[FONT=tahoma]İsminin bir anlamı yok, baktım sözlüğe! Bir zat-ı muhteremin oğlusun enikonu, ben adına değer katıyorum kendi içimde![/FONT]
[FONT=tahoma]
[/FONT]
[FONT=tahoma]Bütün karmaşamıza rağmen, bir an yakalıyorum ikimizde, tek bir uzun bakış anı! Gözlerin gözlere ne anlattığını anlarım ama sende karışıyorum. Bana ne diyorsun be adam, ne anlatmaya çalışıyorsun?
Neden cümlelerin gözlerin kadar cesur değil diye düşünüyorum. Korktuğundan mı? Benden mi korkuyorsun, aşktan mı, tekrar yaralanmaktan mı?
İnanç bağlar insanın yolunu, inandığına tutunur kalp, sen neye inanıyorsun? Bitip tükeniriz diye mi düşünüyorsun? Kiminle olursan bitmeyeceksin?
Garanti arıyorsan, yanlış adrestesin, haklısın! Son nefese kadar yanında kalamayabilirim. Şimdi isterim belki, sonra boğulur vazgeçerim, nereden bileyim? Hepsi bize bağlı değil mi? Belki de değil!
Her ilişki kendi kaderini çiziyor başında. Yaşarken, kendi hayatının sen bilmeden çekilmiş filmini izliyorsun aslında. Müdahale edip değiştirebilir misin sahneleri? Çok akıllı, sağduyulu ve öngörülüysen, evet! Ancak bu özelliklerinin ilişkinin içinde hala kullanılabilir olması şartını yabana atmamak gerekiyor.
Hiçbir beklentiye girmeden dalalım bence aşkın suyuna, baktık boğuluyoruz, çıkarız. Zor mu? Bir gece yarısı, mesela bir Temmuz sıcağında, tenimiz değsin birbirimize. Sevişmenin o kutsal zevkine varalım. Terin, bedenin ve aşkın kokusu karışsın iç içe, çok fazla sıkıp sarılmadan uykuya dalalım.
Sabah seni seyrediyor olayım, gözlerini açtığında gözlerimi gör. Kaç kere kırpıyorsun kirpiklerini, kaç ben var yüzünde, sakallarının bazıları ters mi çıkıyor diye bakayım. Öylesine seyredeyim seni, lazım olduğunda hatırlamak için, tek bir kareyi çekip koyayım aklımın fotoğraf albümüne. Gözlerinin rengini sorduklarında biliyor olayım.
Uzun uzun öpüşelim mesela, hiç sevişmeden dudaklarımızın tadına varalım. Yan yana oturup konuşmayalım, kitap okuyalım ayrı koltuklarda ama bir el uzatması mesafesinde olalım. Canımız isterse bir deniz kıyısında, kayaların üstünde batıralım güneşi; geçmişin içinden, gereken meseleleri cımbızla çekip alalım, paylaşalım.
Sonra sıkılırsak, tokalaşıp ayrılalım, bir sonraki hasret anına kadar uzak kalalım. Hiç veda etmeyelim birbirimize; bitsek bile, bir tebessümle hatırlayacak kadar onurlu ayrılalım
alıntı[/FONT]
[FONT=tahoma]
[/FONT]
[FONT=tahoma]Bütün karmaşamıza rağmen, bir an yakalıyorum ikimizde, tek bir uzun bakış anı! Gözlerin gözlere ne anlattığını anlarım ama sende karışıyorum. Bana ne diyorsun be adam, ne anlatmaya çalışıyorsun?
Neden cümlelerin gözlerin kadar cesur değil diye düşünüyorum. Korktuğundan mı? Benden mi korkuyorsun, aşktan mı, tekrar yaralanmaktan mı?
İnanç bağlar insanın yolunu, inandığına tutunur kalp, sen neye inanıyorsun? Bitip tükeniriz diye mi düşünüyorsun? Kiminle olursan bitmeyeceksin?
Garanti arıyorsan, yanlış adrestesin, haklısın! Son nefese kadar yanında kalamayabilirim. Şimdi isterim belki, sonra boğulur vazgeçerim, nereden bileyim? Hepsi bize bağlı değil mi? Belki de değil!
Her ilişki kendi kaderini çiziyor başında. Yaşarken, kendi hayatının sen bilmeden çekilmiş filmini izliyorsun aslında. Müdahale edip değiştirebilir misin sahneleri? Çok akıllı, sağduyulu ve öngörülüysen, evet! Ancak bu özelliklerinin ilişkinin içinde hala kullanılabilir olması şartını yabana atmamak gerekiyor.
Hiçbir beklentiye girmeden dalalım bence aşkın suyuna, baktık boğuluyoruz, çıkarız. Zor mu? Bir gece yarısı, mesela bir Temmuz sıcağında, tenimiz değsin birbirimize. Sevişmenin o kutsal zevkine varalım. Terin, bedenin ve aşkın kokusu karışsın iç içe, çok fazla sıkıp sarılmadan uykuya dalalım.
Sabah seni seyrediyor olayım, gözlerini açtığında gözlerimi gör. Kaç kere kırpıyorsun kirpiklerini, kaç ben var yüzünde, sakallarının bazıları ters mi çıkıyor diye bakayım. Öylesine seyredeyim seni, lazım olduğunda hatırlamak için, tek bir kareyi çekip koyayım aklımın fotoğraf albümüne. Gözlerinin rengini sorduklarında biliyor olayım.
Uzun uzun öpüşelim mesela, hiç sevişmeden dudaklarımızın tadına varalım. Yan yana oturup konuşmayalım, kitap okuyalım ayrı koltuklarda ama bir el uzatması mesafesinde olalım. Canımız isterse bir deniz kıyısında, kayaların üstünde batıralım güneşi; geçmişin içinden, gereken meseleleri cımbızla çekip alalım, paylaşalım.
Sonra sıkılırsak, tokalaşıp ayrılalım, bir sonraki hasret anına kadar uzak kalalım. Hiç veda etmeyelim birbirimize; bitsek bile, bir tebessümle hatırlayacak kadar onurlu ayrılalım
alıntı[/FONT]