen kişilere” asgari miktarlarda verilen ücretle sosyal harcamalara ayrılan bütçede kısıntıya gidilir, böylelikle sosyal harcamalar için ayrılması gereken bütçenin büyük bir kısmı devletin büyümesi adına kullanılır.
* Evde bakım hizmetleri doğası gereği klientalisttir çünkü bu sistemde yararlanan bireyle hükümet arasında bir çeşit müşteri ilişkisi gelişmiştir. Yoksulluktan en çok etkilenen gruplardan biri olan sakat bireyler ve ailelerinin, ilk defa AKP hükümeti zamanında uygulanmaya başlayan evde bakım maaşından yararlanması, yararlanıcı kitlenin tekrar aynı partiye oy vermesini sağlamaktadır. Yani iktidarın devamını sağlamlaştıran bir hizmettir.
* Her ne kadar evde bakım hizmeti verecek olan kişiler yönetmelikte, cinsiyete göre ayrılmamış olsa da bakım işini üstlenen kişiler genel olarak kadınlardır. Bununla ilgili kesin bir veri olmamasına rağmen, bakım hizmeti veren kişilerin çoğunlukla kadın olduğunun gözlenmesi ve istihdam istatistiklerinde kadınların erkeklere göre çok daha düşük oranlarda istihdam edildiği gerçeği bu işin otomatik olarak kadınlara bırakılmış olduğunun göstergesidir. Böylelikle, işgücü piyasasının kadınlara sağlayamadığı istihdam gizlenmekte ve olası karmaşa ve taleplerin önüne geçilmektedir.
Bu vb. nedenlerden dolayı sistem aynı şekilde devam etmekte ve hatta evde bakım hizmetleri sistemi 2011-2013 Bakım Hizmetleri Stratejisi ve Eylem Planı çerçevesinde revize edilmeye çalışılmaktadır. Yeni yönetmeliğin ne zaman yürürlüğe gireceği tam olarak bilinmemekle birlikte basına evde yakınına bakana emeklilik sağlanacağı, “ağır özürlü” olma şartı aranmayacağı vb. bilgiler yansıdı. Tabi yine çok geçmeden emekli olma şartının prime bağlandığını ve yaş haddinin dolması gerektiğini, “ağır özürlü” olma şartı aranmasa bile yine belirlenen kriterlere göre muhtaçlık şartı aranacağını öğreniyoruz.
Peki, sakat bireylerin kimseye muhtaç olmadan özgürce hareket edebildikleri, erişilebilir, yapabilirliklerine güvenildiği bir dünya oluşturmak mümkün mü dersiniz?
Bunun için öncelikle, kamuya açık tüm alt ve üst yapının, ulaşım araçlarının ulaşabilir hale gelmesi, tüm konutların her türlü sakat grubunun yaşayabileceği şekilde dizayn edilmesi ve tabi ki sakat bireylere karşı oluşmuş önyargıların kırılmış olması gerekmektedir. Böyle bir dünyada erişilebilir çevre şartları ve konutlarda yaşayan sakat bireyler günlük ihtiyaçlarını kişisel asistanlardan aldıkları azami destekle yürütebilirler.
Tamamen erişilebilir şartlara ulaşmanın uzak olduğu şu günlerde ise dünyadaki örneklerinden yola çıkarak Türkiye’de henüz var olmayan bağımsız yaşam merkezlerinin alternatif bir çözüm olabileceğini söyleyebiliriz. Böylelikle evde yakınları tarafından bakım hizmeti almak istemeyen kişiler bağımsız yaşam merkezlerinde uygun koşullar ve asistan desteğiyle yaşayabilirler.
Bunun dışında evde yakınları tarafından desteklenmeyi tercih eden sakat bireyler için ise yönetmeliğin özürlülük, gelir, muhtaçlık gibi kriterlerden arındırılarak, bireyin mutluluğu odaklı bir yaklaşımla revize edilerek uygulamaya konulması gerekmektedir. Bundan sonrası sakat bireyin tercihine bırakılmalıdır diye düşünüyorum.
Peki, sizin “özürlü” evde bakım sistemiyle ilgili düşünceleriniz neler ve ideal olanın ne olduğunu düşünüyorsunuz?
