Eylüldü Gelen..
Hüzün yağmurlarının uğrak yeri olan yüreğim yığıldı zifiri siyah olan bu geceye... Kanadı kırık bir kuşun hikayesiyle örtüştürdüm hikayemi; onlar kadar ürkek ve onlar kadar yabancıydım artık hayata... Daha 11 yaşındaydım, çocukluğumun en deli yanındaydım... Fosforlu bisikletimle misafir olmadık mahalle bırakmazdım.
.... Derken
Geçmişimin ve geleceğimin üzerine bir beton yığını gibi devrildi mavi renkli araba... Yığılmıştı hayallerim ucube bir asfaltın kenarına, yığılmıştı tüm suskunluğumla... Sessiz bir film gibiydi yaşananlar, etrafımda yüzlerce insan; ya koşturan yada şaşkınca bakan... Sonra annemin çığlıkları kulağımda, keskin bir bıçak gibi yarıp atıyor sessizliği... "Oğlum" deyişi yankılanıyor, "oğlummmmm!"
Hastanedeyiz...
Amaliyat masası; sadece filmlerde gördüğüm ve izlerken annemin yanına sığınarak eteğinin kenarından baktığım yerdeyim. Üstelik bir başıma, "annemi getirin bana! " Gözlerim yavaş yavaş kapanıyor, derin bir uyku vakti... "İyi uykular cocuk..."
Ameliyat bitti ama ben uzun günler o derin uykudan uyanmıyorum. "Mavi bulutlu çocuk, hadi uyan!" ... " Şiii, sessiz olun rüyadayım. Çamur sıçratılmamış bisikletimle, cenneti andıran kırda anneme en güzel çiçekleri toplamaktayım." Çiçek toplama faslım bitti, sıra uyanma vakti... "Günaydın çocuk..."
"Anne! Sancılı bekleyişlerde nöbet tuttum seni, özür dilerim. Cennet kokulu çiçekler toplamıştım sana, ama uyandığımda yok olmuşlar adeta.. Üzgünüm anne, sahip çıkamadım onlara; istersen beni kokla ben veririm cennet kokusunu sana... "
Hastaneden çıkış...
Bacaklarımı hissetmiyorum, penceremin uzantısına kesik soluklar emanet ederken. Annem gizli gizli ağlıyor, yanıma geldiğinde melekleri kıskandıran tebessümünü dağıtıyordu odama... "Biliyorum anne ağladığını, gizleme boşuna"... Akrabalarımın geçmiş olsuna geldiği ve anneme sessizce " keşke ölseydi, şimdi bir ömür boyu çekeceksiniz" dendiği bir vakit... Kara vakit! Beni 4 sene deprosyana sokup odamdan dışarıya çıkarmayan vakit... "Gidin dünyamdan, arkamdan iş çevirenlere yer yok. "
Tüm arka sokaklarını gördüm sanırdım dünyanın,
Tüm dehlizlerine inmiş ne de büyük gelirdi yaşananlar gözlerime...
Dünden kalma bir anı şimdi hepsi ve hiç olmadığı kadar anlamlı,
Birer yaşanılası mucize...
Rengi neydi semanın, hala mavi mi deniz..?
Sahi mavi hala bildiğim mavi mi?
4 sene sonra...
Yeni bir boyut, yeni bir hayat var karşımda... Bu sefer daha dik duruyorum ve keşke ölseydi diyenlere nispet edercesine daha bir sıkı tutuyorum hayatı... Yenilenmenin hazzı var içimde, değmen benim gönlüme..
Şu an..
Ailem, güzel bir işim, kıdemli dostlarım ve sevdiğim ...Mutluyum! Hem de hiç olmadığım kadar, belki bacaklarım engelli ama şükürler olsun yüreğim sağlam ve saydam daha.. Diyorum ki şimdi bu yazımı okuyan tüm engelli arkadaşlara; hala nefes alabiliyorsak ve sevdiklerimizin etrafta olduklarını hissedebiliyorsak ne mutlu bize...
Çocukluğuma eylüldü(sonbahardı) gelen,
Hüznü fütursuzca üzerime giydiren.
Oysa sarıydı rengim, yeşil kadar masumdu ellerim.
Keza ne çok isterdim gökkuşağının renkleriyle
Hayallerimi yarıştırmayı..
Olmadı, yapamadım.
Derken...
Eylülünün karanlığı,
Yaratıcının ışığıyla aydınlandı.
Yepyeni bir hayat, yepyeni umutlar
Gün yüzüne çıktı.
Huriye Özdemir
31/ 08/2009
07.40
Canım'a armağan...Elimden geldiğince yazmaya çalıştım, süpriz yapmak adına... Buda Canım'ın öyküsü...
