Bu gün Nazmiye GÜÇLÜ’yü okudum ve yazıları çok hoşuma gitti. Sevgili Nazmiye GÜÇLÜ Hanım bir yazsında şöyle diyor ; Ben Sakat Kadın Yazar arıyorum.
Yazarlık apayrı bir birikim. Benimki sadece yazmak isteme arzusu. Tabi ki ben yazar değilim imla hatalarım olması doğal ama şimdi affınıza sığınarak yazmak istiyorum. İçimden geldiği gibi. Hayatımdan kısa kısa yazmak ve belki de bu sayede rahatlamak/rahatlatmak.
Benim deneyimlerimi pek çok sakat genç kız, sakat kadın yaşamıştır eminim bundan. Bu sayede de paylaşmış oluruz diye düşündüm hayatı yaşadıklarımızı. İşte FINDIK’dan kısa kısa;
ONALTI YAŞIMA KADAR UYUDUM
Ben dediğim gibi yazar değilim ama hem kadınım, hem de sakatım. 32 yaşındayım anneyim. Sakatlık deneyimimi ilk ve son kez 9 yaşımda kazandım. Hastalandım (Kas hastalığı) sakat oldum.
İlk önceleri bana sakat dedikleri zaman çok üzülüyordum. Çocuk aklımla koşamadığıma, hoplayıp/zıplayamadığıma, okula gidemediğime üzülüp durmakla geçti yedi yılım. Çünkü doktorlar benim için anneme ‘16 yaşına kadar bir şeyi kalmaz’ demişlerdi. Canım annemde ne bilsin umut fakirin ekmeği misali bana ‘bir şeyin kalmayacak yavrum’ demişti (Ne yapsın kadıncağız oda doktorların yalancısı). Benim yedi yılım beklemekle geçti. Merdivenlerden atlayacağım, hooop diye yerimden kalkacağım günleri bekledim durdum sabırla. Tabi ki bu zaman içinde oturmaya, yavaş yavaş yürümeye, oturup kalmaya başladım. Merdivenleri yavaş yavaş inip/çıkabiliyor, okula artık kendim gidip gelebiliyordum. Onaltı yaşıma bastığımda anladım ki tamamen iyileşme olmayacak benim hayatımda (anlayacağınız benim jeton 16 yaşımda düştü).
Bu arada genç kız olmuştum büyüyüp serpilmiştim. Çevremdeki insanlar da sanki sözleşmiş gibi artık ağız değiştirmişlerdi (-Yazık çocuğa sapa sağlamdı ne hale geldi) demekten vazgeçip (-Yazık ne kadarda güzel bir kız) (-Yazık yazık) demeye başlamışlardı. Tabi bende doğal olarak (-yazık bana yazık oldu) diyerek kendime acımaya başlamıştım. Sokakta yürümekten nefret ediyordum. Birisi bana bakınca o kadar rahatsız oluyordum ki -Tanrım şu yerin dibine geçsem de orada kalsam diyordum kendime (Hayatın içinde yaşayarak öğrenecektim kendimden başkalarına acımayı üzülmeyi). Uzun lafın kısası onaltı yaşımda uyandım rüyamdan.
Yazarlık apayrı bir birikim. Benimki sadece yazmak isteme arzusu. Tabi ki ben yazar değilim imla hatalarım olması doğal ama şimdi affınıza sığınarak yazmak istiyorum. İçimden geldiği gibi. Hayatımdan kısa kısa yazmak ve belki de bu sayede rahatlamak/rahatlatmak.
Benim deneyimlerimi pek çok sakat genç kız, sakat kadın yaşamıştır eminim bundan. Bu sayede de paylaşmış oluruz diye düşündüm hayatı yaşadıklarımızı. İşte FINDIK’dan kısa kısa;
ONALTI YAŞIMA KADAR UYUDUM
Ben dediğim gibi yazar değilim ama hem kadınım, hem de sakatım. 32 yaşındayım anneyim. Sakatlık deneyimimi ilk ve son kez 9 yaşımda kazandım. Hastalandım (Kas hastalığı) sakat oldum.
İlk önceleri bana sakat dedikleri zaman çok üzülüyordum. Çocuk aklımla koşamadığıma, hoplayıp/zıplayamadığıma, okula gidemediğime üzülüp durmakla geçti yedi yılım. Çünkü doktorlar benim için anneme ‘16 yaşına kadar bir şeyi kalmaz’ demişlerdi. Canım annemde ne bilsin umut fakirin ekmeği misali bana ‘bir şeyin kalmayacak yavrum’ demişti (Ne yapsın kadıncağız oda doktorların yalancısı). Benim yedi yılım beklemekle geçti. Merdivenlerden atlayacağım, hooop diye yerimden kalkacağım günleri bekledim durdum sabırla. Tabi ki bu zaman içinde oturmaya, yavaş yavaş yürümeye, oturup kalmaya başladım. Merdivenleri yavaş yavaş inip/çıkabiliyor, okula artık kendim gidip gelebiliyordum. Onaltı yaşıma bastığımda anladım ki tamamen iyileşme olmayacak benim hayatımda (anlayacağınız benim jeton 16 yaşımda düştü).
Bu arada genç kız olmuştum büyüyüp serpilmiştim. Çevremdeki insanlar da sanki sözleşmiş gibi artık ağız değiştirmişlerdi (-Yazık çocuğa sapa sağlamdı ne hale geldi) demekten vazgeçip (-Yazık ne kadarda güzel bir kız) (-Yazık yazık) demeye başlamışlardı. Tabi bende doğal olarak (-yazık bana yazık oldu) diyerek kendime acımaya başlamıştım. Sokakta yürümekten nefret ediyordum. Birisi bana bakınca o kadar rahatsız oluyordum ki -Tanrım şu yerin dibine geçsem de orada kalsam diyordum kendime (Hayatın içinde yaşayarak öğrenecektim kendimden başkalarına acımayı üzülmeyi). Uzun lafın kısası onaltı yaşımda uyandım rüyamdan.