Yönetmeliğin yalnızca muayyen kriterlere uyan kişileri kapsaması ve pek çok eksikliği barındırması nedeniyle kriterlere uymayan ama yıllardır bakım hizmeti alan ve veren kişiler mağdur olmaktadır. Ayrıca sistem bakım hizmeti alan ve bakım hizmeti veren kişilerin hayatlarını oldukça olumsuz bir şekilde etkilemektedir.
Şimdi, konuyu daha iyi anlayabilmek adına sistemdeki yanlışlıkları ve kişilerin hayatlarını olumsuz olarak etkileyebilen etkilerini maddeler halinde incelemeye çalışalım.
* Evde bakım maaşı almak için getirilen % 50 ve üzeri “ağır özürlü” olma şartı nedeniyle % 50 ve üzeri özürlü olan ama raporunda “ağır özürlü” ibaresi yer almayan kişiler “yeterince muhtaç” olarak değerlendirilmemekte ve bu maaşı alamamaktadır. Dahası, 2006 yılından sonra sakatlık oranlarını hesaplamak için ICF’ye geçilmesi ve sakatlık değerlendirme kriterlerinin değişmesiyle birlikte pek çok kişinin sakatlık oranı düşürülmüş, bireylerin ağır özürlü olarak değerlendirilmesi zorlaşmış ve sakat bireyler haklarından mahrum edilmiştir. Bunun yanına bir de hastanelerin bile kendi aralarında mutabakata varamadığı sakatlık raporları eklenince, pek çok kişi belirlenen bakım ücretini alamamış ve hatta o güne kadar bakım maaşı alabilen kişilerin de sakatlık oranlarının düşürülmesi sonucu aldıkları evde bakım maaşları kesilmiştir.
* Evde bakım maaşı almak için getirilen ücret kriteri anayasadaki sosyal devlet ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Hanede kişi başına düşen gelir miktarının 466.41 tl’yi 1 kuruş geçmesi halinde maaş kesinlikle ödenmemektedir. Oysa zaten yoksulluk sınırın altında yaşayan kişilerin belirlenen miktarın üzerinde gelire sahip olmaları bu kişilerin hayatını değiştirmemektedir.
* Tahmin edildiği üzere, bakım hizmeti genel olarak kadınlar tarafından verilmektedir fakat bu kişilerin fiziksel ve psikolojik olarak bakım hizmeti vermeye elverişli olup olmadığına yeterincedikkat edilmemektedir. Belli bir yaşın üzerindeki pek çok kadında görülen çeşitli fıtıklar, kronik hastalıklar, yaşanan tükenmişlik sendromu vb. etkenler bakım hizmeti verecek olan kişinin hayatını zorlaştırmaktadır. Bu etmenlerden bir veya birkaçına sahip olan kadınların bakım hizmeti vermesi hem kendi hayat kalitesini hem de bakım hizmeti verdikleri kişilerin hayat kalitesini düşürmektedir.
* Evde bakım hizmetleri sakat bireylere bakan yönüyle, bireyleri eve hapsedip, pasifize etmektedir. Özellikle bakım hizmeti alan kişilerin her an evde bulunması neredeyse bir şart olarak öne sürülmektedir. Eve habersiz bir şekilde gelen memurlar sakat bireyi ilkinde değilse bile ikinci defa geldiklerinde evinde bulamazsa bireylerin bakım maaşı kesilebilmektedir.
* Verilen bakım ücreti yoksulluk sınırının altında yaşayan kişiler için oldukça düşük miktardadır. Üzerine bir de verilen paraların bankaya yatış tarihinin aylara göre farklılık göstermesi bu ücreti alan aileler için ayrı bir karmaşa oluşturmakta ve yaşamsal faaliyetlerinin aksamasına neden olabilmektedir.
Peki, evde bakım hizmetleri sistemiyle ilgili yaşanan tüm bu olumsuzluklara rağmen sistem neden aynı şekilde ve hatta yararlanma şartları daha da zorlaştırılarak devam etmektedir. Yani evde bakım hizmeti aslında kime veya neye hizmet etmektedir? Şimdi de bu sorunun cevabının neler olabileceğinin yanıtını maddeler halinde vermeye çalışalım.