Hüzün yağmurlarının uğrak yeri olan yüreğim yığıldı zifiri siyah olan bu geceye... Kanadı kırık bir kuşun hikayesiyle örtüştürdüm hikayemi; onlar kadar ürkek ve onlar kadar yabancıydım artık hayata... Daha 11 yaşındaydım, çocukluğumun en deli yanındaydım... Fosforlu bisikletimle misafir olmadık mahalle bırakmazdım.
.... Derken
Geçmişimin ve geleceğimin üzerine bir beton yığını gibi devrildi mavi renkli araba... Yığılmıştı hayallerim ucube bir asfaltın kenarına, yığılmıştı tüm suskunluğumla... Sessiz bir film gibiydi yaşananlar, etrafımda yüzlerce insan; ya koşturan yada şaşkınca bakan... Sonra annemin çığlıkları kulağımda, keskin bir bıçak gibi yarıp atıyor sessizliği... "Oğlum" deyişi yankılanıyor, "oğlummmmm!"
Hastanedeyiz...
Amaliyat masası; sadece filmlerde gördüğüm ve izlerken annemin yanına sığınarak eteğinin kenarından baktığım yerdeyim. Üstelik bir başıma, "annemi getirin bana! " Gözlerim yavaş yavaş kapanıyor, derin bir uyku vakti... "İyi uykular cocuk..."
Ameliyat bitti ama ben uzun günler o derin uykudan uyanmıyorum. "Mavi bulutlu çocuk, hadi uyan!" ... " Şiii, sessiz olun rüyadayım. Çamur sıçratılmamış bisikletimle, cenneti andıran kırda anneme en güzel çiçekleri toplamaktayım." Çiçek toplama faslım bitti, sıra uyanma vakti... "Günaydın çocuk..."
"Anne! Sancılı bekleyişlerde nöbet tuttum seni, özür dilerim. Cennet kokulu çiçekler toplamıştım sana, ama uyandığımda yok olmuşlar adeta.. Üzgünüm anne, sahip çıkamadım onlara; istersen beni kokla ben veririm cennet kokusunu sana... "
Hastaneden çıkış...
Bacaklarımı hissetmiyorum, penceremin uzantısına kesik soluklar emanet ederken. Annem gizli gizli ağlıyor, yanıma geldiğinde melekleri kıskandıran tebessümünü dağıtıyordu odama... "Biliyorum anne ağladığını, gizleme boşuna"... Akrabalarımın geçmiş olsuna geldiği ve anneme sessizce " keşke ölseydi, şimdi bir ömür boyu çekeceksiniz" dendiği bir vakit... Kara vakit! Beni 4 sene deprosyana sokup odamdan dışarıya çıkarmayan vakit... "Gidin dünyamdan, arkamdan iş çevirenlere yer yok. "
Tüm arka sokaklarını gördüm sanırdım dünyanın,
Tüm dehlizlerine inmiş ne de büyük gelirdi yaşananlar gözlerime...
Dünden kalma bir anı şimdi hepsi ve hiç olmadığı kadar anlamlı,
Birer yaşanılası mucize...
Rengi neydi semanın, hala mavi mi deniz..?
Sahi mavi hala bildiğim mavi mi?
4 sene sonra...
Yeni bir boyut, yeni bir hayat var karşımda... Bu sefer daha dik duruyorum ve keşke ölseydi diyenlere nispet edercesine daha bir sıkı tutuyorum hayatı... Yenilenmenin hazzı var içimde, değmen benim gönlüme..
Şu an..
Ailem, güzel bir işim, kıdemli dostlarım ve sevdiğim ...Mutluyum! Hem de hiç olmadığım kadar, belki bacaklarım engelli ama şükürler olsun yüreğim sağlam ve saydam daha.. Diyorum ki şimdi bu yazımı okuyan tüm engelli arkadaşlara; hala nefes alabiliyorsak ve sevdiklerimizin etrafta olduklarını hissedebiliyorsak ne mutlu bize...
Çocukluğuma eylüldü(sonbahardı) gelen,
Hüznü fütursuzca üzerime giydiren.
Oysa sarıydı rengim, yeşil kadar masumdu ellerim.
Keza ne çok isterdim gökkuşağının renkleriyle
Hayallerimi yarıştırmayı..
Olmadı, yapamadım.
Derken...
Eylülünün karanlığı,
Yaratıcının ışığıyla aydınlandı.
Yepyeni bir hayat, yepyeni umutlar
Gün yüzüne çıktı.
Huriye Özdemir
31/ 08/2009
07.40
Canım'a armağan...Elimden geldiğince yazmaya çalıştım, süpriz yapmak adına... Buda Canım'ın öyküsü...