* Sakat bireylerin günlük olarak ihtiyaç duyduğu bakım hizmetlerini karşılamak amacıyla kurumların açılması, kurumlarda çalışacak personelin işe alınması, yeterli yatak sayısının karşılanması vb. sosyal harcama kalemleri liberal devletler tarafından devlet bütçesi için bir “yük” olarak değerlendirilir. Bu yüklerden kaçınmak amacıyla evde bakım hizmetleri uygulamasına geçilmiştir. Bu uygulamayla “en çok ihtiyacı olduğu düşünülen kişilere” asgari miktarlarda verilen ücretle sosyal harcamalara ayrılan bütçede kısıntıya gidilir, böylelikle sosyal harcamalar için ayrılması gereken bütçenin büyük bir kısmı devletin büyümesi adına kullanılır.
* Evde bakım hizmetleri doğası gereği klientalisttir çünkü bu sistemde yararlanan bireyle hükümet arasında bir çeşit müşteri ilişkisi gelişmiştir. Yoksulluktan en çok etkilenen gruplardan biri olan sakat bireyler ve ailelerinin, ilk defa AKP hükümeti zamanında uygulanmaya başlayan evde bakım maaşından yararlanması, yararlanıcı kitlenin tekrar aynı partiye oy vermesini sağlamaktadır. Yani iktidarın devamını sağlamlaştıran bir hizmettir.
* Her ne kadar evde bakım hizmeti verecek olan kişiler yönetmelikte, cinsiyete göre ayrılmamış olsa da bakım işini üstlenen kişiler genel olarak kadınlardır. Bununla ilgili kesin bir veri olmamasına rağmen, bakım hizmeti veren kişilerin çoğunlukla kadın olduğunun gözlenmesi ve istihdam istatistiklerinde kadınların erkeklere göre çok daha düşük oranlarda istihdam edildiği gerçeği bu işin otomatik olarak kadınlara bırakılmış olduğunun göstergesidir. Böylelikle, işgücü piyasasının kadınlara sağlayamadığı istihdam gizlenmekte ve olası karmaşa ve taleplerin önüne geçilmektedir.
Bu vb. nedenlerden dolayı sistem aynı şekilde devam etmekte ve hatta evde bakım hizmetleri sistemi 2011-2013 Bakım Hizmetleri Stratejisi ve Eylem Planı çerçevesinde revize edilmeye çalışılmaktadır. Yeni yönetmeliğin ne zaman yürürlüğe gireceği tam olarak bilinmemekle birlikte basına evde yakınına bakana emeklilik sağlanacağı, “ağır özürlü” olma şartı aranmayacağı vb. bilgiler yansıdı. Tabi yine çok geçmeden emekli olma şartının prime bağlandığını ve yaş haddinin dolması gerektiğini, “ağır özürlü” olma şartı aranmasa bile yine belirlenen kriterlere göre muhtaçlık şartı aranacağını öğreniyoruz.
Peki, sakat bireylerin kimseye muhtaç olmadan özgürce hareket edebildikleri, erişilebilir, yapabilirliklerine güvenildiği bir dünya oluşturmak mümkün mü dersiniz?
Bunun için öncelikle, kamuya açık tüm alt ve üst yapının, ulaşım araçlarının ulaşabilir hale gelmesi, tüm konutların her türlü sakat grubunun yaşayabileceği şekilde dizayn edilmesi ve tabi ki sakat bireylere karşı oluşmuş önyargıların kırılmış olması gerekmektedir. Böyle bir dünyada erişilebilir çevre şartları ve konutlarda yaşayan sakat bireyler günlük ihtiyaçlarını kişisel asistanlardan aldıkları azami destekle yürütebilirler.
Tamamen erişilebilir şartlara ulaşmanın uzak olduğu şu günlerde ise dünyadaki örneklerinden yola çıkarak Türkiye’de henüz var olmayan bağımsız yaşam merkezlerinin alternatif bir çözüm olabileceğini söyleyebiliriz. Böylelikle evde yakınları tarafından bakım hizmeti almak istemeyen kişiler bağımsız yaşam merkezlerinde uygun koşullar ve asistan desteğiyle yaşayabilirler.
Bunun dışında evde yakınları tarafından desteklenmeyi tercih eden sakat bireyler için ise yönetmeliğin özürlülük, gelir, muhtaçlık gibi kriterlerden arındırılarak, bireyin mutluluğu odaklı bir yaklaşımla revize edilerek uygulamaya konulması gerekmektedir. Bundan sonrası sakat bireyin tercihine bırakılmalıdır diye düşünüyorum.
Peki, sizin “özürlü” evde bakım sistemiyle ilgili düşünceleriniz neler ve ideal olanın ne olduğunu düşünüyorsunuz?